Vehbi KARA |
Ege’de Yarış
Yazının başlığına bakıp “silahlanma yarışından” bahsedeceğimi zannetmeyin. Zaten bunun ne derece akıl dışı olduğunu herkes anladı. Amerika’nın hizmet dışına çıkardığı hurdalarını almaktan vaz geçen ülkeler “biz vazgeçtik, siz istiyorsanız almaya devam edin” diyerek zaten kötü durumda olan ekonomilerini düzeltmeye çalışıyorlar.
Bu yazıda, Bahriyeli bir büyüğümden ve aynı zamanda kader arkadaşı olduğumuz bu ağabeyim ile giriştiğimiz bir yarıştan bahsedeceğim. Gemi yarışından…
Donanmada iken özellikle Deniz Kurdu tatbikatlarında gemiler arasında yarışlar olurdu. Tersaneden henüz çıkmış yani makinelerinin bakımı yapılmış gemiler kendi aralarında yarışırlardı. Önce borda nizamı ile ilerlenir, Filotilla Komodorunun (Aynı tip savaş gemilerinin bir araya geldiği küçük filonun komutanı) telsizden verdiği “başla” emriyle birlikte, kazanlar maksimum düzeyde çalıştırılarak azami sürate çıkılırdı. Böyle bir yarışta 32 knots (knots= 1 saatteki katedilen deniz mili) hıza ulaşmamıza rağmen diğer gemi ile girdiğimiz yarışı kaybetmiştik. Şu an İzmit’te müze olarak kullanılan TCG Gayret gemisi ile buna benzer çok hatıram olmuştur. Dileyenler yaklaşık 7 yıl görev yaptığım bu gemide yaşadığım hatıraları “Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabımdan okuyabilirler.
Bahriyeden ayrıldıktan daha doğrusu YAŞ Kararı ile atıldıktan sonra yine böyle bir yarışa girdik. Büyük bir konteynır şirketinde kaptanlık yapıyordum. Bahriyede “Gazi” lakaplı Necdet Ağabey de aynı şirkette çalışıyordu. Tevafuk bu ya, Çanakkale Boğazında karşılaşmıştık. Üstelik aynı yöne doğru seyir yapıyorduk. Ben “Wanda” isimli gemi ile İzmir’e, Necdet Ağabey ise “Sami” adlı gemi ile Tunus’a doğru gidiyordu.
Necdet Kaptan’a yarışa var mısın? Diye sordum. Bana “varım” dedi. Eğer kazanırsa ona bir tepsi baklava ısmarlayacağımı söyledim. Kabul etti.
Yeri gelmişken söyleyeyim, iddialaşma ancak şu şekilde dinen caiz olur. “Şöyle yapabilirsen, sana şunu ısmarlarım veya veririm” denilebilir. Bu şekilde bir iddialaşma kumar sayılmaz. Fakat “kim kaybederse parayı o öder” şeklindeki yarışmalar, bir çeşit kumar sayılabildiği için konunun uzmanları yani din âlimleri tarafından meşru olarak görülmemektedir. Çünkü bu tür iddialaşmaların sonu yoktur. İnsanı çok büyük zararlara götürebilir.
Her ne ise, iki gemi ile beraber Çanakkale boğazından çıkmıştık ve “boğaz seperasyon hattının bitimi” denilen noktaya gelmiştik. Yarışı da o noktadan itibaren başlatacaktık. Bozcaada’yı kim önce bordalarsa yani erişir ise, o galip gelecekti.
Başmühendisi köprüüstüne çağırarak yarışa gireceğimizi ve makineye “Allah ne verdi ise yüklenmesini” söyledim. Elinden geleni yapacağını, söyleyerek aşağıya kumanda odasına indi.
Benim gemim 24 yaşındaydı ve Doğu Almanya tersanelerinde inşa edilmişti. Necdet Ağabey’in gemisi ise aynı yaşlarda ve İtalyan yapımı bir Ro-ro gemisi idi. Daha sonra Ro-ro’dan yani kamyon ve TIR taşıyan gemiden, konteynır taşımacılığına dönüştürülmüştü.
Yarış başladı ve ben yavaş yavaş öne geçmeye başladım. Zira daha önceden ağır yakıta geçmiştim. (Fuel oil yakıtı; ağır yakıt olarak ifade edilir ve açık denizde kullanılır. Boğaz geçişleri ve manevralarda ise daha hafif olan dizel oil kullanılır, bu yakıt ile manevra yapmak daha uygun fakat maksimum sürate çıkmak daha zordur)
Necdet Ağabey’e” baklavayı unut” deyip dalga geçmeye başladım. Bana “acele etme birazdan ağır yakıta geçeceğim, o zaman görürsün” dedi.
Gerçekten de bir müddet sonra Sami isimli gemi bana yetişti ve bu sefer Necdet Ağabey benle dalga geçmeye başladı. Yolda şoförlerin birbirlerine laf attığı gibi bu sefer biz deniz ortasında birbirimizle telsizdeki uygun bir kanaldan atışıyor, neşe ile yarışıyorduk.
Sonunda açık ara Necdet Ağabey yarışı kazandı. Baklavayı “Türkiye’ye dönünce ısmarlarım” diyerek, geçiştirmeye çalıştım. “Sonra bakarız” diyerek o yoluna ben yoluma devam ettim.
Aradan birkaç ay geçmişti ki bu sefer ben Sami isimli gemiye kaptan olarak gittim. Necdet Abi’yi “ne yapalım galip gelen geminin kaptanı ben oldum” diyerek kandırmaya çalıştıysam da maalesef kül yutmadı ve kendisine bir tepsi baklava borçlu olduğumu söyledi. İnşallah bir araya geliriz de borcumu öderim, ne diyeyim.
Evet, sevgili dostlar. Bahriyede kurulmuş güzel dostluklar sivil hayatta da devam ediyor. İdeallerinden ve doğruluğuna inandığı gerçeklerden yılmayan azimli insanlar daima muvaffak olurlar. Yukarıda bahsettiğim Necdet Ağabey gibi insanlar, Türkiye’nin en iyi gemilerinde şirketlerinde görev yaptılar ve halen de devam ediyorlar. Çalıştığı firmalar böylesine başarılı insanları kaybetmemek için türlü türlü ödüller veriyorlar. Bahriyede olduğu gibi ticaret gemilerinde de başarılı olup ülkemizin ismini gurur ve şerefle dünyanın her yerine taşıyorlar. Hatta bu ağabeyim bir defasında ABD kıyılarında seyir yaparken iki amatör balıkçıyı ölmek üzere iken denizden kurtarmış gazete ve televizyon programlarına konu olmuştu.
Kendisini daha fazla övmek istemiyorum zira bundan rahatsızlık duyacaktır. O yüzden kısa kesip başta Bahriyeden inançları nedeniyle taviz vermediği için ayrılmak zorunda kalan bütün denizci kardeşlerime iki cihanda mutluluklar diler, Allah’ın selamı ve bereketinin üzerlerinde olmasını niyaz ederim. Rabbim, bütün denizcilere selamet versin…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020