Ana Sayfa / Yazarlar / Eyvah Aldandık! / Vehbi KARA
Pamukkale - Amazing Nature

Eyvah Aldandık! / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hıristiyan dünyası yılbaşına kutsiyet vermiş ve kiliseler aracılığı ile bu günlerde çeşitli dini etkinlikler düzenlemişlerdir. Pazar günü kiliseye gitmek, evliklerini yine kilisede yapmak ve öldüklerinde cenaze işlerini yerine getirmek başlıca dini görevlerden bir tanesidir. Bundan başka önemli bir dini ibadetleri yoktur. Tesettür, dua ve sadaka vermek gibi ibadetler Hristiyan inancında bulunmasına rağmen nerdeyse hiç uygulanmamaktadır. Materyalizm bütün Hristiyan adetlerini adeta yıkmış seküler yaşam bu toplumlarda yeni bir din olarak Hristiyanlığın yerine geçmiştir.

Müslümanların günün beş vaktinde kılmak zorunda oldukları namaz ve senenin bir ayında tutmak zorunda oldukları oruç ibadeti olmadığı için Hristiyanlarda güçlü bir inanç sistemi yoktur. Kolaylıkla materyalistlerden etkilenirler ve “Velediyet-Tanrı’nın çocuk doğurması” fikrine inandıkları için kolaylıkla bir dinsizin sözüne inanabilirler. Sebep-sonuç ilişkileri içerisinde olayların cereyan ettiğini düşündükleri için; her şeyin Kayyum olan Allah tarafından ayakta tutulduğunu idrak etmede güçlük çekerler.

İşte yılbaşını dostlarla birlikte geçirmek, onlara hediye vermek Hristiyanlar için önemli bir ibadet sayılmaktadır. Her ne kadar çam ağaçlarına zarar vermek pahasına da olsa onlara göre yaz-kış yeşilliğini koruyan bu ağaçları kesip süsleyerek aileleri ile birlikte eğlenmek, önemli bir dindarlık ölçüsüdür.

Güney Afrika Cumhuriyetinin Durban şehrine gittiğimizde kilise mensupları gemimizdeki bütün denizcilere bir hediye paketi göndermişti. Benim hesabıma düşen pakette de özenle hazırlanmış hediyelere rastladım. Maddi değerleri küçük olmakla birlikte verilen emek bir hayli fazlaydı. Hele hele bir çocuğun hazırlamış olduğu ve boyanmış elleri ile kâğıt üzerine izler bırakarak süslediği mektup çok hoşuma gitmiş çocuklarımı hatırlamama ve gurbet acısını bir parça hafifletmeye vesile olmuştu. Kısaca “mutlu yıllar” temenni ediliyor, Hıristiyanlara karşı sempati ile bakılması amaçlanıyordu.

Günümüzde ise Hıristiyanların kutsallık atfettiği yılbaşı eğlenceleri değişmiş kutsallık bir yana ahlaksızlığı teşvik eden bir yapıya dönüşmüştür. Bundan Hıristiyanların dindar olanları dahi rahatsızlık duymaktadır. Fakat materyalizm yani maddeye tapınmanın getirdiği deformasyon en çok bu dine mensup olan insanları etkilemiştir. Üstüne üstlük diyalektik materyalizm (komünizm) Hıristiyanlığa öyle şiddetli bir darbe vurmuştur ki Avrupa’nın hem doğusunda hem de batısında boş kalan kiliselere artık kilit asmak gerekmiştir.

Tahrif edilmiş bir dini yıpratmak dinsizler için çok zor olmasa gerek. Lakin zaman ilerledikçe adeta gençleşen İslamiyet her geçen gün insanların kalplerini daha fazla ısıtmakta, din düşmanlarının hilelerini boşa çıkarmaktadır. İnşallah, bu inkişaf kıyamete kadar gelişerek devam edecektir.

Yılbaşı kutlamalarına “Hıristiyanlara benziyoruz” diyerek tepki vermek normal olsa da bu tepkiyi aşırılıklara vardırmak, hiç de doğru bir davranış değildir. Zira ister hicri ister miladi olsun yılbaşının insanlara vereceği çok önemli mesajlar vardır.

Keza “hediyeleşmek” güzel bir davranış ve İslamiyet’te sünnet olduğu için buna gereksiz anlamlar yüklemek iyi bir yol olmasa gerek. İsrafa vardırmamak şartı ile tüketimin bir miktar artması ekonomiyi çökertmez bilakis faydalı bile olacaktır.

Aslında yılbaşı insanın gözünün bir parça açılmasına yol açmaktadır. Özellikle maişet derdi yüzünden yaşamın amacını ve kendini kaybetmiş, dünyası anlamsızlaşmış insanlara kısa bir süre için dahi olsa durup düşünme fırsatı sunmaktadır.

Evet, yılbaşı sayesinde zamanın su gibi akıp gittiğini ve bir daha geri gelmediğini anlayabiliyoruz. Her geçen yıl adeta yaprağı dökülen bir ağaç gibi fani vücudumuzun yıkıldığını bize hatırlatır. Dünyanın ebedi olmadığını aksine gelip geçici olduğunu gözümüze sokar. Akıl ve duygularımıza faniliği hatırlatır.

Yılbaşı sayesinde ömür binamızın bir taşının yıkıldığının farkına varırız. Artık onu yerine koymanın hiçbir imkânı yoktur. Ölen hücrelerimiz her geçen gün artmakta, yenilenen hücrelerin sayısı ile daha da azalmaktadır. Bu gidişat dünyanın dahi fani olduğunu anlamamıza bir vesiledir. Niyazi-i Mısri bu durumu bakın nasıl anlatmış:

Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber

Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,
Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber

Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.

Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp,
Şevk ile her dem uçup, çağırırım dost, dost!

“Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azab,
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi.”

O halde miladi yılbaşından dahi ibret almamız gerekiyor. Keşke her başlayan bir günü hatta saati yılbaşı gibi idrak edebilsek. O zaman hayat daha da anlamlı olacaktır. Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır.

Biz de kainattaki her şeye güzel ve anlamlı olacak şekilde bakalım. Kavgaya kin ve düşmanlığa gerek yoktur.. Eğer mücadele etmek istiyor isek başta nefis ve heva pek de kuvvetli şekilde karşımızda duruyor. Asıl başarı, onları kontrol altına almaktır. Bunu yapabilmek için Kuran tefsirlerini okumak gerekir. Bakınız Bediüzzaman; dünya, hayat ve ömür için ne diyor:

Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik.

O zan sebebi ile bütün bütün zayi ettik.

Evet, şu güzergahı hayat bir uykudur, rüya gibi geçti.

Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibidir uçar gider…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bu Hizmet, Kafa Feneri ile Yürümez! / M. Numan ÖZEL

“Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile …

Kapat