Dört Vavdan Sakının
Geçtiğimiz günlerde beni sarsan, çarpan bir söz duydum;
“Şartu’l-vâkıf ke nassu’ş-Şâri'”
Vakıf medeniyetimiz, vakıf kültürümüz, vakıf hukukumuz açısından son derece önemli bu kısacık Arapça cümlenin muazzam bir anlam derinliği var.
Hem dini, hem hukuki hükümler içeriyor..
Cümleyi bu günkü hukuk diline çevirirsek;
Vakfedenin şartları, kanun koyucunun koyduğu kanunlar gibidir.
Anayasa ile, kanunlar ile eşit statüdedir. Hiç bir şekilde ihlal edilemez..
İslam hukuku, İslam ahlakı açısından; Vakfedenin koyduğu şartlar, Allah’ın ve Rasûlüllah’ın koyduğu hükümler gibi bağlayıcıdır diyor.
Bu söz üzerinde okumalar, araştırmalar yaparken pek çok akademik araştırmalar, tezler, makalelerle birlikte Konya Postası adlı internet sitesinde Abdullah Uçar hocanın konuyla ilgili yazısına ulaştım..
Yazar vakıflar konusu, vakıflar hukuku, vakıflar sorunu üzerine sade, öz, özet ama gercekten güzel bir yazı hazırlamış.
İslam tarihiyle başlayan, Osmanlı döneminde gelişerek Kanûnî döneminde önemine binaen vezâret (bakanlık) haline gelen, çok güzel hizmetler gören, pek çok alanda devletin yükünü alan, bazen devleti kıskandıracak kadar çoğalan ve zenginleşen vakıflar, Osmanlı Devletinin yaşadığı sosyal, siyasal, iktisadi krizler, savaşlar yüzünden sarsılmış, zayıflamış olsalar da kapatıldıkları gün sayılarının 26.300 civarı olduğu bilgisini veriyor yazar..
Sonraki süreci ise şöyle anlatıyor;
“Cumhuriyet kurulduktan kısa bir müddet sonra bütün vakıflar, maalesef ve maalesef
kapatılmış, devletleştirilmiş, mülkleri satılmış, satılan vakıf mülklerinin bazıları özel mülk haline getirilmiş, bazıları işçi ve memurlara maaş mukâbili verilmiş..
Velhasıl başlarına gelmeyen felâket kalmamış.. “
Yazar, vakıflar kapatılmadan önce biri yerli biri yabancılardan oluşan iki komisyona hazırlatılmış iki rapordan bahsediyor..
“İsviçre’den hukuk Profesörü Hans Leemann başkanlığında 4 kişilik bir heyet getirtilip vakıflar inceletilmiş.
Komisyon:
“Vakıf müessesesi, Avrupalıların henüz ilk basamağına adım atmaya muvaffak olamadıkları ve insanlığın çok zor ulaşabileceği bir medeniyet binasıdır. Osmanlı Devleti bu binanın damına kadar çıkmıştır.
Size tavsiyemiz, bu müesseseyi terk etmek yerine, beğenmediğiniz tarafları varsa düzeltin, ıslah edin ve bu müesseseler medeniyetin hizmetinde devam etsin”.. şeklinde ibretlik, ders niteliğinde bir rapor sunmuş..
İsviçreli heyetin bu raporuna rağmen
Vakıfları kapatmayı kafaya koyan Tek Parti yönetimi, parti üyelerinden oluşan yeni bir komisyon teşekkül ettirip yeni bir rapor hazırlatmış.
Bu ikinci yerli! heyetin raporu şöyledir;
“Sebilinden çeşmesine, yolundan imaretine, üzerinde geçmişin damgası olan ve geçmişi hatırlatan vakıf müesseselerini toptan ortadan kaldırmalıyız”.
Talimatla hazırlatılan bu rapor üzerine çıkarılan kanunla bütün vakıflar ilga edilmiş yani kapatılıp, kaldırılmış..
Pek çok konuda devlet gibi çalışan, hatta devletten daha aktif, daha verimli çalışan vakıfların mallarına el komulmuş..
Bu yüzden kamu yararına icra ettikleri birçok hizmetler aksamış, yarım kalmış, pek çok olumsuzluklar ortaya çıkmıştır.
Hâlbuki dinî inançlarımızda, hukuk kurallarımızda, örf ve geleneklerimizde, Osmanlı inanç sisteminde, o gün ve bugünkü dünya teamülünde vakıf mallarına el konulamaz ve konulmamıştır, konulmamaktadır.
“Bugün İsrail, Filistinlilere her türlü baskı, zulüm ve gasp olayları uygulamasına rağmen Osmanlı’dan kalma vakıflara el koyamamaktadır..”
“Yunanistan’da 2000’li yıllarda Papandreu başbakan iken, bazı kilise gayrimenkullerine el koymak istemesi üzerine Papazlar Osmanlı döneminden kalma tapularını ellerine alarak “Bunu bize Osmanlı bile yapmadı. İşte tapularımız siz nasıl yaparsınız” diye ayaklanmışlardır..”
“Bursa Ulucâmi’nin arka duvarında Celi Sülüs hat ile işlenmiş 4 tane (Vav) vardır.
Osmanlı milleti içinde atasözü haline gelen “ittegu’l-vâvât” sözlerine dikkat çekmektedir;
Yani dört Vavdan sakının.
Yani “Dört Vav”la başlayan hususlardan âzami derecede sakının.
Çünkü bunlardan sakınmayanların sonu pek hayırlı olmaz ve mutlaka Allah’ın hışmına uğrarlar.
Bu dört vav: Vakıf, Velâyet, Vesâyet, Vekâlet..
Kur’anda, vakıf olan Sâlih Peygamberin devesinden; vakfın şartlarına uymayan kavminin helâk edilişinden geniş geniş bahsedilir.
Ayrıca Bakara Sûresinin 181. Âyetinde Yüce Rabbimiz ve birçok hadislerinde de Peygamber Efendimiz bu hususa dikkat çekmiş ve kurulan vakıfların şartlarının tebdil ve tağyir edilmemelerini men etmişlerdir.
Hanefi Hukukçuları da “Şartu’l-Vâkıf ke nassu’ş-Şari”
yani vakfedenin koyduğu şart, Allah’ın emri gibidir fetvasını vererek konunun ehemmiyetine dikkat çekmişlerdir.
Hz. Ali ra, bir tarlasına kuyu kazdırmış ve bol miktarda su çıktığı kendisine müjdelenince çok memnun olmuş ve Müslim gayri Müslim ayırımı yapmadan insanların istifadesine sunmuş, ebedî olarak vakfetmiş ve bu kuyuyu bu vasfından yani vakıflık özelliğinden çıkarınlar için “Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetinin üzerine olmasını dilemiş ve Allah ne farz ne de nafile olarak kıldığı namazlarını kabul etmesin” diye beddua etmiştir.
Hz Ali ra’dan ilhamla vakıfların korunması şuurunu perçinlemek için vakıfları koruyanlara dua, vakıflar aleyhine çalışanlara da beddua levhaları asılmıştır..
Buna rağmen
“..vakıflar devletleştirildikten sonra alınmış, çalınmış, satılmış, gasp edilmiş, miras bırakılmış, hüviyeti değiştirilerek çok süfli (meyhane, gazino ve daha çirkin) maksatlarla kullanılmıştır..”
Kimse umursamıyor, konu hakkında konuşmak, konuşulanları dinlemek, birşeyler yapmak istemiyor ama ülkemizdeki ve şehrimizdeki ilga ve işgal edilmiş vakıflar, vakıf malları meselemiz hepimizi helake götürecek kadar ağır veballer yumağıdır..
Bedduası yapılmış vakıf, pimi çekilmiş bomba gibidir, üzerine basılmış mayın gibidir..
İşgal edilmiş, bedduası yapılmış vakıf malları üzerinde yaşıyoruz ama muhatap olduğumuz tehlikeyi hiç umursamıyoruz ve buna rağmen Allah’tan rahmet bekliyor, nimet bekliyoruz..
Sakınılacak dört Vavdan birini, vakıf meselesini konuştuk..
Ya diğer vavlar…
Orhan SALCI
- Var mıyız? - 1 Eylül 2024
- Yetim Yeter - 15 Ağustos 2024
- Meta’nın Esiri mi Oluyoruz.. - 2 Ağustos 2024
- Nerde Çokluk… - 24 Temmuz 2024
- Kurban Kesmek mi, Kurban Olmak mı? - 16 Haziran 2024
- Türk’ün En Büyük Düşmanı - 9 Haziran 2024
- Maarif Modeli Üzerine - 29 Nisan 2024
- Kendini Gizle Dinini Değil.. - 24 Mart 2024
- Köy Hocası Deyip Geçmeyin - 10 Aralık 2023
- Boykot Silahtır - 1 Kasım 2023