Ana Sayfa / Yazarlar / Estetik Tavır ve İnsan / Himmet Uç

Estetik Tavır ve İnsan / Himmet Uç

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Estetik Tavır ve İnsan

İslam dininde iki mukabil durum vardır, biri insan diğeri ise kainat. Estetik buna bilinen ve kavranan varlık ve onu kavrayan ikiliye süje ve obje der. Bir yanda güzel dediğimiz bir kainat ve dünya öbür tarafta onu yorumlayan insan, aynı insan yorumlayıcı özelliklere sahip. Bediüzzaman bu ikili ilişkiye dairei rububiyet ve onu seyreden ve yorumlayana da daire-i ubudiyet der. Bütün teşhir etme insanın nazarına açma faaliyetleri rububiyet içinde bütün kulluk ve sanat, ilim faaliyetleri de ubudiyet dairesindedir. İnsan karşısında olduğu kainat dünya ve o dünya ve kainattaki faaliyetleri yapan bir ilaha mukabil durmaktadır. Sanat sadece sanat eserlerini seyir üzerinde durur, din ise bütün nesneleri ve güzellik değerleri olan şeylerin karşısına insanı koyar. Allah’ın isimleri kuşatıcı olan üç çatı altında celal, cemal ve kemal altında görülürler, bütün isimler bu üç ismin gölgesinde yorumlanırlar.Din de sanat da ilim de bu üç ismin himayesindedir. Kur’an da Allahın azameti ve haşmeti ve yüceliği çok yerde konu olarak anılır ve Allah’ın azamet ve yüceliği haşmet ve kayıtsız büyüklüğü nazara verilir, ta ki insan onun karşısında ürpersin, titresin, küçüklüğünü hissetsin ve tavrını ortaya koysun. Birçok ayet “leked” ilk cümlesi ile başlar ki bu Allah’ın azamet ve büyüklüğünün kuşatıcılığı ile nazara verilir orada anlatılan.Çünkü insan bir büyüklük ve azamet karşısında olduğunu düşünerek kendini basitliklerden koruyabilir. Kant yüzyıllar sonra bir ormanlık bölgede büyük ağaçları seyrederek yüceyi farkeder. Biz Kur’an ‘ın estetik dokusunu nazara vermemişiz, çünkü Kur’an bizde bir tefekkür kitabı olmaktan çok çok dar anlamda bir ibadet kitabıdır. Ölünceye kadar yüzlerce defa okunan kitabın ayetleri üzerinde tefekkür etmek gerektiğini çok az insan farketmiştir.Bediüzzaman bunu bildiği için Kur’an’ı tanıtır ve anlatır. Akif de de bu bir nebze vardır, bazı ayetleri sanat ve ilim ışığında anlatır.

Kur’an ayetlerinde seyirci durumunda olan insanın nazarına ilahi sanatları arzeder onların özelliklerinden bahseder. Allah’ın yarattığı bütün sanat eserleri insanın nazarına arzedilir ve onlar karşısında nasıl tavır alacağı konusu da ona parelel olarak anlatılır. Kur’an ilahi eylemler kitabıdır. Ne kadar insan hayatında önemli kozmik ve nebati , hayvani varlık varsa hepsinden bahsedilir. Ve insanın bu hizmetine verilen şeyler karşısında kadirbilir estetik tavırlar alması örgütlenir. Geleneksel Kuran öğretisinde seyir neredeyse yoktur, Bediüzzaman tevhid, nübüvvet , haşir, adalet ve ibadet gibi Kur’an ‘ın üzerine inşa edildiği temaları anlatır, ama bunların içinde seyir ve gözlem ağırlık kazanır. Yani Bediüzzaman dinin öğretisine seyir ve gözlem ve sonuçlar ve ibadet kavramını getirmiştir. Tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet konularındaki anlatımlarda estetik öğeler, güzelliğe dayalı anlatımlar büyük bir ağırlık kazanırlar. Tasavvuf’un kalbe hapsettiği dini Bediüzzaman bütün akli hissi melekelere ve harici azalara yüklemiştir. Göz tevhid , haşir, nübüvvet adalet ve ibadetin hakikat olarak meydana getirilmesinde önemli bir yer sahibidir, Bediüzzaman göze bağlı olarak bu hakikatleri birçok yerde izah eder, basari fiiller ve gözlem itikadın oluşturulmasında önemli bir yere sahiptir.

Dokuzuncu sözde namazın manasını izah ederken basari tavrı ortaya koyar, gören ve düşünen insan büyük temaşa örnekleri ile namaza hazırlanır. “celaline karşı lafzen ve fiilen sübhanallah deyip takdis etmek” Celal bir görüntüdür insan o azamet ve haşmeti görür ve sübhanallah der, yani büyüklük karsısında kendinin yerini belirler. Buradan namazdaki bu kelimeye gidelim. Gözlem seyir ve tüşünce ve secde . Sonra “kemaline karşı lafzen ve amalen Allahuekber demek. Yani yaptığı herşeyi daha mükemmeli olmayacak bir güzellik ve fonksiyonellikle yapan Allah ‘ın bu sergilemesine insan Allahuekber der. Allahuekber bir yorumlama ve ibadet kelimesidir, estetik tavırdır, outo selos gayesi kendinde olan biri tutumdur. Bir mimari esere “aman Allahım bu ne mükemmel eser” diyen , bir tablo karşısında “ bu ne harika renk armonisi diyen “adam Allah’ın azamet ve büyüklüğü kemali karşısında başını secdeye koymakla kendi küçüklüğünü ve seyrettiğinin büyüklüğünü anlatır. Sonra “cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen Elhamdülillah ” der. Güzel bir sofra gibi düzenlenmiş olan insan hayatına dönük ve insanın idraki ile kuşattığı güzelliklere ve ona hizmet eden güzelliklere o Elhamdülallah kelimesi ile mukabele eder.Bunların üçü estetikin azamet , yücelik, yetkinlik ve güzel deği kavramlardır, din bunu metrik bir yapıya kavuşturur ve der ki başını secdeye koyduğunda güzeli ve azameti ve kemali anlamış olursun. Demek namaz bir seyir ve yorum ve tavır seremonisidir.

Nübüvveti anlatırken, Bediüzzaman yine güzellikten peygamberin zorunluğuna gider.” Hem hiç mümkün olurmu ki nihayet kemalde olan bir c emal gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin” Sen bir güzel sanatlar müzesindesin, oradaki sanat eserlerini hangi yüzyıla ve hangi sanatçıya ait olduğunu anlatmayan bir aracı yoksa sen nasıl onların güzel ve değerli olduğuna hükmedeceksin. Bir güzellikten anlayan estet lazımdır, iste kainattaki nihayet yetkinlikte olan güzellikleri bir aracı izah etmelidir, yoksa insanlar o güzelliklere hayran olur onun arkasındaki büyük ressamın farkında olamazlar.Peygamber bir sanat eserleri uzmanıdır, Allah’ın sanat eserleri uzmanı. Onun izah etmediği onun vahyinin ışğının yansımadığı sema bir tapılası öğedir, halbuki o izah ettikten sonra arkasındaki vğeye tapan bir insanı netice verir., “Hem hiç mümkün olur mu ki gayet kemalde bir kemal-i sanat onun üzerine enzar-ı dikkati celbeden bir dellal vasıtası ile teşhir istemesin” Karşınızda büyük bir sanat eseri var daha güzeli düşünülemeyecek kadar güzel, o güzelliği farkeden ve insana farkettiren bir estetik uzmanı gerekir, güzellikten anlayan. İşte peygamber Kur’an daki ayetler ile bu sanatın güzelliğini hadisleri ile inceliğini anlaltır ve tanıtıcı ve tapındırıcı özelliğini ortaya koyar,

Sonra “nihayet derecede bir hüsnü zati sahibi cemalinin mehasinini ve hüsnünün letaifini ayinelerde görmek ve göstermek istemesin” Bir mimar güzel bir zata sahip ve güzelliğini eserlerinin aynasında görür ve gösterir.Allah kainatta ve dünyadaki bütün güzellikleri kendi Zati güzelliğinin yansıması olarak insanın önüne koyar, ama herkes bu güzellikler ile Allah arasındaki münasebeti farkedemez, güzelliğin arka planına geçemez. İşte Allah ile bu güzelliklerin münasebetini bir sanatlı sat sanattan anlayan hamulesi ile izah eder. Bediüzzaman dinin bütün değerlerini görseklikle mantıkla izah eder.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
İbrahim Fakazlı Ağabeyin eşi vefat etti

  İbrahim Fakazlı Şahide Fakazlı vefat etti İnna lillah ve inna ileyhi raciun Bediüzzaman Said …

Kapat