“Din Yorgunluğu” Üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Soner DUMAN

Son zamanlarda şikâyetçi olduğumuz bir durum söz konusu: “Din yorgunluğu”… Bunun sebepleri arasında, Müslüman camiadaki bir takım olumsuzluklar var. Bu yorgunluğun bir sonucu olarak artık insanların bir kısmının dinden uzaklaşmaya hatta nefret etmeye başladığı, dinle arasına mesafeler koyduğu, yeni nesiller arasında dinden kopuşların meydana geldiği söyleniyor

Din yorgunluğunun temel sebebi olarak şu hususları zikredebiliriz: Müslümanlar arasında bitmek bilmeyen kısır tartışmalar, kimi zaman tekfir boyutuna varan ötekileştirmeler, her bir grubun kendisini dinin sahibi gibi görmesi, başta Kur’an ve Peygamberimizin sünneti olmak üzere dinin temel kaynaklarının hoyratça insanların ve grupların çıkarlarına âlet edilmesi, kendi din anlayışını hakikatin ölçüsü olarak takdim edip buna uymayanlara yönelik ithamlar, dinin ticarî gayeler ve siyasî emellere alet edilmesi.

Burada din yorgunluğunun sona erdirilmesi için akla bir takım ihtimaller gelebilir. Mesela bu ihtimaller arasında insanların dinin yakasından düşmesi, kendi iç çekişme ve tartışmalarında dini ve dinin temel kaynakları olan Kur’an ve Sünneti kendilerine malzeme yapmaması en başta gelenler. Ama bunun ötesinde din yorgunluğunu önlemek adına “dinden daha az söz etmek”, “konuşmalarımızda âyet ve hadislere daha az yer vermek” gibi bir yola tevessül etmek bana doğru gelmiyor. Zira böyle yapmak, bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çalışmaktır. İfrattan tefrite savrulmaktır. Hem biz böyle yapmakla sahayı bütünüyle onlara terk etmiş olmayacak mıyız? Biz dinden daha az söz ettikçe onlar artık dini malzeme yapmaktan vazgeçecekler mi? Biz âyet ve hadis okumayı bıraktığımızda onlar da bırakacak mı?

Öyleyse yapılması gereken ne?

Kanaatimce tam da bu din yorgunluğu denilen şeyin önüne geçmek için dine ilişkin söylemleri, argümanları din üzerine çöreklenen ve ondan nemalananların elinden almak için insanlara gerçek dinden söz etmemiz gerekir. Toplumda ehliyet sahibi olan, dini kendi şahsî veya grupsal çıkarlarına âlet etmeyecek olan âlimlerin / ilim tâliblerinin âyet ve hadisleri birilerinin malzemesi olmaktan çıkaracak şekilde kendi bağlamlarına oturtması şart. Yani “daha az âyet ve hadis okuyarak, daha az dinden bahsederek” değil “Kur’an ve sünneti olması gereken bağlama oturtarak, kavramları yerli yerine yerleştirerek” topluma dini sunmalıyız. Din yorgunluğunun önüne ancak böyle geçebiliriz.

Din hem ruhun gıdası hem de devasıdır. Birileri bozuk gıda üretiyor, sahte ilaç piyasaya sürüyor diye gerçek gıdayı ve hakiki devayı insanlardan esirgeyebilir miyiz?

Birileri insanları Allah ile aldatıyor diye biz insanlara Allah’tan bahsetmeyecek miyiz?

Birileri Kur’an’ı kendi babasının malı gibi kullanıyor diye biz insanlara Kur’an’dan söz etmeyecek miyiz?

Yapılması gereken şey dinin üzerine çöreklenenleri, bağa destursuz girenleri, kendini dinin sahibi gibi görenleri engellemek… Yapılması gereken şey ehliyet sahibi insanların hiçbir maddî menfaat ve çıkar beklentisi içinde olmaksızın insanlara dini anlatmasıdır.

Yapılması gereken şey şudur:

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla mücadeleni en güzel şekilde yürüt. Şüphesiz ki senin Rabbin kendi yolundan sapanı da doğru yolda olanı da en iyi bilendir.” (Nahl, 125)

Rabbimiz bizleri “din ile yorulanlardan” değil “din ile yoğrulanlardan” eylesin, söz ve yaşantımızla dine köstek olanlardan değil destek olanlardan eylesin.

(Not: Bu yazıyı yazdıktan sonra “Din Yorgunluğu Üzerine” başlıklı bir yazı daha yazdım. Doğru değerlendirmede bulunabilmek için iki yazının birlikte değerlendirilmesi uygun olur.)

Yazı altta:

“DİN YORGUNLUĞU” ÜZERİNE BİR AÇIKLAMA

Bir önceki yazımda “din yorgunluğu” kavramı üzerinde durarak bazı analizlerde bulunmuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse –ki gerekir- bu kavramın ülkemizde ilk olarak nasıl ortaya çıktığı, kim tarafından hangi anlamda kullanıldığından çok kamuoyunda yanlış anlamalara yol açabilecek ima ve tezahürlerine dair tahlillerde bulunmuştum. Gün içinde Türkiye’de ilk defa bu kavramı gündeme getiren ve adeta kavramın kendisiyle özdeşleştiği Dr. Necdet Subaşı hocamız benimle irtibata geçti ve bu kavram ile neyi kastettiğini belirterek makalesini gönderme lütfunda bulundu. 2016 yılında Konya’da “Gelenek ve Modernite Arasında İslam Yorumları” başlığını taşıyan sempozyumda sunulmuş olan makaleyi okuduğumda hocamızın yaklaşımının aslında din yorgunluğu adını verdiği şeyin hem tanım, hem tahlil hem de çözümüne yönelik önemli hususlar barındırdığını gördüm.

Söz konusu makale baştan sona önemli konulara temas etmekle birlikte kendi adıma özellikle şu bölümlerin altının çizilmesi gerektiğini düşünüyorum:

“Dini, bir insan yetiştirme düzeni olarak kabullenen ve sonuçta her inanmış olanı Tanrı’yla sıkı bir mukavele yapmış bir aktör olarak tahayyül eden geleneksel anlayış bugün yerini dine hem atıfta bulunan hem de onu istediği gibi kendi amaçları için kullanışlı sayan bir pragmatizme bırakmıştır.”

“Dini, bir meta, kullanışlı aygıt, tatmin aracı ya da siyasi bir argüman olarak işlevselleştiren pek çok kişi ve yapıdan söz etmek mümkündür.”

“Dinin her konuda konuşmaya davet edildiği, her ağızdan bir sesin çıktığı, yetkinlik ve sıradanlığın birbirine karıştığı bir herc ü merc hâlinde kimin neyi hangi saikle söylediğinin belli olmadığı bir bağlamda gerçek bir inanç kargaşası yaşanmaktadır.”

“Din dünyasının aktörleri tanınmak, bilinmek, söze karışmak ve kendi varlıklarını sürdürmek adına hemen her konuda dini yardıma çağırmakta, hayatın her alanına ulaşma iddiası taşıyan din de bu kez böyle bir amaçla değil aksine kendini kamusala taşıyanların fiili taleplerine uygun bir şekilde provakatif bir beklenti içinde inşa edilmektedir.”

“Başına İslami ifadesi yerleştirilen hemen her şey bir anda kendi seküler özelliklerinden sıyrılmakta, tatil, müzik, moda, “helal” içecek vs. gibi hemen her alanda gündeme gelen açıklayıcılık kudretiyle bir tüketim şehvetine dahil edilmektedir. Dini kendi mecrasından koparan ve onu hiç de ya(t)kınlığı olmayan alanlara entegre etmeye zorlayan operasyonel bir müdahale böylelikle İslami olanın içeriklendirilmesinde de sınırları hesaba katmayan bir kolaycılığa yönelmektedir.”

“Esasen tamamen sorunlu gibi görünen bu durumdan daha da vahim olanı dinin birbirine karşıt söylem akışlarına pervasızca âlet edilebilmesidir.”

“Dine yapılan atıf ya da onun aracılığıyla ulaşılmaya çalışılan hedeflerde uhrevilik ve maneviyattan söz etmek imkânsızdır. Dinden en çok söz edildiği bağlamlarda bile ona atfedilen değer araçsallık ve işlevselliktir. Bu durumun dinin özgün hedefleriyle bütünleştirilmesi imkânsızdır.”

“İslam’ın karşı karşıya olabileceği en büyük tehlike, din yorgunluğunun müntesiplerini vurması, var olan enerjinin boşa gitmesidir. Yeni bir maneviyat için dinin asli özelliklerinin hatırlanması ve hayatın bitimliliği üzerindeki bilinen inanç esaslarının yeniden hayat bulması gerekir.”

Dr. Necdet Subaşı, “Din Yorgunluğu ya da Gündelik Popüler Kültürün Tükettiği “İslami” Yorumlar”

Hocamızın tespitlerini benim açımdan anlamlı kılan hususları şu şekilde ortaya koyabilirim:

1. Gelenekte dinin ve dine ilişkin değerlerin günlük hayata müdahale biçimi, işin ehli olan ulema aracılığıyla ve dinin istismarı söz konusu olmaksızın oluyordu. Günümüzde ise bu iş dinin araçsallaştırıldığı, din adına konuşanların kendilerini ön plana çıkardığı bir veçheye bürünmüş durumda.

2. Bugün toplumun en azından bir kesiminin dine mesafeli bir yaklaşım sergilemesinin ardında modern zamanların dini bu şekilde yoran, kullanan, araçsallaştıran popüler yaklaşımlar bulunmakta.

3. Dini yeniden aslî konumuna irca etmek istiyorsak dinden nemalanmayı, onu kendi emellerimizin aracı kılmayı bırakmalı, din üzerine konuşmanın vebali gerektiren bir husus olduğunu kabul ederek bu işi ehliyet sahibi ulemaya tevdi etmeliyiz. Vallahu a’lem.

(Soner Duman/22.Ramazan.1439/06.Haziran.2018/Çarşamba)

Not: Makalenin tümünü şu linkte bulabilirsiniz.

http://www.necdetsubasi.com/calisma/makale/251-din-yorgunlugu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kapitalizm ve Boş Zaman

Yazar: Ömer Aytaç Kapitalizm bir üretim sistemi olarak çalışma kadar boş zamanı da organize etti. …

Kapat