Ana Sayfa / Yazarlar / Elmayı Nasıl Yemek Lazım / Ahmet KATIN

Elmayı Nasıl Yemek Lazım / Ahmet KATIN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İşte, Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.

RUHUN CESEDE, KALBİN NEFSE, AKLIN MİDEYE HÂKİM OLMASI manasını nasıl anlamalıyız?..

Mesnevide:

Ve keza insanın vücudunda birkaç daire vardır. Çünki hem nebatîdir, hem hayvanîdir, hem insanîdir, hem imanî. Tezkiye muamelesi bazan tabaka-i imaniyede olur. Sonra tabaka-i nebatiyeye iner. Bazan da yirmidört saat zarfında her dört tabakada muamele vaki’ olur. İnsanı hata ve galata atan, bu dört tabakadaki farkı riayet etmemektir.

Cesed ve mide, nebati daire… Nefis ise hayvani dairedir. Ruh, kalb ve akıl ise, imani, insani ve meleki dairedir.

Rızık zahirde nebati ve hayvani yönümüzün zaruri ihtiyacıdır. Fakat o rızkı, yalnız cesed ve mide için yemek, insanın şehvani, gadabi ve hayvani yönlerini ön plana çıkarır ve ruh, kalb ve akla hakim olur, onları istediği yerde istihdam eder. Bu nebati ve hayvani yönümüzün yenilmesi gerektigini Peygamberimizin ASM.

En büyük cihad nefisle olan cihaddır.

Hadisinden anlıyoruz.

O zaman yapmamız gereken:

hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir…

emrine riayet etmekle olur. Peki bunu nasıl yapacağız? 3. Lem’adaki şu ifadeler çok mühim:

Hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan marifet-i İlahiye ve muhabbet-i Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye..

Demek kalb ve ruh ve aklın hayatlanması, kalb ve ruhun hayat dercesine çıkabilmek için şu sayılan dört hususa dikkat ve riayet edeceğiz.

Marifet-i İlahiye: Baştan aşağı Risaleler, Esma-i İlahinin tecellilerini göstermekle, bizi marifet-i İlahiye sevkediyor. Amma okuduklarımızı tatbikde gayretli olmalıyız.

Risalelerde ELMA ile alakalı o kadar marifet-i İlahiye misali olduğu halde, elma yerken bunlar hatırımıza gelmezse, elmayı hayvan gibi ve mide için yemiş oluyoruz.

Ama renginden, koku ve tadından, anbalajından ta çıktığı yere nazar edip… Bir elmadan bütün elmalara, bu mevsimdeki elmalardan bütün zamanlardaki elmalara oradan bütün rızıklara intikal ettiğimizde ruhumuzdan ALLAHU EKBER, kalbimizden ELHAMDÜLİLLAH, aklımızdan SÜBHANALLAH sadalarının çıktıını göreceğiz. Böyle bir yemek cesed, mide ve nefisden ziyade ruh, kalb ve akla… gıda, nur ve huzur verecek. Bu da bizi önce muhabbet-i Rabbaniye götürecek. Hasr-ı muhabbet ve Tahsis-i taabbüd ile ubudiyet-i Sübhaniye manasına çıkaracak. Bu üç hakikat en büyük mana ve makam olan marziyat-ı Rahmaniyeye çıkaracak.

ALLAHI razı ve memnun etmekten daha mühim ne olabilir?… Bu dünyada ana- babamızı, kocamızı veya karımızı, çocuğumuzu, akrabamızı, patronumuzu, amirimizi…. memnun etmek için, rıza ve takdirinini kazanmak için neler yapıyor; Ne zamanlarımızı, ne arzularımızı terk ve feda ediyoruz. Evet, Marziyat-ı Rahmaniye ile herşeyde Allahın rıza ve memnuniyetini aramak.

Hakikî ehl-i şükrün ve ehl-i hakikatın ve ehl-i kalbin kuvve-i zaikası -Altıncı Söz’deki müvazenede beyan edildiği gibi, kuvve-i zaikası- rahmet-i İlahiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedir. Ve o kuvve-i zaikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i İlahiyenin enva’ını tartmak ve tanımak; bir şükr-ü manevî suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte bu surette kuvve-i zaika, yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle midenin fevkınde hükmü var, makamı var.

Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse; o yediği nimet o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur.

Verdiği lezzet ile, Cenab-ı Hakk’ın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle, büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor.

Bu gibi manevî lübleri ve hülâsaları ve manevî maddeleri ulvî makamlara gönderip, maddî ve süflî (posa) ve kışrî, yani vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri fuzulât olup aslına, yani anasıra inkılab etmeğe gidiyor.

Eğer şükür etmezse; o muvakkat lezzet, zeval ile bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mahiyetindeki nimet, kömüre kalbolur.

Şükür ile, zâil rızıklar; daimî lezzetler, bâki meyveler verir.

Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten, çirkin bir surete döner. Çünki o gafile göre rızkın akibeti, muvakkat bir lezzetten sonra fuzulâttır.

Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin.

Nasılki bir padişah-ı zîşanın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elmanın lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder.

Öyle de: لَهُ الْحَمْدُ kelimesiyle, yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in’amı hissetmekle, yani Mün’imi tanımakla ve in’amını düşünmekle, yani onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in’amının devamını düşünmekle; nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana açar.

Nasılki bir padişah-ı âlî, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var:

Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet padişaha ait değil. Belki huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki; padişah o nefisperverane olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder.

Hem elma lezzeti dahi cüz’îdir. Hem zeval bulur; elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır.

İkinci muhabbet ise: Elma içindeki elma ile gösterilen iltifatat-ı şahanedir. Güya o elma, iltifat-ı şahanenin nümunesi ve mücessemidir diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder.

Hem iltifatın gılafı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir.

İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir.

Aynen onun gibi bütün nimetlere ve meyvelere, zâtları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleriyle gafilane telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir.

Eğer Cenab-ı Hakk’ın iltifatat-ı rahmeti ve ihsanatının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifatatın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemal-i iştiha ile lezzet alsa; hem manevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Câhiliye Çığlığı

Yazar: Halit AKILLI “O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu, yerleştirmişlerdi. Allah da Elçisi’ne …

Kapat