Din, Medine, Medeniyet / Ali Bulaç

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Din, Medine, Medeniyet /Ali Bulaç

Din, dünya, Medine, medeni ve medeniyet akraba kavramlardır. Bu kelimelerin anlam kümesinden baktığımız zaman medeniyet dünyaya ait beşeri bir etkinliktir. Kısaca medeniyet insana aittir, melekût veya ceberut âleminde medeniyet yoktur. Medeniyet, dünyaya ait bir beşeri faaliyet ve hâsıla ise, o halde dünya nedir?

Dünya, varlık mertebesinde, Allah’tan en uzak nokta ve varlık âleminin en alçak yeri demektir. İnsanoğlunun bu dünyada yapabileceği her şey noksan, izafi, sonlu, sınırlıdır. Çünkü ilkin biz, dünyada mutlak olmayan bir varlık âleminde yaşıyoruz. İkincisi, buraya ait değiliz; ne yaparsak yapalım burada tam kemal bulamayız. Bu şu demektir: Biz mükemmel bir varlıkta, fakat kusurlu bir dünyada yaşıyoruz; varlık ve kâinat mükemmeldir, Allah’ın yarattığı her şeyde bir kemal vardır. Fakat yaşadığımız dünya kusurludur; dolayısıyla “kusursuz medeniyet” kurmak mümkün değildir, çünkü kusursuz insan yoktur.

Kusursuz olanı arzu ediyorsak asli hedefimiz medeniyet kurmak olmamalıdır. Bir Müslüman, eğer bir medeniyet kurmak için yola çıkıyorsa, gayri meşru bir iş yapıyor demektir. Fakat dini hayata geçirmeye çalışır ve dini mekânda tezahür ettirirken, asil bir çaba içerisindeyse ve o çaba neticesinde maddî şekiller, formlar, kurumlar, kuruluşlar ortaya çıkıyorsa, bu bir sonuçtur ve meşrudur. Bu perspektiften bakıldığında, medeniyet hedeflenen bir gaye değildir, fakat tabii ve meşru bir sonuçtur.

Neden? Çünkü biz, dünyayı hedeflemiyoruz. Dünya, Efendimiz (sas)’in buyurduğu gibi, “Bir bedevinin çölde seyahat etmesine benzer. Vahada yolculuk ederken bir ağaç bulur ve orada gölgelenir”. Dünya hayatı bundan ibarettir. Biz buraya ait değiliz; sınırlı, sonlu, kusurlu, eksik bir yerdeyiz, devamlı bir şekilde içimizde gurbet duygusu var. Eğer, buraya ait olduğumuza dair kendimizi ikna edersek, hakikatten ve asli gayelerimizden kopmuş, Allah’ı, âhireti ve Hakikati unutmuş oluruz. Medeniyetin mutlaklaştırıldığı bir zihin, Allah’tan ve ahiretten kopmuş bir zihindir. O, cenneti hak etmez, çünkü cennete yabancılaşır. Hâlbuki gurbet, kişinin, içinde yaşadığı objeler dünyasına yabancılık duymasıdır. Evimizde yabancılık çekmeyiz, fakat misafirliğe gittiğimizde yabancılık çekeriz. Kişinin garip olması, yabancılık duygusunu unutmamış olmasındandır. Bunu unutan Allah’ı unutmuş demektir. Sefere çıktığımız zaman namazı kısaltırız, sanki namazın kasrı yolculukta sağladığı kolaylık yanında bize seferde olduğumuzu hatırlatır. Deni bir varlık mertebesine düşmüş olan insanın başına gelebilecek en büyük felaket “Allah’ı unutması”dır. Bir ayette de şöyle buyurulur: “Onlar Allah’ı unuttu, Allah da onlara kendi nefislerini unutturdu.”

Mekânda yaşarken din tezahür edecek, ete kemiğe bürünecek, soyut olan somutta ortaya çıkacak ve o mekân bir Medine olacak. Bunu yapacak özne medenidir, bunun hâsılası medeniyettir. Efendimiz de kelimeyi tam da buradan türetti. Medine’nin eski ismi “Yesrib” idi, Efendimiz şehre “Medine” ismini verdi. Bu sebepten de Medine’ye Medinet’ün Nebi, yani Peygamber Şehri deriz. Yesrib bir fesat diyarıydı, Medine olunca medeni olmuştur. Din, bu mekânda yaşayıp tezahür etmiş, insanlar medeni olmuş ve bir medeniyet kurulmuştur. Tabii ki, ilk Müslüman neslin amacı bir medeniyet kurmak değil, dini yaşamak ve yaşatmaktı.

Efendimiz (sas) ilk iş olarak bir mescit inşa ettirdi. Medeniyetimizin merkezinde mescit vardır; çünkü biz, Tevhid merkezli bir âlem tasavvuruna sahibiz. Bizim peşinde olduğumuz, bir “dünya görüşü” değildir. Dünya görüşü seküler ve profandır; varlığın dünyaya indirgenmesi ve her şeye dünyadan bakılmasıdır. Sekülerlik demek, müteal/aşkın, batın olanın reddedilmesi, varlığın mutlaklaştırılması, bütün varlığın dünyaya indirgenmesi, kısaca dinin zihinden, kalpten, dünya hayatından ve varlık âleminden dışarı çıkarılmasıdır. Medinet’ün Nebi’de, insan ve nefsi; insan ve öteki, insan ve tabiat ile insan Allah ilişkisi yeniden “Silm” esasına göre tanımlanmıştı.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
Üstadın Mektubu ve Hür Adam Hakkında Bir Tavzih

Üstadın Mektubu ve Hür Adam Hakkında Bir Tavzih Son günlerde Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının anlatıldığı …

Kapat