Ana Sayfa / Yazarlar / Ebû Talha’nın (r.a) Îsâr Ahlâkı

Ebû Talha’nın (r.a) Îsâr Ahlâkı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

EBU TALHA (r.a)’IN ÎSÂR AHLÂKI,

Başkasını kendi nefsine tercih etme, kendi ihtiyacı varken elindekini Allah için verme alicenaplığına “îsâr” denilmiştir.
Îsârın en büyük örneklerini başta Medineli Ensar olmak üzere sahabi efendilerimiz vermişlerdir.
Onlar arasından Hz. Ebu Talha El-Ensari r.a.’ın îsâr ahlâkı,
eşsiz bir örnek olarak asırlardır canlı bir tablo olarak önümüzde duruyor.

Medine’nin kıtlık günleri, dışarıdan bir misafir gelmiş.
Efendimiz(ﷺ)’in elinde, avucunda hiçbir şey yok; bu halde iken:
“Bu misafirimizi evinde ağırlayarak,
Allah’ın rahmetini elde edecek kimse yok mu?” diyor.
Ebû Talha (r.a) anında ayağa kalkarak:
“Ben Ya Resûlüllah! (ﷺ) Onu ben misafir ederim” diyordu.
Alıp o misafiri evine götürüyor, hanımı Ümmü Süleym’e diyor ki:
“Bu Resûlüllah(ﷺ)’ın misafiridir, onu bu gece biz ağırlayacağız.
Ona ikram edeceğimiz bir şey var mı?”
Ümmü Süleym diyor ki:
“Evde sadece çocukların yiyeceği kadar yemeğimiz var,
başka da evde hiçbir şeyimiz yok!”
Bu söz üzerine Ebû Talha diyor ki:
“O zaman çocukları oyala ve onlara yemek vermeden uyut,
sonra sofrayı kur,
lambayı da söndür;
biz yer gibi yapar, oyalanırız;
misafirimizin karnını böyle doyurmuş oluruz.”
Aynen dedikleri gibi yaparlar; kendi çocuklarını aç yatırırlar,
kendileri sofraya otururur yer gibi yaparlar, ışık olmadığı için bir şeyler fark edilmez,
neticede misafirlerinin karnını doyururlar.
Sabah namazı vakti, Ebû Talha, misafirini alıp Mescid’in yolunu tuttuğunda,
Efendimiz (ﷺ) sabah namazından sonra onlara döner,
Ashabın arasında, mübarek dişleri görünürcesine gülümseyerek onlara sorar:
“Ey Ebû Talha! Yine ne yaptın Rabbin bu kadar HOŞNUT oldu?”
deyip onların hakkında inen, Haşr Sûresi’nin 9. ayetini okur. (Buhârî, Tefsir, 6; Müslim, Eşribe, 172, 173 146)

“Onlardan önce o yurda (Medîne’ye) yerleşmiş
ve (samîmâne) îmâna sarılmış olanlar (Ensar),
kendilerine hicret edip gelen (Muhâcir)leri severler;
hem (onlara)verilenlerden dolayı sînelerinde bir ihtiyaç (bir rahatsızlık) duymazlar
ve kendilerinde bir sıkıntı (bir ihtiyaç) bile olsa,
(o kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler!
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa,
işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir!..” (Haşr, 9)

“Onlar, (kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler!]
sırrıyla, ihlâs-ı tâmmı (tam ihlâsı) kazanınız!
Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte (i‘tibarda),
hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercîh ediniz!..” (21. Lem‘a)

Ebu Hureyre r.a.’tan rivayet edilen bu hadise, birçok hadis kaynağında
Haşr suresi 9. ayetinin nüzulü bağlamında yer alır. “Îsâr ayeti” diye de bilinen söz konusu ayette Ensar,
“kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi başkalarını kendi nefislerine tercih ederler” buyurularak övülmüş;
aynı ayetten hareketle,
“başkasını kendi nefsine tercih etme” diğergâmlığına “îsâr” denilmiştir.

o tam bir îsâr kahramanıdır.

Îsâr ahlâkı yahut diğergâmlık, kazanılabilir bir fazilet olmakla beraber,
kabul etmek gerekir ki biraz da meşreple alakalıdır.
Nitekim Ebu Talha Müslüman olmadan önce de cömertliğiyle,
gözü karalığıyla, mala mülke kıymet vermemesiyle tanınıyordu.

Neccaroğullarının bu genç ve cesur lideri,
evlenmek için belki de bu sebeple
Enes b. Malik’in dul kalan annesi Ümmü Süleym hatuna ısrarla talip olmuştu.

Ümmü Süleym de gözünü kırpmadan en sevdiklerinden verebilen yiğit bir hanımdı.
Hicret’ten önce müslüman olan bu hanım sahabi,
Hz. Peygamber (ﷺ) Medine’yi şereflendirdiğinde, 8-10 yaşlarındaki oğlu Enes’i elinden tutarak Efendimiz (ﷺ)’in huzuruna varacak,

“Ey Allah’ın Rasulü! Ensar erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyen kimse kalmadı.
Ben, bu oğlumdan başka sana hediye edecek bir şeye malik değilim.
Oğlum Enes bundan böyle senin hizmetçindir.” diyecekti.

Nitekim Ümmü Süleym, Ebu Talha’nın evlilik teklifini ancak onun müslüman olması şartıyla kabul edebileceğini söyledi.

Müslüman olursa ondan mehir de istemeyecekti.
Halbuki talep etmesi halinde mehir olarak dilediği kadar
altın ve gümüş vermeye hazırdı Ebu Talha.

Attığı her okla hedefi kalbinden vuran,
gür sesiyle nara saldığında dağları titreten,
Medine’nin namlı süvarisi Ebu Talha müslüman oldu
ve Ümmü Süleym’le evlendi.
Rasulullah(ﷺ)’in Medine’ye tebliğ için gönderdiği Mus’ab b. Umeyr r.a.’den İslâm’ı öğrenmiş,
hemen Rasul-i Ekrem (ﷺ)’e biat etmek üzere
kabilesini temsilen İkinci Akabe buluşmasına koşmuştu.

Âlemlerin Efendisi (ﷺ) Hicret’ten sonra en çok onun evini şereflendirdi.
Bu gözü gönlü tok, “ekmeği yenir” aile,
evin hanımı Ümmü Süleym ne zaman güzel bir yemek pişirse
Rasulullah (ﷺ)’i davet ediyordu zaten.
Efendimiz (ﷺ) de arada onları ziyarete gidiyor,
hurma bahçelerinde kayluleye yatıp dinlendiği oluyordu.

Asıl adı Zeyd olan Ebu Talha’ya “Dayı” diye hitap ediyordu Allah Rasulü.
Beni Neccar mensupları,
Abdülmuttalib’in annesi bu kabileden olduğu için
Abdülmuttalib ahfadının dayıları sayılırdı gerçi ama Efendimiz (s.a.v.)’in bu hitabı Ebu Talha’ya muhabbet,
itimat ve iltifatının ifadesiydi daha ziyade.

Bu muhabbet ve itimat karşılık bulmuş,
Ebu Talha’da Rasulullah’a aşk derecesinde bir bağlılık peyda etmişti.
Malı, mülkü, ailesi, kısaca bütün varlığıyla Peygamberimiz’e hizmet için çırpınıyor,

Efendimiz Medine sokaklarına çıktıklarında, bir tehlikeyle karşılaşır endişesiyle, hissettirmemeye çalışarak sürekli O’nu takip ediyordu.

Rasulullah’ın katıldığı bütün savaşlarda,
Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te, Hayber’de, Huneyn’de, bir yandan yiğitçe vuruşurken bir yandan da göz ucuyla Alemlerin Efendisi’ni kolluyordu.

Okunu hedefe gönderirken, kılıç çalarken,
gürzünü savururken bir vird gibi hep aynı sözleri tekrarlıyordu:
“Vücudum vücuduna, yüzüm yüzüne kalkandır
ey Allah’ın Rasulü! Canım sana fedadır!”

Îsârın en yüksek derecesi, “can ile îsâr”dı bu.

Nitekim Uhud’da Hz. Peygamber’in öldürüldüğü şayiasıyla mücadele azmini yitiren müslümanların dağıldığı,
bulunduğu mevziye iyice yaklaşan müşriklerce
Efendimiz (ﷺ)’in yaralandığı o bozgun anında,
canı pahasına Rasulullah (ﷺ)’ı korumaya çalışan bir avuç
Sahabi arasında Ebu Talha da vardı.

Beraberindeki diğer mücahitler gibi vücudunu
Rasulullah (ﷺ)’e siper etmiş,
gür sesiyle naralar atıp
yüreklerine korku saldığı müşriklere oklarını yağdırmıştı.

Rasulullah (s.a.v.)’e bir zarar gelir endişesiyle
o gün kirişi öyle çekiyordu ki yay dayanmıyor, kırılıyordu.

Uhud’da Rasulullah için candan geçmeyi göze alan Ebu Talha (r.a.)’ın
dünya malına zerre kadar meyli olmayacaktı elbette.
Sahip olduğu her şeyi,
Allah yolunda harcasın diye getirip Rasulullah’a vermek için her fırsatı değerlendiriyordu.
Mescid-i Nebevî’nin karşısında içinde bir tatlı su kuyusu da bulunan, çok sevdiği hurma bahçesini böyle infak etmişti mesela.
Medine’nin en güzel, en büyük hurma bahçelerinden biriydi bu.

Ebu Talha, Peygamberimiz’in de zaman zaman teşrif edip dinlendiği bu bahçeye gözü gibi bakardı.
Ama Âl-i İmran suresinin,
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe birr’e (gerçek iyilik ve fazilet mertebesine) eremezsiniz.” mealindeki 92. ayeti
nazil olduğunda hiç tereddüt etmeden Efendimiz (ﷺ)’e koştu.

“Ey Allah’ın Rasulü! Hurma bahçemi Allah rızası için infak ediyorum. Onu istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.” dedi
ve Hz. Peygamber’in tavsiyesi üzerine bu bahçeyi akrabalarına bağışladı.

Gerçi infakta da îsârda da esas olan
azdan az,
çoktan çok,
ama her halükârda sevdiğinden ve severek vermekti.
Mümin kardeşinin
ihtiyacını kendi ihtiyacına tercih etmekti.
Allah ve Rasulü’nün rızası için candan da maldan da geçme kararlılığıydı.

Ebu Talha, verdikleri için değil, böyle verdiği için bir îsâr kahramanıydı
ve yine bu sebeple şüphesiz “ebrâr”dan biriydi o.

Birr’e ermek yanında bütün müslümanları imrendiren Peygamber iltifatı,
bir başka mazhariyettir Ebu Talha için.

O kadar ki Hz. Peygamber veda haccında Mina’da kurban kesip traş olduklarında,
mübarek başlarının sol tarafındaki saçları halka birer ikişer tel dağıtırken,
sağ tarafından kesilenleri sadece Ebu Talha’ya vermiştir.

Rasulullah’ın irtihalinden sonra da uzun bir ömür sürdüğü anlaşılan
Ebu Talha (r.a.)’ın, Hz. Osman (r.a.)’ın hilafet dönemine
veya Emevilerin ilk zamanlarına kadar yaşadığına dair rivayetler vardır.

Bazı kaynaklar onun yetmişli yaşlarında iken katıldığı bir deniz seferinde gemide vefat ettiğini, karaya ulaşılamadığı için yedi gün bekletildiği halde cesedinin bozulmadığını yazmaktadır.

Ne zaman, nerde, kaç yaşında vefat ettiği hususunda ihtilaf olsa da
Ebu Talha el-Ensarî (r.a.)’ın îsâr kahramanlığında herkes hemfikirdir.
Semamızda bu vasfıyla parlayan bir yıldızdır o.

Yıldızlara bakıp istikamet bulmak isteyenlere, ebrâr’dan sayılmaları,
Rasulullah (ﷺ)’in muhabbet ve iltifatına nail olmaları için
îsâr ahlâkını işaret etmektedir yüzyıllardır!…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Eğitim Sistemimizde Eksik Olan Nedir?

Pek çoğumuz, ömrümüzün bir kesitinde resim sergisi, el sanatları sergisi, hat sergisi vb. gibi bir …

Kapat