Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Düşünme ve Anlama ile ilgili Kur’anî Kavramlar

Düşünme ve Anlama ile ilgili Kur’anî Kavramlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kur’an-ı Kerim’de Düşünme ve Anlama ile ilgili Kavramlar

Kur’ân-ı Kerîm’de Rabb’imiz, ilâhî hitabın doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesi amacıyla insan fıtratının bir parçası olan düşünüp anlama kapasitesinin artırılmasına sık sık dikkatimizi çekmekte, insanın düşünme ve bilme gibi yeteneklerini bu yönde harekete geçirici teşvik ve ikazlarda bulunmaktadır (meselâ bk. el-Bakara 2/73; el-En‘âm 6/50; el-Haşr 59/2).

Arapça’da düşünmeyi ifade eden kelimelerin başında nazar, tefekkür, tedebbür, i‘tibâr ve taakkul (akl) gelmektedir. Sizin için bu terimlerden başlıcalarının manalarını araştırıp, kısaca da olsa açıklamalarını derledik.

İstifadeye vesile olması duasıyla..

İ’tibar: “düşünce sayesinde gözlenenin bilgisinden gözlenmeyenin bilgisine ulaşarak ibret verici sonuçlar çıkaracak şekilde düşünmek” demektir. (bkz.tedebbür)

Nazar:

Lügat anlamı: Göz atmak, mülâhaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. İtibar.

“gözle bakmak” olan nazar, “kalp gözüyle bakmak, düşünmek” mânasında kullanıldığı gibi “bir şey hakkında tefekküre dalmak, nazarî araştırmalarda bulunmak” anlamına da gelir.

Re’y:

Lügat anlamı: Görüş, görmek, rey. Hüküm ve itikad. Kıyas etmek. Bir iş hakkında söylenen söz, fikir.

(re’y veya rü’yet) tıpkı nazar gibi hem gözle hem de kalple (akılla) bakıp görmek anlamına gelir. İnsanda bu gözlemler sonucunda oluşan fikrî kanaate de (itikad) re’y denir.

Taakkul:

Lügat anlamı: “gerçeği bilmek, idrak etmek”ten. Akıl erdirme, zihin yorarak anlama: Hatırlama,

“Akletmek” mânasındaki akl masdarı “teorik ve pratik meseleler üzerinde düşünmek” anlamında kullanılmaktadır. Buna göre akıllı kişi, tutarlı bir şekilde düşünen ve tutkulara karşı kendisini kontrol edebilen kimsedir. Ma‘kūl ise “akılla kavranan şey” demektir. İsim olarak akıl kalp ile aynı anlama gelir ve insanı, düşünemeyen canlılardan farklı kılan temyiz gücünü ifade eder. Bir şeyi akletmek onu anlamaktır. Bir kimsenin akleden bir kalbi olduğundan söz edilirse bundan onun anlayışının yerinde olduğu sonucu çıkar. Dil bilginleri akıl ile kalbi (fuâd) özdeş saymışlar ve kalp kelimesinin geçtiği deyimlerde bu kelimeyi akıl olarak anlamakta tereddüt etmemişlerdir.

Akletme (akl) şeklinde Kur’an’da çok sık anılan entelektüel faaliyet hem nazarî (teorik) hem de pratik alanı içermesi, yalnızca ilmî hakikatlere ulaşılmasıyla değil ahlâkî ve pratik faziletlerin kazanılmasıyla da ilgili olması bakımından düşünme faaliyetini en kapsamlı şekliyle ifade eden terimdir.

*Zihnin sebepler ve sonuçlar arasında bağ kurmasıdır.

*Derinlemesine bağ kurar; sebep-sonuç, illet-hikmet, eser müessir, fail-fiil, Hâlık-mahlûk, sanat-sanatkâr.. Hulasa, her şey her şeyle bir şey arasında bağ kuran düşünceye Teakkul denir.

*Akıl bağ kuran demektir geçmişe yönelik tezekkür ile geleceğe yönelik tedebbür arasında bağ kurma yeteneğini kullanmaktır.

Tedebbür:

Lügat anlamı: Bir şeyin sonunu düşünmek. Tefekkür etmek. Müdebbir olmak. Tedbirli olmak * Arkasını dönmek.

“İnsanın kendisini bekleyen âkıbeti düşünme yoluyla öngörmesi” mânasında kullanılır.

Tedebbür “bir işin sonucunu başından hesap etmek” anlamına gelir. Aynı kökten gelen tedbir, tedebbürün sonucu olarak “gereken önlemi almak” demektir. İ‘tibârın da tedebbürle hemen hemen aynı mânayı ifade ettiği anlaşılmaktadır.

*Zihnin sonuçlar ve maksatlara yoğunlaşır,

*Geleceğe yönelik derin düşüncedir,

*Tedbir alma eksenlidir,

*Bir şeyin önüne arkasına bakarak geleceğe yönelik tedbir alma amacıyla düşünme.

Teemmül:

Lügat anlamı:“ümit etmek”ten. İyice, etraflıca düşünmek. Derin derin düşünmek. “Bir nesne hakkındaki düşünceyi zihinde yoğunlaştırmak” demektir.

Tefekkür ve teemmüle dalmak, çeşitli alâmetlerin Allah’ın kudretini hatırlatıcı tesiriyle düşünmeye koyularak Allah bilinciyle dolmaktır.

Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki: Meselâ: Bal arısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının proğramını derceden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallukatiyle beraber yazan ancak ve ancak her şeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabb-ül Âlemine mahsus bir hâtemdir. M.N.)

Tefakkuh:

Lügat anlamı: Fıkhetmek, doğru, derin ve ince anlayış, bilinenden bilinmeyene ulaşmak, kühnüne vakıf olmak demektir. Tefakkuh, ince ve tam bir anlayış ve kavrayış melekesidir.

Tefakkuh “fıkh” kökünden gelir. Kabaca; anlamak, kavramak anlamındadır. Yalnız kelimenin, ekseriya derin kavrayış gibi bir delaleti olduğuna dikkat çekilir. Ayrıca kelimenin kalıbı gereği dini, derinlikli biçimde anlamak, sistematik biçimde kavramak, metin veya nasslar üzerinden hayatı köşe bucak ihata edici biçimde anlamak gibi manalara sahiptir.

*Zihnin yoğunlaştığı şeyden damıttığı sonucu şimdi ve buraya taşıyarak fıkıh üretmesi, Lehinde ve aleyhinde olanı tesbit etmesidir.

*İstikameti, şimdi ve burasıdır haldir. İlmihal tefakkuh ile elde edilir.

*İnsanın halinin ilmini bilme ilmi olan fıkıh ilmine bunun için fıkıh adı verilmiştir.

Tefekkür:

Lügat anlamı: Fikri harekete getirmek. Zihnin deliller üzerinde yoğunlaşmasıdır.

Fikr kökünden türeyen tefekkür de nazar gibi “bir işin âkıbeti konusunda düşünmek” demektir.

Tefekkür genel olarak “düşünme, düşünce üretme” anlamına gelmektedir. Fikir bilgiye götüren bir meleke iken tefekkür bu gücün aklın nazarî düşünüşü esnasındaki etkinliğidir. Bu etkinlik sebebiyle insan hayvandan ayrılır. Tefekkür, ancak aklî bir kavram olarak düşünülebilen şeyler hakkında söz konusu olabilir. Bu sebeple Allah’ın zâtı hakkında tefekkür edilmez, O’nun âyetleri üzerinde tefekkür edilir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “fkr” md.). Tefekkür İslâm entelektüel geleneğinde çok zengin mânalar kazanmıştır. Terim olarak genel anlamı “duyulur olandan akledilir olana, yani duyu ve gözlem verilerinden kavramlara ulaşma etkinliği”dir

Kur’an’da düşünmenin anlamına en çok yaklaşan terimler tefekkür ve akıldır. “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin ardarda gelişinde akıl sahipleri için alâmetler vardır. Onlar ayakta, otururken ve yaslanmışken Allah’ı zikredip göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler” (Âl-i İmrân 3/190-191) meâlindeki âyette akıl sahipleri, Allah inancıyla fikrî araştırmayı bir arada götüren, entellektüel faaliyetlerini tezekkür ve tefekkürün birbirini takip ettiği ve bütünlediği bir aklî yapıyla gerçekleştiren insanlardır. Ayrıca zikir, dille anmaktan ziyade Allah’ın hayranlık uyandırıcı kudret belirtilerini tefekkür ve teemmüle dalmak, bu alâmetlerin Allah’ın kudretini hatırlatıcı tesiriyle düşünmeye koyularak Allah bilinciyle dolmaktır. Göklerle yerin yaratılışı, yani kozmosun menşeini gösteren âyetlerle gündüz ve gecenin ardarda gelişi, yani onda süreklilik arzeden düzeni gösteren âyetler üzerinde tefekkür, bu düzenin yaratıcısı olan Allah’ın âleme tasarruf ettiği isimleri hakkında tezekkürle bütünleşmelidir. Böylece Kur’an’da teşvik edilen kozmolojik araştırmalar, sebep ve gaye fikri açısından metafizik ilkelerinden mahrum bırakılmamış olacaktır (Elmalılı, II, 1258-1261; V, 3611).

Tezekkür:

Lügat anlamı: Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. Bir geyi ders gibi tekrar 11e ezbere almak *Birkaç kisl toplanıp is üzerine görügmek.

Düşünme, tedebbürde olduğu gibi geleceğe değil de geçmişe yönelikse tezekkür adını alır ve “hatırlama, anma” anlamına gelir. Zikir ve tezekkür sözlükte aynı anlamdadır ve “hem lisan ile anma hem de kalp ile hatırlama, akıldan geçirme” demektir. Tezekkürün kök masdarı olan zikre “tefekkür” mânası da verilmiştir.

*Zihin sebepler üzerinde yoğunlaşır,

*Geçmişe yöneliktir,

*Hatırlama eksenlidir,

*Derin düşüncedir,

*Unutan insanın hatırlamasını ister.

Kur’an’da düşünmenin anlamına en çok yaklaşan terimler tefekkür ve akıldır. “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin ardarda gelişinde akıl sahipleri için alâmetler vardır. Onlar ayakta, otururken ve yaslanmışken Allah’ı zikredip göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler” (Âl-i İmrân 3/190-191) meâlindeki âyette akıl sahipleri, Allah inancıyla fikrî araştırmayı bir arada götüren, entellektüel faaliyetlerini tezekkür ve tefekkürün birbirini takip ettiği ve bütünlediği bir aklî yapıyla gerçekleştiren insanlardır. Ayrıca zikir, dille anmaktan ziyade Allah’ın hayranlık uyandırıcı kudret belirtilerini tefekkür ve teemmüle dalmak, bu alâmetlerin Allah’ın kudretini hatırlatıcı tesiriyle düşünmeye koyularak Allah bilinciyle dolmaktır. Göklerle yerin yaratılışı, yani kozmosun menşeini gösteren âyetlerle gündüz ve gecenin ardarda gelişi, yani onda süreklilik arzeden düzeni gösteren âyetler üzerinde tefekkür, bu düzenin yaratıcısı olan Allah’ın âleme tasarruf ettiği isimleri hakkında tezekkürle bütünleşmelidir. Böylece Kur’an’da teşvik edilen kozmolojik araştırmalar, sebep ve gaye fikri açısından metafizik ilkelerinden mahrum bırakılmamış olacaktır (Elmalılı, II, 1258-1261; V, 3611).

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yetki Alanını İslâmlaştırmak / Prof Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN

عَنِ ابْنِ عُمَرَ  رضى الله عنهما أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ : …

Kapat