Ana Sayfa / Yazarlar / Er-Rahman

Er-Rahman

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ER RAHMAN

İnsan, ALLAH’IN SÜBUTÎ SIFATLARINA,

insanlık istidatların da ‘HİLKAT’ itibariyle AYİNEDİR;

 

Bunu şöyle tanımlayabiliriz.

“İnsana verilen nümuneler nev’inden

cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet,

hâkimiyet gibi cüz’iyatla, Kâinat Mâlikinin ilmine

ve kudretine, basarına, sem’ine, hâkimiyet-i rububiyetine âyinedarlık eder,

onları anlar, bildirir.” (33.söz)

1-HAYAT –

“Hem hayatın iki yüzü,

yani mülk, melekût vecihleri parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir.

Onun için, perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya

kudret-i Rabbâniyeden çıktığını âşikâre göstermek için,

eşya gibi zâhirî esbabı, hayattaki tasarrufât-ı kudrete perde edilmemiş

bir müstesna mahlûktur. ”

(30.lem’a)

İnsan, bütün duyu ve hasselerinde sınırsız mertebelere (âlâ-i illiyine)

yükselme kabiliyetine sahiptir…

zira

İnsan HİLKAT- yaratılış- itibariyle

bütün isimlere ayine olmak hususunda istidat sahibi kılınmıştır…

İnsan çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstâiddir!..

Lâkin,

iktidarı cüz’î, ihtiyarı cüz’î, istidadı muhtelif, arzuları mütefavit…” (24.söz)

  1. İLİM-

Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti.” ( bakara,31)

Nev-i beşere câmiiyet-i istidat -istidadın kapsamlılığı-

cihetiyle tâlim olunan hadsiz ulûm

ve kâinatın envâına muhit pek çok fünun

ve Hâlıkın şuûnât ve evsâfına şâmil kesretli maarifin tâlimidir ki,

nev-i beşere, değil yalnız melâikelere,

belki semâvât ve arz ve dağlarakarşı

emanet-i kübrâyı haml dâvâsında bir rüçhaniyet vermiş;

(20.söz)

İfadesi, emaneti göklerin, yerin ve dağların değil de insanın yüklenmesiyle yakından alâkalıdır.

Nitekim Üstad Hazretleri

Onuncu Söz’ün On Birinci Hakikati’nde,

“ bu büyük emaneti,

insanın yüklenmesini ondaki “istidat” ile izah etmiştir.

İnsanın câmi istidadı ona şu üç sahada inkişaf imkânı sağlamıştır:

Ulûm, fünun ve maarif…

Maarif denilince, öncelikle en büyük ilim olan marifetullah anlaşılır.

Allah’ın isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve esmâ tecellilerini tanıma konusunda

insana verilen istidat ve insana verilen ilim, irade, görme ve işitme gibi sıfatlar;

ikram, ihsan, merhamet ve gazap gibi duygular,

insanın İlâhî sıfatları ve şuûnatı bir derece bilmesi için birer dürbün vazifesi görüyor.

Üstad Hazretlerinin ifadesiyle

“insan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi”dir.

Bu meyve, küllî şuuruyla bütün ağacı temaşa edebilir…

Hatta şuuruyle beyan edebildiği gibi, ilmiyle de ifade edebilir…

  1. İRADE

“kader, nefsi gururdan; ve cüz-ü ihtiyarî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak

içindir ki,mesâil-i imaniyeye girmişler.”

(26.söz)

“Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.”

(Tekvir,29.)

Gerçekte Allah irade etmeyince kul irade edemez.

Zira Allah kulun irade etmesini irade etmese idi,

İnsan da irade edemezdi…

Ehl-i sünnete göre Allah’ın külli iradesi ezelidir, sonsuzdur ve sınırsızdır.

İlahî irade herhangi bir şeye bağlı veya bağımlı değildir.

İnsanın iradesi ise sonlu ve sınırlıdır.

Beşerî irade zamanla ve mekânla olduğu gibi diğer beşerî iradelerle de bağlantılıdır.

Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse,

Allah onu yaratır. Fiilde seçme serbestisi olduğu için de kul sorumludur.

Hayır işlemişse mükafatını, şer işlemişse cezasını görecektir

Bu durum da i

nsan için en isabetli irade, dileme;

Kendisini irade edip DİLEYENİ DİLEMESİDİR!..

  1. KUDRET

“(Bütün) mülk(-ü tasarruf,

ilâhi kudretinin) elinde bulunan (Allah)ın şânı ne yücedir.

O, her şeye hakkıyle kadirdir” (el-Mülk, 67/1).

Bunun sebebi şudur:

“Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir.

Ölüleri ancak O diriltiyor. O, şüphesiz her şeye hakkıyle kadirdir!..”

(el-Hacc, 22/6).

“EĞER ALLAH SANA BİR BELÂ DOKUNDURURSA

ONU KENDİSİNDEN BAŞKA GİDEREBİLECEK KİMSE YOKTUR.

EĞER SANA BİR HAYIR DA DOKUNDURURSA…

İŞTE O, HER ŞEYE HAKKIYLE KADİRDİR.

O, KULLARININ ÜSTÜNDE (ESSİZ) KAHR (GALEBE VE TASARRUF) SAHİBİDİR.

O, YEGANE HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR, HER ŞEYDEN HAKKIYLE HABERDÂRDIR”

(EL-EN’AM, 6/17-18).

O halde kulu düşen şey,

kendi gücüne güvenmek değil,

KADİR-İ ZÜLCELÂL’e, tedbirden sonra tevekkül etmektir!..

 

  1. BASAR (görme) – 5. SEM’ (işitme)

De ki: “O, sizi yaratan ve size (duyan) kulaklar, (gören) gözler

ve (hisseden) kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!..”

(Mülk,23)

Basar masnuatı görüp de, basîret Sâni’i görmezse çok garip ve pek çirkin düşer!..”

(mesnevi-i nuriye)

“ …göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder…

Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan

ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan,

o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı

ve şu âlemdeki mucizat-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi

ve şu küre-i arz bahçesindeki

rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.”

(6.söz)

  1. KELÂM

De ki: «Eğer Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa,

elbette Rabbimin kelimeleri tükenmeden deniz tükenir biter.

Velev ki denizin bir mislini de yardımcı getirecek olsak.»

(kehf,109)

Allahü Teâlâ’nın peygamberlerine

dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu Kelâm sıfatının bir tecellisidir.

Semavî kitablar hep bu Kelam sıfatı ile meydana gelmiştir.

Ve Rahmanirrahim olan Rabbimiz insanı bu Kelâm’ına MAZHAR kılmış,

Ona o kadim Kelâm’îyle hitap etmiş

ve ona insanlığını ve kulluğunu ifade edebileceği beyanı lütfetmiştir!..

“Kur’an’ı Rahmân öğretti. İnsanı O yarattı.

Ona anlama ve anlatmayı (beyanı) öğretti.” (Rahman,1,2,3,4)

  1. TEKVİN

 (Yaratma, var etme.)
Mâtürîdî, tabiatın bütün yaratıkların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde

meydana getirilmesinin

onun her şeye vâkıf bir zat tarafından halkedildiğini kanıtladığını söyler.

Mâtürîdî, duyulur âlemde kendisine engel olunamayacak derecede

Kudret sahibi olan bir Zât’a ait fiilin bulunmamasının imkân dahiline girmediği

ve duyulur âlemin duyu ötesinin delilini teşkil ettiği

gerçeğinden hareketle Allah’ın fiil sahibi olduğuna işaret ederek

tekvin sıfatına aklî delil getirir.

(Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 70-73;

Sonuç olarak Allah iradesiyle tercih etmekte,

kudretiyle güç yetirmekte ve tekviniyle yaratmaktadır.

Tekvin mükevvenata taalluk edince tahlîk,

-ibdâ – icad- sebeblerden farklı sebebler yaratmak-

rızka taalluk edince terzîk, 

-Rızık verme, besleme-

hayata taalluk edince ihyâ,

-Hayat verme-

ölüme taalluk edince imâte gibi isimler alır.

Bunlar müstakil sıfatlar değil tekvinin taalluklarıdır

-Tekvin ismine bağlı sıfatlardır-

(İbnü’l-Hümâm, s. 84-85).

İşte Kudret sahibi Rabbilalemin olan Rabbimiz,

insana ihsan ettiği insanlık istidatlarını Tekvin sıfatına da mazhar kılmış,

İnsanın cüz’i iradesine, cüz’i kuvvelerine tesir ve marifet ihsan eylemiştir.

Bi’l kuvve, his, idrak ve duyularına,

düşünce, fikir, sevgi, nefret, idrak, karar ve muhakeme…gibi şuur vermiş,

Bi’l fiil olarakta, bunların faaliyetine

güç, kuvve ve beceri, marifetle faaliyet takdim etmiştir…

Yazmak, okumak, dikmek, yemek yapmak, konuşmak, beyan etmek, ifade etmek…

mimarlık, mühendislik, terzilik, işleme ve işçilik…

Sanaat, ziraat, teknik… v.s…

Ve İBADET…gibi…

“ Dedi ki: “Kendi ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?

Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.” (sâffât,95,96)

Elbette ve herhalde, o kalbin Fâtırı,

o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını

ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış.”

(29. Mektup)

NAMAZIN MANASI, CENAB-I HAKK’I TESBİH VE TA’ZİM VE ŞÜKÜRDÜR!..”( 9.Söz)

Bu manayı örneklemek gerekirse;

Yani, celaline karşı kavlen ve fiilen “Sübhanallah

deyip takdis etmek” BİLKUVVE”dir.

Bunu ‘BİLFİİL’ vaziyetine getiren namazdaki “MÜDÂVEMET”dir.

Hem kemaline karşılafzan ve amelen “ALLAHU EKBER

deyip ta’zim etmek ” “BİLKUVVEdir.

Bunu ‘BİLFİİL’ vaziyetine getiren namazdaki TÂDİL-İ ERKÂNdır.

Hem cemaline karşı, kalben, lisanen ve bedenen “ELHAMDÜLİLLAHH”

deyip şükretmek “BİLKUVVE“dir.

Bunu ‘BİLFİİL vaziyetine getiren namazdaki “MUHAFAZA ”dır.

(9.Söz, 29.Mektup, İşârâtü’l-İ’câz)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İman Esasları Bağlamında Kur’an’ın Manevî Tefsiri: Risâle-i Nur Örneği

İMAN ESASLARI BAĞLAMINDA KUR’AN’IN MANEVÎ TEFSİRİ: RİSALE-İ NUR ÖRNEĞİ Bediüzzaman Said Nursi, ayetleri manevî tefsir …

Kapat