Emanet ve Vedia Kavramları Hakkında

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Emanet  ve Vedîa Mefhumları Hakkında 

EMANET 

Birisinin koruması için bırakılan maddi ve manevi hak. Emniyet edilip inanılan şey. Peygamberlerde bulunan sıfatlardan biri de “emanet”tir. Kur’an’a, Sünnete ve Resulullah’ın eşyasına da “emanet” denir.

Resulullah, hicretten önce, kendisinde bulunan emanetleri sahiplerine iade etmişti. Çünkü kafirler ona “el-emin” olarak mallarını emanet ediyorlardı. Hz. Peygamber “emanete ihanetin münafıkların alametlerinden olduğunu” söylemiştir (Buhari, İman, 64; Müslim, İman, 106). Emanet, müminlerin de vasfıdır (el-Mü’minun, 23/8). Veda Haccı’nda Rasulullah, kadınların da erkeklere birer emanet olduklarını açıklamıştır (Ebu Davud, Menasik, 56). Yine Veda Hutbesi’nde Rasulullah, “Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sarıldıkça sapıklığa ve dinsizliğe düşmezsiniz. Bu emanet Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnetimdir” (Buhari, Tecrid, 1654; İbn Hişam, es-Sire, IV, 603; Sahih ve Sünen’lerin Veda Haccı bölümleri). İbn Hanbel rivayet eder: “Emanet sahibi olmayan kişinin gerçek imanı yoktur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135).

Allah Teala, “emanet” kavramını Kur’an-ı Kerim’de çok geniş bir anlamda zikretmiştir: “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onu yüklenmekten kaçındılar; onu insan yüklendi; çünkü o çok zalim çok cahildir…” (el-Ahzab, 33/72). Bu genel anlamlandırmadan sonra, “Emanetleri ehline vermemizi, insanlar arasında hükmettiğimiz zaman adaletle hükmetmemizi emreder” (en-Nisa, 4/58). Rasulullah’ın şu buyruğu da emanete riayetin yozlaşması durumunda neler olacağını açıklamaktadır: “Emanet kaybedildiği aman yani -işler ehli olmayanlara verildiği zaman- kıyameti bekle” (Buharı, İman, 1). İsrailoğulları bu yüzden çökmüş ve sapmışlardı. Beceriksiz, sorumsuz, ahlaksız, adaletsiz kimselere yetki vermişlerdi. Halbuki İslami harekette, her işte en ehil kişilerin yeraldığı “Ulu’l-emr”e itaat sözkonusudur.

Geniş anlamıyla, “Allah’ın tekliflerinin tamamına” emanet denilmiştir (Mecmuat’ul-Tefasir, İstanbul 1979, V. 142, 143). Usul-i fıkıhta, Allah’ın insanlara yüklediği bütün mükellefiyetlere emanet denilmiştir (Molla Hüsrev, Mir’at el-Usul fi Şerhi’l Mirkat el-Vüsul, İstanbul, 1307, I, 591). Eşref-i mahlukat, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak tanımlanan insan; Allah’ın öğüdü ve rehberi olan Kur’an-ı Kerim ile ruhlar aleminde verdiği ‘misak’ı aldığı emaneti yerine getirmeye çalışmakla mükelleftir. Bu manada, herhangi bir şekilde kendisine emanet edilmiş bir malı korumamak nasıl hainlik olmaktaysa; daha geniş kapsamlı olarak Kur’an ve Sünnet emanetini sahiplenmemek, İslam’a yönelmemek ve İslami ilkeleri yaşamamak, yaşatmayı unutturmak veya engellemek de emanet ve emanet ilkelerine uymamak demektir. (Ayrıca bk. Vedia)

Yusuf KERİMOĞLU

***

VEDİA

Terkedilmiş şey. Bir kimsenin bir veya daha fazla kişinin yanında korumaları için bırakmış olduğu mal veya böyle bir akit manasında kullanılan bir İslam hukuku terimi. Mecelle vediayı; “Hıfz için bir kimseye verilen maldır” diye tarif etmiştir (Mecelle, Madde, 763). Terim manası ile sözlük manası arasındaki ilgi, malın sahibi tarafından vedi’ın yanına terkedilmiş olmasıdır (İbn Kudeme, el-Muğni, VII, 280; Ö. Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fikhus Kamusu, IV,144; Ali Hafif Ahkamu’l Muamelatu’ş-Şer’iyye, 432).

Vedia verme olayına iyda, vedia verene mudi’, kendisine vedia bırakan kişi veya kuruma müda’, müctevdü ve vedi denilir. Kendisine emanet mal bırakılmak istenilen kişi, bu malı koruyabileceğini biliyorsa emaneti kabul etmesi müstehaptır.

Rüknü: Diğer akitlerde olduğu gibi vedianın da rüknü, icab (akde taraf olanlardan birisinin akit yapmak için yapmış olduğu teklif) ve kabul (akdin karşı tarafın diğer tarafın teklifini kabul etmesi)dir. İcab, “emanet bıraktım, koruman için verdim, vedia olarak verdim…” gibi, emanet bırakmaya delalet eden sözlerle olabileceği gibi bir emanetçinin korunması istenilen malı emanetçinin yanına veya görevlinin haberi olması kaydıyla deposuna bırakması suretiyle de olabilir.

Şartları: Vedia’nın sıhhati yani vedia ahkamının uygulanabilmesi için bir takım şartların bulunması gerekir. Bunlar;

1- Muda’ın (yanına emanet bırakılan kişi) mükellef olması gerekir. Mümeyyiz olmayan bir çocuğun yanına bırakılan malın hiç bir güvencesi yoktur. Dolayısıyla bu durumdaki bir malın telefi halinde o çocuğun sorumluluğu yoktur.

2- Muda”ı’ (emanet bırakan) mümeyyiz olmalıdır. Dolayısıyla çocuk, deli gibi mümeyiz olmayanların bıraktıkları malda vedia hükümleri caiz olmaz.

3- Vedia bırakılan mal, elde bulundurulabilecek cinsten bir mal olmalıdır: Dolayısıyla, havadaki bir kuşun emanet bırakılması mümkün değildir (İbn Kudame, a.g.e., VII, 291; Ali Hafif, a.g.e., 433).

Vedianın Hükümleri

Muda’ vediayı teslim aldığı zaman bir takım yükümlülükler altına girer. Bu yükümlülüklerle ilgili esaslar bu akdin hükümlerini teşkil ederler. Bunlar:

a- Muda’, kendisine emanet bırakılan malı örfün öngördüğü ve kendi malını koruduğu şekilde korumak zorundadır (el-Merğınani, el-Hidaye, III, 215; İbn Rüşd, Bidayetit’l-Müctehid, II, 312; el- Ayni, el-Binaye, VII, 734). Muda’ malı bizzat kendisi koruyabileceği gibi ailesi efradından birisi veya hizmetçisi eliyle de koruyabilir. Ama aynı çatı altında kalmayan bir yakının eliyle koruyamaz. Her malın muhafazası için ayn bir ‘mekan veya kap vardır. Mesela para ve mücevherin korunacağı kap kasa, at ve benzeri bir hayvanın korunacağı mekan ahırdır. Dolayısıyla muda’ kendisine emanet edilen malı örfen o malın korumağa uygun bir yere koyarsa görevini yapmış olur. Aksi halde kusur söz konusudur. Kusur varsa ve mal telef olursa muda’ bu malı tazminle mükelleftir.

Emanet bırakan şahıs, muda’a malı verirken onun muhafazası için bir takım şartlar koşabilir. Şayet bu şartlar faydalı ise ona uymak zorundadır. Mesela mal sahibi vedia bırakırken, “bu malı evinde koru” dese, ama vedi buna önem vermeden malı yanında taşısa ve mal telef olsa o malı tazmin eder. Fakat bir zarurete binaen şarta uyamazsa tazminle mükellef değildir. Yukarıda verilen misalde, şayet malı evine götürürken yolda giderken telef olsa tazmin etmez.

b- Muda’ vediayı kullanamaz. Şayet kullanırsa bu teaddi sayılır ve elinde emanet olan mal, mazmun durumuna düşer. Dolayısıyla bu durumda telef olacak olursa o malı, özelliğine göre, mislini veya kıymetini ödemek durumundadır. Mesela elinde emanet olan bir elbiseyi giymek, kendisine emanet bırakılan bir arabaya binmek o malı emanet olmaktan çıkarır, mağsub mal hükmüne sokar. Eğer muda’ emanet malı kullanır, sonra da bir daha kullanmamak niyetiyle korunduğu yere koyarsa ve bir daha da kullanmazsa bu mal tekrar emanet hükmüne döner. Şayet emanet bırakan şahıs, muda’a malı kullanması için verirse, bu akit vedia olmaktan çıkar ariyet’e dönüşür (el-Merğınani, a.g.e., III, 216; Ali Hafif, a.g.e., 434).

Muda’ vediayı kullanamamanın yanısıra onda herhangi bir tasarrufta da bulunamaz. Yani onu satamaz, kiraya veremez, rehin bırakamaz; kendi ailesi dışında bir başkası vedia veya ariyet olarak veremez. Şayet emanet malda bir tasarrufta bulunur da kazanç sağlarsa bu kazancın kime ait olduğu ihtilaflıdır; İmam Ebu Yusuf, İmam Malik ve Leys’e göre, malın aslını sahibine iade edince, edilen kar kendisi için helaldir. İmam Ebu Hanife, imam Muhammed ve Zlifer’e göre aslını sahibine iade eder, kazancı da fakirlere dağıtır. Bir gruba göre hem aslı hem de karı asıl mal sahibinindir. Bir başka gruba göre kazanç alım satım yoluyla elde edilmişse bu tasarruf geçersizdir (İbn Rüşd,-a.g.e., II, 312).

c- Sahibi istediği zaman muda’ vedayı geri vermek zorundadır. Böyle bir talep halinde vermeyi geciktirmeye hakkı yoktur. Zaruret olmadığı halde geri vermez de mal telef olursa onu ödemek zorundadır. Muda’nın malı geri vermek zorunda olduğu şahıs, vedia’nın sahibi, vekili veya elçisidir. Bir başkasına veremez, verirse sorumlu durumuna düşer.

Vedia olarak bırakılan mal, muda’ın elinde emanettir. Dolayısıyla muda’nın kusuru veya teaddisi olmadan bu mal telefi doğrudan bu kusur veya teadiye bağlı olmasa bile muda’ bu malı tazmin edecektir. Telef olan malın tazmini, mal misli ise (ölçü veya tartı ile alınıp satılan veya taneleri arasında fiyata tesir edecek derecede fark olmayan mallar) misli ile, kıyemi ise kıymeti ile tazmin edilir.

Muda’ın evinde veya ambarında yangın, göçük gibi tabii bir afet olur ve emanet bırakılan mal telef olursa bundan dolayı tazminat gerekmez (Merginani, a.g.e., III, 215; Zeylai, Tebyinu’l-Hakaik Şerhu Kenzi’d Dekaik, V, 76).

Muda’ın Nafakası

Vedia olarak bırakılan mal hayvan vs. gibi bir şey olur ve elde tutulması bir takım masrafları gerektirirse bu masraflar mal sahibine aittir. Eğer mal sahibi bıraktığı hayvan için gerekli samanı, yemini bırakırsa o yedirilir. Aksi halde muda’ kendi yanından verir ve sonra bunun bedelini mal sahibinden alır. Yalnız, Muda’ın harcaması, mal sahibinin emri olmadan yapılmışsa, kendisine rücu hakim kararına muhtaçtır.

Vedayı İade

Mal sahibi malını istediği zaman, vediin iadesi o anda bir zararı gerektirmiyorsa, malı iade etmek zorundadır. Malın iadesini geciktirecek bir mazeret olmadığı halde iade etmez de, bu ara mal telef olursa bu teaddi sayılır ve daman gerektirir. Ama malın bulunduğu yer ile, teslim edileceği yer arasındaki mesafenin uzaklığı, o esnada yol emniyetinin olmaması gibi bir sebepten dolayı teslim gecikir ve bu esnada mal telef olursa daman gerekmez.

Malın sahibine iadesi külfet ve masrafı gerektiriyorsa bu masraflar mal sahibine aittir.

Hüseyin KAYAPINAR

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an Kelimesindeki Tevafuklar

Kur’an Kelimesindeki Tevafuklar / Kur’an Allah’ın Mucize Kelamıdır Prof. Dr. Niyazi BEKİ Kur’an’ın Allah’ın kelamı …

Kapat