Ana Sayfa / Yazarlar / En Büyük Sünnet Hangisidir? / Ahmet KATIN

En Büyük Sünnet Hangisidir? / Ahmet KATIN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sünneti Seniyye azim bir hakikat. Nurlarda bir çok yerde Sünnet-i Seniyenin ehemmiyeti ve kıymeti belirtilmiş. Hususan 11.Lem’a’da daha ziyade nazara verilmiş.

Bir zamanlar Nurları okurken, hem 26. Söz’ün sonunda, hem 29. Mektub’un sonundaki Zeylde bir cümle dikkatimi çekmişti. Zeylde; Allaha insanları ulaştıran bir çok yolların olduğu; en makbulü, kısa ve selametli olanın olduğu; Nakşi yolunun 10 adım, Kadiri’nin 7 adım olduğunu, âhir zamanın şiddetine binaen 4 adımda maneviyatta terakki veren, kısa, istikametli, selametli bir yol olan Risale-i Nur’un verildiğini; dört adımın acz, fakr, şefkat ve tefekkür olduğunu, her yolun evrad ve ezkarı olduğunu anlatırken, Risale-i Nur’un evradını şöyle tarif ediyordu:

“Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.”

Önce şunu anlıyoruz ki,Nurların evradı İslamiyetin, Kur’an’ın, Şeriatın ta kendisidir. Ayrı bir tarz, usul getirmemiş.

İkinci olarak dikkatimizi çeken şey, birinci sıraya ittiba-ı sünnetin alınması, arkasından feraizi işlemek, kebairi terk etmenin gelmesi.

Halbuki farz, sünnetten bin kat üstündür. Yani bir farz yapmak, bin sünnete mukabil sevabı var. Bir sünnet de bin âdâb-ı tasavvuftan üstündür.

Peki nasıl oluyor da Sünnete ittiba birinci sıraya geçmiş. 11. Lem’ayı okurken 6. 9. ve 11. Nüktelerde:

“Sünnet-i Seniyenin meratibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garra’da tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez.”

” Farz ve vâcib kısımlara zâten ittibaa mecburiyet var.”

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef’ali, ahvalidir. Bu üç kısım dahi, üç kısımdır: Feraiz, nevafil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur.”

İfadelerini okuyunca anlıyoruz ki, Bütün farzların ilk tatbikçisi ve daima tekrarlayıcısı Peygamber (ASM)dır. Hatta namaz ve sair farz ibadetler için: Ben nasıl yapıyorsam, siz de öyle yapın, diye emrediyordu.

Demek sünnetin zirvesinde farz ve vacib olanlar var. Bunlar, daima, önceliğe sahip.

Ayrıca Ayet-ül Kübrada, Peygamberimizin hakkaniyeti anlatılırken, anladığım kadariyle Sünnet-i Seniyyenin en azam ve en büyükleri nazara veriliyor.

Mesela: İmanı nazara veriyor. Demek en büyük sünnet, Peygamberimizin imanına benzemek ve benzemeye çalışmak.

Sonra İslamiyet, yani namaz, oruç, zekat, hacc…

Sonra ahlakı, güzel huyları.. En büyük sünnetlerden biri de Peygamberimizin(asm) ahlakına benzemek. Eğer o ahlaka benzeyemezsek, hatalarımız şahsımıza ait olmuyor. Bizim yüzümüzden hatalarımız İslamiyete, hacılığa, hocalığa, sakallılığa mal ediliyor.

Bir latife : Üstadımızın Talebelerinden, iki sefer Üstadı ziyaret eden, İzmir Torbalı”da Musa Abi vardı. Birisiyle tanışmışlar. Ona iman ve Kur’an hakikatlarını anlatırken o zat demiş: Ben ticarette bir Hacı ile ortak oldum. Hacı paraları aldı, kaçtı. Benim anamı ağlattı.

Musa Abi: Burada olmayan bir kişi hakkında konuşma olmaz.Ben onu da, seni de tanımam. Ben hakemlik yapmam, deyince.

Karşısındaki : Cidden anamı ağlattı. demiş.

Musa Abi demiş ki: Kardeşim bu adam Hacca gitmeseydi, senin bütün sülaleni ağlatacaktı. Fakat Hacca gidince ancak bu kadar düzelebilmiş. Sen haline şükret. Demek Hacc, onu bu hale getirmemiş. Belki, çok fena vaziyetten bu vaziyete getirmiş, demiş.

Üstad Sünnet-i Seniyyenin azimlerinden olarak, Peygamberimizin ubudiyetine, dua ve münacatına, tebliğine, insanlara imanın ve dinin hakikatlarının ulaştırılmasını da işaret ediyor.

11.Lem’ada:

“Evet Cenab-ı Hakk’a iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâ-şübhe Habibullah’ın gösterdiği ve takib ettiği yoldur.

Evet bu kâinatı bu derece in’amat ile dolduran Zât-ı Kerim-i Zülcemal, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir.

Hem bu kâinatı bu kadar mu’cizat-ı san’atla tezyin eden o Zât-ı Hakîm-i Zülcelal, elbette bilbedahe zîşuurlar içinde en mümtaz birisini kendine muhatab ve tercüman ve ibadına mübelliğ ve imam yapacaktır.

Hem bu kâinatı hadd ü hesaba gelmez tecelliyat-ı cemal ve kemalâtına mazhar eden o Zât-ı Cemil-i Zülkemal, elbette bilbedahe sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esma ve san’atının en câmi’ ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zâta, her halde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittibaına sevkedecek, tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.”

Rabbimiz Peygamberimizi ASM. bizlere bir örnek, bir nümune, bir model olarak halk etmiş. Allah’ın istediği gibi kul olmanın yolu, Habibullah’a benzemekten geçiyor.

Rabbimiz cümlemizin Sünnet-i Seniyyeden istifadesini ve rızkını bol eylesin. Habibullahın arkasındaki habiblerden eylesin.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’ân-ı Kerim, Peygamber Efendimiz ve Risale-i Nur

Kur’ân ve Risale-i Nur Risale-i Nur’un bütün bahisleri bir veya birkaç Kur’ân âyetinin tefsiridir. Bununla beraber, …

Kapat