Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Bunları Biliyor musunuz? / Dînen Özür Sahibi Olmak ve Özürlülerle İlgili Sorular – Cevaplar

Dînen Özür Sahibi Olmak ve Özürlülerle İlgili Sorular – Cevaplar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ÖZÜR 

Bir işin olması veya olmaması, bir suçun affı için öne sürülen sebep; bir malda bulunan noksanlık veya kusur; daha fazla bir zarar meydana gelmeksizin, İslâm’ın hükümlerini yerine getirmek güç olan durumlar. İbâdet konusunda, abdesti bozan şeyin devam etmesine özür; buna müptela olan kimseye ise “özürlü” denir. Sonradan ortaya çıkan bazı özür halleri, akitleri de etkiler.

Devamlı gaz çıkaran, idrarı damlayan, burnu kanayan, yarasından kan gelen erkek ve kadınla, hayızda üç günden az veya on günden çok; nifasta kırk günden çok kan gelen kadın; henüz dokuz yaşına girmeyen kız çocuğundan ve elli beş yaşını geçen kadından kan gelmesi halinde bunlar “özürlü” sayılır. Erkeğe “ma’zur” kadına “ma’zure” denir.

Bir kimsenin ibadet konusunda özürlü sayılabilmesi için özrünün, bir vakit namaz içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bir zaman kesilmemek üzere tam bir namaz vakti devam etmesi, diğer zamanlarda da her namaz vaktinde en az bir defa bulunması gereklidir. Özür hali, tam bir namaz vakti kesilmekle ortadan kalkar.

Hz. Peygamber, sürekli özür kanı gelen bir kadının sorusu üzerine şöyle buyurmuştur: Allah’ın ilminde altı veya yedi gün hayız görürsün; sonra boy abdesti al, tam olarak temizlendiğine kanaat getirince yirmi üç veya yirmi dört gün ve gece namaz kıl, orucunu tut. Bu sana yeter” (Tirmizî, Tahâre, 95).

Özürlü kimse, her namaz için abdest alır. Hz. Peygamber özürlü kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 110, 112; Tirmizî, Tahâre, 93). Özürlünün abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. İmam Züfer’e göre, vaktin girmesiyle; Ebû Yusufa göre ise, hem vaktin girmesiyle, hem de vaktin çıkmasıyla bozulur. Güneş doğduktan sonra abdest alan kimse bu abdestle öğle namazını kılar. Çünkü vakit çıkmamıştır.

Hayız dışında özür kanı gören kadın, kocasıyla cinsel temasta bulunabilir. Çünkü bunu yasaklayan bir delil yoktur. Diğer yandan, özürlü hâliyle namaz kılabilmesine kıyas yapılmıştır. Özürlü kimse namaz vakti girince alacağı abdestle vakit sonuna dek dilediği kadar namaz kılabilir, Kâbe’yi tavaf eder, Kur’an-ı Kerim okuyabilir (Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sünne, I, 76, 77).

Namaz kıldıracak olan imamın, idrarını tutamama, burun kanaması, sürekli yellenme gibi özürlerinin bulunmaması gerekir. Böyle bir kimse, ancak kendisi gibi özürlü birisine namaz kıldırabilir (İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, I, 541).

Cuma namazını ve beş vakit namazı cemaatle kılmak için hasta olmamak, güvenliğin olması, kişinin hür olması, görme ve yürüme yeteneklerinin bulunması gereklidir. Bunlardan birisinin bulunmaması, kişi için cumaya veya cemaate gitmemek için özür teşkil eder (ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, II, 270).

Ramazan orucunu vaktinde tutmamak için özür sayılan haller şöyle sıralanabilir:

a. Yolculuk. Bulunduğu yerden doksan km. ve daha uzak yere yolculuğa çıkan kimse dört rek’atlı farz namazları iki rek’at kılabilir, Ramazan orucunu tutmayıp daha sonra kaza edebilir. Ayette, “Sizden kim hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca orucunu başka günlerde tutsun” buyurulur (el-Bakara, 2/184).

b. Hastalık. Oruç tutunca hastalık artacak veya oruca dayanılamayacaksa, iftar edilebilir. Delil, yukarıdaki ayettir.

c. Hâmilelik veya süt emzirme hali. Kendisinin veya çocuğunun ciddi zarar göreceğini anlayan hamile veya emzikli kadın Ramazanda oruç tutmayabilir. Delil, hasta ve yolcu üzerine kıyasla, şu hadistir: “Allah, yolcudan orucu ve namazın yarısını, hâmile ve emzikli kadından da orucu kaldırdı” (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr” IV, 230).

d. Yaşlılık. Oruca dayanamayacak derecede yaşlı veya iyileşme umudu kalmayan hasta oruç tutmaz ve kaza etmesi de gerekmez. Çünkü buna gücü yetmez. Bunlar, her gün için bir yoksul doyumu kadar fidye verir. Ayette, “Oruca güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu kadar fidye verirler” (el-Bakara, 2/ 184) buyurulmaktadır.

e. Açlık ve susuzluktan ölme korkusu. Bu durumla karşılaşan kimse oruç tutmaz. Daha sonra kaza eder. Ayette, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (el-Bakara, 2/195) buyurulur.

f. İkrâh. Orucu bozmaya zorlanan kimse, bozabilir. Çoğunluğa göre orucu daha sonra kaza eder. Kadın zorla veya uykuda iken tecâvüze uğrasa, orucu kaza etmesi gerekir (el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, II, 94-97; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, I, 277-285; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 178 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 99 vd.; el-Fıkhul-İslâmî, II, 641 vd.).

Genel anlamda özrün muamelât konularına da etkisi olur. Meselâ, kira akdine özür şu şekillerde etki yapabilir: Kiracının iflâsı, sanat değiştirmesi, başka beldeye tayininin çıkması akdi fesih için özür sayılır. Kiraya veren de, borçları yüzünden kiradaki gayri menkulünü satmak zorunda kalırsa; akdi, süresinden önce feshedebilir. Bazan özür, kiralanan malın kendisi ile ilgili de olabilir. Bir köydeki hamamı kiralayan kimse, daha sonra köy halkı oradan göç etse, süresinden önce kira akdini feshedebilir (es-Serahsî, el-Mebsût, XVI, 2; el-Kâsânî, a.g.e., IV,197; el-Fetâvâl-Hindiyye, IV, 198, 458, 462).

Ziraat ortakçılığında da, arazi sahibinin borçları yüzünden arazisini satmak zorunda kalması, tarım işini üzerine alan ortağın işi takip edemeyecek şekilde hastalanması gibi özürler fesih sebebidir. Ancak, ürünün yetişme dönemleriyle yakın ilgisi olan ziraat, bağ-bahçe (müsâkât) ve ağaç dikimi (muğârese) gibi ortaklık akitlerinde, feshin karşı tarafa zarar vermeyecek zamanda ve şekilde yapılması da gereklidir. Meselâ; iki yıl için yapılan bir ziraat ortakçılığı sözleşmesinin sonradan çıkan bir özür sebebiyle, birinci yılın sonunda ve ürün hasad edildikten sonra feshedilmesi gibi (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 183 vd.; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, VIII, 42; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, V, 196 vd.).

Umumî seferberlik halinde, savaşa katılmamak için özür sayılan haller şöyle özetlenebilir: “Kör, topal, hasta, felçli, yaşlı, zayıf; kol veya bacakları kesik, aile fertlerinin maişeti sağlanamayan kimse, çocuk, kadın ve köle savaş dışı kalır. Bu son ikisinden kadın kocasının, köle de efendisinin hizmeti ile dolu sayılır. Çocuk yükümlü ve savaşa ehil değildir. İbn Ömer (ö. 73/692) şöyle demiştir: “Uhud gününde Resulullah (s.a.s)’a arzedildim. O zaman on dört yaşında idim. Beni savaş için yeterli bulmadı” (Tirmizî, Cihâd, 32; İbn Mâce, Hudûd, 4). Diğerlerinin acı hali bir özür sayılır: “Allah’a ve peygamberine karşı samimi olmaları şartıyla âcizlere, hastalara, harcayacak bir şey bulamayanlara, cihada çıkmamaktan dolayı bir sorumluluk yoktur” (et-Tevbe, 9/91); “Kör için bir güçlük yoktur, topal için bir güçlük yoktur, hasta için bir güçlük yoktur” (en-Nûr, 24/61).

Kadın, düşmanın İslâm beldesine genel saldırıya geçmesi dışında, ancak kocasının izniyle savaşa katılabilir (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 97; İbnül-Hümâm, a.g.e., IV, 276, 283; İbn Âbidîn, a.g.e., III, 238, 241).

Cizye vergisi ergin, hür ve erkek gayri müslimlerden alınır. Bu vergiden muaf tutulmada özür sayılan haller şunlardır: Kadın, çocuk, akıl hastası, bunak, müzmin hasta, kör, felçli ve çok yaşlı olmak. Gayri müslimler cizyeyi kendileriyle savaş yapılmaması ve dış tehlikelere karşı korunmaları sebebiyle verirler. Yukarıdaki özür sahipleri ise savaşmaya ehil değildirler. Yoksuldan, gücü yetmeyeceği için cizye alınmaz. İnsanların arasına karışmayan papaz ve rahiplerde cizye ödemez (bk. et-Tevbe, 9/29; Celal Yeniçeri, İslâmda Devlet Bütçesi, İstanbul 1984, s. 32, 33,190; Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, İstanbul 1977, s. 35-38; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 444). Ancak, Şâfiî ve Hanbelîler cizye için âkıl, bâliğ ve erkek olma şartlarını esas alırlar ve yukarıda sayılan özürleri cizyeden muaf tutulma sebebi saymazlar (ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 445).

Hamdi DÖNDÜREN

***

Sorularla Özürlülerle İlgili Hükümler

Özür hâli ne demektir ve özür sahibi kimse ne zaman abdest alır?

Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında, sürekli devam eden abdest bozucu hâller gelir. Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli kusma, yellenme, yaranın sürekli kanaması ve akması, kadınların istihaze durumları gibi abdesti bozan ve süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de özür sahibi denir (Kâsânî, Bedâî’, I, 28, 29; Merğînânî, el-Hidâye, I, 217-219; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 504).

Bir kimsenin ibadet konusunda özür sahibi sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hâli, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 504-505).
Özür sahibi kimse Hanefî mezhebine göre her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) özür sahibi bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63). Özür sahibi, özür hâlinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 219-220). Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.

Özür sahibi kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur (Kâsânî, Bedâî’, I, 28). Mesela idrarını tutamayan ve bu sebeple özür sahibi sayılan kimsenin, burnunun kanamasıyla veya yellenmesiyle abdesti bozulur.

İmam Şâfiî’ye göre özür sahibi kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Bu abdest ile dilediği kadar nafile namaz kılabilir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 175).
Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur (İbn Rüşd, Bidâye, I, 35; Desûkî, Hâşiye, I, 114-118).

Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.

Özür sahibi kimsenin sabah namazı için aldığı abdest ne zamana kadar devam eder?

Özür sahibinin abdesti Hanefî mezhebinde tercih edilen görüşe göre namaz vaktinin çıkması ile bozulur. Buna göre sabah namazı için alınan abdest de sabah namazının vaktinin çıkması (güneşin doğması) ile bozulmuş olur. Ancak sabah namazının vakti içinde özrünün geçici olarak kesildiği bir anda abdest alır ve henüz özrü tekrar ortaya çıkmadan ve abdestini bozacak başka bir şey de meydana gelmeden güneş doğarsa, bu durumda namaz vaktinin çıkmasıyla abdesti bozulmuş olmaz.
Özür sahibi kişi güneş doğduktan sonra aldığı abdestle abdestini bozacak başka bir şey olmadığı sürece, Cuma namazı dâhil öğle vaktinin sonuna kadar dilediği namazları kılabilir. Çünkü vakit çıkmamıştır (Merğînânî, el-Hidâye, I, 223; Kâsânî, Bedâî’, I, 29).

Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur (İbn Rüşd, Bidâye, I, 35; Desûkî, Hâşiye, I, 114-118).

Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.

Özür sahibinin elbise veya bedenine bulaşan özür kaynaklı necaset namaza engel midir?

İslam dininde yükümlülükler mükelleflerin güçlerine uygun olarak belirlenmiştir. “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.” (Bakara, 2/286) âyeti, bu temel ilkeyi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İslam, özür sahiplerinin ibadetlerini yerine getirebilmeleri için birtakım kolaylıklar getirmiştir. Bu çerçevede özür sahibi kimsenin çamaşırına özür yerinden çıkarak bulaşan kan, irin, idrar, cerahat gibi şeyler özür hali devam ettiği müddetçe namaza engel olmaz. Ancak bunlar alınan birtakım tedbirlerle kişinin çamaşırına veya elbisesine tekrar bulaşmayacaksa, necasetin temizlenmesi gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 506-507).

İdrar torbası kullanan hastalar özür sahibi hükmüne girer mi?

İdrarını tutamama veya başka rahatsızlıklar sebebi ile idrar torbası kullanmak zorunda kalan kimseler özür sahibi sayılırlar. (Kâsânî, Bedâî’, I, 28, 29; Merğînânî, el-Hidâye, I, 219,220). Böyle kimseler Hanefi mezhebine göre her vakit için bir abdest almak suretiyle namazlarını kılarlar. Bu abdestle vakit içinde diledikleri kadar farz veya nafile namaz kılabilirler (Merğînânî el-Hidâye, I, 219). Mâlikî mezhebine göre ise özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur (İbn Rüşd, Bidâye, I, 35; Desûkî, Hâşiye, I, 114-118).

Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.

Kalın bağırsak ameliyatından dolayı abdestini tutamayan kimsenin durumu nedir?

Özür sahibi kimsenin çamaşırına özür yerinden çıkarak bulaşan kan, irin, idrar, dışkı, cerahat gibi şeyler özür hali devam ettiği müddetçe namaza engel değildir. Zira özür hâli devam ettiği için bundan kaçınılması mümkün değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 506-507).

Kalın bağırsak ameliyatı olup da sürekli dışkı çıkaran ya da bir namaz vakti hiç kesilmeden dışkı çıkarıp, sonra da her namaz vakti bu özrü en az bir kez tekrarlanan kişi özür sahibi sayılır. Böyle kimseler Hanefi mezhebine göre her vakit için bir abdest almak suretiyle namazlarını kılarlar. Bu abdestle vakit içinde diledikleri kadar farz veya nafile namaz kılabilirler (Merğînânî el-Hidâye, I, 219).

Mâlikî mezhebine göre ise özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur (İbn Rüşd, Bidâye, I, 35; Desûkî, Hâşiye, I, 114-118).

Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.

Hemoroid/basur hastalığı sebebiyle meydana gelen kanamadan dolayı abdest bozulur mu?

Hemoroid ya da başka bir uzvun kanaması ile Hanefilere göre abdest bozulduğundan kanaması süreklilik taşıyan kimse özür sahiplerine tanınan kolaylıktan istifade edebilir. Ancak kanadığı hâlde akmayan ve çıktığı yerin dışına taşmayan kanamalar abdesti bozmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 49-50). Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre ise, kanama, hangi miktar ve nitelikte olursa olsun abdesti bozmaz (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 247).

Kolostomi (kalın bağırsağın ameliyatla karın ön duvarına ağızlaştırılması) ameliyatı geçiren kişi abdest konusunda nasıl hareket etmelidir?

Kolostomi hastalığında doğrudan karın duvarına yapıştırılan bir torbaya gelen dışkının kontrolsüz bir şekilde boşaltılması söz konusudur. Bu durumda olan hastalar, özürlü olarak kabul edilip ibadetlerinde özürlülere tanınan kolaylıklardan yararlanırlar. Buna göre sadece abdest durumu, özür sahibi olmayan insanlardan farklıdır. Abdest dışındaki diğer dinî görevlerde ise özür sahibi olmayan insanlar gibi davranırlar.
Özürlü kimse Hanefî mezhebine göre her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) özürlü bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63). Özürlü, özür hâlinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, eda ve kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 219-220). Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.

Özür sahibi kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur (Kâsânî, Bedâî’, I, 28). Mesela idrarını tutamayan ve bu sebeple özürlü sayılan kimsenin, burnu kanamakla veya yellenmekle abdesti bozulur.

Şâfiîlere göre özürlü kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Bu abdest ile dilediği kadar nafile namaz kılabilir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 175).

Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur (İbn Rüşd, Bidâye, I, 35; Desûkî, Hâşiye, I, 114-118).

Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile de amel edilebilir.

Bu noktada ilave edilmelidir ki özürlü kimsenin çamaşırına, özür yerinden çıkarak bulaşan kan, irin, idrar, dışkı, cerahat gibi necis (pis) maddeler ise namaza engel değildir. Necasetin az veya çok olması hükmü değiştirmez. Özür devam ettiğinden dolayı bundan kaçınılması mümkün değildir. Ancak bu necis maddeler çamaşırına veya elbisesine tekrar bulaşmayacaksa, yıkanması gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 506-507).

Özür sahibi bir kimse cemaate namaz kıldırabilir mi?

Abdest bakımından özür sahibi olan kişi, kendisi gibi özür sahibi olanlara imam olarak namaz kıldırabilir. Fakat bu kişi özrü olmayanlara imam olamaz. Çünkü imamın durumu cemaatin durumundan aşağı olmamalıdır (Merğînânî, el-Hidâye, I, 374,375; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 11 vd.). Şâfiîlere göre ise herhangi bir özrü olmayan kişiler, özür sahibi olan kimseye uyabilirler (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 367).
Kaynak: DİB, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

2 Yorumlar

  1. avatar

    Selam hocam ben nevroz hastası olduğum için stresden dolayı bende yellenme oluyor meselen abdesti uzun zaman tutamıyorum namaz kılarken bazen 5 6 kez abdest alıyorum sorum şu ben sahibi özür gibi abdest alıp namaz kıla bilirmiyim

    • Muterem kardeşimiz,
      Öncelikle Rabbimizden şifa niyaz ederiz, geçmiş olsun.
      Sorunuzla ilgili, yazıların sonuna durumun vesvese veya gerçek olması durumuna göre üç video ekledik. inşaallah faydalı olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hadislerle Âlemlerin Rabbi Allah (cc)

عَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ أَنَّ الْمُشْرِكِينَ قَالُوا لِلنَّبِيّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : يَا …

Kapat