Ana Sayfa / Yazarlar / En iyi, iyinin düşmanıdır / Vehbi KARA

En iyi, iyinin düşmanıdır / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Vehbi KARA

En iyi, iyinin düşmanıdır

Bir kaç internet sitesinde (Rotahaber, iftiralar. Org) ve Yeniasya gazetesinde Diyanet’in bastığı İşaratü’l-İ’caz’da Hüseyin Siyabend Aytemur tarafından inceleme yapıldığı ve onlarca tahrif bulunduğu şeklinde bir haber yapılmıştır. Böylesine önemli bir konuda yani Risale-i Nurların Diyanet eli ile basılmasında “tahrif” iddiası öyle yenilip yutulacak bir iddia değildir. Bir şekilde cevap verilmelidir.

Evvela: En iyi iyinin düşmanıdır. Yani mükemmel olanın peşinden koşmak yerine iyi olanın peşinden gitmektir. Zira aciz olan insan çoğu kere mükemmele ulaşamaz ve hüsrana düşer. Risale-i Nurların basımı çok hayırlı bir iştir. Hayırlı işlerin de çok muzır manileri olur. Şeytanlar onun hadimleri ile çok uğraşır. Bu nedenle öncelikle güzelin peşinde olmalı en güzelin peşinde koşmamalıdır. Risale-i Nur’ların basımı güzel olmuştur. İnşallah daha da güzeli olacaktır.

Saniyen: Bediüzzaman’ın Milletvekili Tahsin Tola’yı Risale-i Nur’ların Diyanet eli ile basılması ve neşri için Başbakan Adnan Menderes’e göndermesi, bu konunun ne derece önemli olduğunu gösterir. Menders ve Diyanet Reisinin muvafakati alınmasına rağmen Başbakanlık Özel Kalem Müdürü olan bir şahsın girişimi ile bu önemli neşir faaliyetinin geri kalması ne derece üzüntü vericidir söylemeye bile hacet yoktur. Maalesef bu hayırlı iş Menderes’e nasip olmamış Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davudoğluna nasip olmuştur. Allah, emeği geçen herkesten ciltçisi ve matbaacısına kadar razı olsun…

Salisen: İnceleme yapan kişi, eseri orijinaliyle karşılaştırdığını ve onlarca farklı yer tesbit ettiğini söylemektedir. Bu eser yani İşaratü’l-İ’caz, Birinci Dünya Harbi sıralarında Bediüzzaman tarafından Arapça telif edilmiş bir eserdir. 1950’den sonra kardeşi Abdülmecid Nursî tarafından bizzat ağabeyinin isteği üzerine Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Gerek ilk Arapça telif nüshası gerekse Türkçe tercüme nüshasının ilk tebyizi Abdülmecid Nursî’nin el yazısıyladır. Gerek Arapça gerek Türkçesinin muhtelif kişilerce yazılmış müteaddid elyazısı nüshaları da mevcuttur. Arapçası ilk olarak 1918’de İstanbul’da, Türkçesi ise 1959’da Ankara’da Nur Matbaası’nda basılmıştır. Hem Arapça hem Türkçesinin teksir makinesiyle de birçok nüshaları çoğaltılmıştır. Bediüzzaman sağlığında matbaada ve teksirle basılan nüshaları yakinen takip ve kontrol etmiş, kendisine ulaşan elyazısı nüshaları da bizzat tashih etmiştir.

Diyanet’in İşaratü’l-İ’caz’ını incelediğini ve orijinaliyle karşılaştırdığında onlarca farklılık bulduğunu söyleyen zata sormak gerekir:

1.            Orijinal dediğiniz nüsha yukarıda bahsettiğimiz nüshalardan hangisidir?

2.            Her farklılık tahrif midir?

Rabian: Tahrif örneklerine bakıldığında, demiş:

1.  Eserin tahrifata uğradığına dair birinci örnek: “Câmiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan “Medresetü’z-Zehrâ” nâmıyla dârü’l-fünûnu mutazammın pek âlî bir medresenin” bölgedeki merkezi konumları itibariyle “Bitlis’te ve iki refikası ile Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de tesisini isteriz….” Bu birinci örneği, İşaratü’l-İ’caz’ın ana metninden değildir. Diyanetçe yazılan takdim kısmındadır. Münazarat’tan bilvesile alınan cümle tek parça olarak değil, takdimi yazan kişinin değerlendirme ve ifadeleri içinde parça parça alınmıştır. İncelemeci arkadaşın tenkid ettiği ve tahrif dediği kısım da zaten takdimi yazan zatın ifadeleridir, risalenin ana metni değildir. İncelemeci arkadaşın haberinden aynen aldığımız üst paragrafa dikkat edilirse, çift tırnak içindekiler Üstadın cümleleri, dışındakiler ise takdimcinin ifadeleridir. Risaleden olmayan ve tırnak dışında yazılan kelimeleri, incelemeci arkadaş tahrif diye takdim etmektedir.

2.  İkinci örnek: “ …Acaba böyle ruhi, kalbi, vicdani bir inkılâb hiçbir kanun ile tatbik edilebilir mi?”…… (İşârâtü’l İ’caz, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, sayfa 466)

Bu örnekte de aldığı cümle kitaptakinden farklıdır. “kanuna” kelimesi yerine “kanun ile” diye yazmıştır. Eğer iddia ettiği gibi her farklılık tahrif ise incelemeci arkadaş burada tahrif yapmıştır. Çünkü Diyanet’in İşaratü’l-İ’caz’ında cümle şöyledir:

“Acaba böyle ruhi, kalbi, vicdani bir inkılâb hiçbir kanuna tatbik edilebilir mi?” Diyanet I.Icaz 466

3. Cümleyi Üstadın hayatında yeniyazı ile matbaada basılan ilk nüshada şöyle okuyoruz:

“Acaba böyle ruhi, kalbi, vicdani bir inkılâb hiçbir kanuna tatbik edilebilir mi?” (sh:95) İlk I.Icaz 95. Cümleyi Abdülmecid Nursi’nin elyazısıyla yazdığı ilk tercüme nüshasında da şöyle okuyoruz:“Acaba böyle ruhi, kalbi, vicdani bir inkılâb hiçbir kanuna tatbik edilebilir mi?” (sh:204) Abdulmecid Nursi I.Icaz 204-205. Görüldüğü gibi Türkçeye tercüme eden zatın (Abdülmecid Nursî) bizzat kendi elyazısıyla yazdığı nüshadaki cümle ile Bediüzzaman’ın hayatta iken neşredilen ilk yeni yazı matbu nüshadaki cümle aynıdır. Diyanet’in bastığı İşaratü’l-İ’caz’da da cümle aynıdır. Senelerden beri (1959 ilâ 2014) neşredilen İşaratü’l-İ’caz’larda da aynıdır. Sadece incelemeci zatın elindeki orijinal (!) nüshada farklıdır ki şöyle demiş: Orjinali ise bu şekildedir.: “…Acaba böyle ruhi, kalbi, vicdani bir inkılâb dünyevi kanunlardan hiçbir kanun ile tatbik edilebilir mi? …” Tahrif iddiası ile ilgili olarak ne kadar gülünç duruma düşmüş değil mi?

4. Üçüncü örnek: “Dokuzuncu-Beşer için bir ömr-ü tabii olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabii vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır.” (İşârâtü’l İ’caz, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, sayfa 476). Cümleyi Üstadın hayatında yeniyazı ile matbaada basılan ilk nüshada şöyle okuyoruz: “9- Beşer için bir ömr-ü tabii olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabii vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır.” (sh:99).ilk I.Icaz 99. Cümleyi Abdülmecid Nursi’nin elyazısıyla yazdığı ilk tercüme nüshasında da şöyle okuyoruz: “9- Beşer için bir ömr-ü tabii olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabii vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır.” (sh:211). Abdulmecid Nursi I.Icaz 211. Görüldüğü gibi Türkçeye tercüme eden zatın (Abdülmecid Nursî) bizzat kendi elyazısıyla yazdığı nüshadaki cümle ile Bediüzzaman’ın hayatta iken neşredilen ilk yeniyazı matbu nüshadaki cümle aynıdır. Diyanet’in bastığı İşaratü’l-İ’caz’da da cümle aynıdır. Senelerden beri (1959 ilâ 2014) neşredilen İşaratü’l-İ’caz’larda da aynıdır. Sadece incelemeci zatın elindeki orijinal (!) nüshada farklıdır ki şöyle demiş:

Orijinali: “Dokuzuncu-Beşer için bir ömr-ü tabii olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabii vardır; beşer ömrünün nihayeti olduğu gibi, yaptığı kanunların da bir nihayeti vardır.”

Netice olarak: Risale-i Nur eserleri ile ilgili senelerden beri bir tahrif iddiası ortaya atılmaktadır. Bu iddialara çeşitli vesilelerle birçok cevaplar da verilmiştir. Uzun seneler zor şartlar ve yasaklar ve yokluklar içerisinde binbir müşkilat ve imkansızlıklara rağmen elyazısı, teksir makinesi veya matbaa yoluyla çoğaltılıp bugünlere ulaştırılan bu eserlerde görülebilen bazı farklılıkların sebepleri bu cevaplarda geniş geniş anlatılmıştır. 

Bütün bunlara rağmen başta Bediüzzaman ve ondan sonra da vazifelendirdiği talebeleri, Risale-i Nur’un en sıhhatli şekliyle müştakların eline geçmesi için gayret sarf etmişlerdir. Şimdi de bu talebelerinden hayatta kalanlar aynı şuur ve hassasiyetle vazifelerinin başındadırlar. Hiç şüpheniz olmasın. Allah hepsinden razı olsun… 

Herhangi bir kelime veya cümle ile ilgili farklılık görüldüğünde eldeki mevcut arşivden devamlı kontrol ve araştırma yapılmaktadır. Bu konuda gelen sorulara da her zaman için cevap verilmeye çalışılmaktadır. Yeter ki iyi niyetle olsun. (Bu konuda yararlanılan kaynak: http://www.nurrehberi.com/isaratul-icazi-tahrif-iddialarina-cevap/)

Riasle-i Nurlar ile ilgili konuları akademik camiaya taşımak, gündeme getirmek bu eserlerden istifadeyi arttırmak için şart olmuştur. Bu konuda yapılan çalışmaları teşvik etmeli emek verenlere dua etmeliyiz. Zira Risale-i Nur eserleri iman kurtarmaya vesiledir. İnançsızlığın belkemiğini kırmıştır. Ne kadar çok yere ulaşsa o kadar parlar ve insanların hem bu dünyasını hem de sonsuzluk yurdu olan ahiretini kurtarmaya en güzel vesilelerden bir tanesidir.

Lakin Risalelerin asliyetini muhafaza ederek yazıya dökmek ve güncel konular ile ilgili yoruumlar yaparak meselelerin anlaşılmasını sağlamak öyle kolay bir iş de değildir. Kaynak göstererek kendi anladığını yansıtmak daha faydalıdır. Fakat asla sahtecilerin yaptığı gibi “sadeleştirme” gibi yollara tevessül edilmemelidir. İşte edilirse Fetullah Gülen’in başına gelenleri cümle alem bilip duruyor…

Risale-i Nurlar’ın %99 ’u neşredilmiş ve ortadadır isteyenler kolayca ulaşıp istifade edebilir. Onlara erişmek için artık hiçbir engel yoktur. Çok cüzi bir para karşılığında bu büyük hazineye kavuşabilirsiniz. Lakin bu hazinenin kıymetini anlamakta, anlatmakta yeterli olamıyoruz. Ona layık cümleleri kurmak ve onu olduğu gibi güzel göstermek öyle kolay değildir. Amaç Risale okumalarını teşvik olmalıdır. Hatalar kişinin kendisine, güzellikler de Risalelere ve müellifi Bediüzzaman’a aittir.

Risale sohbetlerinde de bu hususlara titizlikle uymak gereklidir. Çünkü oraya gidenler Risale dinlemeye gidiyorlar. Okuyan kişinin düşüncelerini öğrenmek çok da önemli değildir.

Bununla birlikte gazete ve internet yazılarında makale yazarının düşüncelerini anlamak daha fazla öne çıkmaktadır. Dolayısı ile yazarın şahsi mütalaaları hataları olabilmektedir.Bunun olmaması mümkün değildir. Dolayısı ile bir konuda Risale ile ilgili dahi olsa bir yazarı yanlışlarından dolayı aşırı derecede eleştirmek doğru değildir. Fakat yukarıdaki mesele “tahrif” iddiası olduğundan bu kadar detaylı olarak ele alınmış cevap verilmeye çalışılmıştır.

Hakaret içerikli yazılar ve tahrif gibi görüşler dışında Riasale-i Nurlar ile ilgili makale yazıları teşvik edilmelidir. Beğenmesek bile ağır eleştirilere gerek yoktur. Zira fikirlerin çarpışmasından barika i hakikat tecelli eder. Ne yazık ki toplum olarak fazla okumuyoruz. Nurcular dahi az okuyor. Okumayı teşvik için çareler aramak zorundayız..

 

Dilimizi çok tahrip etmişler bu yüzden Risaleleri anlamakta güçlük çeken insanlar var. Sevdiği halde sırf dil yüzünden okuyamayan insanları tanıyorum. Bunları bir şekilde okumaya çekmeye çalışmalıyız.

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
ABANA

Abana  Tarihi : Bilinen tarihi M.Ö. 2000 yillarina kadar dayanmaktadir. Tarihteki adi "Abanou Teikhes" (Abana Hisari)'dir. …

Kapat