Ana Sayfa / Yazarlar / Dini Dinsizliğe Hizmet Ettirmek

Dini Dinsizliğe Hizmet Ettirmek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dinin siyasete alet edilmesi, yüz yıldır bitiremediğimiz, bir karara, kurala bağlayamadığımız tartışmalardan biridir. 

Bu tartışmanın gölgesinde kalarak üzeri ustaca örtülen, sadece Bediüzzaman Hz. lerinin vurguladığı asıl sorun; “siyasetin dinsizliğe alet edilmesi” çabaları idi ama bu konuyu hiç tartışamadık. Siyaset kurumu, üniversiteler, toplum bilimciler, ilahiyat camiası bu konuya neredeyse hiç değinmediler..

Bu iki tartışma konusu yanında mutlaka konuşulması, tartışılması gereken daha sinsi, daha sistemli başka bir proje daha var aslında. O da; “Dinin dinsizliğe alet edilmesi” çabalarıdır.

Bizim içerde, dinin siyasete alet edilmesi meselesini, dindarların siyasetle ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini tartışmamız, dindarlara, dini gruplara siyaset karnesi vermeye, ayar vermeye çalışmamız bile dinin ve dindarın dinsizliğe hizmet ettirilmesi, tâbi kılınması çabalarının bir parçası olabilir diye düşünmek te mümkün.

Müslümanların hayatla, siyasetle, devletle, toplumla vb her türlü ilişkilerini, mutlaka yine İslamın temel esasları olan Kur’an, Sünnet, gibi İslâmın temel kaynaklarına, kavram ve esaslarna göre ayarlarız, ayarlamak zorundayız.
Ancak burada, dışardan birilerinin araya sızma, kendi çıkar ve planları uğruna İslami kutsal ve kuralları kullanma, müslümanları kendi çıkarları uğruna kandırma, yönlendirme ve yönetme gayretleri çok ilginçtir.

Bir örnek vereyim.
Afrika ve Ortadoğu’daki topraklarımıza göz diken, sürekli saldırılarda bulunarak mevzi kazanmak isteyen İngiliz’lere karşı Abdülhamit Han, karşı bir saldıyla cevap verir.
İngilizlerin işgal ettiği Hindistan’da ve işgal etmeye çalıştığı Çin’in bazı bölgelerinde yerel halkı İngilizlere karşı kışkırtır, isyanlar çıkarttırır, çıkmış isyanlara destek verir.
Bu isyanlar İngilizleri korkutur.
O toprakları kaybetmemek için bütün enerjisini Çin ve Hindistan’a yönlendirmek zorunda kalınca bir süreliğine İslam coğrafyasıyla uğraşma fırsatı bulamaz..
Osmanlı ve İslam coğrafyası İngiliz tehdidinden kurtulmanın eşiğine gelmişken saldırı başka bir yerden gelmeye başlar.
Misyonerler ve onların etkilemeyi başardığı bazı âlimler Abdülhamit Han’a itiraz etmeye başlarlar.

Derler ki;
“İslamda ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların yeri ayrıdır. Onlar kafirlerden üstündürler. Biz müslümanlar Hıristiyan ve Yahudinin kestiği hayvanın etini yeriz, onların kadınlarıyla evlenebiliriz.
Oysa küfür ehlinin kestiği yenmez, kadınlarıyla evlenilmez.
Peygamberimiz zamanında da Hıristiyan olan Bizans ile ateşe tapan İranlılar arasında yapılan savaşlarda Hıristiyan Bizansın kazanması istenmiş, onlara destek olunmıştur.
Hal böyleyken Sultan Abdülhamit, kâfir olan Çin ile ehli kitap olan İngilizler arasındaki savaşta kâfirleri destekleyerek Kur’an ve Sünnete muhalif iş yapıyor” diye müthiş bir propagandaya başlarlar..

Büyük resmi, oyunun büyüğünü göremeyen, İngiliz’in planını bilemeyen, İngiliz’in dost maskesine kanan iyi niyetli ulema, büyük bir ihanet tuzağının hazırlayıcısı oldular.
Abdülhamid Han Çin ve Hint isyancılarına destek kesmek zorunda kaldı.
Ve yazık ki, kısa süre sonra İngilizler Osmanlı coğrafyasında ara vermek zorunda kaldıkları işgal hareketlerine son sürat devam ettiler..
Kur’an ve Sünnet, İngilizin İslam’ı ve müslümanları esir alma, işgal etme, sömürme, yok etme çabalarında en etkin propaganda malzemesi yapıldı yazık ki..

Bu taktik ilk midir?
Sanmıyorum.
Hâricîler Hz Ali Efendimize karşı savaşırken dillerinde Kur’an ve Sünnet vardı mesela.. Bu mantık, bu taktik, bu silah günümüzde sistematize edilerek daha etkin olarak kullanılıyor, diye düşünüyorum.
İnsanları kapitalizmin para tuzaklarına çekmek için ‘anneler günü’, ‘babalar günü’, ‘öğretmenler günü’ vb günleri kutlamak ve kutsamak için Kur’an ve Sünnetteki ana-babalar, öğretmenler hakkındaki tavsiyeler kullanılmıyor, alet edilmiyor mu?
Ne var bunda, diyor çoğumuz.
Oysa kapitalizm başlı başına bir din gibi.. Kendi ahlakı var, değerleri var, önerdiği insan tipi var.
İslâm’ın da önerdiği bir hayat, ahlak, ekonomik sistem var, toplum sistemi var. Bu iki sistem birbiriyle taban tabana zıt ama kapitalimz İslamın hâkim olduğu coğrafyayı, insanları, değerleri işgal etmek için silah olarak İslamın değerlerini kulkanıyor.
Başka bir din gibi yaşayan, yayılan Feminizmi yaymak için de Kur’ân ve Sünnet kullanılmıyor mu?
Hepsini kasdetmiyorum elbette ama, Feminizm karşıtı ufacık bir itiraz cümlesi kursan, karşına onlarca ayetle, hadisle dikilir pek çok feminist.
Derdi ayete, hadise hürmet, saygı olmadığı, Kur’ana, sünnete, İslama tabi olmak gibi bir niyeti, derdi olmadığı halde.. Hatta açıktan ya da gizlice düşman olduğu halde, bu dinin genetiğini bozma gayretinde olduğu halde..
Bizim bünyemizin bağışıklık ve savunma sistemlerimizi çökertmek için bizim kodlarımızı kullanarak bünyemize sızmaya çabalıyor ve başarıyorlar.
Budizm, Hinduizm gibi bize tamamen uzak, yabancı din ve kültürler de aynı taktiği kullanarak sızıyorlar, saldırıyorlar.
Meditasyona itiraz edeni Kur’an’la dövecek adamlar var..

Siyaset kurumlarımızda, siyasi tartışmalarımızda da bu kirli oyunun etkileri çok oluyor.
Bu konu, üzerinde çok ciddi akademik çalışmalar yapılmaya değecek kadar derin ve uzun bir konu.

Genetiğinde dinsizlik olan, dine, dindara düşmanlık olan,
derdi İslamı toplum hayatından silmek, sindirmek olan bazı siyasiler, dindar gördüğü muhaliflerini yenmek, kaybettirmek için yine dini, dinin kutsallarını, kutsal değerlerini, müslümanı yaralamak, öldürmek için silah olarak, kalkan olarak kullanıyorlar ve başarıyorlar.

“Kazanmak için her yol mübahtır” kuralı islam ve imanın tam zıddı bir inançtır, düşüncedir.
Ama bu fikre canı gönülden inanan bazı siyasiler, kazanmak için Kur’an-Sünnet dahil, camiyi, cemaati, ahlakı, dürüstlüğü vb tamamen propaganda malzemesi olarak kullanıyor..

Dürüstlük ve ahlak propagandası yaparken aynı zamanda kendisi yalan konuşuyor, iftira atıyor, ahlaksızlığın dibine vuruyor..
Kendisi Ebu Cehil ve Ebu Leheblerle, Mekke müşrikleri, Medine münafıkları ile aynı tiyneti taşıdığı, şerde, nifakta, fitnede, zulümde onlarla yarıştığı halde, rakibini Hz. Ömer gibi olmamakla suçlayabiliyor.
Yazık ki insanımız da onların bu tuzaklarına, tatlı dillerine, akıl oyunlarına kanıyor, onların değirmenine su taşıyabiliyor..
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Her birimiz başka başka örnekler bulabiliriz. Çünkü örneği çok.

Yaşar Nuri, Zekeriya Beyaz tayfası ve Fetö 28 Şubat sürecinde “başörtüsü teferruattır, Kur’ân’da başörtüsü yoktur, örtünme örftür, falan-filan milletlerde de vardır” gibi demogojik cümleler kurarak milletin kafasını karıştırmaları,
Kur’an’ın açık bir emrini ayaklar altına almak için yine Kur’an ve Sünneti kullanmaları da bu çabalara çok çarpıcı örneklerdi.

Kur’ân ve Sünnetin çizdiği çerçevede İslam inancını anlatan, savunan, yaşayan, yaşatan, aktaran Ehli Sünnet inancına saldırmak, zayıflatmak hatta yoketmek için Kur’an ve Sünneti kullanmaya kalkışan:

Kur’an’da mezhep var mı, Peygamberimiz hangi mezheptendi, diye arslan gibi kükreme taklidi yapan lağım fareleri tıpkı İngilizin değirmenine su taşıyan, Kur’an’da kâfire destek olmak var mı diyen gibidir..

Ehli Sünnet itikadının sağlam zırhları, kaleleri hükmünde olan hak mezheplere, hak yolda yürüyen tarikat ve cemaatlere karşı savaş yürüten ve bu savaşta yine yazık ki Kur’an ve Sünneti kullananlar:
Kur’an bir iken bu kadar farklı mezhep, tarikat, cemaat olur mu diye güya Kur’ân taraftarı gibi görünenler.
Dünya bir ama,
Yedi kıta, beş okyanus, yüzlerce dağ, ırmak, yüzlerce ova var.
Dört tane mevsim var, onlarca iklim kuşakları var

Dinimizi bozmak, dini değerlerimizi bozmak, dosdoğdu çizgimizi bozmak için, dindarımızı şaşırtmak, sapıtmak için Kur’an’ı silah gibi kullananlara dikkat etmezsek, uyursak yok oluruz..
İngiliz ve misyoner müsteşrik aklına karşı iman nuruyla bakabilen basar ve basiret ehli, irfan ehli, hakikat aşığı nesiller olmak, öylesi nesiller yetiştirmek zorundayız..

Dinimiz dinsizlerin bize karşı kullandığı silah olmasın..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

3 Yorumlar

  1. avatar

    İyi bir başlık seçmişsin, bugün bu ülkede dini ıkıvam kaybetmesi, caematleri menfaat talep yerleri haline getiren, kurnaz ve açıkgöz adamların çıkarlarını düşünen, insanların temiz ve saf seçkin insanları dalavere ile çalışmaz hale getiren, kafaları mübhem maksatlarla dolu yerini zulüm ve adam harcamkla edinmiş adamlar yüzündendir. Bunlarda din olsa da iman ve diğergamlık yoktur, kendileri için kim olursa olsun yaşamaz hale getirirler, ne yazık ki “cemaatler bu tür insanların elinde” demeyelim ama müphem maksatlı insanların elinde, bunların ruhunu analiz et, samimiyet yok, zulme rızanın hesabı yok, birbirine kenetlenmiş bir menfaat çetesi bunlar, bunlar yüzünden cemaat ileri gidemedi, bütün hayatı yıllarını davaya vermiş adamları harcamak olan ne abiler var bu ülkede bir şey anlatamazsın, hakiki yansıtma imkanı bulsaydı gökyüzünü istila edecek bir metinler topluluğu olan risaleleri anlaşılmaz, yüzüne bakılan metinler haline getiren bu insanlardır.

  2. avatar

    Yanlış anlaşılan bir şey var, iki terminoloji karıştırmak, dini siyasete alet etmek, siyaseti dine hizmet ettirmek. Bediüzzaman siyaseti dine hizmetkar etmek için çalıştığını söylüyor ama bu ayrım bilinmiyor, yüksek bir şey dünyevi bir şeye alet olmaz din ile dünyevi olan siyaset gibi. Ama Bediüzzaman siyasi görüntüyü nasıl İslâmın aleyhine ise bozabilirim, değiştirebilirim, diye çabalamış. Onun İttihat Terakkiden itibaren yaptığı siyasi grupları analiz etmek, karşı olmak değil, Demokrat Partiye de öyle, siyasi kadronun dışında kalmak ama yanlışı görüp eleştirip yön vermek, bu büyük bir siyaset felsefesidir. Ama bir çokları anlamaz. Bediüzzaman’ın siyaset felsefesi bir kitap olacak kadar geniştir, batının büyük siyasileri de aynıdır, Mesela Rusu Cezayir işgaline karşı çıkmış sokakta yürümüş, ama siyasete yön vermek istemiş, Bediüzzaman büyüklüğünü metrik sistemle dizayn edemediğimiz bir büyük insan. Acemi kuyumcuların elinde bir büyük, ihatası imkansız maden.

  3. avatar
    Oğuz Candarlı

    Çok değerli Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer hocam.
    “Efradını cami, ağyarını mani” kalıbına uymayan, müşevveş bir kafanın, meramını anlatmaktan uzak yazısına itibar edip okumanız, lutfedip üzerine yorumlar yapmanız, katkılar sunmanız büyük bir iltifat oldu.
    Çok teşekkür ediyorum.
    Yorumlarınız, konu hakkında siz büyüklerimizin de yazılar kaleme alacağı intibaı uyandırdı, umutlandım.
    Saygılar sunuyor, teşekkürler ediyorum hocam.

    Oğuz Candarlı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Ben bu zalimlere Nur talebesi nasıl olur, haykıracağım..”

Bediüzzaman Hazretleri Afyon Hapsinin akabinde Zübeyir Ağabey ile birlikte Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyi de hizmetine kabul …

Kapat