Ana Sayfa / Yazarlar / Eleştiri / Prof. Dr. Himmet UÇ

Eleştiri / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Risale-i Nur Ekseninde Kuran Estetiği kitabımdan önce, Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası isimli eserimi neşretmiştim. Onlardan sonra Bediüzzaman ve Eleştiri konusunda çalışmayı düşünmüştüm. Batı dünyasının gelişmesini sağlayan büyük eleştirmenler çıkmış, onlar batının gelişmesinde büyük roller oynamışlar.

Bunlar filozoflarla birlikte hem filozof hem de edebiyatçılar. Ruso, Volter, Monteskiyo gibi hem yazar hem de eleştirmenler filozoflar çıkmış batıda. Batı bizim Kur’an’ımız gibi bir çok şey konusunda kesin fikirler veren kaynaklara sahip olmadığından hakikatı yayık makinesinden yağ çıkarmak gibi sosyal itiş kakışlarla, ihtilaller ile kazanmış. Ama biz hem iyi hem kötü birçok şeyi hazır bulmuşuz. Haza minfadlı Rabbî.     

Edebiyatta en çok kullanılan eleştiri kelimeleri muaheze, tenkid, münekkid kelimeleri. Bediüzzaman eserlerinde muaheze kelimesini on dört kere kullanıyor, tenkid kelimesini altmış dört, münekkid kelimesini ise iki kere kullanıyor. Kelimelerin kullanış yerleri,  kullanılması, kullanıldığı yerlere göre isabetli. Bütün eserleri eleştirel olarak kaleme alınmış, zaten yeni şeyler söylemeseydi yazmasına gerek yoktu, meseleler asırlar boyunca hep aynı şekilde tekrar edilmiş durmuş. Mektubat onun en önemli eleştiri kitabı diyebilirim. Çünkü orada tarih, tasavvuf, kelam, akaid, batı gibi daha çok konularda kendisine sorular sorulmuş, ondan ideal yorum istenmiş, o da onları yapmış. Mesela Peygamberimizin mucizeleri ile ilgili eseri  bugüne kadar görülmemiş bir tasarım ve formatta peygamberimizin hayatını ve onun yaşadığı dönemi anlatıyor, ismi sadece eserinin on dokuzuncu bahsi olmakla kalıyor. O devrin bütün önemli olayları, insanları, mekanları, temaları daha sayısız bahisler var, hepsi bir arada verilmiş. Peygamber sevgisini o kadar samimi bir eda ve teknikle anlatmış ki en ciddi düşman bile okusa “helal olsun” der. Neye on iki saatte, hiçbir kaynağa bakmadan, tamamen hafızadan yazmış. Ne  kadar harika bir özetleyici zeka. Mehmet Akif Bediüzzaman’ın hafızasına hayran olmuş, “ah o bende olsaydı” demiş. Akıllara durgunluk verecek bir derinlik, hayatında harama bakmamış ve ifrazat olmayan bir zeka ne denebilir ki. Namık Kemal Devri istila risalesini on iki saatte dikte ettirmiş hafızadan, o da büyük bir adam.

Bediüzzaman’ın eleştiri konusundaki fikirleri en az bin sahifelik bir eser olur.

Şimdi burada bir eleştiri örneği veriyorum. Bediüzzaman  bir kerede tenkidkârane kelimesini kullanmış. Şimdi o küçük mektubu yazdım, yorumlayalım:

“Aziz kardeşlerim!

Gücenmemek şartıyla bu defa takdirkârane değil, belki tenkidkârane iki küçük meseleyi beyan edeceğim:

Birincisi: Ben, sizleri ve Risale-i Nur’u müdâfaa için çok davalarda bulundum. O davalardaki şahidlerimin birinci sınıfı sizlerdiniz. Halbuki, inkârınızla hem beni şahidsiz bıraktınız, hem de hakkımdaki ittihamı takviye ettiniz. Çünkü, sizin kaçmanız ve inkârınız, “Demek bir şey var ki, bunlar yanaşmıyorlar” diye fikir verdi. Hem ben sizlerin nasıl tebrienize çalıştım, sizden çoluk çocukları olmayan kısmı beni yalnız bırakmamak için merdâne yanaşmak lazımdı. Fakat, iş işten geçti, yeniden yanaşmağa lüzum yok.

İkinci mesele: Seciye-i âliye-i Sahabeyi ve meşreb-i nurânî-i Peygamberiyi beyan eden Risale-i Nur dairesindeki feyze kanaat etmeyip, bir kısım kardeşlerimiz tarikat hevesiyle üstadının ve kardeşlerinin şahs-ı mânevîsinin rızasını ve iznini almadan başka yerde o hevesle, hem kendine faidesi olmayarak, hem bizlere, hem Risale-i Nur’a, hem musibetzede arkadaşlarımıza, Risale-i Nur’a girmeyen rüfekamıza zarar ve müteaddid ve dikkatle bizi tecessüs eden adamların nazar-ı dikkatini celbe medar bir heveste bulundular. Ben ki, her birinizi yüz hemşehrime değiştirmediğimi resmen mahkemede iddia ettim ve beni ziyaret edenlere karşı iddia etmişim ki; Risale-i Nur talebelerinin en küçüğünü, hariç bir veliden daha ehemmiyetligördüğümü ve Kuleönlü Ali, Lütfi gibi genç ve hâlis Risale-i Nur talebelerini hariçteki büyükçe bir veliye tercih ettiğimi çok emarelerle benden anladığınız halde, nasıl oluyor ki menfaatsiz, belki zararlı bir heves yolunda arkadaşlarının şahs-ı mânevîsinin malum ve âli makamını ve Üstadınızın müsellem size karşı hayırhahlığını düşünmeyip, hariçte makamı -sizce meçhul- ve hem o bîçareye zararlı bir surette şeyhlik damarını tahrik etmek suretinde sohbet etmek muvafık değildir.

Bu tenkid -haşa- sizin umumunuza ve ekserinize ait değil, yalnız bir iki üç zatın kusurlarına da değil, kalblerinin fazla safvetinden ve tarikata ziyade heveslerindendir. Hem Isparta’nın en zaif damarı, sebeb-i ittihamımız olan tarikatı en kuvvetli sebep göstermeleri, zannederim bu mânasız tarikat hevesi sebebiyet vermiştir. Burada bu tevkifimizin en kuvvetli sebebi, bu bazı safdillerin hevesinden ve benimle de münasebetleri tarikat süsü verdiğinden tahmin ederim. Pek çok rica ederim benim bu tenkidimden gücenmeyiniz.”

Said Nursi

Ömrü Kur’an’ın asrımıza bakan bu tefsirini savunmakla geçmiş. Kur’an’ın hakikatlerini dünyanın dört bir yanında anlatan hakikatlerini temevvüç ettiren bir milletin son dönemde kitabı elinden alınmış yasak edilmiş. Bediüzzaman o zamanlar Kur’an’ın hakikatlerini savaştan çıkmış bütün imkanları büyük oranda kayıp millete anlatmış, bu yüzden suçlanmış, ömrü sürgünlerde ve hapislerde geçmiş.

Yukardaki mektupta akradaşlarının ona karşı takındıkları yanlış tutumu eleştirir. Tenkidkârane kelimesini bir bu mektupta kullanır. Onu yalnız bırakmalarından ötürü onlara kırgındır ve ömrünün davasını savunmakla geçtiğini belirtir, sonunda da bu eleştirinin birkaç kişiye has olduğunu ve yine de çok çok kibarca “Pek çok rica ederim benim bu tenkidimden gücenmeyiniz” Rica ederim demiyor, çok rica ederim demiyor, “pek çok rica ederim” diyor. Zerafete bak, inceliğe bak.

Pkk birgün Kırkıncı Hocanın çevresinden üç kişinin öldürülmesi için Erzurum’a tim gönderir, emniyet Hoca Efendiye kardeşinin de Musa Kırkıncı’nın da bunlar arasında olduğunu söyler. Biraz uzaklaşsın, der, o da kabul etmez, Hacı Musa rahmetli. Koruma da almaz. Bana hocam bunu anlatınca ben de dedim ki -ben o zaman faküldede okuyorum- “Hocam niye bize söylemedin”, o da dedi ki “o zaman kim benim yanımda kalırdı keçeli, hepiniz kaçardınız.” Ne kadar ihtiyatlı, harika… Allah rahmet etsin.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faydası, uhrevîdir.”

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ BANA HİZMET EDEN KÜÇÜCÜK BİR RİSALE-İ NUR TALEBESİNİN ÇOKLAR NAMINA SORDUĞU SUALİNE CEVAPTIR …

Kapat