Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Ehl-i Sünnet Kaynaklarında On İki İmamın Rivayetleri

Ehl-i Sünnet Kaynaklarında On İki İmamın Rivayetleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Ehl-i Sünnet Kaynaklarında Şia’nın Oniki İmamının Rivayetleri *

Makale: Dr. Faruk HAMÂDE
Çevirenler: Hacı Musa ERKAYA, Murat GÖKALP
Arş. Gör. Dr., Fırat Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.

Makaleyi yayınlandığı hâliyle (siteye alınırken dikkatten kaçan imlâ hataları vb olabilmektedir.) okumak için alttaki başlığı tıklayınız.

Ehl-i Sünnet Kaynaklarında Oniki İmamın Rivayetleri

Bütün Müslümanlar, Allah Teala’nın nzasına ulaştıran ilim ve marifetin temel kaynaklannın, Yüce Kur’an ile Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözleri olduğu noktasında hemfikirdirler. Bu nedenle İslam dünyasında, her çağın kendi vasıtalan devreye sokularak koruma, aktarma, açıklama, yorumlama ve neşretme hususunda, diğer ilim ve marifet kaynakların­dan hiç birine verilmeyen önem bu iki kaynağa tahsis edilmiştir.

Hz. Peygamber’in sünneti, asırlar ve nesiller boyu ancak nakil, rivayet ve haber kanallanyla taşınmıştır. Nitekim öteden beri: “Haberlerin afeti, ravilerdir” denilmektedir.
Bu nedenle Hz. Peygamber’den gelen rivayerleri sapasağlam bir şe­ kilde korumak için, ilim ve irfan sahipleri öncelikle ravilerin isimlerini ve bilgi seviyelerini zaptetmeye, ardından da onların özel halleri ve siretlerini araştırmaya gayret sarfetmişlerdir: Böylece iki konuda emin olmak istemişler ve her ravinin bu iki kritere göre değerini tespit etıne­ye çalışmışlardır. Bu kriterlerden ilki adalettir ki, o; dosdoğru, güzel bir yaşantının yanı sıra, vacipleri yerine getirip haramlardan kaçınmayı ve yüksek bir şahsiyet ve karakter sahibi olmayı ifade eder. İkincisi ise, nakil konusu olan nassın ve rivayet edilen hadisin, ya ezberleyerek ya

* Tercümemize asıl teşkil eden makale, ISESCO (The Islamic Educational Scientific and Cultural Organization) tarafından et-Takrîb beyne’l-Mezâhibi’l-İslâmiyye konulu 27-29 Ağustos 1996 tarihleri arasında Uluslar arası sempozyumda Faruk Hamade tarafından sunulan tebliğdir. Bu tebliğ metinleri daha sonraki yılda ISESCO tarafından yayımlanmış­tır (el-Memleketu’l-Mağribiyye 1997). Tercümesini sunduğumuz tebliğ, ilgili yayının 121- 138. sayfalan arasında yer almaktadır. Metinde geçen eser isimleri tarafımızdan italik karakterle gösterilmiştir. (Çev.)

yazarak veyahut da her ikisi ile sağlam bir şekilde korunup anlaşılması­dır (zabt ve itkán).

Şayet bir râvide bu ikisi (adalet ve zabt) birarada bulunursa, işte bu, tam da istenen ideal durumdur. Eğer bu iki özellikten biri anzalı olursa, bu ravinin rivayet ettiği nass nazar-ı itibara alınmaz ve dini açıdan delil olmaya da elverişli görülmez.

Bazen ravi müttaki ve iyi hâl sahibi olmasına rağmen, naklettiği rivayeti tam olarak hıfz edememiş olabilir ve buna bağlı olarak da rivayetlerinde kanşıklık yapabilir (ihtilât). Dolayısıyla da ravinin ne iyi hâli ne de vera ve takva sahibi oluşu, rivayet alanında kendisine herhangi bir fayda sağlayabilir.

Bazı raviler de sağlam bir zabt ve iyi bir ezber kabiliyetine sahip olabildikleri halde, maneviyatlannın bozukluğuna ilaveten, gidişatları itibariyle doğru ve dindarlıklan açısından da salâh sahibi olmayabilirler. İşte bunların da ezbercilikleri (hıfzları) dikkate alınmadığı gibi, hem ilimlerine hem de rivayet ve nakillerine güvenilmez.

İşte bu ölçüler sahabe (r.a.) hariç, Hz. Peygamber’in sünnetini aktaran bütün raviler hakkında geçerli bir hükümdür. Sahabe hariçtir; çünkü onlar; Allah Rasulü (s.a.v.)’in risâletinin taşıyıcılarıdırlar. Hz. Peygamber onları gözünün önünde, derin bir itina ile güzel bir şekilde yetiştirmiştir. Ehl-i Sünnet hadisçileri, sahabe konusunda şu iki noktayı birbirinden ayır­mışlardır: İlki, onların Hz. Peygamber’den yaptıkları rivayetler, ikincisi ise bu nakillerine dayanarak yaptıkları içtihatları ve amelleridir.

Sahabenin Hz. Peygamber’den aktardıkları rivayetlerin doğruluğu konusunda şek ve şüphe yoktur. içtihadi hükümleri noktasında ise, sahabe de hata edebilir. Yine ayıu şekilde Hz. Peygamber’den yaptıklan rivayetlerin dışındaki söz, fiil ve tasaruflarında doğruyu da yakalayabilirler. Bu nedenle Ehl-i Sünnet Usul ve Kelam alimleri kitaplannda, “Sahabe kavline ve ameline” özel başlıklada yer vermişlerdir. Bu konuda Hadis ve Fıkıh Usulü ile Akaid kitaplarında bir çok konu yer alınıştır. Kaldı ki Ehl- i Sünnet de, Allah’tan tebliğde bulunan Peygamberlerin dışında hiç kimsenin hatadan korunmuşluğunu (masûniyetini) iddia etmiş de değildir.

Bu noktada dikkat çekmemiz gereken bir husus daha vardır ki, o da; hadisi rivayet eden ravinin adalet sahibi olmasına karşılık, kendisinden rivayette bulunan şeyhi ya da öğrencisi, ravi ve rivayetin kabulu için gerekli olan söz konusu iki özelliği (adalet ve zabt) kendilerinde toplamamış olabilirler. Bu durum, o kişinin yine de adalet ve zabt sahibi olduğunu gösterir. Hocasının ya da talebesinin cerhedilmesi ona herhangi bir zarar vermez. Ne var ki, bu yolla gelen bir rivayet kabul de edilmez.

Ehl-i Beyt imamları (r.a.), hadis âlimleri tarafından adalet ve itkan sahibi olarak kabul edildiklerinden, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den yaptık­ları rivayetlerin alınmasına önem verilmiştir. İmam Ali, oğulları Hasan ve Hüseyin (r.a.), ta’dîl ve soruşturmaya gerek olmayacak derecede sahabenin büyüklerindendir. Ancak bunların şahsi kanaaderi ve içtihadları, diğer sahabilerin kanaat ve içtihadlarıyla aynı hükme tâbidir (isabet de hata da söz konusu olabilir).

İmamiyye Şiası nezdinde özel bir yere sahip Ehl-i Beyt mensubu imamlara ve bunların Hz. Peygamber’den naklettikleri rivayerlere karşı hadisçilerin tavırlarını araştırmaya çalıştım. Gördüm ki, Ehl-i Beyt imamlarının rivayerleri İslami kaynakların tamamına dağılmıştır. Ehl-i Sünnet’in önde gelen alimlerinin onlardan yaptıkları rivayerler de oldukça yaygın­dır. Bu nedenle ben de, Ehl-i Beyt imamlannın Ehl-i Sünnet nezdinde genel kabule mazhar olmuş Kütüb-ü Sitte’deki rivayetleriyle yetindim. Kütüb-ü Sitte ise malum olduğu üzere hadis kaynaklannın zirvesini oluş­turmaktadır. Dolayısıyla derli toplu bir şekilde, sözü fazlaca uzatmadan araştırmamızı ortaya koymaya çalışacağız. Burada ravilerin özel durumları ve hayat hikayeleri ile ilgili konu açısından gerekli olmayan hususlara temas etmeyeceğiz. Çünkü Ehl-i Beyt imamlarının herbirinin hayatları ve siretleri ile ilgili olarak ciltlerle eser kaleme alınmıştır.

Bu girişin ardından araştırmamıza Hz. Ali (r.a.) ile başlayabiliriz:

1. İmam Ali (r.a.)
Hz. Ali; Hz. Hasan’ın babası, muahatta (Medine’de muhacirlerle ensarın kardeş ilan edildiği olayda) Hz. Peygamber’in kardeşi ve bütün kadınların hanım efendisi olan Hz. Fatıma sebebiyle de Hz. Peygamber’in damadıdır. Bakıyy b. Mahled el-Endelüsi (ö.h. 276) Müsned’inde – ki bu, İslam dünyasındaki en geniş Müsned’dir – ona ait 586 hadis rivayet etmiştir. 1 Ahmed b. Hanbel (ö.h. 241) ise, bugün elimizde mevcut haliyle Müsned’inde mükerrer tariklerle Hz. Ali’ye nispede 819 hadis’e yer vermiştir2 Ebu Nuaym el-Isfehani, farklı tarîklerden gelen 400 küsur hadisin ona isnat edilmiş olduğunu ifade etmiştir.

Kütüb-ü Sitte sahipleri; Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî, Tirmizi ve İbn Mace de onun 322 hadisini tahric etmişlerdir.3 Buharî ve Müs-

1 Bkz. Ekrem el-Umeri, Bakiyyuddin el-Kurtub~ Mukaddimetu Musnedihi, s. 80, I. Baskı, 1410/1981; İbnu’l-Cevzi, Telkfhu Mef/ıumiEhli’l-Eser fi Uyıini’t-Tô.rihi ve’s-Siyer, s. 363, Mekrebetu Dari’l-Adab, Mısır; r.y.
2 Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Musned, I/164, Daru’l-Fikr; Beyrut 1411/1981
3 Bkz. Mizzi, Ebu’l-Haccil.c Yusuf b. ez-Zeki, Tuhfetu’l-Eşrô.fbi-Ma’rifeti’l-Etrô.J, Daru’l-Kıy­me, Bombay, 1396!1976, VII/346 vd.; Nevevi, Ebu Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref, Tehzi- bu’l-Esma ve’l-Luğô.t, et-Tıba’atu’l-Muniriyye, Mısır; t.y., I/344.

lim 20 hadisinde ittifak, buna mukabil Buhar19, Müslim ise 15 hadisinde infirad etmişlerdir. Bu hadislerin içerisinde akaid, ahkam, tefsir, rekaik vb. hayatın bütün alanlarıyla ilgili anlam ve mesajlar ihtiva edenleri bulunmaktadır.

Bir mukayese imkanı olsun diye şunları kaydetmek yerinde olsa gerek: Hz. Ebu Bekir’e ait Bakiyy b. Mahled’in Müsned’inde 1424, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ise 81 hadis5 rivayet edilmiştir. Ebu Nuaym el-Isbehanî de; onun, farklı tariklerden gelen mürselleriyle beraber Hz. Peygamber’e isnad ettiği hadis sayısının 100 olduğunu, Kütüb-ü Sitte’de ise 60 hadisinin geçtiğini kaydeder.6

Ömer b. el-Hattab (r.a.)’ın, Bakiyy b. Mahled’in Müsned’inde 5377, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ise mükerrer tariklerle 417 hadisine yer verilmiştir.8
Kütüb-ü Sitte’de ise 300 hadisi kayıtlıdır.9

Osman b. Affan’a gelince, Bakıyy b. Mahled’in Müsned’inde 14610 Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ise mükerrer tariklerle 162 hadisi11 zikredilmiştir. Kütüb-ü Sitte’de de 124 hadisi yer almaktadır12

Bunlardan ortaya çıkan sonuç şudur ki; Ehl-i Sünnet kaynaklarında Hz. Ali (r.a)’ın rivayetleri, kendisinden önceki raşid halifelerin rivayetlerinden oldukça fazladır. Bu durum ise; onun, öncesindeki halifelerden daha sonra vefat etmesine, kendisinden rivayet edenlerin çokluğuna, çok soru soran tabiin kuşağından ilim taliplerinin değişik bölgelere dağılmasına ve tebliğ ve rivayeti gerektiren olayların ortaya çıkmasına bağlanabilir. Diğer bir husus da, ilim taliplerinin, Hz. Ali’den kendilerine ulaşan bilgileri bir emanet olarak telakki edip, bu emaneti başkaları­na iletmiş olmalarıdır.

2. Hz. Hasan (r.a.)
Bilindiği gibi Hz. Peygamber vefat ettiğinde Hz. Hasan henüz küçüktü. Bununla beraber İbn Abbas, Mahmud b. er-Rebî’ vb. diğer küçük yaştaki sahabiler gibi, Hz. Peygamber’in bir takım söz ve davranışıarına ise aklı ermekteydi.

4 Bkz. İbnu’l-Cevzi, age, s. 364; Ekrem el-Umeri, age, s. 82. S Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V15. 6 Mizzi, age, V/283 vd.
7 İbnu’l-Cevzi, age, s. 363.; Ekrem el-Umeri, age, s. 81. 8 Ahmed b. Hanbel, age, I/41. 9 Mizzi, age, VIII/ 3 vd.
10 Ekrem el- Umeri, age, s. 82; İbnu’l-Cevzi, age, s. 364. ll Ahmed b. Hanbel, age, I/126. 12 Mizzl, age, VIV242.

Bakiyy b. Mahled Müsned’inde, Hz. Hasan’ın Hz. Peygamber’den rivayet ettiği 1313 Ahmed b. Hanbel ise Müsned’inde 10 hadisine yer vermiştir14. Sünen-i Erba’a’da ise onun 6 hadisi kaydedilmiştir.15

Hz. Aişe gibi bazı sahabilerin yanı sıra tabiinden önemli bir çoğunluk da kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Rivayet ettiği hadislerden birisi: “Ey Rabbim! Hidayet verdiklerinin arasında bana da hidayet ver, veli edindiklerinin arasında beni de veli edin…” şeklindeki kunut hadisidir.16 Nitekim Şafii ve başkalan gibi, bir çok Ehl-i Sünnet âlim ve fakihinin ameli bu rivayet üzerinedir.

3. Hz. Hüseyin (r.a.)
Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber vefat ettiğinde küçük yaştaydı. Bununla birlikte onun, Hz. Peygamber’in bir takım söz ve davranışlarına aklı ermekteydi. Ki, onun rivayet ettiği bu söz ve davranışlar merfû sünnet ve hadisten sayılmaktadır.

Bakiyy b. Mahled ve Ahmed b. Hanbel Müsned’lerinde onun 8 hadisini rivayet etmişlerdir.17 Sünen-i Erba’a’da ise, 5 hadisi kaydedilmiştir.18

Burada, Buhâri ve Müslim’in Hz. Peygamberin iki değerli torununun rivayetlerini Sahih’Ierine neden almadıkları, sorusu akla gelebilir. Bunun cevabı şudur: Hadislerin tahrici meselesi; ulüvv-ü isnadı elde etmeye, Buharî ve Müslim’in şartlarına göre bu iki toruna ulaşan tarîkin sahihliği üzerine, yine Buharî ve Müslim’in Hz. Hasan ve Hüseyin’e ait kitaplarında geçen bir hadiste teferrüd etmelerine ya da Hz. Hasan ve Hüseyin’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’den duyduklan hadislerin Buharî ve Müslim’in topladıkları rivayetlerin içinde bulunmasına vb. noktalara yoğunlaşan bir metot işidir.

Buhari ve Müslim Sahih’lerinde; şehid Hz. Hüseyin’in, babası Hz. Ali
b. Ebi Talib’den, onun da Hz. Peygamber’den rivayet ettiği iki hadisi tahric etmişlerdir. Şayet bu iki imam Hz. Peygamber’in torunlan tarikiyle gelen, kendi şartlarına ve konularına uygun hadis(ler) bulsalardı -Allah daha iyi bilir ama- mutlaka onu tahric ederlerdi. Nitekim Buharî Sahih’inde Hz. Hasan’a ta’likde bulunmuştur, dolayısıyla Hz. Hasan Buhar’i’nin ravilerindendir. Bu konuda Buharî ve Müslim’i ta’na yeltenenler,

13 İbnu’I-Cevzi,age, s. 369.
14 Ahmed b. Hanbel, age, l/425. (Eserde, mükerrer tarikli 12 hadis yer almaktadır.) ıs Bkz. Mizzi, age, Ill/62. ·
16 Bu hadisin metni ve tahrici hakkında bkz. (Tahkikini yapmış olduğum) Nesai, Fezailu’l-Kur’an 126.
17 İbnu’l-Cevzi, age, s. 370.; Ekrem el-Umeri, age, s. 98. 18 Mizzi, age, ill/65 vd.

ya kötü niyetli ya da cahil kişilerdir. Şayet Buhari ve Müslim, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den rivayet etmekten kaçınsalardı, – diğer sahabeden –
gerek onların ve gerekse ehl-i beytlerinin faziletleriyle ilgili rivayetleri almazlardı. Gerçek olan şu ki, Sahihayn’da ehl-i beytin faziletiyle ilgili bir çok rivayet bulunmaktadır.

4. Hz. Hüseyin’in Oğlu Ali Zeynelabidin
Hicri 94 yılı civarında Medine’de vefat etmiştir19. Babası ve amcası­nın yanı sıra, Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Ömer vb. bir grub sahabeden ve kendi akranından olan tabiînden hadis dinlemiştir.

Kendisinden de tâbiinden bir cemaat rivayette bulunmuştur ki, bunlar arasında; Ebû Seleme b. Abdurrahman ve Tâvus gibi akranları da vardır. Ehl-i Sünnet cerh ve ta’dil âlimleri, onun her konuda büyüklüğü hususunda görüş birliğine sahiptirler.

Yahya b. Said el-Ensari: “O, Medine’de gördüğüm en değerli Haşimî’dir” derken; Zühri de: “Ben en çok Ali b. Hüseyin ile otururdum. Ondan daha fakih birini görmedim. Ne var ki o, az hadis rivayet etmiştir” der.

İbn Sa’d da: “Sika, güvenilir, çok hadisi olan, yüce şahsiyetli ve vera sahibi bir kimseydi.” şeklinde onu tavsif eder.
Onun hadisleri gerçekten çok olup, Sahih’lere, Sünen ve Müsned’ler ile başka kaynaklara yayılmıştır. Hadislerinin tahrici konusunda Buharî ve Müslim ile bunlar dışındaki diğer âlimler ittifak etmişlerdir.

Hadisçiler, onun babası yoluyla dedesinden yaptığı rivayetleri esahhu’l-esanîd (en sahih isnadlar) olarak kabul ederler. Hatta el-Musannefu’l-Kebîr’in sahibi Hafız Ebû Bekr b. Ebi Şeybe (ö.h. 235) nazarında (bu tarik) mutlak olarak en sahih isnaddır. Çünkü o şöyle demiştir: “Bütün isnadların en sahihi: Zühri’nin Ali b. Hüseyin’den, onun babası Hüseyin’den, onun da dedesi Ali b. Ebi Talib’den yapmış olduğu rivayetler­dir”20. Buharî Sahih’inde Kitabu’n-Nikah bölümünün “dörtten fazla kadınla evlenmenin yasaklığı babı”nda21 ondan ahkâm ile ilgili kimi açıkla­malar nakletmiştir.

Yine Buharî ondan Ehl-i beyte ilişkin bir takım hadisler rivayet etmiştir. Örneğin, dedesi Hz. Ali b. Ebi Talib (r.a.)’den rivayet ettiği bir

19 Bu imamın hayatı hakkında kaynaklarda fazlasıyla bilgi bulunmaktadır. Mesela bkz. Tabakiitu İbn Sa’d, V/21 1.; Tiirlhu’l-Buhiiri, VI/266.; İbn Ebi Hatim, el-Cerhu ve’t-Ta’dll, I/3/178.; Vefeyâtu’l-Ayân, III/266.; Mizzi, Tenhzlbu’l-Kemiil, XX/382.; Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, lV/386 vs.
20 Mizz’i,el-KemiilfiTehzfbiEsmiii’r-Riciil, XX/388.; Zehebi,SiyeruA’liimi’n-Nubeld, lV/319. 21 Buhftri, IX/139.

hadiste, Hz. Pygamber (s.a.v.), onu ve kızı Fatıma’yı gece uyandırarak: “Namaz kılmıyor musunuz?…’; buyurmuştur22
Misver b. Mahreme’den gelen bir rivayeti de şöyledir: Hz. Ali, Hz. Fatıma’nın üzerine Ebu Cehl’in kızına dünürcü olmuş, bunu Hz. Peygamber haber alınca; “Fatıma bendendir….” hadisini buyurmuştur.23

5. Muhammed b. Ali, el-Bâkır
Sahih görüşe göre hicri 114 tarihinde vefat etmiştir. ll8’de vefat ettiği de söylenmektedir24. Büyük tabiilerden olup, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdullah vb. sahabilerden rivayette bulunmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak rivayette bulunmasının yanı sıra, büyük dedesi Ali b. Ebi Talib ve dedeleri Hasan ve Hüseyin’den de hadis naklinde bulunmuştur25. Ayrıca babası Zeynelâbidin’den ve bir grup tâbiinden de rivayetleri mevcuttur. Kendisinden de tabiinin önde gelenlerinden büyük bir grup rivayet etmiş ve “el-Bákır” lakabıyla şöhret bulmuştur. Zehebî’nin dediğine göre; bu kelime, “bakara’l-ilme” deyiminden alırımıştır ki; ilmi yarıp onun aslını ve sırlarını bildi, anlamını ifade etmektedir. Ya da ilimde genişlemek anlamındaki “et-tebakkur” kelimesinden müştaktır. Nitekim onun hakkında şair şöyle der:
Ey Allah’tan hakkıyla sakınanların engin ilimlisi
Ve (ey) dağlar üzerinde telbiye getirenlerin en hayırlısı
Onun hakkında İbn Sa’d: “Çok hadis rivayetinde bulunmuş siká bir kimsedir.” derken, el-Iclî de Sikât isimli eserinde onu: “Medineli tabiinden olup sikadır” şeklinde tavsif etmiştir. İbnü’l-Berkî ise: “Faziletli bir fakîhti” demiştir. İmam Nesaî onu, Medineli tâbiî fakîhler arasında zikretmiştir. Zehebî de: “O, ilimle ameli, şerefle efendiliği, güvenilirlikle olgunluğu kendisinde toplayan, hilafete layık kişilerden biriydi”26 demiştir.

Hadis imamları, Ebu Cafer Muhammed b. Ali’nin rivayetlerine ittifakla eserlerinde yer vermişlerdir. Kütüb-ü Sitte musannifleri, kitaplarında onun hadislerini tahriç etmişlerdir. Onun Kütüb-ü Sitte’de sadece

22 Buhari, et-Teheccud, Babu Tahridi’n-Nebiyy (s.a.v.), ala Salati’l-Leyli ve’n-Nevafil min Gayri icabin, ITI/10. 23 Buhari, Kitabu Farzi’l-Humus ve Kitabu’s-Salat, Salatu’l-Cumu’ati ve’l-Menakıb; Muslim, Sahih, ei-Fezail; aynı tarikle Ebu Davud, Nesai ve İbn Mace de tahriçte bılunmuşlardır. 24 Hal tercümesi ile ilgili bilgi çoktur. Bkz. İbn Sad, Tabakdt, V/320.; Buhari, Tarih, Illi 183.; Mizzi, Telızfbu’l-Kemdl, XXVI/136.; Zehebi, SiyeruA’lâmi’n-Nubelâ, N/401. vs. 25 Bkz. Salahuddin el-Alaî, Câmii’t-Tahîl fi Ahkâmi’l-Merâsîl, s. 327. no. 700. 26 Zeheb’i,SiyeruA’lâmi’n-Nubelâ, N/402.

Cabir b. Abdullah’tan rivayet ettiği; akaid, taharet, salat, hac, kaza, ahkâm, zühd ve rekaik gibi değişik bablarda 50 kadar hadisi vardır. Zeheb! şöyle demiştir: “O, babası ve oğlu Cafer gibi Hz. Peygamber’den hadis rivayet etmiş olmakla birlikte, bunların her birinin rivayet etmiş olduğu hadisler büyük bir cüz dahi teşkil etmez. Ne var ki, kendilerinden pek çok içtihad ve fetva sâdır olmuştur.”

Ben derim ki; bunların herbiri kanalıyla gelen merfû hadislerden teşekkül etmiş bir hadis çüz’ü; zamanları, tabakaları ve akranlarına nisbetle daha fazladır. el-Bâkır’ın Buharî ve Müslim’de geçen hadislerinden biri, Buharî’nin Kitabu’l- Meğazî bölümünün “Gazvetu Hayber” bâbında tahriç ettiği_şu hadistir: “Bize Süleyman b. Harb nakletti. Dedi ki; bize Hammad b. Zeyd, Amr İbn Dinar’dan, o Muhammed b. Ali’den, o da Cabir b. Abdullah’tan (r.a.) rivayet etti:; “Hz. Peygamber (s.a.v.) Hayber günü eşeklerin etini yemeyi yasaldadı, atların etine ise ruhsat verdi.” Buharî, Kitabu’z-Zebâih kısmında aynısını tahric etti. Benzer şekil­de Müslim de rivayeti Zebaih’de tahric etmiştir. Yine, Tirmizi Sünen’inde, Ebu Davud Sünen’inin “Kitabu’l-Et’ime” ve Nesaî de Sünen’inin “Kitabu’s-Sayd” bölümünde tahric etmişlerdir.

6. Cafer b. Muhammed b. Ali, es-Sâdık
Hicr1 148’de vefat etmiştir.27 Annesi Ümmü Ferve bt. el-Kasım b. Muhammed b. Ebî Bekir es-Sıddîk’tır. Büyük annesi Esma bt. Abdurrahman b. Ebu Bekr es-Sıddîk’tır. Bu nedenle de şöyle derdi: “Ebu Bekir es- Sıddîk benim iki yönden atamdır.” (Bu ifadeyle annesinin, hem ana tarafından hem de baba tarafından Hz. Ebu Bekir’e dayandığını anlatmak istemiştir. Çev.)

Hicrî 80 senesinde doğdu. Enes b. Mâlik ve Sehl b. Sa’d es-Sa’idî gibi sahabileri görmüştür. Babası el-Bakır’dan, Hz. Ali (r.a.)’ın katibi olan Ubeydullah b. Ebî Râfî’den, Urve b. ez-Zübeyr’den, Atâ b.Ebî Rebâh’tan, annesi tarafından dedesi olan Kasım b. Muhammed b. Ebî Bekir’den, Zührî’den, Muhammed b. el-Münkedir ve başkalarından rivayette bulunmuştur.

Kendisinden; Malik b. Enes, Süfyan es-Sevrî, İbn Uyeyne, Ştı’be b. el-Haccac, Ebu Hanife, İbn İshak, oğlu Musa (Kazım) gibi muhaddis ve bilginlerden büyük bir çoğunluk rivayet etmiştir.

27 Hâl tercümesi, başta cerh ve tadil kitapları olmak üzere değişik konularla ilgili kitapların çoğunda geniş bir şekilde yer almaktadır. Özellikle bkz. İbn Abdi’l-Berı; et-Temhîd, II/66.; Mizzi, Tehzîbu’l-Kemâl, V/74.; Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nubelâ, VI/255.; İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yân, I/327.; İbn Hacer el-Askalani, Tehzîbu’t-Tehzîb, II/103.

Mus’ab ez-Zübeyri’nin anlattığına göre Malik b. Enes şöyle demiştir: “Cafer b. Muhammed’in yanına bir zaman gidip geldim. Her gittiğimde onu şu üç hâl üzere gördüm: ‘Ya namaz kılıyor ya oruçlu ya da Kur’an okuyordu.” Ebu Hatim er-Razi: “Cafer b. Muhammed sikadır, onun gibiler soruşturma konusu olmaz” demiştir. İbn Adiyy el-Kamil’de: ‘Yahya b. Main’in de dediği gibi, Cafer sika insanlardandır”28 derken, es-Sad de: “O, sadûk ve me’mun bir kişiydi. Sikadan rivayet ettiği hadisinde, güvenilirdir.”29 demiştir.

İbn Hibban’ın onun hakkındaki kanaatleri ise şu ifadelerinde açıktır: “O; ilim, fıkıh ve fazilet açısından Ehl-i Beyt’in ileri gelenlerindendi. Ondan kendi evladları dışındakilerin yaptıkları rivayetler hüccet teşkil eder. Çünkü evladının ondan yaptığı rivayetlerde kabul edilemeyecek bir çok noktalar (menâkîr) bulunmaktadır. İmamlarımıza, sözü edilen bu kanaatlerinden dolayı ta’n edenlerin asıl kendileri bu görüşleri sebebiyle eleştirilmeye müstehaktırlar. Onun; İbn Cüreyc, Sevrî, Millik, Şu’be, İbn Uyeyne, Vehb b. Halid ve başkaları gibi sika raviler yoluyla gelen hadisleri i’tibar kasdıyla alınır. Ben onun, sika ravilerin hadislerine muhalif düşmeyen sahîh hadislerini gördüm. Ve yine, evladının kendisinden yaptığı rivayetlerin içinde öyle şeyler gördüm ki, bunlar ne onun hadisine ne de babasının ve dedesinin hadisine aittir. Dolayısıyla da başkası­nın elinin işlediği cinayet sebebiyle onu itham etmek imkansızdır.”30

İbn Abdilberr, et-Temhîd’de şöyle demiştir: “O; sika, me’mun, akıl ve hikmet sahibi, vera ve faziletiyle mümeyyiz bir kimseydi.” Zehebî de el- Mîzan’da: “O; büyük âlimlerden biri olup, dosdoğru bir şahsiyete sahip ve herkes tarafından değeri takdir olunmuş bir kimsedir”31 demiştir. Yine Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nubela adlı eserinde ona dair düşünceleri­ni şu ifadeleriyle dile getirir: “İmam es-Sâdık; Haşimoğullarının şeyhi (önde gelen büyüğü, lideri) olup; Abdullah’ın babası, Kureyş’in Haşimoğulları kolundan, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Hz. Ali (r.a.)’ın soyundan, Medineli bir büyük âlimdir.”

Hafız İbn Hacer el-Askalanî Takrîbu’t-Tehzîb’de: “O, sadûk, fakih ve imam bir şahsiyettir” der.

Malik Muvatta’da, Buhari el-Edebu’l-Mufred’de, Müslim Sahih’de, Sünen ve Müsned sahipleri ve başkaları onun hadislerini tahric etınişlerdir. O, babasının dışındakilerden çok rivayet etmemiştir. Sözlerinin çoğu hikmet içeriklidir.

28 İbnAdiyy, el-Kâmil fi Duafâi’r-Ricâl, IV134. 29 İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, II/104. 30 İbn Hibban, es-Sikat, Vl/131.
31 Zehebi, Mîzânu’l·İ’tidâlfiNakdi’r-Ricâl, I/414.

Cafer b. Muhammed’in; babası, onun da Cabir b. Abdullah tarikiyle rivayet ettiği hadislerinden biri, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Veda Haccı’­nın anlatıldığı uzunca bir rivayettir ki, Müslim Sahih’inde bunu tahric etmiştir. Buna göre Cafer b. Muhammed şöyle nakilde bulunmuştur: Bize Ebu Bekir b. Ebi Şeybe ve İshak b. İbrahim birlikte Hatim’den rivayet ettiler. Ebu Bekir dedi ki; bize Hatim b. İsmail el-Medeni, Cafer b. Muhammed’den, o da babasından rivayet edip şöyle nakletti: “Cabir b. Abdullah’ın yanına girdik. Herkese kim olduklarını sordu. Sıra bana gelince, ben; “Muhammed b. Ali b. Hüseyin’im” dedim. Elini başıma koydu, üzerimdeki giysimin önce üst düğmesini sonra da alt düğmesini de çözdü, ardından elini bağrıma koydu. Ben o zaman genç bir delikanlıy­dım. Dedi ki: “Merhaba kardeşimin oğlu” dilediğini sor. Ben sordum o da cevap verdi. Gözleri görmüyordu. Hz. Peygamber (s.av.)’in haccını bana anlat dedim…” (hadis)32

İbn Adiyy, bu hadisi Cafer’den, yirmiden fazla hadis imamının tahdis etmiş olduğunu söylemiştir.33
Bana göre bu hadis, Hz. Peygamberin haccını en derli toplu şekilde anlatan rivayet olup, Ehl-i Sünnet âlimleri (haccın yapılış şekli konusunda) bu rivayeti esas almışlardır.

Müslim aynı şekilde Sahih’inde Atâ b. Ebi Rebah’tan mü’minlerin annesi Aişe (r.a.) tarikiyle rivayet etmiştir. Bu rivayete göre Hz. Aişe şöyle der: “Gün, rüzgarlı ve bulutlu olduğunda, bu Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yüzüne de yansır ve sıkıntıyla yerinde duramazdı. Ta ki yağmur yağınca, işte bu durum onu sevindirir ve üzerinden sıkıntılı hali de kalkardı. Hz. Aişe dedi ki; bu durumu kendisine sordum da, bana: “Bunun, ümmetime musallat olacak bir azab olmasından korktum.” Yağmur gördüğünde ise, ona “rahmet” derdi.”34

Malik Muvatta’da 9 hadisini tahric etmiş olup, bunların 5’i yine Veda Haccı ile ilgili uzun hadisinden bölümleri ihtiva etmektedir. Bu rivayetlerin biri dedesi Ali b. Ebi Tâlib’den, geride kalan dördü ise başkalan kanalıyla gelmiştir.
Bu dört hadisten birisi babasından rivayet ettiği hadistir ki, o da şöyledir: Ömer b. el-Hattab Mecûsilerden söz ederek, “onlar hakkında ne yapaçağımı bilmiyorum” demiş. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf şöyle karşılık vermiştir: ”Şehadet ederim ki ben, Allah Rasulü’nün: “Onlara ehl-i kitap muamelesi yapın” dediğini duydum.”

32 Muslim, es-Sahfh, II/886, no. 1218. 33 İbn Adiyy, el-Kamil, II/133.
34 Muslim,es-Sahih,.II/616, no. 899.

İkincisi, onun babasından rivayet ettiği şu hadistir: “Hz. Peygamber (s.a.v.) bir şahid ve yeminle hüküm verdi.”
Üçüncüsü de yine babası tarikiyle naklettiği: “Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gömlek içinde yıkanmıştır.” hadisidir.
Sonuncusuna gelince, bu da aynı şekilde babası kanalıyla gelmiş olup: “Hz. Peygamber (s.a.v) Cuma’da iki hutbe okudu ve bu ikisinin arasın­da oturdu.” hadisidir.

Ebu Ömer b. Abdilberr şöyle dedi: “Bu dört hadis munkatı’ olup, Mâlik’in rivayeti dışındaki vecihlerle gelenler muttasıldır.”35

Ona ait Tirmizi’nin rivayet ettiği hadislerden biri de şöyledir: “O, Nasr b. Abdurrahman el-Kûfi vasıtasıyla Zeyd İbn el-Hasan yani el-Enmati’den; o, Cafer b. Muhammed’den; o babasından, o da Cabir b. Abdullah’tan rivayet edip şöyle dedi: “Hz. Peygamber (s.a.v.)’i Veda Haccı’nda, Arefe günü Arafat’ta Kusva adlı devesinin üzerinde hutbe irad ederken gördüm. Onun şöyle dediğini duydum: “Ey insanlar! Şüphesiz ben size iki şey bıraktım, bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız. (Bunlar) Allah’ın Kitabı ve ehl-i beytim; itretim’dir“. Tirmizi: Bu hadisin, “bu vecihle hasen ğarîb” olduğunu beyan etmiştir. “36

Bu imama aklın kabul etmeyeceği uydurma şeyler nispet edilmiştir. Halbuki o, tüm bunlardan beridir. Onun atalarından rivayet ettiği söylenen nüshalar, cifr vb. bilgiler bu kabildendir. Muhtemelen Buhari’nin Sahih’inde ondan bir şey rivayet etmemesinin sebebi de bu olsa gerektir. Yahya b. Said şöyle derdi: “Onun hıfzı hususunda gönlüm doğrusu pek mutınain değil.”

Benzer ifadeleri İbn Uyeyne de söylemiştir. Buhari, şartına uygun bir tarik bulamaması sebebiyle Sahih’inde değil de, daha önce geçtiği üzere el-Edebu’l- Mufred’de onun hadisini tahric etmiştir. Allah daha iyi bilir. İmam en-Nevevi’nin de ifade ettği gibi, Ehli Sünnet ve’l-Cemaat imamları onun imamlığı, liderliği ve saygın bir kişiliğe sahip oluşu konusunda görüş birliğine sahiptirler.37

7. Musa b. Cafer, el-Kâzım
Hicri 183 senesinde vefat etmiş olup, künyesi Ebu’I-Hasan el-Medeni’dir.38 Babası Cafer es-Sadık’tan, Abdullah b. Dinar’dan ve Abdulmelik b. Kudame el-Cumahi’den rivayette bulunmuştur. Kendisinden de çocukları İbrahim, İsmail, Hüseyin ve Ali Rıza ile kardeşi Muhammed b. Cafer ve

35 İbn Abdilberr, et-Temhîd, II/67.
36 Tirmizi, el-Cami’, Kitabu’l-Menakıb, Menakıb-u Ehli’l-Beyt, XIII/199-200. 37 Nevevi, Tejzîbu’l-Esmd ve’l-Luğdt, el-Kısmu’l-Evvel, 149-150.

başkaları rivayette bulunmuştur. Ebu Hatim er-Razi onun hakkında: “Sika sadûk ve müslümanların imamlarından bir imamdır” demiştir39.

Hatib el-Bağdadi, nesep bilgini Yahya b. el-Hasan b. Cafer’den rivayetle şöyle demiştir: “Musa b. Cafer çok ibadet ettiği için “salih kul” olarak çağrılırdı.”40

Zehebi de Mîzânu’l-İ’tidâl adlı eserinde şöyle demiştir: “Musa, hikmet sahibi kimselerin en iyilerinden ve takva sahibi kullardandı”41.

Yine Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ’sında onunla ilgili olarak: “O; lider imam, Hz. Ali (r.a.) soyundan seyyid Ebu’l- Hasan’dır.”42 ifadelerine yer verir.

Abbas! halifesi el-Mehdi onu Medine’den Bağdat’a getirtti, sonra oraya tekrar gönderdi. Daha sonra yine Bağdat’a geldi ve Harun er-Reşid’in zamanında burada ikamet etti. Harun er-Reşid onu, vefat edinceye kadar Bağdat’ta hapishanede tuttu. Bağdat’taki eş-Şûnîziyye kabristanlığı­na defnedildi. Daha sonra Bağdat’ta Kâzımiyye diye meşhur büyük bir türbe yapıldı. Bu türbe halen ayaktadır.

Onun hadis rivayetine gelince; uzlette bir hayat sürdüğü ve rivayet çağına ermeden vefat ettiği için gerçekten rivayeti azdır.

Kütüb-ü Sitte imamlarından sadece Tirmizi ve İbn Mace onun hadisini tahriç etmiştir. İbn Mace Sünen’in de şu senedle rivayeti kaydetmiş­tir: “Bize Sehl b. Ebi Sehl ve Muharrimed b. İsmail birlikte tahdis ettiler ve dediler ki: Bize Abdusselam b. Salih, o Ebu’s-Salt el-Herevî, o Ali b. Musa er-Rıza’dan, o babasından, o Cafer b. Muhammed’den, o babasın­dan, o Ali b. el-Hüseyin’den, o babasından, o da Ali b. Ebi Talib’den haber verdi dedi ki: “Allah Rasulü şöyle buyurdu: “İman kalple marifet, dille ikrar ve rükünlerle ameldir”. Ebu’s-Salt şöyle demiştir: “Bu isnad deliye okunsaydı onu iyileştirirdi.”43

Ben de derim ki: Hadis münekkidleri, Ebu’s-Salt el-Herevi’nin zayıflı­ğı konusunda görüş birliğine sahiptirler. Hatta bazıları daha da ileri giderek onu yalancılıkla (kizb) itham etmişlerdir. Bu konuda İbn Adiyy şöyle demiştir: “O yalanla itharn edilmiştir. Onun hakkında İbn Main’den başkası hüsn-ü şehadette bulunmamıştır.”44

38 Hayatı hakkında bilgi için bkz. İbn Ebi Hâtim,el-Cerhu ve’t-Ta’dîl, VIII/139.; el-Hatib el-Bağdâdi, Târihu Bağdad, XIII/27.; Vefeyâtu’l-A’yân, V/308. 39 İbn Ebi Hàtim,el-Cerhu ve’t-Ta’dîl, VIII/139. 40 el-Hatib el-Bağdfıdi, Târihu Bağdâd, XIII/27. 41 Zehebi,Mîzânu’l-İ’tidâl, N/302.
42 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, VI/270. 43 İbn Mfıce, es-Sunen, no. 65.
44 BkZ. İbn Hacer el-Askalâni, Tehzîbu’t-Tehzîb, VI/319 vd.

Diğer rivayet Tirmizî’dedir. Tirmizi bu rivayeti aşağıdaki sened ile kaydetmiştir: Bize Nasr b. Ali el-Cehzami tahdis etti. O, Ali b. Cafer İbn Muhammed b. Ali’den; o, Musa b. Cafer b. Muhammed’den; o, babası Cafer b. Muhammed’den; o, babası Muhammed b. Ali’den; o, babası Ali ‘b. Hüseyin’den; o, babasından, o dedesi Ali b. Ebi Tâlib’den nakletti: “Hz. Peygamber (s.a.v.) Hasan ve Hüseyin’in ellerinden tutup şöyle buyurdu: “Kim beni, şu ikisini ve bunların ebeveynini severse, cennette benimle beraberdir”. Tirmizi şöyle dedi: “Bu hadis, hasen ğariptir ve biz bunu sadece Cafer b. Muhammed kanalıyla tanıyoruz.”45

Bu imama nispet edilen rivayetlerden biri -ki o bundan beridir- Zehebî’nin kaydettiğine göre şudur: Müsnedü’ş-Şihâb’ta cidden problemli bir isnadla Sehl b. İbrahim’in Musa b. Cafer’den, onun babasından, onun da dedesinden muttasıl olarak zikrettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yemekten önce elleri yıkamak fakirliği, yemekten sonra yıkamak ise üzüntüyü giderir ve göze de sıhhat verir.”

Musa’nın ataları tarikiyle merfû olarak aktardığı rivayetlerden biri de şöyledir: “Çamurun derinliklerine kök salan ve her yerde yenebilen hurma ne güzel bir maldır.”46

8. Ali b. Musa. b. Cafer, Ebu’l Hasan er-Rıza
Hicrî 203 senesinde vefat etmiştir.47 Babası Musa b. Cafer’den, amcalarından ve başka Hicazlılardan rivayette bulunmuştur. Büyük bir çoğunluk kendisinden rivayet etmiştir. Daha önce kendisinden söz edilen Ebu’s-Salt Abdusselam b. Salih el-Herevî burılardandır. Aynı şekilde nesep bilgini Ahmed b. el-Hubab b. Hamza el-Himyerî de onlardandır. Denildiğine göre; Ahmed b. Hanbel, Adem b. Ebi İyas -ki ondan yaşça daha büyüktür-, Muhammed b. Rafi’, Nasr b. Ali el-Cehzamî ve başkala­rı da ondan rivayette bulunmuştur.

Yirmi küsur yaşlannda bir genç iken, henüz Mâlik’in hayatta olduğu dönemde Mescid-i Nebevi’de fetva verdiği söylenmektedir. el-Me’mun onu Horasan’a çağırmış, aşırı derecede izzet u ikramda bulunmuş ve kendisine veliahd edinmiştir. Bunun üzerine Mansuroğulları arasında büyük bir kargaşa çıkmıştır. Nitekim kısa bir süre sonra da49 yaşınday-

45 Tirmizi, el-Cami’, Kitabu’l-Menılkıb, Menakıbu Ehli’l-Beyt, XIII/176. 46 Zehebi,Mfzô.nu’l-İ’tidô.l, N/202.
47 Hayatı hakkında bkz. İbn Hibban el-Busti, es-Sikô.t, Vlll/456.; Mizzi, 1ehzfbu’l-Kemâl, XXl/148.; Taberî, et-Târîh, VIII/554.; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ., IX/390.; İbn Hallikan, III/269.; İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, VII/387. vs. 48 İbn Hibban el-Busti, es-Sikô.t, VIII/456.
49 İbn Hibban el-Busti, el-Mecrûhîn mine’l-Muhaddisîn, II/106.

ken vefat etmiştir. Tus’taki kabri, halen ziyarete açıktır. Günümüzde büyük bir şehir olan bu yer, Meşhed diye adlandırılmıştır.

İbn Hibbân’a göre o, hem Ehl-i beytin hem de Hâşimileiin ileri gelen saygın şahsiyetlerinden birisidir. Kendisinden evladı, taraftarları ve özellikle de Ebu’s-Salt dışındakilerin yaptığı rivayetlere itibar etmek gerekir. Zira Ebu’s-Salt tarikiyle aktarılan rivayetler bâtıldır. Tabii ki bunun günahı Ebu’s-Salt’a, evlâdına ve şiasına aittir. Çünkü Ali b. Musa b. Cafer yalana tevessül etmeyecek kadar dürüsttür.48

İmam Zehebi onun hakkında şöyle demiştir: “İmam seyyid Ebu’l- Hasan; din, ilim ve efendilik konusunda belli bir yere sahip olup, hilafete layık bir kimsedir.”

İbn Hibbân el-Mecruhîn adlı eserinde şöyle der: “Babasından, insanı hayrete düşüren rivayetlerde bulunmuştur. Kendisinden de Ebu’s-Salt ve başkaları rivayette bulunmuştur. Vehm ve hata ile de ma’lul gibiydi.”49 Zehebi, İbn Hibban’ın bu görüşüne şöyle diyerek karşı çıkmıştır: “Burada önemli olan kendisine isnad edilenin sübutudur. Yoksa, bir adama yalan isnad edilebilir ve ortalıkta dolaşan bir takım nüshalar kendisine nispet edilebilir. Nitekim dedesi Cafer es-Sâdık’a da yalan haberler isnad olunmuştur. Bu bağlamda ondan rivayette bulunanlardan biri de kizb ile itham olunan Ebu’s-Salt el-Herevi’dir.

Kadı Ali b. Mehdi, Ebu Ahmed Amir b. Süleyman et-Tai ve Davud b. Süleyman el- Kazvini’nin ondan naklettikleri birer nüshalan vardır. Ki Ebu Ahmed et- Tai’nin nüshası hacmen daha büyüktür.”50

İbnü’s-Sem’ani şöyle demiştir: “Onun rivayetlerindeki problem, ravilerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü ondan sadece metrûk raviler rivayette bulunmuştur. Ali b. Musa b. Cafer’in rivayetlerinin yer aldığı meş­hur Sahife’nin ravisi olan er-Radıyy -ilim ve fazilet sahibi, asil bir nesebe mensup olmakla birlikte- ta’na maruz kalmıştır.”51

Sözü geçen imamın, Kütüb-ü Sitte’den sadece İbn Mace’de “iman kalpte marifettir..” hadisi geçmektedir. Bu hadis ve bununla ilgili bilgi, babasının tercümesi kısmında daha önce geçmişti.

Bu imama isnad edilen hususlardan birini de -ki o bundan beridir- İbn Hibban’ın, Musa b. Cafer’den, onun da Ali b. Ebi Talib’ten nakille kaydettiği şu rivayet teşkil eder. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cumartesi bizim, Pazar şiamız (taraftarımız)ın, Pazartesi Ümeyye oğullarının, Salı onların şiasının, Çarşamba Abbasoğulları-

50 Zehebi, Mfzanu’l-İ’tidal, III/358.
51 İbnHacer el-Askalani, Tehzîbu’t-Tehzîb, VII/389.

nın, Perşembe onlarn şiasının, Cuma ise bütün insanlarındır ve bu günde sefer yoktur.”

Yine Hz. Peygamber’e isnad ile rivayet ettiğine göre, o (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Semaya yolculuk yaptığımda terim yere düştü ve ondan gül bitti. Kim benim kokumu koklamak isterse gülü koklasın”

Onun isnadında yer aldığı birkaç rivayeti şu şekilde kaydedebiliriz: “Menekşe ile yağlanın. Zira o, yazın serinlik kışın ise sıcaklık verir” “Kim narı kabuğuyla beraber tamamen yerse, Allah onun kalbini kırk gün nurlandırır.”
“Nura denilen taşı kullandıktan sonra sürülen kına, cüzzam ve alaca hastalıklarına karşı koruyucu özelliğe sahiptir.”
“Hz. Peygamber (s.a.v.) aksırdığı zaman, Ali ona: “Allah senin yadını yükseltsin” dedi. Ali aksırdığı zaman ise Hz. Peygamber (s.a.v.) ona: “Allah da senin makamını yüceltsin” dedi.”
“Kim bir farîzayı eda ederse, Allah nezdinde onun kabul olunmuş bir
duası vardır.”52

Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: “Ebu’s-Salt’ın naklettiği bu ve benzeri rivayetler, müstakil nüshalarda yer almıştır.”

Nebatî, Zeylü’l-Kâmil’de şöyle demiştir: “Günlerle ilgili hadis münker, gül ile ilgili olanı ise daha münkerdir. Menekşe ile ilgili hadis münker; narla ilgili olanı ise daha münkerdir. Kına ile ilgili hadisin durumu ise daha da felakettir. Bunları rivayet edenlerin terkedilmesi ve uyarılması gerekir.

Zehebi de: “Bunlar, sapkınların uydurdukları bir takım bâtıl sözlerdir.”demektedir53

9. Muhammed b. Ali b. Musa, Ebu Cafer
Lâkabı el-Cevad olup hicri 220 tarihinde vefat etmiştir.54 Medine’de doğmuş, daha sonra babasıyla Bağdat’a taşınmıştır. Babası Tus ya da civarında Me’mun’un maiyyetinde iken vefat edince, Me’mun onun bakım ve eğitimini üstlenmiş, sonrasında ise kızı Ümmü’l-Fadl ile evlendirmiştir. Ebu Cafer daha sonra Medine’ye geri dönmüştür. Bir müddet sonra da Bağdat’ta -beraberinde eşi Ümmü’l-Fadl da olduğu halde- el-Mu’tasım’ın huzuruna elçi olarak çıktı. Ve bu şehirde vefat edip, dedesi Musa Kazım’ın yanına defnedildi. Eşi ise amcası el-Mu’tasım’ın sarayına taşınıp aile fertlerinin arasına katıldı.”

52 İbn Hibban, el-Mecrûhîn, IV106.; İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzîb, VII/388. 53 Zehebi, SiyeruA’ldmi’n-Nubeld, IX/393.
54 Bkz. el-Hatib el-Bağdâdi, Târihu Bağdâd, III/154.; Vefeyâtu’l-Ayân, IV/175.; Abdulhayy b. el-İmad el-Hanbeli, Şezerâtu’z-Zeheb, II/48.; Zirikli, el-A’lâm, VI/272 ve diğer bir çok kaynakta biyografisi ile ilgili bilgi bulunabilir.

Selefleri gibi kadr u kıymeti yüce, fesahat ve belağat itibariyle de mahir bir şahsiyetti. Doğum tarihi hicd 195 senesi olduğundan, ancak 25 sene üç ay on iki gün gibi kısa bir ömür sürdü.

Geç zamanda dünyaya gelmesi ve gençliğinin henüz başlannda vefat etmesi sebebiyle Kütüb-ü Sitte’de ona ait bir rivayet bulunmamaktadır. Bununla birlikte diğer kaynaklarda babası vasıtasıyla yaptığı hadis rivayetleri bulunmaktadır. Ehl-i Sünnetin onun ta’dil ve tevsiki ile ilgili tutumuna gelince; onlar kendisini ancak hayırla yad etmişlerdir. Ebû Cafer, yaşadığı hayat ve erken vefatı nedeniyle hadis rivayeriyle meşgul olamamıştır.

Hatib el-Bağdadi,55 şöyle demiştir: “Babasından, senedinde Ali b. Ebi Talib’in yer aldığı şu hadisi nakletmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v.) beni Yemen’e göndermişti. Bana vasiyyet ederek şöyle buyurdu: Ey Ali! İstihare yapanın kaybı olmaz, istişare edenin ise pişmanlığı. Ey Ali! Yolculuğa gece çık! Çünkü yeryüzü, gündüz olmadığı şekilde geceleyin dürülür (yani yol kısalır). Ey Ali! Allah’ın ismini anarak yola erken çık. Zira Allah, ümmetimin yola erken revan olanlarına bereket ihsan eder.”

Ben derim ki; bu rivayerin senedinde bulunan Muhammed b. Abdullah eş-Şeybanî, yalancılık ve hadis uydurmakla itham edilmiştir.56

Yukandaki hadiste geçen metinler, başka sahabilerden gelen hadislerde de yer almıştır. Metinde “Ya Ali!” diye .başlayan cümlelerin ilki metrûk (talif), ikinci ve üçüncüsü ise sahih’dir.

10. Ali b. Muhammed el-Cevâd b. Ali er-Rızâ
Künyesi Ebu’I-Hasan olup, el-Hâdî ve el-Askeî lakaplanyla da anı­lır.57 Hicri 214’te Medine’de doğmuş olup, 254 tarihinde de vefat etmiştir. Takriben 40 yaşlarında iken el-Mütevekkil’e gammazlandı. el- Mütevekkil, onu Bağdat’a getirtip, Samerra’ya yerleştirdi. Bu şehre “Ordu Şehri” deniyordu ve dolayısıyla da buraya nispet edildi. 20 sene dokuz ay burada ikamet eden Ebu’l-Hasan; âbid, zâhid ve fakîh bir kişiliğe sahipti.

Samerra’da bulundugu sırada, evinde silah ve bir takim kitaplar bulundurdugu ve taraftarlarini barındırdığı gerekçesiyle Halife el-Mütevek-

55 Bkz el-Hatib el-Bağdadi, Tiirihu Bağdiid, III/54.
56 Bkz. Zehebi, Mfzô.nu’l-İ’tidiil, III/607.; İbn Hacer el-Askalani, Lisiinul-Mfzô.n, V/231.
57 Hayatı hakkında bkz. el-Hatib, Târilıu Bağdâd, XII/56.; Mes’üdi,Murûcu’z-Zeheb, fıkra: 2889, 2892, 3075, 3080.; İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-Ayân, III/424.; İbn Kesir ed-Dımaşki, el-Bidiiye ve’n-Nihiiye, XI/15.; Abdulhayy b. ei-İmad el-Hanbeli, Şezerâtu’z-Zeheb, II/128- . 129.; Zirikli, el-A’lâm, N/323:

kil’e ispiyonda bulundular. Halife de, Türklerden ve baskalarından oluşan bir askeri birliği, geceleyin hiç beklenmedik bir anda onun evine baskın yapmaları maksadıyla gönderdi. Ne var ki evinde tek başına bulundu. Kendinden geçmiş vaziyette, üzerinde yün bir kaftan vardı. Evinde herhangi bir sergi yoktu, sadece ve sadece kum ve toprak vardi. Başında yünden bir örtü, Rabbine yönelmiş, müjde ve azab ayetlerini okuyordu. İşte o böylesi bir halde bulundu ve gece yarısı el-Mütevekkil’e götürüldü. el-Mütevekkil elindeki kaseden içki içerken, el-Hadî karşısında belirdi. Hakkında söylenenlerin hiç birisi evinde bulunmayip, suçlanmasını gerektiren bir durumun da olmamasindan dolayi el-Mütevekkil ona ta’zimde bulunup yanina oturttu. Halife elindeki kaseyi ona verdi.

Bunun üzerine el-Hâdî: “Ey Mü’minlerin Emîri! Benim etime ve kanıma içki karışmamıştır, beni bundan affediniz” dedi. el-Mütevekkil de bu sefer: “(Madem öyle, o halde) hoşuma gidecek bir şiir söyle!” dedi. O da bu isteğe: “Ben fazla şiir bilmem” seklinde karşılık verdi. Halife ise israrla: “Mutlaka söylemelisin” deyince, el-Hâdi de şu şiiri söyledi: Dağlaron zirvelerinde gecelediler
Bu zirvelerle yetinmediler, kendilerini korusunlar diye güçlü adamlar tuttular.
Izzetli bir sekilde kaldıkları yerlerden indirildiler
Ve kuyulara emanet edildiler, ne kötü bir duruma düştüler! Onlar gömüldükten sonra, bir feryatçk uzaktan onlara bağırdı: Tahtlar, taçlar ve ipekli kumaşlar nerde?! Nerde sevinçli yüzler?!
Ki o yüzlerin üzerine perde ve tüller çekilmişti.
Kabirleri açıldı, üzerlerinde kurtlar bulunan bu yüzler onlarin morallerini bozdu.
Ne kadar uzun zaman yiyip içmişlerdi de,
Bu uzun süre beslenmeden sonra, şu anda yenilir hale düşmüşlerdi. Kendilerini korusun diye ne kadar uzun süre saraylar inşa ettiler de, Bu saraylardan ve ehillerinden ayrılıp geçip gittiler.
Ne kadar da uzun zaman mal biriktirdiler ve depoladılar Ve o malları düşmanlarına bırakıp göçtüler. Yerleri âtıl hale gelmiş çöle dönmüştü. Ve o yerlerin sâkinleri kabirlere girdiler.

Oradakiler, el-Hâdi’nin söyledigi bu şiirin muhtevasini dikkate alarak kendisine acıdılar ve Halife’nin ona bir sey yapabileceğini düşündüler. el-Mütevekkil uzun uzun, sakalı ıslanıncaya kadar ailadı; orada bulunanlar da ağladı. Sonra şarabın kaldırılmasını emretti ve:

“Ey Ebu’l-Hasan! Borcun var mı?” diye sordu. O da cevaben: “Evet, 4000 dinar borcum var.” dedi. Bunun üzerine Halife, adı geçen miktarın ona verilmesini emretti ve kendisini izzet ü ikram ile evine gönderdi.

el-Hâdî’nin hadis rivayetine gelince, adaleti ve güvenilirliği kesin olmasına rağmen Kütüb-ü Sitte’de onun hadisi yer almamıştır. Buna sebeb olarak ise; Kütüb-ü Sitte musanniflerinin onun akranları, hatta bazılarının yaşça ondan daha büyük olması gösterilebilir.

Mes’ûdî Murûcu’z-Zeheb isimli eserinde, onun su isnad ile gelen bir hadisini zikreder: “Cürcân sehrinin Bi’ru Ebî Anân diye bilinen mahallesinde bulunan Muhammed b. Ferec bana, Ebu Diame vasıtasıyla tahdîste bulundu ve dedi ki: “Muhammed b. Ali b. Musa’yı öldüğü hastalıkta ziyarete gitmişttim. Ayrılmak istediğimde bana dedi ki: “Ey Ebû Diame! Bana hakkın geçti, sana sevineceğin bir hadis söyleyeyeyim mi?” Ben de ona: “Ey Allah Resûlü’nun ogğu! Buna ne çok ihtiyacım var” dedim. O da şu isnad ile gelen rivayeri zikretti: Bana Ebû Muhammed b. Ali; o, Ebû Ali b. Musa’dan; o, Ebû Musa b. Cafer’den; o, Ebû Cafer b. Muhammed’den; o, Ebû Muhammed b. Ali’den; o, Ebû Ali b. el-Huseyn’den; o, Ebu’l-Huseyn b. Ali’den; o, Ebû Ali b. Ebi TâIib’ten tahdîsle Hz. Peygamber’in (s.a.v.)’in söyle buyurduğunu söyledi: “Hz. Peygamber: “Ey Ali! Yaz! diye buyurdu. Ben de: “Ne yazayım!” dedim. Buyurdu ki: “Yaz! Bismillahirrahmanirrahim. İman, kalplerin ta’zim ettiği, amellerin tasdik ettigi şeydir. İslam ise, dillerde dolaşan ve kendisiyle nikahlanmanın helâl olduğu şeydir.” Ebû Diame dedi ki: “Ey Allah Resûlü’nün oğlu! Vallahi, hadis mi yoksa hadisin isnadı mı daha güzel bilemiyorum? Ve yine dedi
ki: “Bu, Ali b. Ebî Tâlib’in bizzat kendi el yazısıyla yazdığı, küçüklerimizin büyüklerimizden miras olarak aldığı bir sayfadır.”58

Bana göre; bu rivayetin uydurma olduğu açıktır. Zira Mes’ûdî’nin durumu bellidir. Ebû Diame İsmail b. Ali’nin ise kim olduğu bilinmemektedir.59

Hatîb el-Bagdadî Târîhu Bağdâd’ında der ki: “Bana Muhammed b. Ahmed b. Rizk; o, Muhammed b. el-Hasan b. Ziyad el-Mukri’ en-Nakkaş’tan; o, Kazvîn’in kıraat” âlimi el-Huseyn b. Hammad’dan; o, el-Huseyn b. Muhammed el-Enbari’den; o, Muhammed b. Yahya el-Muazî’den nakletti ve dedi ki: “Yahya b. Eksem, bir grup fakihin de hazır bulunduğu Vasik’in meclisinde söyle bir soru yöneltti: “Hacc yaptığı zaman Adem’in başını kim tıraş etti?” Orada bulunanlardan kimse cevap veremedi. Bunun üzerine Vasik: “Size bu bilgiyi verecek birini getirteceğim” dedi ve hemen Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa’ya bir elçi gönderip huzuru-

58 Mes’ûdi,Murûcu’z-Zeheb, V/82-83.
59 Zehebi; Mîzânu’l-İ’tidâl, 1/239.; İbn Hacer el-Askalani,Lisânu’I-Mîzân, I/231.

na getirtti. Ve ona: “Ey Ebu’l-Hasan! Adem’in başını kim tıraş etti?” diye sordu. Ali b. Musa da: “Ey Mü’minlerin Emiri! Bu sorudan beni muaf tutsan.” diyerek affını talep edince, Vâsik: “Hayır, yemin ederim ki buna cevap vereceksin.” diye israr etti. Bunun üzerine Ebu’l-Hasan: “Madem ki bundan kaçınamayacağım” diyerek dedesinden, o babasından, o da defesinden rivayetle Rasulullah (s.a v.)’in söyle buyurduğunu nakletti: “Cebrail (a.s)’in cennetten bir yakut taşı parçası ile inmesi emredildi. O da inip bu taş parçasıyla Adem’in başını tıraş etti de Adem’in saçları döküldü. Ve bu taş parçasının ışığının ulaştığı yerler de harem sınırları oldu.”

Bana göre, yukarıdaki rivayetin uydurma oldugu her halinden bellidir. Rivayette başka hiçbir arıza olmasa dahi, sadece ravisi Muhammed b. Hasan’in bulunması (bunun uydurma sayılması için) yeterdi. Çünkü o, hadis uydurrnakla itham edilmiştir. el-Burkani demiştir ki: “Muhammed b. Hasan’ın hadislerinin tamamı münkerdir.” ed-Darekutni ve başkaları ise bunu büsbütün zayıf görmüşlerdir.. 60

11. el-Hasan b. Ali, Ebu Muhammed el-Askerî
el-Askeri, bazı rneşhur rivayetlere göre hicrî 231 senesinde doğmuş olup, bir ordu şehri olan “Sürre Men Raa” (Sarnerrrâ)’da hicrl 260 senesinde 29 yaşındayken vefat etrniştir.61 Olgunluk çağına varmadan genç yaşta vefat ettiği için, gördüğüm kadarıyla kaynaklarda herhangi bir rivayeti bulunmamaktadır. İmarnlar ondan övgüyle sözetmiş ve kendisini tezkiyede bulunmuşlardır.

12. Muhammed b. el-Hasan b. Ali, Ebu’I-Kâsım
Bu imam, Şia’nın; el-Muntazır, el-Kâim, el-Mehdi, el-Hucce, el-Gâib ve Sâhibu’s-Serdâb olarak iddia ettiği imamdır. Şia, ahir zamanda onun ortaya çıkmasını beklemektedir. İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-A’yân isimli eserinde onun hicrl 256 senesi Şaban ayında doğduğunu doğrulamaktadır. Serdâba girdiğinde, sene hicri 260 olup henüz 4 yaşındaydı. Bu esnada onun 5 veya 17 yaşında olduğu da söylenmiştir.62

Bazı tarihçiler, Hüseyin b. Ali el-Askerî’nin çocuğunun olmadığı görüşünü savunmuşlardır.

60 Bkz. Zehebi,Mîzânu’l İ’tidâl, llI/520.; İbn Hacer el-Askalânî, Lisânu’I-Mîzân, V/132.
61 Hayatı hakkında bkz. el-Hatib, Târîhu Bağdâd, Vll/366.; İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân,
II/94.; Abdulhayy b. el-İmâd el-Hanbeli, Şezerâtu’z-Zeheb, II/141. 62 İbn Hallikan, Vefeyâtu’l-Ayân, N /176.; Ziriklî, el-A’lâm, Vl/80.

Sözü edilen imamın gerek doğumu gerekse yetişmesi, bir çok soru işareti ve şüpheyi barındırmaktadır.

Sonuç
1. Ehl-i Sünnet hadisçileri, kitaplarının bütün bâblarında Ehl-i beyt’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’ e merfû’an isnad ettikleri hadisleri tahriç etmişlerdir.
2. Cerh ve ta’dîl âlimleri, Ehl-i beyt imamlarının adaletleri konusunda görüş birliğine varmakla beraber, onların masum olduklarını iddia etmemişlerdir.
3.. Hadis alimleri, Ehl-i beyt imamlarından rivayet edenlerden kimin âdil olup olmadığını, bütün râvîler için koydukları kriterleri dikkate alarak tespit etmişlerdir. Ehl-i beytten gelen bilginin tenkide mâruz kalması, onlardan nakleden ravilerden kaynaklanmaktadır. Bu cümleden olarak genellikle onlara yapmadıkları ve söylemedikleri şeyler nispet edilmiştir.
4. Hadisçilerin metodu, kuşatıcı ve genel olup; Hz. Peygamber’in mesajlarının kıyamete kadar her türlü şâibeden uzak ve insanlara bir huccet olacak şekilde korumak üzere bütün insanlar için uygulanabilir.
5. Ehl-i Sünnet âlimleri, hem Ehl-i beytin Rasulullah’tan rivayet ettikleri hadisleri, hem de Hz. Peygamber’den vârid olan Ehl-i beyti sevme, onların fazileti ve menkıbeleri ile onlara gösterilmesi gereken saygıya dair rivayetleri aktarmışlardır. Genel olarak (tüm) Ehl-i Sünnet kitaplarına, özel olarak da bu konuya dair yazılmış olan eserlere bakan bir kimse; bu eserlerde, hem iman, ihlâs ve nezâhete, hem de hakkı teslim eden, vehim ve saçmalıklara prim vermeyen sağlam ve açık bir metodun varlığına şahid olur.
6. Ehl-i beyt’e buğz eden yahut Sahih, Sünen ve Müsnedlerde sâbit olan faziletlerini inkâr eden kişi Ehl-i Sünnet’ten sayılmaz. Zira onları sevmek iman, buğz ise nifak alâmetidir. Allah Rasûlü’nün onlara verdiği kıymet ve değeri, Ehl-i Sünnet de aynen vermiştir.
7. Ehl-i beytin sahih tariklerle sabit olan merfû hadisleri icma ile makbuldür. Onların içtihatları ise, başkalanmn içtihatları gibidir. Ehl-i Sünnet bu içtihatlardan bir kısmını almış bir kısmını ise terketmiştir. Allah onlardan razı olsun!

Allah bizi sevdiği ve razı olduğu işlere muvaffak kılsın. Peygamberi ile onun Ehl-i beytini ve yüce sahabesini sevenlerden eylesin.! Ve’lhamdu lillâhi Rabbil Âlemîn

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bakara Suresi 31-32.-33. âyetlerin tefsiri / İşârâtü’l-İ’caz

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِئُونٖى بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُلَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ …

Kapat