Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Doğuyu uzak gösteren icat: Teleskop veya Dürbün

Doğuyu uzak gösteren icat: Teleskop veya Dürbün

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Metin Taha Yılmaz

Geçen ayki yazımızda teleskop ve dürbünün aynı mânâya gelen biri Batılı, diğeri Doğulu iki kelime olduğunu söylemiş ve ne hikmetse ıstılahta tefrik edilirken Batılı olanın kayırıldığına ve gelişmiş dürbünlere teleskop adı verildiğine dikkat çekmiştik. Dürbün kelimesinin bahtına ise binoküler teleskopların elde taşınabilenlerine isim olmak düşmüştü.

Aslında Farsça kökenli olması hasebiyle büsbütün talihsiz değildi dürbün. Arapça olsaydı binoküler teleskopları isimlendirme talihi şöyle dursun, yazılması yasaklanır, kelimeyi kullananın diline de en acısından biber sürülürdü. Peki neden dil bilimcilerimiz buzdolabı, bilgisayar gibi bir isim de bu icada vermemişlerdi? Akıllarına mı gelmemişti? Olacak iş değil. Yok gelmişti de diğer bazı uydurukça kelimeler gibi doğar doğmaz ölüp gömütlükte (mezarlık) yerini mi almıştı?

Sadri Maksudî Arsal 1930 yılında Türk Dili İçin adında bir kitap kaleme alır. Mustafa Kemal de harf inkılabının üzerinden iki yıl geçmişken böyle bir kitap yazılmasından büyük heyecan duyar ve kitabın başına eklenen şu cümleleri sarf eder: “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.

Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Kurtaramadılar! Denediler ama olmadı! Halbuki aynı senelerde Hakimiyet-i Milliye olan adını değiştirme millîliğini gösteren Ulus gazetesinde yer alan bir habere göre Başbakan İsmet Paşa dönemin önde gelen fikir ve sanat adamlarının bir araya gelerek bir sözlük ortaya koymalarını ister. Bu toplantıya Dârülfünun’dan da pek çok bilim adamı davet edilir. Büyük bir heyecanla işe girişilir. Türk ve ecnebi âlimler bu toplantılara iştirak eder. Linguistik aleminde esaslı bir devrim(!) yapacak olan “Güneş-Dil” teorisi ortaya atılır ve pek çok kelime ihdas edilir. Bizim icada da pek hoş bir isim bulunur.

Sıkı durun: Dürbün yahut teleskobun Türkçe karşılığı olarak takdir buyurulan kelime “ırakgörür”. Nasıl da akıl etmişler! İnsan gerçekten hayret ediyor. Ancak bu büyük aklın ihdas ettiği emsalsiz kelime ne yazık ki millette bir karşılık bulamamış. Çare ne mi? Galiba dürbünü Batı’ya bakacak şekilde yere sabitlemek. Böylece Batı’yı daha yakın görebilecek dürbüne tersinden bakmamızı gerektirecek tarafta kalan Doğu ise bize daha uzak görünecekti.

Neyse, bu bahiste maksadımız hasıl oldu deyip geçen ay Carl Zeiss’in 1894 yılında iki ayrı vizörlü yüksek kaliteli binoküler mikroskobu üretmesiyle yeni bir yol ayrımına giren dürbünün hikayesine biraz daha yakından bakalım.

Zeiss patentini aldığı icadıyla modern mikroskobun ve dürbünün en önemli kavşağını dönmüştür. Ancak ne çift vizörlü ne de tek vizörlü dürbünü şekil olarak ilk geliştiren o değildir.
Öyle ki onun patent almasından çok evvel 1823’te Viyanalı hanımlar ve beyler operalarda çift vizörlü dürbünle sahnedeki sanatçıları yanlarında hissedebiliyorlardı. Bu dürbünler, ortasında bir köprü olan iki basit Galileo teleskobundan müteşekkildi ve birbirinden bağımsız olarak odaklanıyorlardı. İki yıl sonra Paris’te Pierre Lemiere bu tasarıma bir odak tekerleği ekledi. Böylece her iki teleskop aynı anda odaklanabiliyordu. Bu gelişmeden sonra opera ve tiyatro dürbünleri popülerlik kazandı ve tüm opera ve tiyatro müdavimleri için olmazsa olmaz bir moda aksesuarı haline geldi.

18. yüzyıl sonlarında Londra’da imal edilmiş pirinç ve sedeften mamul 10 cm uzunluğunda dürbün. Binoküler telesko-bun mucidi Carl Zeiss (sağ üstte). Rasathane-i Amire Müdürü Fatin Gökmen (yanda).

Alman üretici Frederick William Voigtländer binoküler opera dürbünlerinin daha büyük ve daha sağlam versiyonlarıyla Avusturya İmparatoru I. Franz’dan “saha dürbünleri”nin patentini aldı. Müteakip yıllarda İtalyan optisyen Ignazio Porro kendi adıyla anılacak olan porro prizma dürbünlerini geliştirdi. Bu alanda çalışma yapan bilim adamları Zeiss’in asıl ilham kaynağının Porro olduğunu söylerler.

Porro prizması 1. Dünya Savaşı’nda bütün ordulara düşmanı takip etmekte büyük fayda sağlamıştır.

Bu alanda önemli çalışmalar yapan bir diğer bilim adamıysa İtalyan astronom ve botanikçi Giovanni Battista Amici’dir. Gerek modern teleskobun, gerek mikroskobun icadında mühim katkıları vardır. Amici Türkçede üzerine ilmî hiçbir çalışma yapılmayan, hatta sözlüklerimizde bile esamesi okunmayan ve gerçek öğle saatini belirlemek için kullanılan “dipleidoskop”un da mucididir (Bir sonraki yazımız dipleidoskop ve Giovanni Battista Amici hakkında olacak). Amici’nin bahsimize taalluk eden icadı ise mucidi olduğu çatı prizmasıdır. Kendi adıyla anılan “Amici çatı prizması” görüntüyü ters çevirirken bir ışık huzmesini 90° kırmak için kullanılan bir yansıtma prizmasıdır.

Amici prizması 1897 yılında dürbünlere yerleştirildi ve ilk defa Almanya Wetzlar’daki Hensoldt firması tarafından pentaprizma konfigürasyonunda kullanıldı. 1900’lerin başına gelindiğinde Ernst Abbe ve Albert Koenig “Abbe-Koenig” prizmasını geliştirdiler.
1907 yılında Zeiss de çatı prizması ihtiva eden dürbünler üretmeye başladı.

İstanbul Rasathane-i Âmire Müdürü Fatin Bey (Gökmen) 1918 yılında Carl Zeiss’in firmasına büyük ekvatoryal teleskop siparişi vermiş ancak 1. Dünya Savaşı’na ait Almanya’daki hesapların tasfiyesine kadar ülkemize gelememiştir. Kaynaklardan bunun ülkemize gelen üçüncü teleskop olduğu anlaşılmaktadır. Önceki iki teleskoptan ilki Kırım Savaşı sırasında hastaneye dönüştürülen Harbiye Mektebine alınan ve çıkan bir yangında enkaz haline gelen teleskoptur. İkincisi ise 31 Mart Vak’ası sonrasında yağmalanan Yıldız Sarayı’ndan Kabataş Lisesi’ne intikal eden 8 santimetrelik bir dürbündür.

Yazımızı bir ara teleskoba dönüşen dürbünün dürbün olduğu yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Fatin Bey röportajında yer alan cümlelerle bitirelim:

Rasathanelerin üç çeşit dürbünü vardır. Birisi kutru (çapı) 20 santime diğeri 50 ve üçüncüsü de 110 santime kadardır. Biz ancak 20 santimliğini aldık. Bu dürbün ile fiziki astronomi tetkikatı yapılır. Kevâkibin (yıldızların) fotoğrafları alınır ve ışık ölçme tetkikatında (incelemesinde) bulunulur.”

Kaynak: Derin Tarih Dergisi, Eylül 2019

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kur’ân ve Sünnet Perspektifinde Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDE NUR TALEBELERİNİN NAMAZ TESBİHATI   Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı …

3 Yorumlar

  1. avatar
    Yakup Can Aydın

    Bir alete dair yazıyı sonuna kadar okuduğuma inanamıyorum. Daha olsa daha okurdum. Yazarlık çok şaşırtıcı bir sanat.

  2. avatar
    Yakup Can Aydın

    Yazarı kim?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Teşehhüd ve Tahiyyat – 2

Müminin miracı olan namazda, Yüce Allah’ın huzurunda Allah, Resulü, melekleri ve Allah’ın diğer salih kulları …

Kapat