Ana Sayfa / Uncategorized / Enerji Politikası ve Türkiye Almanya Rusya İlişkileri / Vehbi KARA

Enerji Politikası ve Türkiye Almanya Rusya İlişkileri / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Enerji Politikası ve Türkiye Almanya Rusya İlişkileri

Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerini geliştirmeye yönelik çalışmaları dünya enerji politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir. Bu konuda üst üste gerçekleştirilen anlaşmalar ve yapılacak toplantılar sadece enerji konusunda değil siyasi dengeleri de oldukça etkileyecek bir noktaya gelmiştir.

En son gelişmelerden bir tanesi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 23. Dünya Enerji Kongresi çerçevesinde gerçekleştirdiği İstanbul ziyareti sırasında

imzalanan Türk Akımı doğalgaz boru hattı anlaşmasıydı. Bu anlaşma Mecliste onaylandı ve Başbakan Yıldırım’ın Rusya ziyareti öncesinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Putin, Türkiye’ye  minnettarlığını bildirdi ve şimdi Rus Parlamentosu Duma’nın onayını bekliyor.

Türk-Rus ilişkilerindeki normalleşme süreci enerji alanındaki ilk neticesini verdi. Başta turizm olmak üzere birçok alanda olumlu gelişmeler de bekleniyor. Enerji hatlarının uzun vadeli projeler olmaları ve ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık oluşturabilecek mahiyet taşımaları ve hatta güvenlik ve dış politika alanındaki ilişkilere de yön verebilecek itici güç görevi görmeleri, sadece ekonomik getirileri olan projeler şeklinde değerlendirilmelerinin ötesinde stratejik çerçevede yorumlanmalarını da gerekli kılmaktadır.

Almanya’nın son dönemde Türkiye ile olan ilişkilerde kriz meydana getirme gayretlerini bir de enerji konusunda yaşanan gelişmeleri dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor. Meclis Başkan Vekili Bahçekapılı’ya karşı Alman polisinin yaptığı kötü muameleyi bu açıdan değerlendirmekte fayda vardır.

TANAP projesi ile birlikte düşünüldüğünde Türkiye’yi önemli bir enerji merkezi haline getirecek doğalgaz projeleri orta ve uzun vadede uluslararası ilişkileri çok büyük bir boyutta etkileyecektir. 1997 yılında “Petrole dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde3 Petrolün Rolü” başlıklı yüksek lisans tezi hazırlamıştım. Şimdi ise bu teze benzer olarak petrol yerine doğalgaz konusunu işlemek gerekiyor. Zira alternatif olarak geliştirilmeye çalışılan diğer enerji türleri ile açık ara fiyat farkı var ve en azından 20-30 sene daha doğalgazın rekabet üstünlüğü sürecektir. Kömür ve petrole oranla çok temiz bir enerji kaynağı olan doğalgaza yakın vadede hiçbir rakip görünmüyor. Bu nedenle doğalgaz konusu her geçen gün daha çok önem kazanmaktadır.  

Türk Akımı projesi inşaatı devam eden TANAP’a göre çok daha büyük bir miktarı kapsamaktadır.  Bu projenin ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve kısmi de olsa küresel enerji dengelere etkisi büyük olacaktır. Türk Akımı’nın Ankara-Moskova-Berlin hattındaki karar alıcılar haricinde başka birçok aktörün gündeminde olduğunu unutmamak gerekir.

Türkiye ile AB’nin enerji arz güvenliğini ve enerji tedarik yollarını doğrudan ilgilendirmesinin yanı sıra Türk Akımı’nın, Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e enerji havzalarındaki yeni güzergâh arayışlarında Türkiye ve Rusya’ya kazandıracağı muhtemel avantajlar söz konusudur. Bölgedeki çıkar mücadelesini yeni boyutlara taşıyacağından şüphe duymamak gerekir. Almanya’nın bu konuda niçin çok duyarlı olduğunu anlamak için konunun uzmanı olmak gerekmemektedir.

Türk Akımı Projenin arka planına bakacak olursak şu hususları görebiliriz. İlk defa Putin’in Aralık 2014’teki Ankara ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la beraber dünya kamuoyuna duyurdukları Türk Akımı teklifi, büyük ölçüde Avrupa Komisyonu’nun inşasına izin vermediği Güney Akım hattının yerine geçecek bir proje olarak tasarlanmıştı. AB’nin 2009 yılında kabul ettiği Üçüncü Enerji Paketi’ndeki kurallar bu anlamda Rus gazının Ukrayna üzerinden transitini azaltacak hatta sonlandıracak şekilde planlanmıştı.

Yeni doğalgaz rotalarının Avrupa pazarına erişiminde kısıtlamalar getirilmişti. Üçüncü Enerji Paketi’ndeki gazı satan ile boru hattı sahibinin ve dolayısıyla gazı taşıyanın aynı şirket olmasını yasaklayan ve böylelikle siyasi krizlerde enerjinin bir dış politika silahı olarak kullanılma riskini minimize etmeyi amaçlayan kurallarla AB, büyük ölçüde Rusya’yla enerji alanındaki ilişkilerini karşılıklı bağımlılık üzerine oturtmaya çalışmıştı.

Moskova’nın henüz 2008 yılında, Üçüncü Enerji Paketi kabul edilmezden önce, hattın üzerinden geçeceği Bulgaristan, Sırbistan vs. birçok ülkeyle hükümetler arası anlaşmaları imzalamasına rağmen Güney Akım’ın iptalindeki temel gerekçeyi Üçüncü Enerji Paketi’nde bahsi geçen bu kural oluşturmuştu.

2014 yılında ilan edilen Bulgaristan’dan Türkiye’ye kayan Türk Akımı projesi, güzergâh değişimiyle beraber, Moskova ile Berlin arasındaki müzakereleri etkilemiştir. Diğer yandan doğalgazın Türkiye-Yunanistan sınırında kurulacak bir merkez üzerinden Avrupa ülkelerine satışının öngörülmesiyle Avrupa, daha uzun bir süre Rus gazının müşterisi olacaktı.

AB ülkeleri projenin gerçekleştirilmesi noktasında gerek yeni altyapı inşasında gerekse de enerji tedarik yollarının çeşitlendirilmesi bağlamında sorumluluk almaya iten bu hamle ile Türkiye ve Rusya belirleyici pozisyon almıştı.

AB’nin enerji ithalatında kaynak ülke çeşitlenmesinden ziyade güzergâh yelpazesini genişletmeyi öngören Türk Akımı, Rusya için ise Avrupa gaz piyasasındaki mevcut konumunu uzun vadede koruma ve güçlendirme anlamına gelmektedir. Ukrayna üzerinden sevk edilen Rus gazının önemli bir kısmının Türk Akımı’na yönlendirilmesiyle Moskova, gelir artışından ziyade Avrupa enerji piyasasındaki belirleyici pozisyonunu muhafaza etmeyi amaçlamaktadır. Özellikle şu sıralarda transatlantik gaz ticaretinin de başlamasıyla beraber ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) seçeneğinin de devreye girmesi bölgesel enerji denkleminde Rusya’nın daha etkili politikalar üretmesini zorunlu kılmaktadır.

Buradaki dikkate alınması gereken temel husus, Türk Akımı ile Avrupa ülkelerine satılacak gazın doğrudan AB sınırlarında teslimatının yapılacak olmasıdır. Bu durum, Üçüncü Enerji Paketi’nden kaynaklanan riskleri Rusya açısından minimize etmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda bu proje Rus doğalgaz devi Gazprom’un, gaz son müşteriye ulaştırılana kadar hem gazın satıcısı hem de taşıyıcısı olma şeklinde ifade edilebilecek geleneksel politikasından vazgeçme anlamına gelmektedir. Türk Akımı teklifi; AB’nin de projeye Güney Akım’daki gibi sert bir direnç göstermesinin önüne geçebileceğini düşündürmektedir.

Türk Akımı’nda temel parametreler şu şekildedir. Taşınması planlanan gaz miktarında yaşanan değişiklik; Rusya’nın AB’yle yeni gaz müzakerelerine daha gerçekçi bir düzlemde bakmaya başladığının göstergesidir. İlk ileri sürüldüğünde Türk Akımı’ndan Güney Akım’daki gibi yıllık 63 milyar metreküp gaz taşınması ve her birinden 15,75 milyar metreküp gaz sevkiyatı olacak şekilde projenin 4 hattan oluşması ve 1 hat üzerinden doğrudan Türkiye’ye diğer 3 hattan da Avrupa piyasasına gaz aktarımı teklif edilmişti. Ancak sonrasında özellikle 2015 yılı içerisinde Gazprom’un Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya inşa etmeyi tasarladığı ve yine Avrupa piyasasını hedef aldığı yeni doğalgaz boru hattı projesi Kuzey Akım-2’de mesafe kat etmesiyle Türk Akımı’nın taşıyacağı gaz miktarı ve boru hattı sayısı yarıya indirildi.

Her ne kadar AB ile Rusya arasında henüz somut bir anlaşmaya varılamasa da Kuzey Akım-2’den taşınacak gaz miktarının 55 milyar metreküp olarak öngörülmesi Rusya’nın Türk Akımı’ndan AB’ye teklif edeceği gaz miktarı opsiyonunu gözden geçirmesine neden olmuştur. Rusya halihazırda Ukrayna’ya sattığı yıllık 6-7 milyar metreküp gaz haricinde Ukrayna üzerinden Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa ülkelerine toplamda 60-65 milyar metreküp civarında gaz ihraç etmektedir.

Önceki yıllarda faaliyete geçen Kuzey Akım-1 doğalgaz boru hattının yanı sıra Rusya için Güney Akım, Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 projelerinin hepsinin asıl çıkış nedeni artık iyice ortaya çıkmıştır. Ukrayna üzerinden Avrupa piyasalarına gerçekleştirilen transit gaz sevkiyat riskinin minimize edilmesi amaçlanmaktadır.

Moskova’nın yeni hedefinde yer alan 31,5 milyar metreküp hacimli 2 hatlı Türk Akımı ve gerçekleşirse Kuzey Akım-2 ile birlikte doğalgaz üzerinde söz sahibi olacağı rahatlıkla söylenebilir. Kaldı ki yine 55 milyar metreküp hacimli Kuzey Akım-1 hattı da tam kapasite çalıştığı takdirde Avrupa’nın azalan doğalgaz üretimine karşılık durağana yakın seyreden tüketim oranlarında Rusya’ya daha fazla alan açılacağı bir gerçektir.

Eurostat verilerine göre hâlihazırda AB’nin gaz ithalatında yüzde 40’lık bir orana sahip olan Rusya, Birlik üyelerine sattığı gazın yüzde 39’unu Ukrayna, yüzde 31’ini Kuzey Akım-1, yüzde 29’unu da Belarus üzerinden ihraç ediyor. Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 projelerinin gerçekleştirilmesiyle ise Rusya bir yandan sıklıkla siyasi krizler yaşadığı Ukrayna’yı bypass etme imkânına kavuşacaktır. Diğer yandan Rusya yeni transit ülkeler vasıtası ile Avrupa pazarına doğrudan erişim olanaklarını artırmış olacaktır.

Türkiye açısından projenin anlamı büyüktür. İki hatta indirilen Türk Akımı projesinde Türkiye’nin kısa vadede enerji arz güvenliğini perçinleme ve gaz fiyatlarında indirim gibi somut bazı kazanımlarının olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte ileride bölgede şekillenebilecek enerji haritasında Ankara’nın daha fazla söz sahibi olabilmesi için Moskova’yla müzakerelerini belli bir çerçevede yürütmesi ve bölgesel enerji merkezi olma hedefinin önündeki riskleri minimize edici bir strateji geliştirmesi gereklidir. İşte Başbakan Yıldırım’ın Rusya ziyaretini bu açıdan değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.

Kremlin yönetimiyle İstanbul’da gerçekleştirilen müzakerelerde üzerinde mutabakata varılan hususların başında Türkiye’nin Rusya’dan ithal ettiği gazın bir kısmının güzergâhını değiştirerek enerji arz güvenliğini artırması yer almaktadır. Hâlihazırda ithal ettiği toplam gazın yüzde 55’ini (yaklaşık 27 milyar metreküp) Rusya’dan karşılayan Türkiye, bu gazın büyük kısmını Karadeniz altından geçen 16 milyar metreküp taşıma kapasiteli Mavi Akım’dan, geri kalan kısmını ise 14 milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip Ukrayna-Moldova-Romanya-Bulgaristan üzerinden Batı Hattı’ndan almaktadır. Yeni proje ile birlikte Rusya’dan alınan gazın fiyatında düşüş beklentisi bulunmaktadır.

Türk Akımı’nın inşası ile Batı Hattı’ndan Türkiye’ye sevk edilen gazın akışı sonlandırılıp, bu hattan alınan aynı miktardaki gaz Türk Akımı’nın ilk hattı üzerinden Türkiye pazarına doğrudan ulaştırılacaktır. Böylelikle Türkiye, Rusya’dan aldığı gazın tamamını doğrudan Rusya’dan ve Karadeniz üzerinden alacak aracı devlet bulunmayacaktır.

Bu durum, transit ülkeler ile Moskova kaynaklı siyasi riskleri minimize etme imkânlarını azaltmamaktadır. Çünkü enerji konusunda Rusya’ya büyük ölçüde bağımlılık söz konusudur. Nükleer enerji konusunda dahi Rusya’nın Akkuyu projesi öne çıkmakta olup bu durum her iki ülkeyi birbirine muhtaç hale getirmektedir.

Türkiye’nin enerji arz güvenliğini olumlu olarak etkileyecek başka projelere ağırlık vermesi kaçınılmaz bir husus olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Mısır ve İsrail ile iyi ilişkiler kurulması gerekli olmuştur. Doğu Akdeniz Doğalgaz Havzalarının Rusya’yla ikili ilişkilerde ciddi bir kriz yaşandığı takdirde söz konusu olacağını unutmamak gereklidir.

Türk Akımı’nın inşası neticesinde transit ücretlerinin ortadan kalkması nedeniyle de Türkiye’nin Rusya’dan aldığı gazın fiyatında orta vadede kısmi bir düşüş yaşanabilecektir. Gaz fiyatlarında indirim konusunda halihazırda Moskova’yla yürütülen müzakerelerin bir sonuca ulaşmasının yanı sıra transit ücretlerinin sona ermesiyle Türkiye’nin enerji giderlerinde önemli bir azalma yaşanması mümkündür.

Ancak şu hususu da vurgulamak gerekir ki gaz fiyatlarının petrol fiyatlarına endekslenmiş olması ve petrol fiyatlarının düşük seyretmesi nedeniyle Gazprom’un birkaç yıl öncesine göre indirim oranlarında özellikle şu sıralarda “cömert” bir tavır sergilemesi kolay görünmemektedir. Ayrıca Batı Hattı’ndan alınan gazın büyük kısmının özel şirketlerce gerçekleştirilmesi ve bu şirketlerin Moskova’yla müzakerelerini zaten farklı platformlarda ve düzeyde yürütmeleri Botaş’ın Gazprom’dan alacağı indirim oranına da yansıyacaktır ki her halükarda indirim müzakerelerinin beklendiği gibi hızlıca çözümlenebileceğini söylemek en azından şu aşamada biraz zordur.

Bölgesel ve küresel yansımalarına bakacak olursak Türk Akımı’nın ikinci hattının inşası ile Türk-Rus ilişkilerinin ötesinde Türkiye’nin değerlendirebildiği takdirde bölgesel enerji merkezi olma hedefiyle örtüşmekte olduğu görülecektir. Moskova’nın Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e enerjide elde etmeye çalıştığı kritik konumla yakından ilintili bir tabloya dikkatlice bakmak gerekiyor. İkinci hattan gelecek gazın Türkiye-Yunanistan sınırından Avrupa piyasasına naklinin, Rus gazının Avrupa’daki belirleyici konumu üzerinde ilk defa Türkiye’ye de alan açıp hem Moskova’yla hem de Berlin’le enerji pazarlıklarında Ankara’nın elini kuvvetlendirici bir alet olacağı açıktır. Bu sayede enerji kozunu yeterince etkin kullanmak mümkündür.

Türk Akımı’nda ikinci hattın kara kısmının işletiminde anlaşmada yer aldığı şekilde Türk-Rus ortak şirketinin eşit paylarda söz sahibi olması kritik önemi haizdir. Bu durum, Üçüncü Enerji Paketi’nin ortaya çıkarabileceği engelleri ortadan kaldırabileceği gibi Türkiye’nin enerji arz güvenliğine de katkı sağlayabilecektir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin, Trakya bölgesinde yeni inşa edeceği yeraltı doğalgaz depolama tesislerinin sağlayacağı avantajla Rus gazının “al ya da öde” formülüyle satılması şeklinde değil de depolanması yoluyla re-export hakkını elde etmeye çalışması da yerinde olacaktır.

Rus gazına ilaveten ileriki süreçte bölgeye sevk edilebilecek Azerbaycan, Irak, İsrail, Kıbrıs gazıyla Yunanistan sınırına yakın bir noktada spot alımların ve kısa vadeli gaz anlaşmalarının da yapıldığı bir çeşit enerji borsasının oluşturulması Ankara’nın bölgesel enerji denkleminde daha güçlü bir şekilde masada yer almasını sağlayacaktır. Bu tarz bir stratejinin izlenmesi sonucunda ise Rusya’dan alınan gazın yanı sıra Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’den Avrupa piyasasına geniş bir coğrafyadaki enerji pazarında gaz fiyatlarının belirlenmesinde de Türkiye’nin kritik bir konuma yükseleceği rahatlıkla söylenebilir.

Türkiye’nin bütün bu hedeflerinin gerçekleşmesinin de önemli ölçüde Rusya arasındaki görüşmelere bağlıdır. Gaz vanalarının kontrolünde Ankara’ya kısmi de olsa kaptırılacak bir rolün Moskova’yı rahatsız etmemesi düşünülemez. Bu yüzden Kremlin, Türk Akımı müzakerelerinde gelinen aşama itibariyle öncelikle AB’nin tutumunu netleştirmesini beklemektedir. Ankara’yla anlaşmayı imzalamasına rağmen inşaata hemen değil de 2018’de başlama taahhüdünde bulunması bu noktada düşünmeye değer bir konudur.

AB’nin enerji alım hatlarında Türkiye’ye bağımlı kalmayı istemeyeceği kanaatinde olan Kremlin yönetimi, nihai aşamada Almanya’nın Üçüncü Enerji Paketi tartışmalarında Moskova’yla bir çeşit “orta yol” bulunması konusunda işbirliğine gidebileceği seçeneğini de tamamen ihtimal dışı bırakmış değildir. Böylelikle de aslında bir başka açıdan yine Avrupa gaz pazarına hitap eden, Türkiye’nin Azerbaycan’la gerçekleştirmeye çalıştığı TANAP projesinin de hızının alınması Rusya açısından mümkün hale gelebilecektir. TANAP ve Türk Akımı’nın birbirine yakın pazarları hedeflemeleri bu anlamda Ankara’ya bölgedeki bütün enerji tedarikçileri ve tüketicileriyle hassas bir ilişki biçimi geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Rusya’nın Türk Akımı üzerinden Güneydoğu Avrupa ülkelerine sattığı gazın miktarında da artış yaşanması ihtimali bulunmaktadır. Moskova hâlihazırda Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek ve Makedonya’ya toplamda yıllık 7,2 milyar metreküp gaz satmaktadır. Bu miktar, bu ülkelere Türk Akımı’nın ikinci hattıyla ihraç edilmesi planlanan 15,75 milyar metreküp gazın yarısından da aza tekabül ediyor. Bu durum ise her halükarda Rusya’nın Türk Akımı’yla bölgedeki İtalya, Avusturya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi ülkelere de gaz tedarikinde artış hedeflediğini göstermektedir.

Sonuç olarak Doğu Akdeniz’den Ortadoğu’ya uzanan coğrafyada Avrupa pazarını hedefleyecek şekilde ortaya çıkabilecek yeni boru hatları güzergâhlarına karşı Türk Akımı’yla Rusya’nın bir anlamda kısmi de olsa “ön alma” stratejisi izlediği apaçık görülmektedir. ABD’nin LNG ihracatı ise fiyatının yüksekliği dolayısıyla henüz Rusya’nın Avrupa gaz pazarındaki konumuna tehdit olarak değerlendirilmez. İlerleyen süreçte teknolojik imkânların gelişmesi ve fiyatların düşmesiyle rekabeti kızıştırabilecek başka etkenleri de görebileceğiz.

Moskova’nın bütün bu stratejisinin başarısını ise büyük oranda AB’nin bütüncül enerji politikasını Rusya karşısında ne oranda sürdürebileceği ve özellikle Ortadoğu kaynaklı güvenlik risklerinin ne yöne çevrileceği belirleyecektir. AB’nin geliştireceği politikanın Kuzey Akım-2’de gözlendiği üzere Almanya’nın menfaatlerinden ayrışması veya Roma ile Viyana’dakinden farklılık gösterme olasılığı arttıkça; Moskova’nın sahada elinin güçlendiğini bilmek gerekiyor. Polonya, Slovakya ve Baltık ülkelerinin Rus gazı için mevcut Ukrayna transit güzergâhının korunması noktasında AB içerisinde Rusya’ya karşı gösterdikleri direncin bu anlamda ilerleyen süreçte Birliğin ağırlık merkezinin yer aldığı Berlin üzerinde ne ölçüde tesirli olacağı ciddi bir soru işaretidir.

Bölgesel enerji dengeleri açısından terazinin diğer kefesinde önemli bir risk olarak da yine Ukrayna’nın transit gelirlerinden mahrum kalacak olması sonucunda bu ülke ekonomisinin daha derin bir istikrarsızlıkla karşılaşma tehlikesi bulunmaktadır. Rus gazının Avrupa pazarına sevkiyatından Kiev, yıllık 2 milyar dolar civarında gelir elde ediyor ki bu rakam 80 milyar dolarlık Ukrayna ekonomisi için oldukça yüksektir.

Kiev’in Moskova’dan aldığı transit gelirlerinin kesilmesi bu anlamda Brüksel’in pek de arzu etmediği bir durumdur. Ancak her halükarda bu meselenin çözümü Kiev-Moskova ilişkilerinin yanı sıra Rusya ile AB arasındaki pazarlıklarla şekillenecektir. Önümüzdeki dönemde Türk Akımı ve Kuzey Akım-2 müzakerelerinde Brüksel’le bir anlaşmaya varılamadığı takdirde Moskova’nın 2019 sonunda biten Ukrayna transit sevkiyatının bu tarih sonrasında da devamı noktasında Kiev’le yeniden masaya oturabileceği gerçeği tamamen yabana atılmamalıdır.

Ankara-Moskova hattındaki ilişkilerde normalleşme sürecinin önemli bir sonucu olarak Türk Akımı projesinde atılan son imzalarla hem Türkiye hem de başka birçok aktör için bölgesel enerji denkleminde kritik ve yeni bir aşamaya geçilmiştir. Her aktör gibi Türkiye için de mühim avantajlarıyla beraber riskleri de içerisinde barındıran bu sürecin oyun kurucuları arasında yer alabilmek ise Rusya’yla ikili münasebetlerde sürdürülen hassas diyaloğun bölgesel enerji merkezi olma hedefleriyle uyumlulaştırılmasına bağlı durmaktadır.  Enerjinin ülkeler arasında uzun vadeli karşılıklı stratejik bağımlılık ilişkisi de doğurabileceğini de unutmamak gerekiyor.

Bölgesel ve küresel ittifaklar ile dostların sayısı arttırılmalı düşmanların sayısı ise azaltılmalıdır. Bu gelişmeler sonrasında müjde vermek açısından Türkiye’nin içerisinde bulunduğu geniş coğrafyada söylenebilecek en güzel sözlerden bir tanesi Bediüzzaman’a aittir. Der ki; “şu istikbal inkılabatı içinde en gür sedâ İslam’ın sedâsı olacaktır”, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Peygamberimizin İlk Cuma Namazı, İlk Hutbesi ve Anlamı / Abdullah YILDIZ

Peygamberimizin İlk Cuma Namazı, İlk Hutbesi ve Anlamı Peygamberimizin (s) Kuba'daki İlk İşi: Mescid Yaptırmak Peygamber Efendimiz (s) Medine’ye hicret buyurduklarında, şehre çok yakın mesafedeki...

Kapat