Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Ehl-i Sünnet inancına göre Mehdilik Meselesi

Ehl-i Sünnet inancına göre Mehdilik Meselesi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dr. Zeki SARITOPRAK

Mehdi, İslam dünyasının Şii’siyle Sünni’siyle yıllardır yolunu gözlediği esatirî şahsiyet. Gelmesi muhakkak, ama zamanı ve kimliği rivayetlerin ve yorumların bulanıklığına maruz. Şeytanın hâkimiyet kurduğu veya kurduğunu sandığı bir anda gelecek, bizleri illüzyonların mahkûmu ve mağduru olmaktan kurtaracak.

Hz. Peygamber, asırların geçmesiyle küfrün yeniden boy atacağını, Şeytanın üsler kurup hâkimiyetini tesis edeceğini görmüş, Cenab-ı Hakk’ın ümmeti merhumeye rahmeti olmak üzere, kuvveti kudsiye sahibi bir Zatı, ilahî imdat olarak göndereceğini müjdelemiştir. Gelmesi beklenen zat, gelecektir, ama bize düşen de ona yardım etmek, geldiği zaman kurulmuş müesseseler bulmasını temin etmektir. Yazımız, bu konuları ayet ve hadis destekli ve sosyolojik gerçeklere atıf yaparak ele alıyor, Mehdi’nin kimliği, soyu, sekli ve zamanı, nerede ve nasıl ortaya çıkacağı gibi çetrefil konuları bir makale sınırları içinde takdim ediyor.

Saygıyla arz ediyoruz.

Giriş

Meşhur Müslüman tarihçi ve sosyolog İbn Haldun, “geleceği merak etme, insan fıtratının özelliklerindendir” der. Dünyanın ne kadar ömrü kaldığını merak edip, öğrenmeye çalışmanın insan tabiatının gereği olduğunu savunur.1 İnsanlar zor ve sıkıntılı dönemlerde sürekli bir “kurtarıcı” arayışı içine girmişlerdir. Bazen meçhul bir şahıs bazen bir lider, bazen de bir bilgin kurtarıcı olarak benimsenmiştir. Bu sayede insanlar sıkıntılarını biraz olsun atlatmış, bir derece teselli bulmuşlardır.

Bir “kurtarıcı”yı bekleme inancı, yalnız Yahudi ve Hristiyanlarda değil, hemen hemen bütün dinlerde ve kültürlerde mevcut olup, insanlığın müşterek bir inancı, ümidi ve kurtuluş idealidir. Habeşistan Hristiyanları, kralları olan Theodor’un ahir zaman mehdisi gibi döneceğine inanıyorlardı. Moğollar Cengiz Han’ın dokuz asır sonra dünyaya tekrar gelip milletini Çin’in boyunduruğundan kurtarmayı vadettiğini ileri sürerlerdi. Eski Çin ve Eski Iran kültürlerinde de “kurtarıcı” inancı vardır.2 Yine Hristiyanların beklediği Kurtarıcı Dositheos, bir nevi mehdileridir.3

İslam kaynaklarında da “kurtarıcı” mefhumu vardır. Farklı isimlerle dikkatimizi çeker. En büyük özelliği, toplumu zulümden kurtarıp, adaleti tesis etmek olan bu şahsiyet, “Hz. İsa”, “İmam”4, “Müceddid”5 “Hadis”6, “Halife”7, “Mehdi”8, “Süfyanî”9, “Kahtanî” gibi rolleri aynı, şahsiyetleri farklı olan isimlerle karsımıza çıkmaktadır. Yalnız rivayetlerde geçtiği üzere Süfyanî, tahribatçı ve ser karakterli olarak görülmekte, onun dışındakiler hayır ve fazileti yerleştirmek, kötülüğü ortadan kaldırmak makamında zikredile gelmiştir. Hatta Süfyanî’nin de Emevîler döneminde bir kurtarıcı rolünde çıkacağının beklendiğini görüyoruz. İnanışa göre Şiilerin mehdisi ile Emevîlerin Süfyanîsi ahir zamanda çarpışacaklardır.9 Hatta beklenen Süfyanî ile ilgili olarak Halid b. Yezid’in hadis uydurduğu ve kendisine işaretler çıkardığı belirtilmektedir.10

Bütün bu mefhumların ortak yani, ahir zamanda bir ıslahat hareketinin rehberliğini yapacak, manevî güce sahip bir şahsiyetin ortaya çıkacağıdır. Biz burada şahsiyetleri farklı, fakat fonksiyonları aynı olan bu isimlerden Mehdi meselesi üzerinde durmaya çalışacak, meselenin Ehli Sünnet inancındaki yerini tespite çalışacağız.

Etimoloji

Sözlük manası itibariyle mehdi, doğru yola, hidayete erişmiş kimsedir. “Allah’ın kendisini hakka ulaştırdığı kişiye Mehdi denir.”11 Bu itibarla doğru yolda bulunan her Müslümana Mehdi denilebilir. Ancak kelimenin başına “el” takısı gelirse, özel bir ünvan olur. Hz. Peygamber (sav)’in âhir zamanda geleceğini haber verdiği şahsiyet için kullanılır. Bu zat, zulüm ve haksızlıkların alıp yürüdüğü bir zamanda gelip, yeryüzünü adaletle dolduracak bir şahsiyettir. “Mehdi” ismiyle anılan bu şahsiyeti Resülullah müjdelemiştir. Çoğul sîgasi olan “Mehdiyyûn” (Mehdiler) ise, dört halife ve onların yolunda gidenler için kullanilmistir.12 Ahir zamanda gelecek zatin “Mehdi” ismiyle anılmasının sebebi Hz. Ali’den rivayet edilen hadis olabilir. Buna göre Cenabı Hak, Mehdi’yi bir gecede kamil manada hidayete ulaştırır.13 Mehdi’nin irşadı vehbî olacaktır. O, Allah’m hususî inayetiyle yetişecektir.14

Bazı yorumcuların bu kelimenin yanlış kullanıldığını nazara vererek, aslının ismi fâil sîgasi olarak “mihdî” (yol gösteren, hidayete ulaştıran” olduğunu söylemelerinin aslî bir kaynağı yoktur.15

Hanbelî âlimi es-Sefarinî, Mehdi’ye bu ismin verilmesini sübjektif bir mütalaa ile açıklamıştır: Ona göre Mehdi gizli bir hususa irşad olunmuştur. Sam dağlarından bir dağa sığınmıştır. Zamanı gelince oradan gerçek Tevrat ve İncil’in sahifelerini ortaya çıkaracak, bunlarla Yahudi ve Hristiyanları susturacak, onun vasıtasıyla Hıristiyanlardan bir cemaat Müslüman olacaktir.16

I. MEHDÎ KAVRAMININ TARÎHÎ SEYRİ

Ahmed Emin’e göre Mehdilik fikrinin ortaya çıkışının sosyal, siyasî ve dinî sebepleri vardır. Söyle diyor: “Bence kaynağı Şiiliktir. İlk olarak ortaya çıkaran onlardır. Hilafet ellerinden çıkıp, Hz. Muaviye’ye intikal edince, ümitsizliğe düştüler, ileri görüşlü liderleri, hâkimiyetlerine Mehdi vasitasiyle tekrar kavuşacaklarını müjdelemişlerdir.”17

Tarihte Hz. İbrahim (as)’a, Peygamber Efendimiz (sav)’e, dört halifeye, Hz. Hüseyin’e, Süleyman b. Abdülmelik’e, Hisam b. Abdülmelik’e ve bazı Abbasî halifelerine de Mehdi denilmiştir. Bilhassa Hz. Ali’ye hem “Haddi” hem “Mehdi” denilmiştir.18 Hz. Ömer b. Abdulaziz’e Mehdi diyenler, bazı hadisleri de ona hamletmislerdir.19

Macdonald, bunun şeref unvanından fazla bir mana taşıdığını, zira onun müceddidliğinin herkes tarafından benimsendiğini belirtiyor.20 Hatta dört halifeye bizzat Peygamber Efendimiz (sav) “Mehdiler” tabirini kullanmıştır: “Sizi benim sünnetime sarılmaya, râşid ve Mehdi halifelerimin yolunda gitmeye teşvik ederim.” buyurmustur.21 Resulü Ekrem Efendimiz (sav) bizzat halifeleri için kullanması, bu tabirin yalnız ve yalnız âhir zamanda gelecek bir şahsa münhasır olmadığını bize göstermektedir.

Ancak “beklenen Mehdi” mefhumu bizzat hadislerde gelmiş olmalıdır ki birçok kimse kendisinin o olduğunu ileri sürmüştür. Aslında Mehdilik fikrinin ilk istismar edilme hadisesi Hz. Ali’nin azatlı kölesi Keysan tarafından çıkarılmıştır. Hz. Ali’nin küçük oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin ölmediğini, günün birinde çıkacağını ve adaleti tesis etmek üzere Cebeli Ridvan’da gizlendiğini iddia etmiştir. Muhtar es-Sakafî bu fikri kendisine menfaat sağlamak amacıyla sömürmüştür. Halbuki Muhammed b. Hanefiyye, h. 81’de Medine’de ölmüş ve cenaze namazını da o zamanın Medine valisi Hz. Osman’ın oğlu Eban kıldırmımıştır.22 Hicri 128’de Haris b. Sureyc kendisinin beklenen Mehdi olduğunu söylemiştir. Fakat kimseye kabul ettiremediği için başarılı olamamıştır. “Haris isminde bir kurtarıcı çıkacaktır” şeklinde hadis bile uydurduğu kaydedilmektedir.23 Yine Hicrî 132 senesinde Yezid’in torunu Ebu Muhammed, kendisinin beklenen ve va’dedilen Mehdi olduğunu ilan ederek, Abbasilere karşı isyan etmiştir.24 Haccac-ı Zalim’e karşı mücadele veren ve sonunda şehit düşen Abdullah b. Zübeyr’in Mehdi olduğu iddia edilmiştir, bu manada hadis uydurulmustur.25 Hatta İslam tarihinde Zenci ayaklanması olarak bilinen ve Bağdat’ı tarumar eden isyanın başını çeken Ali isminde bir İranlı kendisini Mehdi ilan etmiştir. Bunlar Muhtar es-Sakafî’ye bağlı kişilerdi.26

Yine Halife Mansur, Mehdi hadislerinin fazla intişarı sebebiyle olmalıdır ki oğluna Mehdi ismini vermiştir. Onun özelliklerine uyacak şekilde tarifler yapılmış, “Mehdi bizdendir, fakat annesi dışımızdandır” gibi hadisler uydurulmustur.27

Şia’ya rekabet duygusu ve Kûfe muhitinin, içinde Yahudilik, Hristiyanlık ve Mecusilik gibi fikirleri barındırması Mehdilik düşüncesinin değişik şekillerde görülmesine sebebiyet vermiştir.28 Kûfe muhitinde gelişen Mehdilik düşüncesinde Hristiyanlığın Mesih ile ilgili fikirlerinin bir testi söz konusudur. Bu açıdan Philippe Hitti ve Margoliouth’un görüslerine29 bakılabilir. Yoksa İslam’daki kurtarıcı fikrini tamamen Hristiyan kültürüne bağlamayı kabul etmek mümkün değildir.

Kimi makam ve şöhret duygusuyla, kimi menfaat sebebiyle, kimisi de millî bir heyecan sâikiyle bazi insanlar Mehdilik iddiasında bulunmuşlardır. Ne yazık ki bir kısmı İslam cemiyetinde huzursuzluklara sebebiyet vermiştir.

Hindistan Mehdisi Seyyid Muhammed (91,/ 1504), Mağrip Mehdisi Abdullah b. Tumert (524/1103), Hindistan’da çikan ve İngilizlerin destekçisi olan Gulam Ahmed Kadiyani, İngiliz işgal kuvvetlerine karşı çarpışan ve onları mağlup eden Sudan Mehdisi Muhammed Ahmed (1303/1885), 1895’te yaptığı hac ibadetinden döndükten sonra ortaya çıkıp İngiliz ve İtalyanlara karşı çarpışan Somali Mehdisi Muhammed b. Abdullah Hasan (1339/1920), Amerikalı Zenci Müslümanların lideri Elijah Muhammed ortaya çıkıp etrafında kitleleri toplayabilen Mehdilik hareketinin bazı mümessilleridir.30 Hz. Peygamber Efendimiz (sav) soyundan gelen es-Seyyid Muhammed es-Sünûsi (v. 1320) de Mehdi olduğuna inanılan şahsiyetlerdendir. Yine tarihte Mısır’da Fatımî, Kuzey Afrika’da Muvahhidun devletleri Mehdilik fikri üzerine kurulmuştur.31

Hakikaten Mehdilik inancını su-i istimal eden ve İslam ümmetinin vahdetini bozan Mehdiler (!) olmuştur. Kendilerini Mehdi ilan ederek şarlatanlık yapanlar ile, kendi hallerinde ibadet ve takva üzere hareket eden ve böyle bir iddiası olmayan mübarek zatları ayırmak lazımdır. İkinciler, müritleri tarafından, aşırı hüsn-ü zandan dolayı, kendilerine Mehdi denilmişse de onlar umumiyetle kabul etmemiştir. Birincisinde şarlatanlık vardır, ikincisinde iddia bile yoktur. O bakımdan Mehdi meselesine hücum edenler bu ayırımı yapmalıdır. Şarlatanlar İslam dünyasında fitne ve tefrika meydana getirmişlerdir. Batılı müsteşrikler, Mehdilik iddiasında bulunan bazı şahsiyetlerin eserlerini yayına hazırlamışlardır. Mesela İbn Tümert’in eserlerini büyük çaba ile Luciani ve Goldziher yayınlamıştır.32

Mehdi olarak tanınan bazı sahsiyet1erin kendi insanlarına ve ülkelerine faydaları da olduğu bir gerçektir. Mesela Sudan ve Somali gibi Afrika Ülkelerindeki Mehdilik hareketlerinin, sömürgeci güçlere karşı büyük gayretler sarf ederek vatanlarını düşmanların işgalinden kurtardıklarını görmekteyiz. Bu yüzden müspet hizmetleri görülmüştür. Buna karşılık Kadiyanilik hareketi ise, aksine Hind Müslümanlarını İngiliz sömürgeciliğine karşı tam anlamıyla pasif hale getirme gayreti içine girmiştir. Dolayısıyla genelleme yapmaktan kaçınmak gerekir.

II. EHL-İ SÜNNETTE MEHDİ İNANCI

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi biz bu çalışmamızda Şia’daki Mehdi inancı üzerinde durmayacağız. Zira Şiilerin beklediği Mehdi müstakil bir çalışmayı gerektirecek kadar geniş muhtevalıdır. Bu yazıda meseleyi, Ehl-i Sünnetin temel iki kaynağı olan Kur’an ve hadis açısından incelemeye çalışacağız.

A. Kur’an-ı Kerim’de Mehdi meselesi

Ahir zamanda beklenen bir şahsiyetin unvanı olarak “Mehdi” meselesi Kur’an’da geçmemektedir. Ancak birçok ıslahatından bahsedilmektedir. Başka bir ifadeyle, sembolize ettiği düşünce itibariyle Kur’an’da geçmediğini söylemek mümkün değildir. İnsanları fitnelerden kurtaran, karanlık dönemlerde nur götüren şahıslar ve gruplar mevzubahis edilmistir.33 H-D-Y kökünden birçok kelime geçtiği halde, ayni kökten olan “Mehdi” kelimesi değil de34 anlam itibariyle aynı olan “Muhtedi” kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de üç yerde geçmektedir: “Allah’ın kendisine hidayet ettiği kimse mühtedi (hidayete ermiş)dir.”35

Mehdinin mefhum olarak Kur’an’da zikredildiğini savunan bir kısım muasır yazarlar, “Her milletin bir hâdîsi (yol göstereni) vardır”36 mealindeki ayeti delil getirmektedirler. Diğer bir delil ise misak ayetidir:

“Hani Allah Peygamberlerden, Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz’ diye söz almış, ‘kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?’ dediğinde,’ Kabul ettik’ cevabını vermişler. Bunun üzerine Allah:

O halde şahit olun, Ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim’ demişti. Artık bundan sonra her kim dönerse, iste onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.” Muasır bazı âlimlere göre ayet Mehdi’ye işaret etmektedir.37 Şia ise “O kıyamete bir alâmettir”38 ayetinin İsa’ya değil, Mehdi’ye işaret ettiğini söylemişlerdir.39

B. Hadislerde Mehdi Meselesi.

1. Varlığı

Mehdi hakkındaki rivayetler bir değil, birçok şahsı gösterir mahiyettedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ömer b. Abdülaziz gibi zatlara, bir kısım hadislerin işaretinden hareketle, Mehdi denilmiştir. Hadislerde Mehdinin sayıca çokluğundan bahsedilmez, ancak her asırda bir müceddidin gelmesinden söz edilir. Mehdi ile ilgili tabirler mücerred mefhumlar olduğundan, o mefhumlara layık her asırda pek çok manevi şahsiyetler çıkabilir.40 Bu manada İsa b. Meryem’in de bir çeşit Mehdi olabileceği ifade edilmistir.41 Çok Mehdiler olsa da onlar gerçek Mehdi’den ayrıdırlar. Beklenen Mehdi, bütün Mehdilerin imamı ve sonuncusu kabul edilir.42

Mehdi hakkındaki hadislere gelince; Kütüb-i Sitte’den Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace gibi hadis mecmualarında Mehdi sarihan zikredilmektedir. Yemenli meşhur âlim el-Sevkani, Mehdi hakkındaki hadislerin sayısının elliyi bulduğunu söyler. Bunları sahih, hasen ve zayıf seklinde üç kısma ayırır. Ona göre bunların toplamı mütevatir derecesindedir. Sıddık Hasan Han ise bu konuda zayıf hadisler de dâhil olmak üzere 33 hadis zikreder.43

Buhârî ve Müslim’de sarih olarak geçmemekle birlikte “imam” “Halife” ve “Kahtani” tabirleriyle ahir zamandaki bir “kurtarıcıdan” söz edilmektedir. Bu kurtarıcı Buhari’de “İmam” tabiriyle ifade edilmiştir. “İmamınız sizden olduğu halde İbn Meryem nâzil olduğu zaman haliniz nasıl olur?”44 mealindeki hadisi şerh eden Ibn Hacer el-Askalani, son dönem alimlerinden e1-Kesmiri ve Abdullah Haccac gibi zatlar bu hadisten zikredilen “İmam”dan maksadın Mehdi olduğunu ifade etmişlerdir.45 Hatta Ibn Hacer, Hz. İsa’nın âhir zamanda bu ümmetten bir adamın arkasında namaz kılmasının, Mehdinin zuhurundan bahseden sahih görüşlere delil teşkil ettiğini söylemektedir. Yorumun devamında İmam-i Şafii’den, Mehdi’nin bu ümmetten olduğu, Hz. İsa’nin onun arkasında namaz kılacağı hakkındaki haberlerin mütevatir olduğu hususunda bir nakil yapmaktadir.46 Metur kelamcı Sa’duddin et-Teftazani de “imam” tabirinden Mehdi’yi anliyor.47 Yine Buhari ve Müslim’de Kahtanî denilen bir zattan bahsedilmektedir. Rivayetçilere göre “insanları asâsıyla toplayan Kahtani çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktir.”48 Müslim’de geçen hadiste ise âhir zamandaki bir bolluk ve refah dönemine işaret edilmekte ve saymaksızın mal dağıtan “halife”den bahsedilmektedir.49 Bazıları, Hz. Ömer b. Abdülaziz dönemindeki bolluğa bakarak bu hadisi ona tevil etmişlerdir. Ancak” ümmetimin âhirinde” tabiri bu bolluğun ümmetin sonunda da olacağını göstermektedir. Bu üç hadisin, adı ne olursa olsun, âhir zamandaki ıslahatçılardan bahsettiğinde şüphe yoktur. Bunun dışında Mehdi ile ilgili hadisler ise Ebu Davud, Tirmizi, Ibn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i gibi hadis kaynaklarında geçmektedir. Mehdi meselesine çok ehemmiyet verdiği anlaşılan Ebu Davud, Sünen’inde bu konuya ayrı bir kitap tahsis etmiştir.(Bk. 4/86, 30 no’lu kitap D. el-Fikr, Thk: Sidki Cemil el-Attar).

Ümmü Seleme’nin rivayetine göre Hz. Peygamber “Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma’nın evlatlarındandır” buyurmuştur.50

Ebu Davud’un kaydettiği başka bir rivayete göre “Dünyanın tek günlük bir ömrü bile kalmış olsa, Allah O günü uzatıp benden bir kimseyi O günde gönderecek” diğer bir rivayette “… Ehl-i beytimden birini ki, O zâtın ismi benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat yeryüzünü, eskiden cevr ve zulümle dolmasının aksine, adalet ve hakkaniyetle doldurur.”51 buyurulmuştur.

Diğer bir rivayette Mehdi’nin soyuna, şekline ve icraatına söyle işaret edilmektedir: “Mehdi bizdendir. Alnı açık, burnu incedir. Zulümle dolmuş yeryüzünü adaletle dolduracaktir.”52

Hz. Ali’den gelen bir rivayete göre Allah Mehdi’ye kısa bir süre içinde, hatta bir gecede bilgi ve anlayış nasib edecek, onu irşat edecektir. Rivayete göre Resülullah söyle buyurmuştur: “Mehdi bizdendir, Allah onu bir gecede irşad eder.”53

Rivayet edildiğine göre bir gün Hz. Ali, oğlu Hasan’a baktı ve “Bu oğlum, Resulullah’in tesmiye buyurduğu üzere seyyiddir. Bunun neslinden Peygamberimizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlâki yönüyle Resülullah’a benzeyecek, şekli itibariyle ona benzemeyecektir” dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair meseleyi anlatti.54 Kütüb-i Sitte’den bazı kaynaklarda yer alan bu hadisler ümmetçe kabul görmüştür. Senetlerine, hadisi mevzu kılacak bir itiraz vâki değildir. Buna karşılık bazı zayıf rivayetler de tesbit edilmiştir. Bir kısım rivayetlere yalancı râvilerin karıştığı hadis tahlilcileri tarafından ortaya konmuştur. Mesela Hz. Hüseyin’den rivayet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Fatıma’ya: “Sana müjde Mehdi senden olacaktır.” hadisinin senedinde bir yalancı râvi bulunmaktadır.55 Hadisin zayıf olduğu ortaya konmuştur.

Hz. Ali’den anlatıldığına göre adamın biri kendisine Mehdi’yi sordu. Hz. Ali ise “O, âhir zamanda çıkacaktır. Kişinin “Allah” dediği isin ölüme mahkûm edileceği bir zamanda gelecektir.” diye cevap vermiştir. Devamında “Allah, onun etrafında hiçbir şeyden korkmayan ve hiçbir menfaat için sevinmeyen bir topluluk meydana getirecektir”56 sözü, hadis değil, Hz. Ali’nin sözü olarak geçmektedir. Hadis âlimleri arasında tartışılan hususlardan biri de “İsa’dan başka Mehdi yoktur.” şeklinde İbn Mâce’de rivayet edilen hadistir.57 İbn Kesir bu hadisin doğru olabileceğini söylemektedir. Ona göre hakiki Mehdi’nin yanında İsa b. Meryem’in de Mehdi olması mümkündür. Bu husus İsa’dan başka Mehdilerin de bulunmasını engellemez.58 İbn Hacer el-Heytemi ise hadisin zayıf olduğuna hükmetmektedir.59 Et-Teftazani ise hadiste geçen “Mehdi” kelimesini sözlük manası itibariyle ele alarak, “Deccal’i öldürmeye irsad olunacak İsa’dan başka yoktur” şeklinde bir yorumun uzak olmadığını belirtmektedir.60 Avnu’l-Ma’bud müellifi hadisin zafiyetine işaret eder.61 Bazı yorumcular İsa’dan başka kâmil manada bir Mehdi yoktur, şeklinde yorumlamışlardır. Zira İsa (as) bir peygamber olduğundan Mehdi’den daha mükemmeldir.62 İbn Haldun da hadisi zayıf ve muzdarib görmektedir.63

“Mehdi’yi inkâr eden kâfir olur” şeklinde hadis olarak rivayet edilen bu sözün sâlih olmadığı ve rivayet silsilesinde müttehem ve zayıf raviler bulunduğundan hadis âlimleri tarafından kabul görmemiştir.64 İbn Haldun da bu hadisi “isnad yönünden en garib hadis” olarak değerlendirmekte ve Enes’e (ra) nisbetini şüpheli görmektedir.65

Soyu

Mehdi’nin soyu konusunda en sağlam delil kabul edilen Ebu Davud’da kaydedilen rivayettir. Buna göre Mehdi “Fatıma’nın evlatlarındandır” ve “Hasan’ın soyundandir.”66 Her ne kadar bazıları Mehdi’nin Hz. Abbas’ın soyundan geleceğini söylemişlerse de, bunun hadislere ters düşeceği ifade edilmiştir. “Zira Hz. Peygamberin soyundan gelmesi hususundaki hadisler daha çok ve daha sahihtir. Hatta bazı hadis hafızları Mehdi’nin Peygamberimizin neslinden olması hususunun tevatür derecesine vardığını söylemişlerdir.”67 Ibn Hacer el-Heytemi, hadislere dayanarak onun Hz. Hasan’ın soyundan olacağını, isminin Muhammed, babasının isminin Abdullah olacağını, alnı açık, burnu ince, dişleri seyrek olup yedi sene hükümdarlık yapacağını anlatir.68 Sıddık Hasan Han da Mehdi’nin Peygamber Efendimiz (sav)’in soyundan geldiğini ifade eden hadislerin daha sağlam, tercihe daha layık olduğunu söyler.69 Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Mehdi Ehl-i Beyt’ten olacaktır. Hz. Peygamber’in sünnetine uyan ve yolunda gidenler de bu tabire dâhil edilebilir. Zira birçok hadiste “leyse minaa” (bizden değildir), derken, nesebini değil, sünnetini kastettiği bilinmektedir.

3. İsim ve Kimliği

Mehdi’nin ismi meselesi de hadis kaynaklarında ifade edilmiştir. Ebu Davud’da kaydedilen rivayete göre ismi Resülullah’in ismine, babasının ismi de Resulullah’ın babasının ismine uygunluk arzeder.70 Kimliği ve alâmetleri konusunda çok şeyler söylenmektedir. İbn Hacer altmış iki alâmetini zikreder. Burnunun yapısından, başındaki sarığın şekline kadar en detaylı bilgiler verilmektedir. Doğum yeri Medine’dir, rengi esmerdir. Konuşmaktan sıkıldığı zaman sağ elini sol baldırına vurur, şeklinde muhtemelen belli bazı şahsiyetlere uydurmak maksadıyla Mehdi’nin şekil ve şemaili genişçe anlatılmıştır.71 Muasır bazı yazarlara göre Mehdi’nin kendisi de Mehdi olduğunu önceden bilemeyecektir. Allah istediği sâlih kullarını, onun Mehdi olduğuna muttali kılar.72

4. Fazileti

Mehdi’nin faziletine dair şöyle bir rivayet nakledilir: “Abdulmuttalib’in evlatları olan bizler, Cennet ehlinin efendileriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi.”73 Bu hadis fazilet meselesinin esas kaynağını teşkil etmiştir. Buna benzer rivayetlerde onun meziyetlerini gören Tavus-u Yemenî: “Keşke onun zamanına yetişeydim” demiştir.74 İbn Hacer bu husustaki bir tahlilinde, onun faziletli kılınmasının sebebi olarak, zamanındaki ağır fitneleri göstermektedir. “Zamanındaki fitnelerin zorluğu sebebiyle onun meziyetleri çoktur” der.75 Bazıları onu, fazilet bakımından Dört Halife’den daha önde görmüşlerse de, İbn Hacer, el-Heytemi ve es-Sefarini gibi zatlar, onun Dört Halife ve Sahabeden sonra geldiği hususunda icma olduğunu söylemişlerdir.76 Hz. İsa’nın onun arkasında namaz kılacağına dair rivayetlere dayanarak bazıları onun bir Peygambere imamlık yapacak kadar faziletli oluşuna dikkat çekmislerdir.77

5. Çıkış yeri ve zamanı

Bir kıyamet alâmeti olması hasebiyle Mehdî’nin çıkacağı yer ve zaman konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Her dönemde ıslahatçı şahsiyetler bulunabilir ve bunlar bir çeşit Mehdî vazifesini görürler. İbn Hacer’in kaydettiğine göre Mehdî’nin çıkışından önce öyle fitneler olacak ki insanlar haramı helal sayacaklardir.78 Neseî’de kaydedilen bir hadise göre Mehdî’nin çıkış vakti ümmetin orta dönemidir: “Başlangıcında ben, sonunda İsa, ortasında Mehdî bulunan bir ümmet nasıl helâk olur.”79 Buradaki “orta” tabiri, “sondan az önce, yani İsa’nın nüzulünden önce” şeklinde yorumlanmaktadır. Zira İsa (as) onun zamanında nüzul edecektir.80 Mehdî’nin çıkacağı yer konusunda kesin bir şey söylenmemektedir. Yalnız doğudan siyah bayraklıların çıkacağı zaman, Mehdî onların arasında olacağından dolayı katılmayı emreden hadiste doğudan çıkacağı bildirilir.81 Kurtubî, onun Kuzey Afrika’dan çıkacağını söylemektedir. Bu konuda naklettiği rivayetin ise, aslı ve esası yoktur.82 Kurtubî (v.671/1272), Gimata Nusayrilerinin ilk yıllarında, bu devletin İspanya’nın Müslümanlara kalmış yegane parçası olduğu zamanda ölmüştür. Macdonald’a göre Kurtubî’nin, Mehdî’nin Kuzey Afrika’dan çıkacağını söylemesi, o dönemde bir ıslahatçı ve Mehdî ihtiyacından kaynaklanmıştır.83

Diğer taraftan Mehdî’nin zuhurunun yaklaştığını gösteren bazı kozmik alâmetlere de işaret edilir. Bunlara göre Mehdî’nin çıkacağı senenin Ramazan ayının ilk gecesinde ay tutulması, on beşinde ise güneş tutulması olacaktır. İhtilaflar ve zelzelelerin çok olması da onun çıkış alametlerinden sayilmistir.84 Ibn Hacer’in kaydettiği bir diğer alâmet ise “İnsan ciğerini yiyen kadının çocuğu olan Süfyanî’nin Şam minberine oturnasıdır.”85 Süfyanî ve Mehdî arasındaki şiddetli bir mücadeleden bahsetmekte, sonunda Süfyanî’nin mağlup olacağını bildirmektedir.86 Ibn Hacer el-Heytemî’nin kaydettiğine göre Mehdî’nin mücadelesi kansız olacaktır. Aynen su ifadeyi kullanmaktadır: “Ona bey’at edenler, rükün ve makam arasında (Hicaz’da) bey’at ederler. Uyuyanı uyandırmaz, asla kan dökmezler.”87

Mehdî’nin hâkimiyeti, Hz. Süleyman ve Zülkarneyn’in hâkimiyetine benzetilir. Onun döneminde barış içinde yaşanacak, kurt kuzu yan yana otlayacak, çocuklar yılan ve akreplerle oynayacak, kimse kimseye zarar vermeyecek. İbn Hacer’in verdiği bu bilgiler İsa’nın nüzulü vaktiyle ilgili Eski Ahit’te geçen bilgilere büyük ölçüde paralellik arzediyor.88 Müslim’de geçen Hadîsi Şerife işareten Mehdî zamanında çok büyük bir bolluktan söz edilmektedir. Öyle ki kim Mehdî’den ne isterse ona verilecektir.89

Muhyiddini Arabî, Mehdî’nin dönemini anlatırken, yeryüzünde zulüm yaygınlaştığı zaman Allah bir halifesini gönderir. O yeryüzünü adaletle doldurur. Hata etmeksizin Resulullah’ın izinde gider. Onun hatalarını düzelten ve görünmeyen bir meleği vardır. O zayıfı kuvvetlendirir, misafire ikram eder, söylediğini yapar, bildiğini söyler, gördüğünü bilir. Allah onu bir gecede irşad eder. Zulüm ve ehlini ortadan kaldırır, dini ikãme eder, İslam’a ruh üfürür zelîl iken aziz kılar, ölü iken diriltir. Onun zamanında adam akşam cahil, cimri ve korkak iken sabah en âlim, en cömert ve en cesur hale gelir.90 Mehdî’nin çıkış vakti gelip gelmediği hususunda konuyla ilgili eser yazan Suriyeli âlim Reşid er-Râşid, “Kalbimde yakîn var ki bugün onun zuhur vaktidir. Hatta birçok sâlih insan her sene Mehdî ile karşılaşmak üzere hacca giderler. Zira rükün ve makam arasında ona bey’at edilecektir”91 der.

Hadîsleri Değerlendirme

Farklı yanlarına rağmen hadîslerin ortak yönleri söyle ifade edilebilir: a) Mehdî, Peygamber Efendimiz (sav)’in soyundan gelecek, b) İsmi Peygamber Efendimiz (sav)’in ismine uygun olacak, c) Dünyayı adaletle dolduracaktır.

Konuyla ilgili hadîslerin, Mâlik, Buharî ve Müslim’de yer almayışını bir za’fiyet işareti olarak değerlendiren92 muasır yazarlardan Mevdudî, Mehdî ile ilgili hadîslerin râvilerinin pek çoğunun Şiiler olduğunu belirtmekle birlikte, hadîslerin bir kısmını doğru kabul etmektedir. Mehdî’nin alamet ve işaretlerini geniş bir şekilde anlatan hadîslerin uydurma olduğu görüşündedir. Ona göre Resülullah prensip olarak çok detaylara girmemiştir.93 Abbasîler döneminde hilafetlerini desteklemek amacıyla hadis uydurulmuş olabileceğine dikkati çekmektedir. Özellikle Abbasîlerin bir alameti olan “siyah bayraklılar”ın desteklenmesi hakkındaki hadisleri uydurma görmektedir.94 Ahmed Emin ise bu hususu Mehdî hadislerinin tamamını reddetmeye gerekçe sayar. Ona göre hadisler Emevî ve Abbasîler dönemindeki taht kavgasından dolayı uydurulmuş rivayetlerdir.95 Iraklı âlim Muhsin Abdülhamid’in tenkit ettiği husus ise Şiilerin beklediği Mehdî ile ilgili hadislerdir.96

Ancak hadis uzmanları zayıf rivayetlerin varlığını kabul ederlerse de, hadis literatüründe Mehdî meselesinin gerek isim ve gerekse mefhum olarak varlığın inkâr etmenin mümkün olmadığı kanaatindedirler. Zira ashabın en tanınmış kişileri rivayet eder. Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Ömer, Talha, İbn Mes’ud, Ebu Hureyre, Enes b. Mâlik, Ümmü Seleme, Ebu Said el-Hudrî, Ümmü Habibe, Sevban, Kurre b. lyas, Abdullah b. el-Haris b. el-Cez’ ve Ali el-Hilalî gibi raviler bulunmaktadır. Ebu Davud, Tirmizî, îbn Mace, Bezzar, Hâkim, Taberanî gibi meşhur hadis imamları tarafından tahric edilmiştir. Hadîslerde bir ibham görülüyorsa da bu hadîslerin zayıflığından değil, nübüvvet dilinin vecizliğindendir.97 Böylesine şöhret kazanmış ve ümmet tarafından kabul görmüş olmasındandır ki Kettanî gibi zatlar bunların mütevatiru’l ma’na olduğunu söylemişlerdir.98

Mehdî hadîslerine ciddî tenkidin Müslüman tarihçi ve sosyolog İbn Haldun’dan (733/1332) geldiği birçok müellif tarafından dile getirilmektedir. Hatta İbn Haldun’un konuyla ilgili hadîsleri zayıf gördüğünden, Mehdî meselesini inkar ettiğini söylemişlerdir.” Gerçekten Mehdî meselesiyle detaylı bir şekilde ilgilenen âlimlerden birinin İbn Haldun olduğunu görüyoruz. Gelecekte vuku bulacak olaylarının gaybî meseleler olduğunu, Allah’ın vahiy veya rüya yoluyla bildirmedikçe beşerin gaybî meseleleri bilemeyeceğini söyler. O, Mehdî meselesinin, asırlar boyunca Müslümanlar arasında meşhur olduğunu, dini te’yid ve adaleti tesis edecek birisinin gelmesinin gerekli olduğuna inanıldığını objektif bir ifadeyle dile getiriyor.101 Bu konudaki hadîsleri tahlil eder, sened ve ricâli açısından değerlendirir ve sonuç olarak şu hükmü ortaya koyar: “Görülüyor ki, pek azı müstesna, bu hadîslerin hepsi de tenkit edilmekten hali kalmamistir.”102 Bu ifadelerden hareketle İbn Haldun’un Mehdî meselesini inkâr ettiği hükmünü çıkarmak mümkün değildir. İbn Haldun, mutasavvifenin oldukça detaylı anlatılan Mehdî anlayışlarını tenkit etmektedir. Ona göre tasavvufçuların Mehdî hakkındaki görüşleri Şiilikten alınmıştır.103

Görüldüğü gibi Mehdî hadîsleri konusunda en titiz davranan İbn Haldun dahi kökten reddetmemiş, “Pek azı müstesna” diyerek ihtiyatlı bir tabir kullanmıştır. Bu tabirinden, Mehdî konusunda az da olsa sahih hadîslerin var olduğu anlaşılır. Dolayısıyla hadîsleri ceffe’l kalem inkar etmenin yanlış olacağı, aralarında zayıfların bulunması ise hepsinin inkârını gerektirmeyeceği kanaatindeyim. Bir sepette bulunan elmalardan birkaç tanesi çürükse hepsinin çürüklüğüne hükmetmenin doğru olmadığı aşikârdır. (Bir mevzuda bu kadar çok hadîsin bulunması velev bir kısmı zayıf olsun o meselenin ciddi bir aslının olmasını gerektirir. Y. Ü.).

III. YAPILAN YORUMLAR

Zikrettiğimiz hadîslerden hareketle Ehli Sünnette bir Mehdî inancı bulunduğunu söyleyebiliriz. Hadîslerden istihraç ederek Ehli Sünnet uleması da bazı yorum ve tasvirlerde bulunmuşlardır. Kıyamet alametleri ve ahiret ahvaliyle ilgili eserleriyle de tanınan tarihçi ve muhaddis İbn Kesir (774/1372), Ehli Sünnet ile Şiilerin beklediği Mehdî’nin farklılığına işaret ederek söyle demektedir: “Mehdî, ahir zamanda ortaya çıkacak Râşit Halifelerden ve kamil manada hidayete ulaşmış imamlardan biridir. O Rafizîlerin Sammera’dan çıkacağını beklediği Mehdî değildir. Onların Mehdîlerinin bir hakikati yoktur. İddialarına göre o, Muhammed b. Hasan el-Askerî’dir. Beş yaşında iken bir evin bodrumuna girip gizlenmiştir. Bizim anlattığımız Mehdî ve Resülullah’tan vârid olan hadîslerde zikredilmiştir. Âhir zamanda gelecektir. Hz. İsa’nın nüzulünden önce zuhur edeceğini tahmin ediyorum. Nitekim hadîsler de buna delâlet eder.”104 Mekkeli âlim İbn Hacer el-Heytemî (v. 973/1564) Mehdî meselesiyle ilgili eserini Sünnî Mehdî akidesini ortaya koymak için te’lif etmiştir. Yalancı Mehdîlerden söz etmiştir. Onun bu eseri aynı zamanda bir fetvadır. Eserini yazmaya sevk eden hadise kendi döneminde (onuncu asır) bir taifenin kırk sene evvel ölen liderlerinin Mehdî olduğunu ve tekrar dirilip Mehdî olarak geleceğine inanmaları olmuştur. Şiilerin buna benzer Mehdî inançlarını çürütmek amacıyla te’lif etmiştir.105

“Allah her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddid gönderir”106 mealindeki hadîsi şerife atıfta bulunan bazı yazarlara göre “periyodik olarak gelen îman müceddidleri”ne de Mehdî denilmiştir.107 Ehli Sünnet mensupları için Mehdî Hz. Peygamberin (sav) son halifesidir.108

Ehl-i Sünnette Mehdîlik bir inanç esası olarak kabul edilmiş değildir. İlk akaid kitaplarında Mehdî meselesinden bahsedilmemektedir. Zira bir akaid konusu olarak düşünülmemiştir. İmamı A’zam’in el-Fıkhu’l Ekber’inde, Maturidî ve Es’arî’nin,109 eserlerinde bu hususa temas edilmemektedir. Kelam âlimleri Mehdiliği imametle ilgili bir mesele kabul etmişlerdir. İmamet konusu da daha sonraki dönemlerde kelam kitaplarında yer almıştır.110 Meşhur kelâm âlimi Teftazanî, Mehdî meselesini, imamet bahsinin bir ek konusu olarak göstermektedir. Hatta Isa’nin nüzulünü de bu konuya dâhil etmiştir.111

Bunların yanında Bakîllanî, Cüveynî, Elîcî, Nesefî, Mehdî isminde gelecek bir zattan bahsetmemişlerdir. Gazzalî’nin de Mehdî’den bahsettiğine rastlamıyoruz. Macdonald’in Şerhü’l Akaid’inde bahsetmediğini söylediği Teftazanî, Mehdî meselesinden detaylı sayılabilecek kadar bahsetmiştir. Sa’deddin et-Teftazanî, Resülullah (sav)’in soyundan gelen Mehdî ile ilgili sahih hadîslerin vârid olduğunu söyler.112

İbn Haldun ise sosyolojik bir tesbitte bulunmaktadır. “Bir şahıs bir güce, bir millete dayanmayıp, sadece ehli beyte nisbetiyle ortaya çıkarsa muvaffak olamayacağı sosyolojik bir gerçektir. Muvaffak olabilmesi için bir millet gücü gerekir ki ona destek olup, başa geçirinceye kadar onu müdafaa etsin.”113 Tek başına bir şahsın böylesi büyük ıslahatı gerçekleştiremeyeceğine işaret etmektedir.

İbn Haldun’un bu tespitinden muasır âlimlerden Mevdudî’nin bir yorumuna yer vermek istiyorum. Ona göre Mehdî adı ile dinde özel bir makam gibi Mehdîye de iman etmenin şart olduğunu düşünmek tamamen yanlıştır. Mehdî hakkındaki fikrini ise söyle ifade ediyor: “Mehdî ne zaman gelirse gelsin, o, zamanın bilgisini, kültürünü, ahvalini, zorunlu şeylerini çok iyi bilecek ve zamanına uygun tedbirleri alacak, dönemindeki fennî ve ilmî buluşlardan, aletlerden faydalanacak, onları en iyi şekilde kullanacaktır.” Hemen ifade edeyim ki bu fikrinden dolayı Mevdudî tenkide uğramış, hadîslere ters düşmekle itham edilmiştir.114

Goldziher günümüzde Mehdîlik iddialarıyla ortaya çıkan şahıslardan söz ederken “Onlar çoğunlukla, İslam ülkelerinde artmaya başlayan Avrupa devletlerinin nüfuzuna karşı koymak üzere çalışıyorlar” diyor.115 Mehdîlik düşüncesini Ehli Sünnet ve Şia ayırımını yapmaksızın hurafe olarak telakkî eden Batıcı fikirleriyle meşhur Ahmed Emin, bunun Allah’ın kâinata koyduğu kanunlarla bağdaşmayacağını söyler. İnsanların akıl ve bilgi açısından ilerlemeleriyle, akla ters düsen bu fikrin kalıntıları da sona erecektir. İnsanlar yeryüzünde adaleti, beklenen Mehdî ile değil, güçleri ve akıllarıyla gerçeklestirecektir.116 Abdulkerim el-Hatip ve Abdullah es-Semman da Mehdî mes’elesini tamamen reddetmektedirler. Bu konudaki hadîslerin uydurma olduğunu söylerler.117

Bu katı rasyonel fikre mukabil muasır âlimlerden olan Bediüzzaman’ın görüşlerine yer vermek istiyorum. Tesbit edebildiğim kadarıyla Bediüzzaman’ın Mehdî düşüncesi İbn Haldun’un sosyolojik tahliline uygunluk arz etmektedir. Abdulkerim el-Hatip ve Abdullah es-Semman gibileri bu yorumu görmüş olsalardı, Mehdî meselesini kökten reddetmezlerdi, kanaatindeyim. Bediüzzaman, Mehdî konusunda olağanüstü bir şahıs beklentisi içinde değildir. Her şeyin kevnî kanunlar çerçevesinde cereyan edeceğine inanır. Bu bakımdan nassların zâhirine, akla uygun olsun olmasın, yapışıp kalan katı tutumlu ilim adamlarından değildir. Mesela “muslih”, “mürşidi ekmel”, “müceddid”, “halife-i Zişan” gibi tabirleri de Mehdî kategorisi içinde mütalaa etmektedir. Fitne zamanlarında bir “Islahatçı”nın bulunmasını “Allah’ın kainata koyduğu kanun” açısından zarurî görmektedir. Bediüzzaman’a göre âhir zamanın en büyük fesadına karşı, Cenabi Allah en büyük bir müceddid ve mürşi  olan bir Zât-ı Nuranîyi gönderecek ve o zat da Ehl-i Beyti Nebevîden olacaktır.118 Bir şahıs ne kadar kuvvetli olursa olsun büyük bir ıslahatı tek başına yapamaz. İbn Haldun’un sosyolojik bir tesbit olarak söylediği “bir kuvvete dayanması” meselesini vuzuha kavuşturmaktadır. Ona göre Mehdî’nin beşerî güç kaynağı, Âl-i Beyt-i Nebevî, yani Resülullah’in soyundan gelen insanlardır. Bu neslin oldukça güçlü olduklarına işaretle söyle devam ediyor: “Eski zamandan beri bütün ehli hakikatin başında onlar vardı. Ehli kemalin namdar reisleri yine onlardı. Şimdi de kemiyetten (sayısal olarak) milyonları geçen bir nesl-i mübarektir.” Meydana gelen büyük hadiseler, o büyük cemaatin içindeki kudsî kuvveti harekete geçirecektir. “Elbette, o kuvveti azimedeki bir hamiyet-i âliyye feveran edecek ve Hz. Mehdî başına geçip, tarîk-ı hak ve hakîkata sevk edecektir. Böyle olmak ve böyle olmasını beklemek, bu kışta sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i ilahiyyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.”119 Mehdî’nin üç mühim vazifeyi gerçekleştireceğini söylemektedir: a) Maddecilik fikrini tam susturmak, b) İslam şeairini ihya, c) Bütün iman ehlinin yardımıyla ve ittihadı İslam’ın desteğiyle bütün âlimler ve velilerin, bilhassa, her asırda Hz. Peygamber (sav)’in soyundan gelen oldukça çok ve güçlü bulunan seyyidlerin iltihakıyla büyük vazifesini yapmaya çalisır.120

Mehdî, her şeyi mucizevarî bir şekilde kılıçla düzelten bir şahıs değildir. Bediüzzaman, Mehdî’yi normal bir insan, büyük bir ıslahatçı olarak görmekte ve etrafındaki nuranî cemiyetinden bahsetmektedir. Resülullah (sav)’in Sünnetini ihya edeceğini, Süfyan’a karşı mücadelesinin de manevî olacağını söylüyor.121 Böylesine esbab dairesinde hareket eden bir zâtın muvaffak olması kudret-i İlâhiyye noktasından da mümkündür. Bir dakikada yer ve gök arasını bulutlarla doldurup, boşaltan, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eden, bahar içinde bir saatte yaz mevsimini, yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Allah (cc), Mehdî ile de İslâm âleminin karanlıklarını dağıtabilir. 122 Her ne kadar rivayet edilen hadîsler ahad ise de Fezail-i a’mal (ibadetlerin sevapları) ve hadisat-ı Islamiyyede (gelecekte Müslümanların başına gelecek hadiseler) bunlar hüccettirler. İmamlar bunların bu hususlardaki delâletlerini kabul etmişlerdir.123

İslam toplumunda daima doğru yolda olan bir grubun bulunacağı hadîsi şerifte anlatılmaktadır:

“Ümmetimden kıyamete kadar hak üzere devam eden bir tâife bulunacaktir.”124 Buna dayanarak Mehdî’nin bir şahıs olamayacağını söyleyen Muhsin Abdulhamid, Resulullah’in haber verdiği bu grubun dinî mevzuları tazeleyeceğini, din yolunda mücadele edeceğini, adaleti yayacağını, dosdoğru ölçülere sarılacağını, zulümle mücadele edeceğini ve yeryüzüne İslam’ı yerleştireceğini belirtmektedir. Onlar dünyada yasarlar, gayb âlemindeki şeylerle (gizlenmiş imamla) uğraşmazlar. Bu, Allah’ın kainattaki Sünnetine, İslam’ın ruhuna ve amelî talimatlarına mutabıktır. Cenab-ı Allah her devirde hakikî Mehdîleri, yüzlerce ıslahatçıyı yaratabilir, vaktiyle de böyle yapmıştır. Bundan sonra da elbette böyle olacaktır. İnsanların vazifelerini bırakıp, Kur’ân-ı Kerîm’in hakikatlerinden kaçıp hayalî bir Mehdî beklemeleri yanlıştır.125 Mehdiliği sosyal bir hareket olarak değerlendiren, kötü durumda bulunan cemiyetler için bir ümit ışığı, müspet bir unsur şeklinde anlayan âlimler de vardır.126

SONUÇ

Hemen hemen bütün dinler ve kültürlerin sahip olduğu bir “kurtarıcı” fikri İslam’da da vardır. Ehli Sünnet inancında muhtelif isimlerin bulunmasına rağmen, “Mehdî” ismi şöhret kazanmıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi her yüzyılda bir gelen müceddidlerden bahsedilir. Bu ıslahat hareketi sosyal bir hadisedir. Sosyal şartların bir neticesidir. Nerede fitne ve tahribat varsa, orada ona karşı bir hayır ve ıslahat söz konusudur. Demek ıslahat hareketleri İslam ümmetinin fıtrî bir ihtiyacıdır. Âhir zamanda içtimaî ve ahlâkî bozuklukların artması, küfür ve inkârın yaygınlaşması karşısında insanların manevî liderlere muhtaç olduğu sosyal bir realitedir. Nitekim sosyolojik olarak tarihe baktığımızda hep böyle cereyan etmiştir.

Sünnî Müslümanlarda Mehdîlik, Şiîlerde olduğu gibi, temel bir inanç değildir. Zira imanî meselelerin dereceleri vardır. Bazıları kat’î delil ister, bazılarına zannı gâlib kâfidir. O halde imanın temel esaslarından olmayan âhir zaman hadîsleriyle ilgili teferruat sayılabilecek meseleler için, kat’î delil aranmaz. “Belki yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemek” yeterdir. Mehdî meselesi daha çok imamet konusuyla irtibatlı olmuş, bu bakımdan Ehli Sünnet’te fer’î bir mesele olarak kabul edilmiştir. Hadîs kaynaklarımızdan Buharî ve Müslim’de ismen geçmediği doğrudur. Ancak “Mehdî” rolünü üstlenen “hak üzerine devam eden taife” ve buna benzer tabirlerle mefhum olarak geçtiğini söylemek mümkündür. Hz. İsa’nın nüzulüyle ilgili vârid olan hadîste geçen “mü’minlerin imamı meselesi ve İbn Hacer el-Askalanî gibi bir allâmenin, hadîsin yorumunda Mehdi’ye atıfta bulunması dikkate değerdir.

Mehdîlikle ilgili haberlerin kaynağında ihtida etmiş bazı şahsiyetlerin bulunması hadîsleri temelden reddetmeyi gerektirmez. Bazı zatların, bin seneden beri ümmetçe kabul edilmiş bir mefhumu, reddetmelerinin ciddî delilleri bizce yoktur. En azından delilleri, isbat edenlerinkinden daha kuvvetli değildir. İbn Haldun dahi, Mehdî hadîslerini tenkit etmiş, ancak kökten reddetmemiştir. Az da olsa bir kısmının sıhhatini kabul etmiştir. Ayrıca her zayıf veya mevzu hadîsin “manası yanlıştır”, demek değildir. Hadîs olduğu kesin değilse de, manası doğru olabilir.

Bizce, bazı yazarların iddia ettiği gibi, İslam’daki Mehdî fikrini tamamen Hristiyan kültürüne bağlamayı kabul etmek ilmî açıdan mümkün değildir.

Yeryüzünün belli bir bölgesinde, belli bir tarihte Mehdî olarak bir şahsı beklemek gibi bir inancı yanlış görüyoruz. Zira her devrede, her dönemde bu manayı taşıyan ıslahatçılar, faziletli şahsiyetler bulunabilir.

Hadislerde beyan edildiği üzere bir Müslümanın Mehdî’ye inanması normaldir. Kötü olan tembelliğe düşüp her şeyi Mehdi’nin düzelteceğini beklemektir. Gaybî bir insanın gelip bizi kurtarmasını bekleyerek uyuşmaktır. Gerçekten Müslüman kendisini tembellik döşeğine atıp ümit deryasında boğulmamalıdır Arapların bir atasözü vardır; “Gökten altın yağmaz”, toplumların huzur ve refahı da kendiliğinden meydana gelmez. Büyük çabalar gerektirir. Bugün Müslümanların bütün kuvvetleriyle, Allah’ın koyduğu kevnî kanunlara riayet edip, maddî ve manevî olarak ilerlemeye çalışmaları gerekir. Mehdî gelecektir, diye vazifeyi bırakmak mükellefiyetten kaçmaktır. Mehdilik fikri gerçekten toplumu tembelliğe atıyorsa, felakettir. Ama Amerikalıların, ülkelerini, Hz. İsa’ya yer hazırlamak düşüncesiyle yeşillendirmeleri gibi, Müslümanların da Mehdî’ye zemin hazırlamak maksadıyla gayrete gelmeleri, netice itibariyle kötü olmasa gerektir.

Kanaatimizce Mehdî bir şahıstan ibaret değildir Faaliyetleri geniş bir zaman dilimine dağılmış bir hareket, bir ekol ve bir cemaat olabilir. Zira Hadislerde anlatıldığı üzere adaletin tesisini bir şahsın yapması mümkün değildir. Bir cemaat, büyük bir heyet, Müslümanların büyük bir topluluğu birlikte hareket ederse ancak başarabilir.

Mehdî meselesine inanıp bağlanmak, bir kişinin kâmil Müslüman olmasını, kurtuluşa ermesini gerektirmez. Bizce Mehdi’yi kavram olarak düşünmek gerekir. Hayır kavramının bir sembolü olarak düşünülürse, mü’minler her dönemde hayır ve iyiliğin yanında yer alırlar. Her dönemde de buna ihtiyaç vardır. Zira hayır ve ser kavgası her zaman olmuş, kıyamete kadar da devam edecektir. Dolayısıyla hayır yoluna devam edildiği sürece Mehdi’ye tâbi olmaktan elde edilen netice kazanılmış demektir. Bir hayalî Mehdî’yi beklemek yerine, nerede hayır varsa oraya koşmak, orada bulunmak daha isabetlidir. Mehdî inancına da daha uygundur. Bu dünya imtihan yeridir. İnsan ne kadar hayra koşarsa, imtihanı o kadar başarır. Her şeyin açık seçik olması imtihan prensibine ters olur. Mehdî olsa bile onun Mehdî olduğuna dair gökten bir nida yapılmayacaktır. Bazı şeyleri zaman gösterir.

Bazı sahte Mehdîlerin çıktığı ve halkı kandırdığı doğrudur. Ancak sahte Mehdîler çıkıyor diye, bir fikri kökünden reddetmek doğru değildir. Müseylemetü’l Kezzab gibi sahte peygamberler de çıktı peygamberliği reddetmek gerekmedi. Sahte doktorların çıkması doktorluk mesleğinin reddini gerektirmez.

Hülasa Resülullah Efendimiz (sav) âhir zaman hadiselerinin, belki de kıyametten önceki iki yüz senelik dönemin portresini çizmiştir. Bu dönemde cereyan edecek bazı hadiselere işaret etmiştir. Yalnız işaretle iktifa etmiştir. Tasrih etmesi de düşünülemezdi. Sadece işaretle iktifa etmesi de yorumlara açık kapı bırakmıştır Bununla herkesi inanmaya mecbur tutmadığını göstermiştir. Şayet mecbur tutmak isteseydi, bunları tasrih ederdi. Bu bakımdan bizce Mehdî’ye inanmayan bir insani tekfir etmek doğru değildir. Aynı şekilde Hadîsi şeriflerin ışığında, Mehdîye inanan bir Müslümanı cahillikle itham etmenin doğru olmadığı kanaatindeyiz…

Dipnotlar

* Yrd. Doç. Dr. Zeki Sarıtoprak
Harran Üni. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

1) Ibn Haldun, el-Mukaddime, (nsr. Abdulvahit Vafi), H, 821. Kahire, 1981.

2) Goldziher, el-Akidem ve’s-Seria, (trc. Muhammed Yusuf Musa v.dig), s. 215, Kahire, 1366/1946.

3) S. Uludağ, İslam’da İnanç Konuları ve Itikadi Mezhepler, s. 434, Istanbul, 1992.

4) Buhari, Enbiya, 49.

5) Ebu Davud, Melahim, 1.

6) Müslim, Fiten, 67-9.

7) Ebu Davud, Mehdi, 7, nr.4285-86.

8) el-Rakim, el-Müstedrek, IV, 520.

9) Sa’d Muhammed Hasan, el-Mehdiyyetu fi’I-Islam Münzü Akdemi’l-Usuri Hattal-Yevm, s. 176-7, Kahire, 1953/1373.

1O) Sa’d Muhammed Hasan, el-Mehdiyyetu fi’l-Islam, s.177-9.

11) Ihn Manzur, Lisanu’l-Arab, h-d-y; Mevdudi, Meseleler ve Çözümleri (çev. Yusuf Karaca), 5, 46-7, Istanbul, 1990.

12) Ihn Manzur, a.g.e., h-d-y.

13) Ahmed h. Hanbel, Müsned, 1.84.

14) Abdullah Haccac, Alamatu’l-Kiyametü’l-Kübra, 5. 73, Kahire, 1986.

15) bkz. D.B. Macdonald, ,,Mehdi”, IA. VII, 474, İstanbul, 1993; Goldziher’in, Mehdi” sözünün zamanımızda “mühtedi” ya da, başka bir dinden İslam’a girmiş şahıslar hakkında kullandığını bildirmesi ve buna delil olarak da aslında Kipti iken, sonradan İslam’ı kabul eden ve isimleri Mehdi olan biri 1812-1815, diğeri de 1870-1890 seneler arasında Ezher şeyhliği yapmış iki zat göstermesi bir yakıştırmadır. Zira Mısır’da Mehdi ismini taşıyan ve aslında Müslüman olan ve Ezber’in muhtelif bölümlerinde yer alan birçok kıymetli zevat bulunmaktadır. Ezher şeyhleri ve isimleri hakkında bk. el-Faber Tarihuhu ve Tatavvuruh, s. 161-5, Kahire, 1403-1983.

16) es-Sefarini, Levamiu’l-Envar, II, 72, Kahire, 1323; Sıddık Hasan Han, el-Izaa, s.147, 1407/1986.

17) Ahmed Emin, Duba’l-IsIam, III, 241, Beyrut, ts.

18) Ahmed Emin Duha’I-IsIlim III, 236, eI-Mehdi ve’l-Mehdeviyye, s. 39, Kahire, 1953; Goldziher, el-Akide ve’s Seria, 5. 342; Ibdu’l-Esir, Üsdü’l-Gabe, IV, 3, Kahire, ts..

19) Nuaym h. eI-Hammad, Kitabu’l-Fiten, vn 53 a, Süleymaniye Atif Efendi ktp. no: 6O2.

2O) D.B. Macdonald, “Mehdi”, IA, VII, 475.

21) Tirmizi, Ilim, 16; Ibn Mace, Mukaddime, 6; Ebu Davud, Sünnet, 5.

22) Ahmed Emin, Duha’l-Islam, III, 237; Uludağ, İslam’da Inanç Konulari,s.435.

23) Sa’d Muhammed Hasan, a.g.e., s.183-4.

24) Bk. Süleyman Uludağ, İslam’da  İnanç Konuları, s.435.

25) Avni İlhan, Mehdilik, s.127-9, İstanbul, 1993.

26) Ahmed Emin, eI-Mehdi, s.42, Kahire, 1951.

27) Ahmed Emin, Duha’l-Islam, III, 241.

28) Bkz. Ahmed Emin a.g.e., III, 236, 242; Muhsin Abdülhamid, İslam’a Yönelen Yikici Hareketler, s.49.

29) Bkz. Margoliouth, ,,Mehdi”, ERE VIII, 337, New York, 1925; E. Ruhi Fığlalı, ,,Mesih ve Mehdi Inanci Üzerine” AÜIF dergisi, c. 25, sn. 1981, s.196.

30) Bu konuda geniş bilgi için bkz. Sa’d Muhammed Hasan, ei-Mehdiyyetu fi’l-Islam s.81-273; Ahmed Emin, el-Mehdi, s.63, 72 78-9, 80, 82, 84.

31) Ahmed Emin, el-Mehdi, s.29-37.

32) Sa’d Muhammed Hasan, a.g.e., s.195.

33) Bkz. el-Kehf (18)

34) Bu kelimeler için bkz. M.F. Abdulbaki, eI-Mu’cemu’l-Müfehres, s.731-6.

35) el-A’raf(7) 178; el-Isra, (17), 97; el-Kehf(18), 17.

36) er-Ra’d (13), 7.

37) İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercemesi ve Şerhi, XIV, 278, Ankara, 1992.

38) ez-Zuhr’if (43), 61.

39) Mehdi’ye işaret eden diğer ayetler için bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, ,,Mesih ve Mehdi Inanci Üzerine” AÜIF, c. 25, sn. 1981, s.2O1, Avni İlhan, Mehdilik, s.62, Ist. 1993.

40) Bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasar Tercüme ve şerhi, XIV, 266.

41) Ibn Kesir, Alamatu’l-Kıyame, (nsr. Abdullatif Asur), s.33, Kahire, 1980.

42) es-Sefirini, Levami, II, 85; s. S.H. Ran, el-Izait, s. 143; Mehdi’nin yardımcılarından da bahsedilir. Mesela Ibn Mes’ud’a nisbet edilen her sözde, Mehdi’ye hazırlık yapan yedi kişiden bahsedilir. Fitneler zamanında Allah yedi kişiyi ortaya çıkarır. Bu âlimler muhtelif bölgelerden gelip Mekke’de toplanırlar. Bunlar Mehdi için hazırlık yaparlar. Allah bunlar sayesinde Mehdi’nin muhabbetini insanlarına kalplerine atar. Gündüz aslanlar gibi, gece ruhban gibi hir kavimle yola çıkar. (Resid er-Rasid, Tenviru r-Rical, s.21, Haleb, 1389).

43) Siddik Hasan Han, eI-Izaa Limâ Kâne ve mâ Yekûnu Beyne Ye-deyi’s-Saa, s. 114, Kahire, ts. (essevkani, et-Tavdih fima Te-vatere fi Zuhuri’l-Mehdi ve’d-Deccal ve’l-Mesih’ten naklen)

44) Buhari, Enhiya, 49; Müslim, Iman, 244-246.

45) Bkz. Ihn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Bari, VI, 570, Riyad, 1389/1969; eI-Kesmiri, et-Tasrih, (nsr. Ahdulfettah Ehu Gudde) 8.97-8, Haleh, 1385/1965; Abdullah Haccac; Alamatu’l-Kiyameti’l-Kübra, 5, 79, Kahire, 14O7/1986.

46) el-Askalani, a.y.

47) et-Teftazani, serbu’l-Makasid, (nsn Abdurrahman Umeyre), V,314, Beyrut, 1989.

48) Müslim, Fiten, 67-9.

49) Müslim, Fiten, 67-9.

50) Ebit Davud, Mehdi, 1.

51) Ebu Davud, Mehdi, 1, Tirmizi Fiten, 52; Ahmed b. Hanhel, Müsned, 1, 99.

52) Ebu Davud, Mehdi, 1, bkz. Siddik Hasan Ran, el-Izail, s.139.

53) Ibn Hanhel, Müsned, 1, 84. Meshur hadisçi el-EIbani, Mehdi hakkindaki hadislerin sahih oldugunu söylemektedir. (hkz. Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha, 336, III, 38-43, 2371 nolu hadis, Kuveyt, 1400/1979.)

54) Ebu Davud, Mehdi, 1.

55) S. H. Ran, el-Izaa, s.130.

56) Siddik Rasan Han, a.g.e., s.128.

57) Ibn Mace, Fiten, 34; el-Hakim, el-Müstedrek, IV, 441-2, Beyrut, ts.

58) Ibn Kesir, Alamatu’l Kiyame, s.33.

59) Ibn Hacer, eI-Kavlu’l-Muhtasar fi’l-Mehdi’l-Muntazar, (ns. Muhammed Zeynuhum-Muhammed Azeb), 5. 23, Kahire, 1407/ 1986.

60) et-Taftazani, a.g.e., V, 314.

61) el-Azimabadi, Avnu’l-Ma’bud, IX, 362, Medine, 1389/1969.

62) es-Sefarini, el-Mukaddime.

64) el-Heytemi, el-Kavlu’l-Muhtasar, s.21; Kahire, 1987; S.H.Han, el-Izan, s.137.

65) Ibn Haldun, a.g.e., II, 789.

66) Ebu Davud, Mehdi, 1.

67) el-Heytemi, el-Kavlu’l-Muhtasar, s.22.

68) el-Reytemi, a.g.e., s.27-8.

69) Siddik Hasan Han, el-Izan, s.135.

70) Ebu Davud, Mehdi; 4; Tirmizî{ Fiten, 52; Ihn Ranhel, 1, 376, 377, 430, 448.

71) Ibn Hacer, eI-Kavlu’I-Muhtasar, 5. 29-52; el-Berzenci, eI-Isaa,119-12O, Kahire, ts.; es-Sefarini, Levami, II, 72-83.

72) Resid er-Rasid, Tenvir, s.27.

73) Tirmizi, Fiten, 52; Ibn Mace, Fiten, 34.

74) Ibn Hacer, a.g.e., s.71.

75) Ibn Hacer, a.g.e.,s.71.

76) Ibn Hacer, a.y.; es-Sefarini Levami’, II, 85.

77) Ibn Hacer, a.y.; bu konudaki hadis için hkz. Buhari Enbiya, 49.

78) Ibn Hacer, a.g.e., s. 47.

79) bkz. es-Suyutî, Kitabu’li’lam bi Hükmi İsa aleyhisselam, (elHavi içinde), II, 156, Beyrut, 1983/1403; el-Münavi, Fayzu’l Kadir, V, 301, Beyrut, 1392/1972; el-Keşmirî, et-Tashh,s. 181.

80) el-Kesmiri, a.g.e., s. 181; Ibn Hacer, el-Kavlu’l Muhtasar, s. 24.

81) Tirmizî, Fiten, 79.

82) Ibn Hacer elHeytemî, el-Kavl, s. 24.

83) D.B. Macdonald, “Mehdî”, IA, VII, 477.

84) Redis er-Rasid Tenviru’rRical fi Zuhuri’lMehdî ve’dDeccal, s. 22.

85) Ibn Hacer, el-Kaviu’lMuhtasar, s. 60.

86) Ibn Hacer, a.g.e., s. 49.

87) Ibn Hacer, a.g.e., s. 53.

88) Ibn Hacer, a.g.e., s. 54; krs. Isaya, 45:13; 224.

89) Bkz. Müslim, Fiten, 679; Sıddık Hasan Han, elizaa, s. 1236.

90) Resid er-Rasid, Tenviru’rRical, s. 23 (Futuhat el-Mekkiye’nin 366. babindan naklen).

91) Resid er-Rasid, a.g.e., s. 26.

92) Mevdudî, Meseleler ve Çözümleri, s. 48.

93) Mevdudî, a.g.e., s. 45; Mehdî konusundaki hadislerin senet açisindan tahlilleri için bkz. Avni ilhan, Mehdîlik, s. 111139.

94) Mevdudî, a.g.e., s. 51.

95) Ahmed Emin, Duha’l Islam, III, 2378.

96) Muhsin Abdulhamid, Islam’a Yönelen Yikici Hareketler (çev. M. Saim Yeprem, Hasan Güleç), s. 53, Ankara, 1984.

97) ibrahim Canan, Kütübi Sitte Muhtasari XIV, 227,269.

98) el-Ket-Tanî, Nazmu’lMütenasir, s. 1446, Halep, ts; Süleyman Uludag, Islam’da Inanç Konulari, s. 438.

99) Bkz. Abdulkerim elHatip, el-Mehdî el-Muntazar, s. 4362, Kahire, 1401 /1980.

100) Ibn Haldun, el-Mukaddime, II, 822.

101) Ibn Haldun, a.g.e., II, 787.

102) Ibn Haldun, a.g.e., II, 807; (Çev. Zakir Kadiri Ugan), II, 165, istanbul, 1989.

103) IbnHaldun,a.g.e.,lll,1109.

104) Ibn Kesir, Alamâtu Yevmi’l-Kiyame, (nsr. Abdullatif Asur), s. 24,

105) Goldziher, a.g.e., s. 344.

106) Ebu Davud, Melahim, I.

107) John R. Hirineis, The Facts on File Dictionary of Religion, s. 198, USA, 1984.

108) D.B. Macdonald, Mehdî”, IA, VII, 476.

109) Ancak Es’arî, Makalat’inda “Hz. Peygamber’in müjdelediği Mehdî’nin Rafizîlerden Harbiyye’dir” demekle, sanki kendisi de Peygamberin müjdelediği Mehdî fikrini benimsiyor, ancak Rafizîlerin dediği kişinin, Mehdî olmadığını söylüyor. (bk. Makalatu’l-İslamiyyin, s. 23 (nsr. Richard Mc Carthy, Beyrut, 1953).

110) Avni ilhan, “Mehdîlik’, Ehli Sünnet Tetkikleri, s. 330; Mehdîlik, s. 141.

111) Teftazanî, Sertiu’lMakasid, V. 312.

112) Bkz. Teftazanî, a.g.e., V, 3123; krs. Macdonald, “Mehdî”, IA, VII, 476.

113) Ibn Haldun, a.g.e., II, 817.

114) Mevdudî, Meseleler ve Çözümleri, s. 47,50,51.

115) Goldziher, elAkide ve’sSeria, s. 195.

116) Ahmed Emin, Duha’lislam, III, 245.

117) Abdulkerim elHatip, el-Mehdî’lMuhtazar ve Men Yenteziruneh, s. 1482,112; Abdullah es-Semman, elIslamu’l Mustafa, 901, Kahire ts.

118) B.S.Nursî,Mektubat,s.4112.

119) a.y.

120) B.S. Nursî, Emirdağ Lahikası, 1,25960, Istanbul, 1976.

121) B. S. Nursî, Mektubat, s. 4112, İstanbul, 1976.

122) a.y.

123) B. S. Nursî, Şualar, s. 355, İstanbul, 1958.

124) Müslim, iman, 247.

125) Muhsin Abdülhamid, İslam’a Yönelen Yıkıcı Hareketler, s. 52.

126) Bkz. Süleyman Uludağ, İslam’da İnanç Konuları, s. 435.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
‘Hz. Mehdi gelecek, Hz. İsa nüzul edecek’ / M. Şevket EYGİ

'Hz. Mehdi gelecek, Hz. İsa nüzul edecek' Şu iki konuda hiç şüphem ve tereddüdüm yoktur. …

Kapat