Ahmed Fuad (R.H) -önde beyaz cübbeli-, Selahaddin Akyıl ve Mustafa Sungur Ağabeyler. Mülâyim Köyü - 1962

Eflâni Nur Talebelerinden Ahmet Fuat

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Eflâni Nur Talebelerinden

AHMET FUAT GÜVEN

Kendisi 1897 doğumlu olup Eflâni’nin Mülâyim köyündendir. Önceleri imamlık yapıp talebeler okuturken, daha sonra Kastamonu’da eğitim görerek öğretmen olmuştur. 1943 senesinde Bediüzzaman Hazretlerini Kastamonu’dayken ziyaret etmişlerdir. Lâhika mektuplarında çok yerde ismi geçmektedir.

Ahmet Fuat Ağabeyi, 1975 yılı Ağustos ayında ziyarete gittiğimizde, bizi beyaz bir cübbe ve başında takke ile bahçeli evinde karşıladı. Kendisi uzunca boylu ve ak sakallı idi. Yetmiş sekiz yaşında olduğunu öğrendik. Halim ve köyünün ismiyle mütenasip “mülâyim” bir fıtratı vardı. Evinin bahçesinde oturduk. Önce uzun ilmî sohbetler yaptı. Sonra arzumuz ve suallerimiz üzerine hizmetle alâkalı hatıralardan anlattı:

 

Mustafa Sungur Ağabeyi Nur hizmetine nasıl kazandırdı?

“1945’li yıllardı… Ben bir köyde muallim, Sungur başka bir köyde muallim… O zamanlarda ben bazen köy köy dolaşır, camilerde vaaz verirdim. Sungur benim için, ‘Halkı zehirliyor’ diye aleyhimde konuşurmuş. Sungur, Köy Enstitüsü mezunuydu.

 

Bir gün beni Sungur’un muallimlik yaptığı köye derse davet ettiler. Fakat bir hadise çıkmasın diye de Sungur’la beni karşılaştırmak istemiyorlardı. Neyse, onun muallimlik yaptığı köyde camide ders verirken Sungur da gelmiş, beni dinlemiş. Herkes dağılıp gittikten sonra biz de misafirliğe gidiyorduk.

 

“Arkadan Sungur bir lüks yakıp geliyor. Ev sahibine kendisinin de gelmek istediğini söylüyordu, ben de duyuyordum. Ev sahibi hadise çıkmasından çekindiğinden gelmesini istemiyordu. Ama ben ‘Gelsin’ dedim. Sabaha kadar oturduk, dersler yaptık. Artık her nereye gitsem karşımda Sungur’u görmeye başladım. Daha sonra Ona Risale-i Nurlardan vermeye başladım. O çok terakki etmişti. Üstad’ı ziyarete gitmeye karar verdi. Ben ‘Hizmet burada’ diye karşı çıktımsa da o gitti. Sonra babası, ‘Oğlumu zehirledin!’ diye bana çatmaya başladı. Bir gece de onunla konuştuk; o da hatasını anlayıp memnun oldu.”

 

Ahmet Fuat Ağabeyi dinledikten sonra Risale-i Nur’un Sungur Ağabeyimizin kendi âleminde yaptığı inkılâbı ve Şualar’daki ifadelerini daha iyi anlamıştım. Mustafa Sungur Ağabey Köy Enstitüsü’nde okurken bazı muallimlerin dinsizlik dersleri verdiğini ve kendisinin “…o muzır fikirlere kapılarak ve hâşâ inanarak etrafına neşretmeye başlamış bir bîçare insan” olarak bulunduğu sırada “birdenbire Risale-i Nur gibi Kur’an’ın feyzinden fışkıran, iman ve İslâmiyet hakikatlerini gayet parlak burhanlar ve harika deliller ile ispat eden…” Nurları tanımasını kendi kalemiyle Afyon Mahkemesine karşı şu şekilde haykırmaktadır:

 

Sungur Ağabeyin kendi dilinden…

“Ben şahidim ki: Ben Kastamonu Gölköy Enstitüsü’nde okurken bazı muallimler tarafından bize dinsizlik dersi verilmişti. Hâşâ! Hz. Kur’an’ı Hz. Peygamber’in yazdığını ve İslâmiyet’in artık mülga olunacağını, medeniyetin ilerlediğini, bu asırda Kur’an’a ittiba etme büyük bir hata ve gerilik olduğunu, hatta bir gün bir muallimin yaptığı gibi, İslâmlar namaz kıldıkları ve ahireti düşündükleri için daima mustarip bir halde, ömürlerinin elem içinde geçtiğini ve İslâm camilerinde daima bir ölgünlük havası estiğini, Hıristiyanların kiliselerinde ise daima neşe ve canlı hayat bulunduğunu ve Hıristiyanlar çalgı ve saire gibi eğlencelerle hayatın tadını alıp ömürlerini neşe içinde geçirdiklerini söylüyorlar, kalplerimizdeki iman ve İslâmiyet bağlarını koparmaya ve onun yerinde inkâr ve küfür yerleştirmeye çalışıyorlardı.

 

“İşte böyle zehirli fikirlerle aşılanmış ve böyle tehlikeli muzır dinsizlerin dersleriyle maneviyatı öldürülmek istenmiş ve hatta o muzır fikirlere kapılarak ve hâşâ inanarak etrafına neşretmeye başlamış bir bîçare insanın, birdenbire Risale-i Nur gibi Kur’an’ın feyzinden fışkıran, iman ve İslâmiyet hakikatlerini gayet parlak burhanlar ve harika deliller ile ispat eden ve din-i İslâm’ın daima insanların saadet ve selâmetine vesile, sönmez ve söndürülmez bir manevî güneş olduğunu izah eden eşsiz bir nur-u Kur’an’ın birkaç risalesini okumakla bütün o zehirli fikirlerini atıp imanı elde ederek duyduğu sonsuz sevinç ve bahtiyarlığı telif ettiği mübarek Nur Risaleleriyle ona kazandıran müşfik ve vefakâr ve hakikî kahraman Üstad Bediüzzaman Hazretlerine arz etmesi, eski gaflet ve dalâlet hayatından kurtulup iman ve nura kavuştuğunu ve hakikî imanı kazandıran Risale-i Nur’un bu asrın bütün insanları için bir şems-i hidayet ve vesile-i saadet ve onun müellifliğiyle tavzif edilen Üstad-ı Muhterem’in bu pek büyük ve yüce imanî hizmetiyle onun bu beşeriyete, hususan ehl-i imana bir lütf-u İlahî olduğunu hayranlıkla arz etmesi... Mustafa Sungur” (Şualar, 557)

 

Sen bize Sungur’u hediye ettin”

Ahmet Fuat Ağabeyin, Üstad’ı ziyaretlerinden biri şöyle olmuştu:

“Üstad Hazretlerini bir ziyaretim şöyle oldu. Üstad’ın elini öptüm. Bana, ‘Seni geri dönmüş diye duymuş ve üzülmüştüm, hatta mektup yazın, demiştim’ dedi. ‘Bu zamanda, cereyanlara kapılmadan imanını kurtararak muhafaza eden birisi, eski zamandaki yedi evliyanın Cenab-ı Hak indindeki makbuliyeti kadar kıymeti vardır’, ‘Sen bize Sungur’u hediye ettin, Sungur en az bin kişinin imanını kurtardı. Şimdi Sungur’un makamını anla ve hepsinden aynı misil sevap sana da veriliyor. Bunun için seni dönmüş diye duyunca çok üzülmüştüm!’ dedi.”

 

“Nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a sattı”

Ahmet Fuat Ağabey, Emirdağ Lâhikası’ndaki bir mektuptan anlaşıldığı üzere, tıpkı Hafız Ali ve Hasan Feyzi gibi “baki kalan ömrünü Üstad’ına bağışlayanlardan…” Bu meseleyle alâkalı Üstad’ımızın iki mektubundan birisi şöyle:

“O beş Ahmet’ten Safranbolu’da Hasan Feyzi’nin tam yerine geçen tam vârisi Safranbolulu Ahmet Fuat’ın gayet samimî ve fedakârane mektubunda, benim bedelime, aynen Hasan Feyzi, Hafız Ali gibi, baki kalan hayatını bana verip, benden evvel berzaha gitmek için dua ediyor.” (Emirdağ Lâhikası-I, 212)

Yine Emirdağ Lâhikası’nda ikinci bir mektuptan anlaşılacağı gibi, “Nurların neşri ve tab’ı için âdeta sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor”, nefsi gibi malını da feda ediyor:

 

“Safranbolu Eflâni nahiyesi Mülayim köyünde mütekait muallim bir kardeşimiz ve Nur’un has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdeta sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben bu halis ve has kardeşimizin fedakârane ve halisane ricasını reddedemiyorum ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve muavenetleri kendime kabul etmediğim için bu işteki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahiri ve arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu meseleyi havale ediyorum. Nur’un neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mâni olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği miktarı veyahut bir kısmını iki hisseyle, biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin. Onun istediği gibi ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.” (Emirdağ Lâhikası-I, 182)

 

Üstad’ımız, Emirdağ Lâhikaları’nın çok yerinde Ahmet Fuat Ağabeyden sitayişle bahsetmektedir. İşte Aziz Üstad’ımızın şehadetiyle anlıyoruz ki, Ahmet Fuat Ağabey hem “nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmak” gibi azim bir imtihanda tam muvaffak olmuş, hem de Üstad’ımızın “Hayatım, hayatınla devam edecek” ve “Mutlak vekilim” dediği bir mübarek ağabeyimizi, Mustafa Sungur’u bu hizmete kazandırmaya vesile olmuştur.

____________________

Ağabeyler Anlatıyor – 1

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu İnebolulu Son Şahitlerden Said Nur Çelebi

SAİD NUR ÇELEBİ Risale-i Nur hizmetkârlarından iki bahtiyar hanedanın silsilesi Said Nur Çelebi’de buluşuyor. İnebolulu …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur Telif Tarihleri

Risale-i Nur Külliyatının ve Bediüzzaman’ın Eski Eserlerinin Telif Tarihleri (Kronolojik) TE’LİF TARİHİ ESERLER TE’LİF DİLİ …

Kapat