Ana Sayfa / Yazarlar / Edebiyatımızda Savaş Şiirleri ve Çanakkale Şehitleri / Prof. Dr. Himmet UÇ

Edebiyatımızda Savaş Şiirleri ve Çanakkale Şehitleri / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Tarih boyunca Hakkın zaferi için birçok savaşlar yapmışız. Bütün milletlerin hayatında savaşlar vardır ve bunlar edebiyata sanata yansımıştır. Ruslar’la Fransız’lar arasında Ruslar’ın Borodino, Fransızların’ın Moskova Seferi dedikleri savaş cereyan etmiş, Tolstoy bu savaşı yüz yıl sonra dünya çapında bir romanla ifade etmiş, beş yüz şahsı bir arada kullanarak bir büyük roman yazmıştır.

Savaş ve Barış. Almanlar’da Heinrich Böll savaş romanları yazmıştır. Bizde Halide Edip, Yakup Kadri savaşlardan bahseden romanlar yazmışlardır. Tarihi roman yönünden zengin sayılırız. Biz burada şiiri kastedelim. Yahya Kemal, Akıncı şiirinde bir ismi belli olmayan, ama akıncıların yaptığı bir savaşı anlatır. Kendini onlara dahil eder,
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Der.

Savaşın neşesini onlarla birlikte olmakla yaşar ve yaşatır. Hatta şehitlerle semaya yükselir. Aynı şekilde Mohaç Türküsü şiirinde Mohaç savaşını fon olarak almıştır. Burada da savaşan askerlerden biridir.
Harp İçinde, şiiri savaş sırasında bir toplumu anlatır. Halkın savaş yüzünden fiziksel ve psikolojik görüntüsünü verir.
Harb İçinde
Babalar evlerine mahçup döndü her akşam
Harp içinde.
Anaların sütü kesildi,
Çocuklar ağladı,
Erkekler askere gitti.
Kadınlar bir deri bir kemik.
Harp içinde kızlar sarardı.
Savaşanlardansa
Ancak bir hatıra kaldı…
Cahit Kulebi

Sabri Soran, Seferberlik Türküsü şiirinde yine savaşa gönderilip ancak gelmeyen karakterlerimizi anlatır. Trajik bir şiirdir.
Anam,
Bir seferberlik türküsü söyler,
Dizini döve döve:
“Kara vapur inim inim iniler
Yetim kaldı top köküllü gelinler”
Benim anam
Gelin olduğu geceden,
Babamın bilmem kaçıncı seferden
Geri dönmediği
Günden beri bu türküyü söyler
Ellerinde kurumadan gelinlik kınası
Yemenden gelmiş
Babamın barut kokan künyesi
Anam dizlerini dövmüş
Oy! Yemen de neresi?
Ben de bilirim
Ben de söylerim
Bu canım kadar sevdiğim türküyü
Benim yetim sesim
Anamın dul sesi:
Oy! Yemen de neresi?..
Sabri Soran

Savaşa gidip dönmeyen sayısız insanlarımız ailelere nasıl büyük acılar yaşatmış ama bu topraklar da bu insanların çile ve gözyaşları ile kazanılmıştır. Anadolu’da sevgilisi , eşi, yavuklusu askere gidip dönmeyen binlerce insanvardır. Bu insanlar bizim hürriyetimizin bedelini ödemiş mukaddes insanlardır.

Ceyhun Atuf Kansu, Çanakkale isimli şiirinde, Çanakkaleyi “yeni Türkiye’nin önsözü” olarak niteler. “Yiğitlerin ekmeğinin sonsuzluk olduğunu” belirtir. Tarihimizin en önemli zamanlarından biridir, yoksa denize karaya dökmüş, bizi bu vatanımızdan kovmak istemişlerdir. Aynı haçlı seferinin bir benzeri bugün cereyan etmektedir. İngiliz, Fransız, Amerika daha başkaları hain örgütleri bizim üstümüze salarak bizi bu mukaddes vatanımızda rahat bırakmamak ve ülkemizdeki huzuru katletmek istemektedirler.

Savaş şiirlerinin en önemlisi ve en sanatlısı Akif’in Çanakkale Şehitleri isimli şiiridir. Bu şiir estetik kurgusu ile bir roman formu, bir sinema formu ile kaleme alınmıştır. Sanatçı muhayyilesinin hissedebileceği masum apokaliptik imajlar ile konuşur büyük şair.

Önce Çanakkale’yi ve oraya gelen güçleri anlatır. En kesif ordular bu karaya yüklenmişlerdir. Öyle ki sabah başlayan savaş öğlende İstanbul’da rakı sofrası ile bitecektir onlara göre. Ama bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapan bir millet, yok imkanları ile sadece imanı ile zaferi elde eder.

O sıralarda evliya bir zat Peygamberimizi âlemi manada görmek üzere Medine’ye gider, keşifle göremez, oradaki görevliye sorar, “görevli , peygamber Çanakkale’de der.

Çanakkale tıpkı ilk İslamın savaşlarındaki gibi gökten inen meleklerle melek askerlerle kazanılmıştır. Seyit Onbaşı’nın hiç savaş fenni bilmeden batırdığı gemi, İngilizlerin en büyük savaş gemisidir. Onun batışı savaşın seyrini değiştirmiş. Seyit Onbaşı, kendisine verilmek istenen herşeyi reddetmiş, Allah için yaptığını belirtmiş, savaş sonrası ormandan kuru ağaçları satarak geçinmiştir.

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
(Akif burada ironik bir şekilde zerafet ve insan sevgisi demek olan Avrupalılığın vahşet olduğunu belirtir. Batıya yöneldiğimiz tarihten itibaren aydınlarımızın bir idol olarak aldığı batının böylece gerçek yüzünü gösterdiğini anlatır. Yoksa bir güzel kadın gibidir ”afet”tir batı bizim sanatçı ve şairlerimizin dünyasında. Ama o mahbes ve kafesten kaçmış bir canlıdır gerçekte)
Nerde -gösterdiği vahşetle- “bu: bir Avrupalı! ”
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. (1)
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, (2)
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
(onlar Hindu , Yamyam’dır. Salgın hastalıktan daha beterdir, medeniyet asrı gibi görülen yüzyıl güya medenidir, binlerce kilometre yol katedip insanları vatanlarından etmek gibi kirli bir gaye ile gelmiştir. Bunun adı medeniyet değildir, medeniyet denilen bir şeydir, ne olduğu belli olmayan bir kimlik)
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
(getirdikleri silahlar bir ülkeyi tahrib edecek güçtedir, bizim silahlarımız eski ve modası geçmiştir, tarih ilahi mucizelerinden birini gerçekleştirir ve biz savaşı kazanır, bu sürüyü kovarız.)
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
(savaşı harika bir şekilde tasvir eder, Akif. Türk romanı bile böyle savaş tasvirlerinden uzaktır.)
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

(Aşağıdaki mısralar Türk askerinin imanı ile bu savaşı kazandığını gösterir, imanın şiirde tarifidir bu mısralar. Kat kat iman alınmayacak bir kaledir, Kimse onu kötü emeline alet edemez. Onun Allah tesis etmiştir, metin korumadır, istihkamdır. Allah’ın tesis ettiği bu kaleyi batının silahları yok edemez.)
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;
(Bu göğüsler ebedi sınırdır kimse onları geçemez.Dün de bugun de.O Allah’ın en estetik sanatıdır, Sun-ı Bedii’dir. O başarının beyannamesidir, kimse onu geçmişte aşamadı gelecekte de aşamayacaktır. “Çiğnetmedi çiğnetmeyecek”
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi; 
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
(önceki haçlı seferlerinin iki büyük kumandanı Çanakkale’deki askerin celaline hayrındırlar, Akif bunun da bir haçlı seferi olduğunu anlatmış olur.)
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Çanakkale’deki asker, kanı ile Tevhid’i kurtarmıştır, gökten ecdad inip onun başını öpse değer, çünkü tarih boyunca yapılacak en harika zaferi kazanmıştır. O Bedir’den sonra gelir önemde, çünkü Bedir’de kaybedilse İslam geri tepecek ve tevhid sahipsiz kalacaktı. Çanakkale de öyledir, eğer kaybedilse idi bütün bir İslam coğrafyası istila altına girecekti. Ama hayal ettikleri gibi olmadı. Bu askerin mezarı o kadar büyüktür ki sınırları belli değil kazacak bir güçte yoktur. Bu imaj harikadır, hatta bütün tarihe gömülse yine tarih ona mekan olamayacaktır. Bunlar büyük tasarımlardır. Büyük saatçılar tarafından yapılabilir.

Akif ona makberi ifade edemez, ancak Peygamberin onu kucağını açıp beklemesi ona en büyük mekandır. Bu şiir bir kitaba sığmayan abidedir, kanlarını ve hayatlarını ailelerinin rahatlarını feda etmiş bir nesle karşı bu şiir ezberlenerek her zaman insanı uyaran bir metin olmalıdır. Kimliksizlik böyle giderilebilir. Şiirde din, sanat, estetik, anlatım daha çok şey bir arada verilmiştir. Akif’i hürmetle ayağı kalkarak anıyoruz.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
ABD-Rusya-Esed Rejimi-PKK Aynı Safta Birleştiler / Vehbi KARA

Fırat Kalkanı Harekatı gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Bunun için ne kadar uğraşsak, delil …

Kapat