Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m) için yazılan Şiirlerden …
YÂ RESÛLALLAH!
Eyleyen uşşâk-ı şeydâ dâimâ
Tal’atındır yâ Resûlallah senin
Derd ile âh ettiren subh u mesâ
Hasretindir yâ Resûlallah senin!
Rûz ü şeb kârım benim efgân eden
Nâr-ı hasretle dilim sûzân eden
Dembedem bu gözlerim giryân eden
Furkatındır yâ Resûlallah senin!
Asfiyânın gördüğü Lutf-i hüdâ
Evliyânın sürdüğü zevk ü safâ
Enbiyânın bulduğu rifa’t şehâ
Devletindir yâ Resûlallah senin!
Merhamet kıl ben garîb âvâreye
Mücrimim rahm eyle yüzü kâraya
Şefkat etmek bîkes ve bîçâreye
Âdetindir yâ Resûlallah senin!
Eş Şefîü’l-müznibîn nûr-ı ahad
Kendi bendendir Nasûhî kılma tard
Bâb-ı lutfundan kerem kıl etme red
Ümmetindir yâ Resûlallah senin!
(Aslen Kastamonulu Nasûhî Üsküdârî)
☆☆☆
SAKIN TERK-İ EDEBDEN
Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbub-i Hudâ’dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir makamı-ı Mustafâ’dır bu.! ..
Felekte mah-ı nev Bâbu’s-selâm’ın Sine-çâkidir;
Bunun kandili, cevzâ matla-i nur-i ziyâdır bu!
Habib-i Kibriyâ’nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenab-ı Kibriyâ’dır bu.
Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.
Murââd-ı Edeb şartıyla gir Nabî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.!
Nâbî
☆☆☆
ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ
Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Yâ Muhammed canım arzular seni
Ali ile Hasan, Hüseyin anda
Sevdası gönüllerde muhabbet canda
Yarın mahşer gününde hak divanında
Ya Muhammed canım arzular seni
Yunus meth eyledi seni dillerde
Dillerde dillerde hem gönüllerde
Arayı arayı gurbet ellerde
Ya Muhammed canım arzular seni
Yunus Emre
☆☆☆
NA’T-ŞERİF
Gönül hûn oldu şevkınden boyandım yâ Resulallah
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figândım Ya Resulallah
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen
Habib-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Gül açmaz, Çağlayan Akmaz, ilahi Nurun olmazsa
Söner alem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firâk aglar, Visal aglar, ezel mestûrun olmazsa
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Erir canlar o gül-buy-ı revan-bahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından
Perişan bir Niyaz Inler hayatın müntehâsından
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Susuz kalsam, yanan çöllerde Cân versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Ne devletdir yumup aşkınla göz, râhında Cân vermek
Nasîb olmaz mı Sultanım haremgâhında Cân vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında Cân vermek
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu âteşden Döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlüm Kıtmîr’i eylerse taltîf eyle murad
Cemâlinle ferah-nak et ki yandım yâ Resulallah.
Yaman Dede
Not: Yaman Dede, sonradan ihtidâ etmiş, Kayseri doğumlu olmakla birlikte; 10 aylıkken Kastamonu’ya yerleşmiş ve burada yetişmiş bir zâttır.
☆☆☆
Ruhum SANA
Ruhum sana aşık, sana hayrandır efendim.
Bir ben değil âlem sana kurbandır efendim.
Ecrâm ü felek Levh u kalem mesti nigâhın,
Medheyleyen Ahlakını Kur’andır efendim.
Mahşerde Nebiler bile senden meded ister,
Rahmet, diyen Alemlere Rahmandır EFENDİM.
Kıtmîrinim Ey sahi Rusûl koğma kapından,
Âsîlere lûtfun, yüce fermandır EFENDİM.
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim.
Sensiz bana cennet bile hicrândır efendim.
Dog kalbime bir lâhzacık Ey Nur-i dilara,
Nurun ki gönül derdime dermândır efendim.
Ulvîde senin bağrı yanık Âşık-ı Zarin,
Feryadı bütün ateş-i sûzandır EFENDİM …
Ali Ulvi Kurucu
☆☆☆
Kaside
Derdimendim Ya Rasulallah, deva ol derdime,
Destgir ol, yâ Habiballah, bu asi mücrime! ..
Sen şefaat kanı varken, yalvarayım ben kime? ..
Ben Resul-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim Gerçi, Muhammed Mustafa hayranıyım ..
Buy-i vaslındır, muattar eyleyen sünbülleri,
Nur cemâlinden eserdir, Bağ-ı Aşkın Gülleri,
Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,
Ben Resul-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim Gerçi, Cemal-i Mustafa hayranıyım
Canını cânâne kurban eyliyor Pervaneler,
Bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolur mestâneler,
Âşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,
Ben Resul-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim Gerçi, Muhammed Mustafa hayranıyım…
Ermek istersen, O şâh’ın Himmet-ü imdâdına,
Can U dilden Âşık ol sen; “İsm-i zat” evrâdına,
Ses verir (Ulvi); melekler ateşin feryâdına,
Ben Resul-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim Gerçi, Muhammed Mustafa hayranıyım!
Ali Ulvi KURUCU
☆☆☆
MÜSEDDES–İ NA’T–I ŞERÎF–İ NEBEVÎ
Sultân–ı Rusül Şâh–ı mümeccedsin efendim
Bîçârelere Devlet–i sermedsin efendim.
Dîvân–ı İlâhî’de serâmedsin efendim.
Menşûr–u “le amrük”le müeyyedsin efendim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Tâbiş–dih–i ervâh–ı mücerred güherindir
Mâliş–geh–i ruhsâr–ı melik hâk–i derindir
Âyine–i dîdâr–ı tecellî nazarındır
Bû Bekr Ömer Osmân ü Alî yârlarındır
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Hutben okunur minber–i iklim–i bekâda
Hükmün tutulur Mahkeme–i rûz–i cezâda
Gül–bang–i kudûmün çekilir Arş–i Hudâda
Esmâ–i Şerîfin anılır arz u semâda
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Ol dem ki nebîler velîler kala hayrân
“Nefsî!” deyü dehşetle kopa cümleden efgân
Ye’s ile üstün ola ahvâli perişân
Düstûr–i şefâatla senindir yine meydân
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Bir gün ki dalıp bahr–ı gama fikrete gitdim
İlden getirip kendimi bî–hodluğa yitdim
İsyânım anıp âkibetimden hazer itdim
Bu matla’ı yâd eyledi bir seyyid işitdim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Ümmîddeyiz, ye’s ile âh eylemeyiz biz
Sermâye–i îmanı tebâh eylemeyiz biz
Bâbın koyup ağyârı penâh eylemeyiz biz
Biz kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz.
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
Bî–çâredir ümmetlerin isyânına bakma
Dest–i red urup hasret ile dûzaha yakma
Rahm eyle aman âteş–i hicrânına yakma
Ez–cümle kulun Galib’i pür–cürm bırakma…
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim!..
ŞEYH GALİB
☆☆☆
Yâ Resûlallâh
Zuhûr-u kâinâtın ma’denîsin yâ Resûlallâh
Rumûz-u “küntü kenz”in mahzenisin yâ Resûlallâh
Beşer denen bu âlem ki senin sûretle şahsındır
Hakîkatte hüviyyette değilsin yâ Resûlallâh
Vücûdun cümle mevcûdatı nice câmi olduysa
Dahi ilmin muhît oldu kamûsun yâ Resûlallâh
Dehânın menba-i esrâr ilmi men ledünnîdir
Hakâyik ilminin sen mahremisin yâ Resûlallâh
Ne kim geldi cihâna hem dahî her kim geliserdir
İçinde cümlenin ser’askerîsin yâ Resûlallâh
Cihân bağında insan bir şecerdir gayriler yaprak
Nebîler meyvedir sen zübdesisin yâ Resûlallâh
Şefâat kılmasan varlık Niyâzî’yi yoğ ederdi
Vücûdun zahmının sen merhemisin yâ Resûlallâh
Niyazî-i Mısrî
☆☆☆
İSTER / ŞEHY ES’AD ERBİLÎ
Gönül nûr-ı cemâlinden habîbim bir ziyâ ister
Gözüm hâk-i rehinden ey tabîbim tûtiyâ ister
Safâ-yı sîneme zulmet veren jeng-i günâhımdır
Aman ey kân-ı ihsân zulmet-i kalbim cilâ ister
Yetiş imdâda ey Şâh-ı risâlet rûz-ı mahşerde
Ki derd-i bî-devâ-ı ma’siyet senden şifâ ister
Ne âb-ı dîdeden rahat ne âh-ı sîneden imdâd
Benim bâr-ı günâhım lûtf-ı şâh-ı enbiyâ ister
Sarıldım dâmen-i ihsânına ey Şâfi-i ümmet
Dahîlek yâ Muhammed hasta cânım bir devâ ister
Gül-i ruhsârına meftûn olanlar şüphesiz sensiz
Ne mülk ü mâl ü cân ister ne de zevk ü safâ ister
N’ola bir kerre şâd olsun cemâl-i bâ-kemâlinle
Ki kemter bendeniz Es’ad sana olmak fedâ ister
☆☆☆
Canlara Cânsın / İbnü’l Emin Mahmud Kemal İNAL
Ey rûh-i müşahhas ki bütün cânlara cânsın
Ağyâre nihânsın dil-i yârâna îyânsın
Bûyundur eden güllere irâs-ı revâyih
Rûyinle de mihr ü mehe envâr-feşânsın
Her zerre senin lem’a-i vechinle parıldar
Zâhirde fakat mihr-i hafiyyü’l-leme’ânsın
Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir
Bir öyle cemilsin ki cemallerde nihânsın
Aşkındır eden sûret-i hestîyi nümâyân
Aşkınla ki âyîne-i imkân ü mekânsın
Dünyâda yere düşmedi gölgen fakat ey nûr
Ukbâda rü’ûs-ı beşere sâye-resânsın
Ey nuhbe-i mahlûk-i ahad gelmedi mislin
Vallâhi ve billâhi ahîd-i dü-cihânsın
Ümmîd-i kerem etmededir sâlih ü tâlih
Sen kân-ı kerem melce-i âfet-zede-gânsın
Atfı-ı nazar et hâline bîçâre Kemâl’in
Bî-çârelere lûtf ile dâim nigerânsın
☆☆☆
DAĞ PINARI /GEOTHE
Peygamber Muhammed’e
Sevinç sevinç berraklık
Yıldız yıldız parlaklık
O ki bir dağ pınarı
Bulutlar üstü aklık
Yücelikler eşiği,
Yamaçlar, loş kuytular.
Melek sallar beşiği,
Nur içinde uyuklar…
Semada bir coşkunluk
Dar geçitler vadiler…
Her pınar oluk oluk,
O pınar’a erdiler.
Nefesiyle yeşermiş,
Çimenler ve çiçekler.
Gümüş ışıklar sermiş,
Onun yolunu bekler.
Pınarlar haykırıyor:
“Sakın bırakma bizi!
Çöller kızgın, akmak zor,
Kum yutar hepimizi.”
Peki, der Dağ pınar’ı
Toplayıp pınarları.
Kabarır, coşar, taşar
Yeni ülkeler aşar.
Doğar geçtiği yerde
Şehirler, mamureler
Nakışlar mermerlerde,
Alev uçlu kuleler.
Bağlılarını taşır,
Eteğin Rahman’a…
Yürür, gider,karışır
O ilahi Ummana…”
☆☆☆
Âlem Senin Hayrânındır / Mustafa Necati Bursalı
Ey Nebî, arz ve semâ,
Hayranındır dâima!
Sen olmasaydın eğer,
Ne gök olurdu ne yer.
Ne bir damla su vardı,
Ne gül kokusu vardı!
Elmas, inci ve zehep,
Senin nurundandır hep..
Güneş, zühre, mah nurun,
Ne mübârek âh nurun!
Ey Nebî, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!..
Cennet yüzüne müştâk,
Seni rahmet kıldı Hak.
Melek, insan, hurî, cin,
Âlemde Senin için!
Diller âşık ismine,
Hep nurun zambak, mine!
Canlar Seni özler hep,
Varlığa Sensin sebep!
Ey Nebî, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!…
Kimse bilmez bu ne iş,
Gönlün fezadan geniş!
İhsan etmiş Hak Sana,
En güzel ahlâk Sana!..
Bu âlemde cûd Senin,
Bedir ve Uhud Senin!
Sıddîk’ın, Ömer’in var,
Osman, Ali Sana Yâr!..
Senin yüzün gibi yüz,
Görmedi gece gündüz!.
Ey Nebî, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!..
Gül saçar hep leblerin,
Ne güzel edeplerin!
Ahlâkını över Hak,
Sana bu şan müstehak!
Künhüne ermek senin,
Harcı değil kimsenin!..
Vasfedemez söz seni,
Yanar görse göz Seni!
Sevdana düşer artık,
Alemde her yarattık!
Bir Bilâl olur canlar,
Akar göz göz mercanlar!
Yetim senin, dul senin,
Bir sıfatın kul Senin!
Kulların en güzeli,
Kim geçer Sen güzeli?
Ey Nebî, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!..
Aşkın köpürüp taştı,
Cibrîl Sana sırdaştı!
Öyle sevmiş Rab Seni,
Hep över kitap Seni!
Ahlâkın ne azimdi,
Hayrette âlem şimdi!
Bulamam Sana misâl,
Ey Sultanım, bu ne hâl?
Sen olmasaydın eğer,
Ne gök olurdu, ne yer!
Ne dal vardı, ne çiçek,
Ne bir yudum içecek!
Ne mah görürdü gözler,
Ne şah görürdü gözler!
Senin için rûz–ü şeb,
Güneşler nurundur hep!
Gelmez fazlın misâle,
Nûrunu taşır Lâle!..
Sen ki, Şâh–ı Levlâk’sın,
Nümune–i ahlâksın!
Ey Nebi, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!
Sende bir derya sîne,
Hızır’ın çeşmesi ne?
Sen bir ümmisin fakat,
İlmin gök gibi kat kat!
Elif’ler, sin’ler sana,
İndi Yâsîn’ler Sana!..
En gizli ilim Senin,
Şefkat ve hilim Senin!
Ümmilik bir mûcizen,
Yetişemez er ve Zen!
Sözün inciden parlak,
Ay gibi, kar gibi ak!..
Ne hikmet, ne nurdur bu?
Hayâli dondurur bu!
Ey Nebî, arz ve Semâ,
Hayranındır dâima!..
Çağlar arzda Ezanın,
Uğurusun fezanın!
Sana has Habib olmak,
Kalblere Tabib olmak!
Aşkın ki Cini yaktı,
Kor kor içini yaktı!.
Ya kütükteki nâle?
Nasıl düştü bu hâle?
Açılınca arası,
Yaktı hicran yarası!
Ay’ın derdi bir başka,
Ah! Yenik düştü aşka!..
Oluverdi iki şak,
Sanki külden yumuşak!
Vasfedemez tam Seni,
Bu söz, bu kelâm Seni!
Senin meddahın Hak’tır,
Âlem sana müstehaktır!
Ey Nebi, arz ve Semâ,
Hayrânındır dâima!..
☆☆☆
Na’t / Kemâl Edip Kürkçüoğlu
Ebediyyen sevecek cân onu cânân olarak
Şart-ı peymân olarak, hüccet-i îmân olarak
Tanırım ben yalınız Hazret-i Fahr’ür-Rusülü
Gönül iklîmine şâhenşeh-i zişân olarak
Yeter âyetleri Kur’ân’ın eğer lâzımsa
Rif’at-i zâtının i’lâmına burhân olarak
Öyle bir menbâ-ı ihsân ü keremdir ki ona
Katre hâlinde giden gelmede ummân olarak
Yüz süren südde-i dergâhına, bir zerre iken
Feyz alıp dönmede hurşîd-i dırahşân olarak
Cah lâzımsa eğer âşık-ı hasret-keşine
Elverir kulluğu her vechile unvân olarak
Koklayan bastığı me’mûn ü mübârek hâki
Nefhasından yitirir kendini sekrân olarak
Kalır Allâh, onu hoşnûd kılandan hoşnûd
Affı kâfildir onun müjde-i gufrân olarak
Yâr-ı gar eyledi Sıddîk’ı seçip hicrette
Nesl-i Hâşim var iken mazhar-i rüchân olarak
Saldı ün her yana Faruk, ona îmân getirip
Farık-ı hikmet-i mektûme-i Furkân olarak
“Feseyekfîkehümullah”* ile Zinnûreyn’i
Kıldı ma’rüf-i cihan, Câmi-i Kur’ân olarak
Buldu şan, yattı firaşında Aliyy’ül-Kerrâr
Şeh-i merdân olarak, Hayder-i meydân olarak
Hatemiyyetle edip kadrini i’lân ebeden
Onu gösterdi Huda âleme sultân olarak
“Ahmediyyet”le giren çille-i “mim”i mecde
“Ahadiyyet”te erer izzete pinhân olarak
Gösterir Hakk’ı gören gözlere âyine gibi
Rûh-i nevvarı tecellîgeh-i Sübhân olarak
Zâr ü giryân uyuyup, rûyunu rü’yâda gören
Uyanır neşve-i dîdar ile handân olarak
Şeb-i Mi’racda sîmasını seyretti diye,
Kapanır yerlere gök, secde-i şükrân olarak
Can atar her gece Rûh’ül-Kudüs, ihrâma girip
Harem-i muhterem-i kûyuna mihmân olarak
Bir gören bir daha görsem diye, Allâh Allâh
Şaşırır aklını ruhsârına hayrân olarak
Âteş-i aşkına bin kerre yanıp İbrahîm
Görse eylerdi fedâ kendini kurbân olarak
Tatmayan Kevser-i in’amını İblîs gibi
Yanacak hasret ü hirman ile atşân olarak
İltifatından uzak düşmesi eyvâh! eyvâh!
İki dünyada yeter gâfile hüsrân olarak
Onun anlattığı tevhîd-i hakîkî bir gün
Saracak âlemi bir seyl-i hurûşân olarak
Onun öğrettiği irfân inanın kâfidir
Beşerin derd-i derûnîsine dermân olarak
Bize dünyada emânet bırakıp gittiği dîn
Duracak haşre kadar koskoca bünyân olarak
“Ya Muhammed! Bana kıl merhamet” avâzı gelir
Her seher sine-i pür-sûzdan efgân olarak
Bulurum belki deyip yollara düşsem gözüme,
Görünür hâr-ı mugaylân bile reyhân olarak
Sözlerim düre döner, feyz bulup kıymet alır,
Onu medh eyler isem peyrev-i Hassân olarak
Âdem evlâdının ondan daha mümtâzı Kemâl
Dehre bî-şüphe ayak basmamış insân olarak
*Onlara karşı Allâh sana yeter. Bakara 137.