Ana Sayfa / Uncategorized / Dünkü Ağaç, Bugünkü Fidan-2 / Mehmet Nuri BİNGÖL

Dünkü Ağaç, Bugünkü Fidan-2 / Mehmet Nuri BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri BİNGÖL

mneminler5@mynet.com

Dünkü Ağaç, Bugünkü Fidan-2

YA DA “RAKİPSİZLİĞİN KOLAYLIĞI BAŞKADIR.”

Ol mahiler ki derya içreler deryayı bilmezler’ hakikatı, hayata atılmadan evvel fuzuli ve yabani geliyor insana; dünyanın bin türlü ‘gıll u gış’ıyla yüzyüze geldikten sonra, mısraın değeri daha iyi idrak ediliyor. En yavan halleri barındırsa bile, kişinin kendi tanıdık, bildik ve ‘ arkadaş’ı, elin eli yüzü temiz gözükeninden bile munis, sevimli, “mesaileri tanzim” manasındaki dostluğa çok yakın geliyor.

Böylesi ikrah ettirici tavırları sergilemesi, “merdane vaziyet” çelengiyle halelenmemesi çokların, millete en yakın görünenenin bile önüne kendi eliyle gerdiği dimdik bir yokuştur; çıkılacak bir düzlük de yoktur üstelik, tepeden gerisi kahreden bir uçurumdan beter bir iniştir vadiye… Oraya çıkması mukadderse eğer, atıl bırakıp iteleme operasyonunu tersyüz etme vak’asının dışında, öylesi bir ‘gulgule’yi atlattıktan sonra, başımızı kendi önümüze eğmekten başka çıkar yol yok gibi…

Öylesi bir murakebe ve muhasebe bile, aynı zamanda candan bağlı olunan Yol’un ‘icabatından’ değil midir?

…………………….” çalışmamız güzel bir şekilde tamamlandı. Başlığı iktibas olduğu için değiştirip değiştirmemekte tereddütteyiz, bir tarafa kaldırıp zamana bırakmak bize en yakışanı; en iyi hadise tefsircisinden biri de – galiba – odur. Anladığım kadarıyla kendileri çalıp kendileri dinlemek, sonra da kalkıp sadece kendileri oynamak istiyorlar; vaziyetleri, tavır koymaları ve ‘biz bize benzeriz’ şeklinde hülasa edilebilecek indi yorumları da öylesi bir hali gösteriyor. Eh, öyle olsun; temel istikametleri bir eğri yay hüviyetine kavuşuncaya kadar, bu hallerine bile sabredip tahammül göstereceğiz; başkaca çıkış mı var?

Ama kendimizi salıverecek, boş duracak, kalemimizi durduracak da değiliz tabii…Böylesi bir sahaya kimsenin hatırı ve keyfi için çıkmış değiliz çünkü. Estetik gayelere erişmeyi kendimiz için de istemedik, başkaları için de… Allah’ın tevfiki ve izni yar olursa eğer, ömrümüz boyunca da bu caddelerde karınca kararınca yürüyüp duracağız.

Daha çok vardığımız fikri neticeleri işleme arzumuz, her şeye rağmen, yine de biraz erteleneceğe benzer. Kaynağın başını tutanlarla mesafeli olmamız, beklememizi ve tevekkül etmemizi şart hale getiriyor. Herşeye rağmen, “…………….” roman çalışmasını, Şubat sonrasına bırakmak zaruret halini aldı; meslekle alakalı formaliteler ile her türlü hizmet araştırmaları , içimizde rahatsız kımıltılar teşkil etse de, bu notların dışında herhangi bir ürünü ortaya çıkartmıyor. “ Sürgünde” ve “Tırmanış” için aldığım bol bol “nasihat”tan sonra, dinlenmeye çekilip kuvvet toplamak hem ilmin, hem müsbet tavrın, hem de edebiyat sanatının bir gereğidir artık…

Efendim kalbe hitap eden çok ifade varmış da, akılcılık denen kupkuru mantık oyunundan başka yapacağımız bir iş yokmuş da… Biri çıkıp da, efendilere edebiyatın da, hakikatın ve imanın da, sadece akıldan ibaret olmadığını anlatmalı artık, herkesin iyiliği için elbet…

Bazı meseleleri -her şeye rağmen- es geçmenin zaruretine inanıyorum. ‘Çaresi olan şeyde acze, çaresi olmayan işte cez’a düşülmemeli…’ talimatı, bu hal için de geçerli…

Yine de demeden olmayacak; mazide bir sürü menfi neticeyi getiren sebepsiz ve temelsiz ‘pohpohlama’lar , kimbilir hangi akılla, tekrar başlatıldı; bilhassa devamlı elde tutulması arzulananlar için… “Rakipsizliğin Kolaylığı Başkadır.” ın yazarı, galiba rakipsiz kalmayı bir marifet bilmekte ki böylesi girişimlere katılmakta, hata iştirak etmekte…

Kendine o kadar yakın görünen ………’a bile sahip çıkamadığına göre, kendi çalıp kendi oynamayı, yani sanat açısından harikiri yapmakla eş manaya gelen ‘tek adam’lık sandelyesine namzet olmayı içine sindirebiliyorsa, hayırlı olsun; alsın tepe tepe kullansın ve kullandırsın herşeyi…. Eğer beğenilmese, benimsenilmese, tercih edilmese bile, rakipsizliğin getireceği rehavet zeminleri ve onların teşvikçisi, neticesi, eseri atalet hissine sebep olmak bile, bir büyük vurdumduymazlık, dun-himmetlik ve ‘ cinayet-i azime’ değil midir?”

Bir büyük hasretin mengenesinden kurtulabilmek niyetiyle göz gezdirdiğimiz satırlar bile, koskoca bir ıhlamur ağacına nazır pencere önünde yazılmamış mıydı hani? Onları dimağımızdan süzerken Birecik’ten epey uzaktaydık, kar da dantela örüyordu dışarıda, zemine kefen dokuyordu. Yalnız evimizde, çayın şırıltıları altında düştüğümüz notlarda, bir büyük sanat ağacı olmaya namzet ama bir türlü istenen yokuşu tırmanamayan, ikide bir, hodgam ve hasetli, biraz da ‘ kaybetme psikozu’ içinde debelenen ayaklarca çelmelenmiş yüreklerin ortak hüznünü de yaşıyorduk.

***

Şimdi düşününce “seyirlik de denebilecek günlerdeki yürek hamulesi hislerle bezeli çevreye dönmeyi, yüreğimin incisi ve ;

Bugün mektebimize lebleri gülbâr gelir

Dili bülbül, yüzü gül, kakul-u gülnâr gelir”

beytindeki manayla yekpare bir nakış silsilesi gibi mührünü basmış Yenileyici Zevat’ı da ağırlayan şehrimden koparılmadan evvelki o günlerdeki niyetleri, hisleri ve masumiyet misali halleri yaşamak için dönmeyi, ne çok isterdim.

Vadiyi sarıvermiş dantela inceliğinden bin beter katmer katmer sessizlikle sızıntıdan beter hassas binalar kuran nem, “üç” rakamının “en azam” vazifesinden ilham almış diz dize salkımsöğütler, kesretten vahdete, cemaattan ferde -ya da tekliğe-, tortop büzülebilen mübhemiyetten ancak “kendince” çevrilebilen, “Alet-i la-ya’kıl” edilemeyen, ferdi zuhuratlarıyla meselelere bakabilen “Kimin himmeti milleti ise, o tek başına küçük bir millettir (topluluk).” çerçevesine takılı tek kişiye indirebildiğim ağaç, Fırat’ı yalayıp daha bir rutubet yüklenmiş esintisiyle çırpınmaya durunca, maziyi filan es geçip, çayımdan bir yudum daha aldım.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Kar Niçin Yağar? / Prof. Dr. Mustafa Nutku

Yale Üniversitesi profesörlerinden Arthur Thomson , bu yanlışlığı şöyle izah ediyor: "Hakikat, yalnız bilimin gösterdiğidir.' …

Kapat