Ana Sayfa / AİLE & SAĞLIK / Aile / Erkekler hem ağlar hem hisseder / Mine İZGİ

Erkekler hem ağlar hem hisseder / Mine İZGİ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Erkekler hem ağlar hem hisseder

Gelir bir, gider bir bir, kalır Bir,
Gelen gider, giden gelmez bu bir sır…”

Bu sırrı anlamak için akıl sahibi olmak yetmez, bir o kadar hisseden bir kalbe, iman eden bir gönle ve amele eden bir bedene ihtiyaç vardır. Yoksa hayat denen bu dehlizde körler ve sağırlar mesabesinden öteye geçilemez.

Bugüne kadar “ben ölüm gerçeğini anladım, bu sırrı çözdüm” diyen çok insana rastladım. Bu insanların ortak noktaları, imanları ve birinci dereceden yakınlarını kaybetmiş olmalarıydı. Evet, ben de birinin ölüm haberini duyduğumda “Allah rahmet etsin,” hele de hastaysa “Allah kurtarmış, böylesi daha hayırlıymış” gibisinden teselli sözcükleri sarf ederdim. Ama işi anlamak ve hissetmek hiç de sözcüklerin dudaklardan döküldüğü gibi kolay değilmiş. Bunun anlatılmasından çok yaşanması daha önemliymiş.

Ölümün acısını yakından yaşayan biri olarak Başbakanımızın annesinin vefatıyla yaşadığı üzüntüyü ve cenazesinde “hakkınızı helal ediniz?” çağrısı esnasında akıttığı gözyaşını çok iyi anlıyorum. Belki eğer annemin ölümünü görmemiş olsaydım, yine anladığımı söyleyebilirdim. Ama şimdiki anlamak ve hissetmek gibi olmayacağından adım gibi eminim. Hele de bazılarının “aman canım daha ne kadar yaşayacaktı ki, zaten 88 yaşındaymış…” şeklindeki anlamsız yaklaşımlarını…

Ölüm bir sır mı şairin dediği gibi?! Ama bir ibret dersi olduğu gerçek… Hem de hayatın anlamını pekiştiren bir ders…

Ölümü düşünen insan, ne dünyanın geçici sıkıntılarına üzülür, ne de gelip geçen nimetlerine sevinir.

Muhammed Emin Erbilî Hazretleri bir defasında cenazeden dönen bir talebesine:

-Nereden geliyorsun? diye sordu. Talebe, kabristandan geldiğini söyleyince,

Erbilî Hazretleri ona, şu düşündürücü sözü söyledi.

-Bu sefer kabristandan döndün. Ama unutma ki, kabristana gidip de geri dönmeyeceğin bir gün de gelecektir.

Sana nasihat edici olan ölüm yeter” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, “ölümden ne kadar nasihat alıyoruz?” sorusunu kabristandan dönebildiğimiz andan itibaren cevaplamaya çalışmalıyız.

İnsanların en akıllısı, ölümü en çok hatırlayıp, onun için en fazla hazırlıklı olandır. (hadisi şerif) O zaman aklımızı ölümlü dünyada nasıl daha çok “kazanırız”a yormak yerine, ölümün bizi nerede beklediğinin belli olmadığına, iyisi mi onu her yerde beklemeye yoralım.

Yahya Kemal Beyatlı “ölüm âsûde bir bahar ülkesidir bir rinde,”derken, bir şiirinde de “Ölüm değildir ömrümüzün en feci işi,
Müşkül budur ki, ölümden evvel ölür kişi.”

Her şeyi eşit yapan ölümü, tatmayacak hiçbir varlık yoktur. Herkesin başına gelecek olan ölümü istemek değildir iş, ona hazırlıklı olmaktır. Büyüklerin dediği gibi sıralı ölümün olmasını istemek başka… Bir evlat için annesini kaybetmek ne kadar acıysa, bir anne için de evladını kaybetmek daha katmerli bir acı.

Şükrettiğim bir nokta o ki, annem evlat acısı görmeden bu dünyadan göçtü. Rabbim bizlere de tattırmasın, evlatlarını kaybedenlere de sabırlar versin.

Taziyede baş sağlığı dileyen dostlarımız “Allah daha beterinden korusun” diye söylediklerinde, o acılı anımda bunun çok önemli bir dua olduğunu anlayamamış, “annemi kaybetmekten daha beteri mi olur?” diye iç geçirmiştim. Şimdi şimdi bunu daha iyi anlıyorum ve ben de Başbakanımıza “Allah daha beterinden korusun” duamla anneciğine rahmet, kendisine de sabrı cemil niyaz ediyorum.

Bâyezid-i Bestami Hazretleri: “Halk, beni bulunduğum mertebeye erdiren hususla ilgili olarak değişik yorumlar yapıyor. Ne o, ne bu. Ben neye erdimse annemin rızasını kazandığım için erdim,”der. Eminim ki annesinin rızasını alanlar, onların gidişiyle timsah gözyaşları dökmek yerine özlem sancıları çekmektedirler. Ama bu özlem, dünya sürgünü son bulunca bitecek inşallah.

İlk sığınağım ve yanında her halükarda huzur bulduğum annem şimdi yok. Onun özlemi burnumun direğini sızlatmakta, ama çok şükür o sevgiyi aratmayacak ailemizin sıcaklığı artarak devam edecek. Sanırım Başbakanımızı da teselli edecek tek yön budur. Aynı şekilde siyasetin kirli sularından huzur limanına varış, bu aile saadetiyledir. Yoksa o sularda boğulmak an meselesi…

Nazlı Ilıcak (8 Ekim 2011) Sabah gazetesindeki köşesinde konuyla alakalı olarak, benim de aynı şeyleri düşündüğüm şu tespiti yapmış. “Her annenin yüreğinde, karşılıksız sevgiyle besleyerek çocukları için yarattığı bir cennet vardır. Onları kaybedince, belki bu yüzden kendimizi noksan hissederiz.” Gerçekten de öyle… Şuan kaç yaşında olursam olayım, kendimi yalnız hissediyorum. Sahipsiz, kimsesiz… Çok derinden hissedilen bir durum…

Bu bence annesini kaybeden herkes için geçerlidir. Başbakan dahi olsa… Çünkü o an annenizin çocuğu olduğunuzu hisseder ve onsuz hayatta tek başınıza kaldığınızı sanırsınız. Şimdi kime soracağım, Bekir Berk’i nasıl büyüteceği mi? gece uyumadığında ne gibi pratik şeyler yapacağı mı? Ya yaklaşan bayramda kimin elini öpeceğim? Bayramlaşmak için tüm aile bireylerinin toplandığı o sabah, geç gittiğimde kim sitem edecek bana?… Sevgili annem, senin kızman bile güzelmiş. Lütfen sevgili evlatlar, bugüne kadar annenize doyasıya sarılmadıysanız, gidip sarılın, hemen telefon açın ve onu çok sevdiğinizi söyleyin. Gözlerinizi kapatıp biran annenizin olmadığını düşünün. Ne kadar zor değil mi? O zaman onların kızmasının bile ne kadar güzel olduğunu söylememe “abartma” demeyeceksiniz.

Ertelemeyin sevginizi ve sevdiklerinizi… Hayatta kendinizi yalnız hissettiğiniz o gün gelmeden, sevgi çemberinizi genişlete bildiğiniz kadar genişletin. Hayatta her şeyin telafisi mümkün, tabi vaktinde yapılmışsa… Ama öldükten sonra yapılanlar ve hissedilenler başka… Leyla İpekçi de aynı günkü Zaman gazetesinde çok güzel bir tespitte bulunmuş. “anneleriyle büyümeyen çocuklar vaktinden önce olgunlaşırlar ve anne evlat ilişkilerinin ortasında kendilerini hep acemi hissederler. Anneleriyle büyümüş çocuklar ise anneleri ebediyete intikal edene dek tam olarak büyümezler hiç.”

Abdurrahman Dilipak da (9 Ekim 2011) Akit gazetesindeki köşesinde şöyle bir vurguda bulunmuş. “Ölümün sıcaklığı her insanı etkiler. Ölünün bedeni soğuktur, ruhu ise her zaman capcanlı ve sıcacık..” İşte o canlılıktır sizin hayatınıza yön veren gerçek…

Peygamberimizin dediği gibi, “göz yaşarır, kalp hüzünlenir.” Bir evlada yakışabilecek en güzel şey annesinin arkasından ağlamaktır. Bebekken de, büyükken de… Her çocuk annesin arkasından ağlar…

Bu yazıyı aslında ölümü anlatmak için değil, erkeklerin de ağlayabildiği için yazdım. Çünkü erkekler hem ağlar hem de hissederler. Ama o erkekler, gönüllerinde iman, yüreklerinde merhamet olan erkeklerdir. Bu yüzden “Başbakan ağlamaz” diyenler bilsinler ki Başbakanlar da ağlar… Tabi imanı ve merhameti olanlar.

Erkeklerin hissetmesine gelince, bunun için de sevmek ve odaklanmak gerekir. Minik bebeğimizi uyutmuş ve kendi yatağıma koyarak yanında okumak üzere gazeteyi almaya gitmiştim. Ama gazete de Başbakanımızın annesinin ölüm haberiyle ilgili yazılanları görünce daldım gitti ve bebeği unuttum. Eşimle oturma odasında ölümden, hayattan ve annemden bahsederken, eşim birden, bebeğin ağladığını ve bakmamı söyledi. Ben de kalkmadan kapıyı dinledim ve sesin gelmediğini söyledim. Ama o, bir refleksle kalktı ve hızlıca Bekir Berk’in yanına gitti. “Çabuk koş hanım” diye bağırınca okuduğum gazeteyi bırakıp odaya koştum. Bebek, uyanmış ve yatağın ucuna kadar gelmiş. Babasını görünce de gülmeye başlamış. Ve o an beyime sarılıp “Allah’ım sana çok şükür, koruyan, gözeten ve hissettiren Sensin. Çok şükür Rabbim” diye ağlamaya başladım. Beyimin hissetmesi sonucu büyük bir kazadan kıl payı kurtulduk.

Ne diyor şair; “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur…”Erkekler ağlamaz, erkekler hissetmez hepsi safsata, Rabbim isterse öyle ağlar ve öyle hissederler ki… Bu erkek ister Başbakan olsun, ister 45’in de bir baba… Hiç fark etmez! Sadece inanan ve seven bir gönlü olsun…

Hissedebilen ve ağlayabilenlere ne mutlu! Selam ve dua ile… Hoşça bakın zatınıza.

 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kur’ân ve Sünnet Perspektifinde Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDE NUR TALEBELERİNİN NAMAZ TESBİHATI   Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı …

Önceki yazıyı okuyun:
Tağşiş ve Duman / Nurettin ŞÖY

Elmas Kılınç _Nurettin ŞÖY_ TAĞŞİŞ VE DUMAN Günümüzün kanayan yarası olan ve de kanamaya devam …

Kapat