Ana Sayfa / Yazarlar / Elden Gelen Eynime Yakışır

Elden Gelen Eynime Yakışır

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Elden Gelen Eynime Yakışır..

Çok değerli büyüğümüz, hocamız, pek çok konuda üstadımız emekli eğitimci, araştırmacı Tuncay Sakallıoğlu hocamız sosyal medya hesabından çok önemli bir paylaşımda bulunmuşlar.

“12-18 Aralık tarihleri arası ‘Tutum Yatırım Ve Türk Malları Haftası’ (yani bilinen adıyla Yerli Malı Haftası) olarak kutlanır.
Bu vesile ile Tosya’da kayınvalidemin sırası geldiğinde söylediği: “Elimden gelen eynime yakışır.” atasözümüz aklıma geldi.
Yani bir insan kendi emeği ile ne yaparsa, en ekonomik ve en güzeli odur anlamına geliyor.
Bu söz geniş anlamıyla tüm millet için de geçerlidir ..
Eyin veya eğin kelimesi eski metinlerde de geçer.
(Irk Bitig – Göktürk Alfabesi ile Uygur Metinleri M .900 / Kaşgarlı – Divan-ı Lugat’it Türk – M.1070 ) Sırt, omuz, üst baş – giysi gibi anlamlar taşır.
Yaşadığımız zor günler, tepeden tırnağa kadar yapılan israfın, hesapsız harcamaların ve üretimden kopuşun doğal sonuçlarıdır.. Teknolojiden tarıma kadar “Elimizden geleni eynimize yakıştıracağımız” günler dilerim..”

Atalarımızın ruhunu emmiş, hazmetmiş, içselleştirmiş, hayatına rehber edinmiş bir bilge kişilik olarak Tuncay hocamın bu ifadeleri tarihin derinlerinden gelen atalar sesi, atalar sözü ve haykırışının aksi sadası olarak benim de yüreğimin ta derinlerinde yankılandı..
Atalarımız ve hocamız eynimize yakışacak şeyler elimizden gelmeli diyor, üretmeyi tavsiye ediyor, teşvik ediyorlar. Aslında anlayan olsa emrediyorlar diyesim geliyor.

Eynimize layık, eynimizin ihtiyacını en iyi kendi elimiz bilir, bilmelidir, ihtiyacını kendi ellerimiz gidermelidir.

Milletleri de bir beden gibi, bir şahıs gibi düşünürsek kendi eyninin ihtiyacını da, eynine yakışacak olanı da, eyninin ihtiyacını da, eyninin kalite standardını da yine o millet bilir, bilmelidir.
İhtiyacını, ihtiyacı kadar, ihtiyacına cevap verecek kalitede ve ihtiyacı olduğu zamanda üretecek olan kendi eli hükmündeki sanatkarı, zanaatkarı, meslek erbabı, işçisi, çiftçisi, sanayicisi, fabrikatörüdür ve onlar üretmelidir.

Elimizden gelen eynimize yakışmalıdır.
Yani,
Eynimize yakışacakların standardını kendimiz koymalıyız, standardımız ve standartlarımız yüksek olmalı.
Ya da bu yüksek standartlara erisene kadar kendi elimizden gelene razı olmalıyız, kanaatkar olmalıyız, iktisat ve tasarrufu ilke edieliyiz.
Kış günü bile beyaz giyecem diye tutturan zariflik budalası olmaya gerek yok.
Aç gezer, kuyruğu dik gezer diye alay edilen, tahkir edilen tiplerden olmaya gerek yok. Yorganımız kısaysa ayakları toplayıp yatmayı bilmek zorundayız.

Elimizden gelen göynümüze de yakışmalı dostlar.
Biz yüz, ikiyüz yıldır yazık ki bu sorunu yaşıyoruz; elimizden gelen şeyleri bir türlü içimize sindiremiyor, gönlümüze yakıştıramıyoruz.
Gönlümüz eynimize hep başka ellerin yaptıklarını, başka ellerden, başka illerden gelenleri yakıştırıyor.
Giyimden tutun teknolojik ürünlere hatta yeyip ictiklerimize varıncaya kadar neye ihtiyaç duysak gözümüz, gönlümüz hep başka ellerin ürettiklerine kayıyor, elimiz başka ellerin ürettiklerine uzanıyor.

El elden üstün, elin eli benim elimden üstün diyoruz hal dilimizle..
Benim eynime başkasının elinden gelen, benim göynüme ve benim beynime başkasın dilinden, kaleminden dökülen yakışır deme noktasına kadar geldik ne yazık ki..
Eynimizi birinci sınıf, elimizi üçüncü sınıf görüyoruz..

Bir süredir kafama takılıyordu, bu vesile ile onu da söylemiş olayım;
Kaliteli bir mala ihtiyaç duyduğumuzda yerlisi var mı diye sorma gereği bile duymadan doğrudan yabancı mal ve markalara para veriyoruz. Hem de çok para veriyoruz. Ve üstüne üstlük pahalı mal aldık, elden aldık, yurt dışından aldık diye ve hatta çok para verdik diye övünüyoruz.
Neden yerli tercih etmedin diye sorulduğunda “ama abi adamlar yapıyorlar. Bizde herşeyde bir hile var, bizde kalite yok” diyor, kendimizi savunurken de etrafa bir güzel saydırıyor, saldırıyor, iftira da atıyoruz.
Hadi diyelim bunu anladık, adamın kaliteli bir mala ihtiyacı vardı, parası da vardı ve gitti yabancı ürünü aldı.

İşin garibi ucuz, sıradan bir mal alacağımız zaman da yine yerliye bakmadan gidip Çin mallarını veya başka ithal mallara para veriyoruz..
Yani ucuz da olsa, pahalı da olsa, kaliteli de olsa, kalitesiz de olsa yerli kendi el ürünümüz olan yerli mala itibar etmiyoruz.
Kendi sanayimizin ürettiğini kendimize yakıştıramıyoruz.
Oysa yine atalarımız yüzyıllar öncesinden seslenmişler; “elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.”
Elden gelene bel bağlayan, gönül bağlayan, aslında kendi elini kolunu da bağlamıştır.
El vermezse elin boştur çünkü.

Öbür taraftan sadece sadaka konusunda değil her alanda, her konuda alan el üstün olamaz, veren el üstündür.
Kendi elini teknoloji alan, mal alan hale getiren milletler üstünlük, büyüklük iddiasında bulunamazlar.

Alan el olmaya alışmış milletler, devletler her alanda ikinci sınıf olmaya, alt liglerde oynamaya ve sömürülmeye mahkumdurlar. En büyük sömürü hayallerin, ideallerin, umutların, milli benliklerin, kültürlerin sömürülmesidir ki bu milletler her türlü sömürüye açıktır, sömürülmeye mahkumdur.

Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Değerli Orhan hocam

    Gönlüne, kalemine ve ömrüne sağlık.
    Geçmiş değerlere değer vermek ayrı bir güzel.
    Tüm insanların güzelliklere ihtiyacı var mutlaka.Hele hele günümüzde,….
    Gönlünüzden, kaleminizden günümüze bir köprü kuruluyor.
    İyi ki varsınız.
    Selam ve dua ile

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İkinci Söz ve Bediüzzaman’ın Dil Estetiği

İkinci Söz ve Bediüzzaman’ın Dil Estetiği İkinci Söz iki sayfadan mürekkep, Bediüzzaman icmal ve tafsil …

Kapat