Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Bilgi-Belge / Eko -Turizm ve Kastamonu Anıt Ağaçları / Prof. Dr. Sadık ERİK

Eko -Turizm ve Kastamonu Anıt Ağaçları / Prof. Dr. Sadık ERİK

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
Eko- turizm kısaca ekolojik turizm demektir.  Ekolojik turizm ise tüm turizm aktivite ve süreçlerine ekolojik açıdan yaklaşan bir turizm çeşididir. Yani çevre ve doğa ile barışıktır. Çevreye saygılı olduğu için de sürdürülebilir özellik taşır. Varlığını doğal güzelliklerin davamına borçludur. Doğal çevre olmazsa eko- turizm olmaz, eko- turizm olmayınca da doğal güzellikler varlığını koruyamaz, ranta veya sanayiye  veya diğer turizm çeşidine kurban gider. Burada diğer turizm çeşidinin Ege ve Akdeniz kıyılarındaki aşırı yapılaşma ile  doğal yapıyı nasıl bozdukları gözler önündedir. Kıyılarda denizin atıklarla kirlenmesi sürdürülebilir bir durum değildir. Kanada’da 2002 yılında dünya eko-turizm zirvesinde tanım şöyle yapılmıştır: ‘’DOĞAL KAYNAKLARIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ KORUYAN, YEREL HALKIN EKONOMİK KALKINMASINI GÖZETEN, SOSYAL VE KÜLTÜREL BÜTÜNLÜKLERİ KORUYAN ‘’  turizme eko -turizm denir. Bu tanımın önemli özelliği hem sürdürülebilir olması, hem ekonomik yarar sağlaması hem de yerel halkın kültürüne saygılı olmasıdır. Dolaysı ile bu tip turizmin hitap ettiği turist profili de diğer normal turist profilinden oldukça farklıdır. Tabi getirisi de.

Ülkemizin doğal güzellikleri sadece Ege ve Akdeniz kıyılarındaki kum ve güneşten ibaret değildir. Kastamonu‘da da turistleri cezbedebilecek değerler vardır. Fakat bu değerleri lanse etmek ve buna dönük olarak tanıtım ve alt yapı hizmetlerini, yatırımları hızlandırmak gerekir. Yavaş  yavaş bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Örneğin Daday’daki İksir tesisleri, at çiftliği, merkezdeki Kurşunlu han tesisleri, Pınarbaşı’ndaki Paşakonağı ve benzeri  kuruluşlar sayılabilir. Kastamonu’da eko- turizm için tüm olanaklar mevcuttur.  İlimizin değişik bölgelerindeki mağaralar, kanyonlar, ormanlar, şelaleler, yaylalar ,yaban hayatı, eşsiz manzaralar, dantel gibi kıvrılmış kıyılar, otantik kültürümüz bu alanda önemli potansiyel yaratacak güçtedir.

2000 yılında Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından milli park ilan edilen Küre Dağları Avrupa’da acilen korunması gereken 100 orman arasında boşuna sayılmamıştır. Ahmet Sıvacıoğlu’nun (Orman Fak. Öğr.üyesi) belirttiğine göre 930 bitki çeşidi mevcut olup 57 tanesi endemiktir. 150 kuş türü ve 114 kadar doğal ve kültürel kaynak saptanmıştır. Ayrıca bünyesinde ilginç jeolojik oluşumlar, habitat çeşitliliği kanyon ve şelaleler, mağaralar yer almaktadır. Geleneksel kültür ve mimarisi de eklenince bu bölge milli park olarak, değil Türkiye’de,  dünyada benzeri az bulunan bir bölge kimliği kazanmaktadır ve eko- turizm için  mükemmel bir bölgedir. İşte bu mükemmelliği korumak için, sadece buraya özgü olarak korumayı daha etkin kılmak için milli park etrafında 800 km karelik bir alan tampon bölge ilan edilmiştir. Ünlü bir mağaracının belirttiğine göre karstik yapısı nedeni ile suların kayaları aşındırmasına bağlı olarak o kadar çok mağara oluşmuş ki bu özelliği ile dünyada 2. Sırada gelmektedir. Bölgeye her yıl 23 bin civarında yerli ve yabancı turist gelmektedir. Burada çalışan bir rehber, yörenin geleceğini eko-turizmde gördüğünü belirtmektedir. Kazan- kazan ilişkisi ile doğa da halk da karşılıklı yarar sağlamaktadır. İşte örnek bir eko- turizm modeli.

Şimdi böyle bir model varken sağından solundan bu yapıyı bozmak ne derece mantığa ve vicdana sığabilir? Örneğin Loç (gizli cennet anlamına geliyor) vadisine kurulmak istenen HES, bu milli park içindeki Aydos kanyonu içinde kalmaktadır. Böyle bir hazinenin sınırlı bir enerji için kenarından köşesinden yıpratılması nasıl açıklanabilir?  Kim bu soruya bilimsel ve mantıklı bir  cevap verebilir?

Eko- Turizm için gelecek turistler gittiği ülkede aynı zamanda çevreye duyarlılığın izlerini sadece, örneğin Küre Dağları’nda değil, gezip dolaşacağı diğer yakın çevrede de görmek ister. Küre Dağlarından sonra deniz kıyısına inecek yabancı veya yerli turist yol inşası nedeniyle tarumar edilmiş Çatalzeytin’nin, eskiden inci gibi yer alan kıyılarını görünce hayal kırıklığına uğramayacak mıdır? Doğu Karadeniz oto yolunun güzelim kıyıları, kıyı ekosistemini nasıl yok ettiği gözler önündeyken daha çevreci bir planlama yapılamaz mıydı? Yani çevreye, doğaya saygı sadece belirli bölgelerde, milli park veya tabiat parklarında kalmamalıdır.

Son zamanlarda eko – turizmin yeni bir versiyonu daha ortaya çıktı, o da Bitki Turizmidir. Kelebek turizmi, kuş turizmi gibi  çeşitlerin yanında bitki turizmi de oldukça önemlidir. Bunların hepsi bir bütündür aslında ve birlikte doğa turizmini oluşturmaktadır. Hemen bu cümleden olarak salep çeşitleri, başlı başına bir değerdir. Yani sırf salepleri görmek, resimlerini çekmek için bile uzak diyarlardan meraklılar gelebilmektedir. Ülkemizdeki salep çeşitlerinin üçte biri Kastamonu’da yetişmektedir ve yoğunluğu da boldur.  Özellikle orta Karadeniz bölgesi, Ilgaz dağları bu bakımdan önemli merkezlerdir.  Saleplerin yanında diğer bitki turizmi çeşidi de Anıt Ağaçlardır. Kastamonu bu açıdan da önemli merkezler arasındadır.

Şu ana kadar yaptığım araştırmalarda ilimiz dahilinde yetişen 12 adet anıt ağaç bulunmaktadır. Bunlar ilçelere  dağılımı  ve saptanabilen özellikleri şöyledir  :

Araç  ilçesi  : 1. Türbe çamı  (Pinus nigra, karaçam), Boy: 25 m, yaş 800 yıl, tesis tarihi 27.9.1994, Bektüre köyü Ekincik mahallesi,
2. Erenler çamı  (Pinus nigra, karaçam), Boy : ? yaş : 300 yıl,  mevki : ?
   
Bozkurt İlçesi : 3. Beldeğirmeni çınarı  (Platanus orientalis, doğu çınarı), Boy : 50 m, yaş : 800 yıl, Tesis tarihi : 21.4.1994,  Deniz kenarı
Şenpazar ilçesi : 4.  Onikikardeşler kayını   (Fagus orientalis,  doğu kayını), Boy : 40 m, yaş : 100 yıl, Tesis tarihi : 21.4.1995, mevkii : ?
Ağlı ilçesi : 5. Anıt çam  (Pinus nigra , karaçam) , Özellikleri ve mevkii belirsiz,

6. Anıt fındık (Corylus colurna, Türk fındığı, yağlı fındık), Boy : 20 m, Yaş : 400 yıl, Tunuslar köyü, tören alanı

Taşköprü ilçesi :  7. Dereci armudu (Pyrus malus), Boy : 20 m, yaş 200 yıl, Dilek köyü , kuştepe mahallesi tescilli, tarih belirsiz,

8. Eşen cevizi (Juglans regia), Özellikleri hakkında yeterli bilgi yok

Azdavay ilçesi : 9.  Anıt çam (Pinus nigra, karaçam), Boy : 20 m, yaş : 740 yıl, Hoca köyü, tescilli, ışıklandırılmış, valilikçe korunuyor, en çok ziyaret edilen ağaç. Anıt çamlar içinde en fazla dallanan ağaç.
Çatalzeytin  ilçesi : 10. Anıt Ardıç (Juniperus excelsa, dağ ardıcı), Özellikleri belirsiz, Saraçlar köyü, 

11. Anıt meşe (Quercus sp.), Özellikleri belirsiz, Piri köyü,  12. Anıt ceviz (Juglans regia),  Özellikleri belirsiz, Piri köyü.

Bir ağacın anıt niteliği taşıyabilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekiyor: Yaş, çap ve boy olarak kendi türünün alışılmış ölçüleri dışında boyutlara sahip olmak, yöre folklor, kültür ve tarihinde özel bir yeri olmak, geçmiş ve günümüz ve günümüzle gelecek arasında  iletişim sağlayabilecek ömür uzunluğuna sahip olmak. Bu özelliklere sahip ağaçlar belirlendikten sonra kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından tescil ediliyor.

Yukarıda sıralanan anıt ağaçlardan sadece ilk 4 tanesi kültür bakanlığınca tescil edilmiş İl Çevre ve Orman müdürlüğü 2006 durum raporuna göre. O tarihten bu yana tescil sayısı arttı mı emin değilim. Tescil edilen anıt ağaçların korunması konusunda yeterli gayretin olmadığını üzülerek görüyorum. Örneğin Türbe çamı 2 yıl öncesine kadar kaderine terk edilmişti. Beldeğirmeni çınarı ise yerel basından takip ettiğim kadarı ile etrafına beton dökülmüş yaprakları kurumaya başlamış. Ağlı Tunuslar köyündeki henüz tescil edilmemiş fakat gerçekten anıt niteliğindeki Fındık ağacını  tesadüfen fark ettim. Fakat buradaki köylülerin durumdan hiç haberleri yoktu. Gerekli bilgilendirmeyi yaptım ve tescil için  ilgili yerlere baş vurmalarını hatırlattım. Diğer ağaçlarla ilgili bilgiyi sayın Cebrail Keleş’in gezi notlarından derledim. Kim bilir araştırılsa daha ne kadar anıt ağaç saptanabilir. Bu kadar çok anıt ağacın Kastamonu’da yer alması ilimizin ayrı bir zenginliğidir. İlin kendine özgü topoğrafyası, iklimi ve mikroklimaları bu zenginliği sağlamıştır. Gerçekten Küre dağlarından kuzeye, denize doğru ilerledikçe vahşi doğanın daha ne cevherler sakladığını merak etmemek elde değil. Bu ağaçların ortak noktası sanki hepsi tesadüfen hayatta kalabilmiş. Örneğin Taşköprü’deki Dereci armudu burgulu gövdesiyle bekli de dünyada benzersiz. Fakat resme baktığınızda yolun hemen kenarında ve korumasız. Bu konuda Kastamonu İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün konuya acilen eğilmesi, ağaçlar yok olmadan gerekli koruma ve tanıtma önlemlerini almaları gerekiyor.

Yerel halkın bu konuda eğitimi, kendi değerlerine sahip çıkmaları büyük önem taşıyor. Orada yaşayan insanlara sorsak sıradan bir ağaç diyecekler. Hatta kurusa da bir an önce odun yapsak düşüncesinde bile olabilirler. Ne kadar acı bir durum. Demekki bilinçlendirmeye sadece yerel halktan değil önce bu bilinçlendirmeyi yapacak  yöneticilerden başlamak gerekiyor. Tabi o da eğitimden geçiyor. Her kademedeki kamu çalışanına ve de özellikle yönetici kesime doğa bilincinin çok iyi aşılanması gerekiyor.

Eko – turizmin bir ayağı da yayla turizmidir şüphesiz. Değişik ilçelerimizin birbirinden güzel yaylaları var. Örneğin Araç Sıragömü yaylaları tipik tarihi yayla evleri ile çok iyi bir merkez haline gelebilir. Nasıl mı? Bu konuda bilinçli ve çevreci bir master planı ile sahipsiz, yıkılmaya yüz tutmuş bu evler, dış görünüşünü hiç bozmadan restore ve rehabilite edilerek içinde yaşanabilir bir konuma getirilebilir. Böylece bu evler kurtarılmış ve sahiplerine de gelir sağlanmış olur. Sahip çıkılmadığında yaylanın bu kendine özgü mimarisi de yok olup gitme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Şunu unutmamak gerekiyor; artık turizm, çeşitli yönleriyle güçlü bir sanayi kolu haline gelmiştir. Uluslar arası toplantılarda hep buna vurgu yapılmıştır. Kastamonu’ya en uygun sanayi işte bu sanayidir. Doğu Karadeniz bölgesindeki bazı illerdeki   turizmciler bunu açıkca dile getirmektedirler. Avrupa’daki bazı ülkeler özellikle Fransa ve İtalya, 1600’ lü yıllardan  kendilerine miras kalan sanat eserleri ile, müzeleri ile oluk gibi para kazanmaktadırlar. Bir Monalisa tablosunu görebilmek için  ünlü Luvr müzesine girebilmek için sabahın erken saatlerinden  geç vakte kadar  insanların kuyrukta beklediklerine bizzat şahit oldum. Paris’teki diğer müze ve saraylar da aynı şekilde, içlerinde iğne atsan yere düşmeyecek ölçüde kalabalık. Bu ülkeler hiçbir şey yapmasalar sadece müzelerden elde ettikleri gelir bile onların bütçelerini denkleştirmeye yeter.

Ülkemizdeki duruma baktığımızda sanat eserleri ve müzecilik açısından pek parlak durumda olmadığımız görülmektedir. Ancak bizim de onlarda olmayan yukarıda sıraladığım doğal güzelliklerimiz ve değerlerimiz var.

Neden bunlardan yeteri kadar yararlanamıyoruz?

Haydi, Kastamonu için eko – turizm seferberliğine. Yöneticiler, yönetilenler, yatırımcılar, turizmciler, Kastamonulular.

 

sadikerim.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Maşrapa Konuşturma Oyunu: Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Öyleyse o hakikat söylüyor ve…”

(...) Bedîüzzaman, mukabelesiz hediye kabul etmemeyi düstur-u hayat edindiği, düşmanlarınca da tasdik edilerek, İslâmiyet düşmanlarının …

Kapat