Ana Sayfa / Yazarlar / Düşünüyorum, Öyleyse Varım / Eyyup AKSOY

Düşünüyorum, Öyleyse Varım / Eyyup AKSOY

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

EYLÜL SARISI

Eyyup AKSOY

DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM

         Fransız filozof Rene Descartes’e ait olan bu söz, Discours Sur la Methode (1637) kitabında yer alır. Ondan bin sene öncesinde Kur’an, insanın en temel özelliğinin “düşünmek” ve bunun insan için var olma/muhatap kılınma nedeni olduğunu beyan eder.

         Başka bir ifadeyle düşünmek, akıl etmektir. Temel mesele de budur; akıl sahibi olmak ayrı, o aklı kullanmak ve onun gereğini yapmak ayrı bir şeydir. Geleneksel din öğretiminde bu yetkinlik akıl-baliğ olmakla ifade edilegelmiştir.

         Ben, Kur’an ve Descartes’in ifade ettiği anlamda düşünmeye 1974 yılında, yani on bir yaşında başlamışım. O yıllarda Dini yayınlarla birlikte, Öğretmen okulunda okuyan bir akrabamızın elime tutuşturduğu Aydınlık Dergisi’ni okurken başka bir iklimin varlığını fark ederek düşünmeye başladığımı hatırlıyorum/anlıyorum. Bu iklim, aile içinde gördüğüm, taklit ederek yaşadığım dini atmosferi tanımlamam için gerekli bir uyarıcı hükmündeydi. Sıcağın ne olduğunu anlamanın, ancak kış günü dışarı çıkarak soğuğu hissetmekle mümkün olması gibi…

         Garip olan şu ki; bu toplumda düşünen insanlar hep “Aykırı Tip”ler olarak görülmüş ve sanki düşünmek sadece Sosyalistlere özel bir durummuş gibi, hem aile içinde hem de dışarıdaki dini çevrelerce “Sosyalist” nazarıyla bakılmıştır. Bu durum, sudan çıkmadığı sürece suyun kendisi için ne ifade ettiğini bilmeyen balığın durumuyla ifade edilebilir. Hangi düşünceden olunursa olunsun bu, acınacak bir durumdur.

         Bu gerçeği başka dinlerden İslam’a geçiş yapan insanlar çok güzel anlatıyor. Yusuf İslam(Cat Stivens)’a ait olup olmadığı tartışılsa bile,  “Müslümanları görseydim Müslüman olmazdım, iyi ki İslam’ı Kur’an’dan öğrenmişim.” sözü, bana çok anlamlı geliyor.

           Bütün mütefekkirlere, başta Peygamberlere baktığınızda hepsinin aykırı insanlar olduğunu görürsünüz. Tarihte mevcut sisteme itirazı olmayan hiçbir düşünür göremezsiniz. Bu insanlar ya sihirbaz ya da deli damgası yemiş ve yargılanmışlardır. Bunu yapanlar ise “Geleneksel Din”e sığınan, ama aslında dünyevi menfaatlerini ve iktidarlarını korumaya çalışanlardır.

         Düşünmek, Kur’an ve İslam(Allah’ın dini)ın evrenselliğinin bir gereği ve açılımıdır. Sadece İslam’da değil, bütün din ve ideolojilerde bu kadar mezhep, tarikat, cemaatin mevcudiyeti düşünmenin ve dolayısıyla var olmanın bir ifadesidir. İnsan olarak yaratılışının bir gereğidir. Mezhep realitesini inkâr etmek, insana Allah tarafından bir hak olarak tanınan “Cüz’i İrade”yi Cebriyeci bir tavırla yok saymaktır.

         Düşünüyorum!..

         Midelerini tıka basa doldurduktan sonra yediklerini “Kusmuk Havuzları”na boşaltıp yeniden yemeye devam eden Avrupa Kont’larıyla, önlerine aldıkları bir bütün sığır etine elleriyle saldıran sözde Müslüman kapitalist Baron’ların arasında hiçbir fark olmadığını düşünüyorum.

         Kur’an’a ve Peygamber’e savaş ilan etmiş olan Hıristiyan Faşistlerle, yanı başına diktikleri gökdelenlerden fakir fukaranın ödenmemiş haklarıyla şişirdikleri göbeklerini kaşıyarak Kâbe’yi seyreden “Şeyh”lerin bir farkının olmadığını düşünüyorum.

         Düşünüyorum!..

         Srebrenitsa’da, Doğu Türkistan’da, Halepçe’de, Çeçenya’da, Kırım’da, Suriye’de, Filistin’de mazlum milletlere zulmedenlerle buna seyirci kalan, Geleneksel Din’le toplumlarını uyuşturan, düşünmeyi ve düşündüğünü söylemeyi yasaklayan modern Tiran’ların bir farkının olmadığını düşünüyorum.

         Düşünüyorum!..

         Dünya sermayesine ve siyasetine yön veren İsrail Krallığı ile salya-sümük, düşünmeyen Müslümanların nafakalarına göz dikip onları sömürerek şişen, sonra da patlayan Siyonist işbirlikçileri arasında bir fark olmadığını düşünüyorum.

          Bu mübarek günlerde,

 

Reklam için, taraftar toplama amaçlı zengin iftar sofralarını ve binlerce çok yıldızlı otelden çöpe giden tonlarca gıda maddesini, buna karşılık iftarda çoluk çocuğunun karnını nasıl doyuracağını kara kara düşünen emekli, dul ve yetimi, öksüzü düşünüyorum…

Yazar : Eyyup AKSOY

1963 yılı Eylül ayında Sungu’da dünyaya geldi.
Üniversite eğitimini Bursa’da, yüksek lisansını Harran Üniversitesi'nde tamamladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesinde başladığı doktora eğitimini yarım bıraktı.
Dokuz yıllık öğretmenlik ve idareciliğin ardından, sırasıyla Harran Üniversitesinde Eğitim Öğretim Planlamacılığı, Araştırma Uygulama Hastanesi Müdürlüğü, Araştırma Fonu Müdürlüğü, Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevliliği, Akademik Bakış dergisinin yayın koordinatörlüğü görevlerinde bulundu. 28 Şubat sürecinde görevine son verildi.
Medikalcilik ve pazarlamacılık yaptı.
2000- 2001 yıllarında Bursa’da bir özel hastanenin kurucu müdürlüğünü yürüttü.
2001-2003 yılları arasında ortaklarıyla kurduğu Özel Eğitim ve Rehabilitasyon merkezinin şirket müdürlüğünü yaptı.
2003 yılı aralık ayında yeniden açıktan atama yoluyla öğretmenliğe geçti.
Halen Bursa’da öğretmenliğe devam etmektedir.
Yayınlanmış eserleri:
Bir Aşkın Analizi, Gençlik Yayınları, İstanbul 1997
Akşamla Söyleşi (Şiir) Ankara 20013
Eylül Sarısı(Roman), Uğur Tuna Yayınları 2014
Eylül Sarısı(Roman)2.Baskı, 3 Adam Yayınları 2015
Peydah (Roman), 3 Adam Yayınları 2016

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Bediüzzaman’ın Mizacı, Tabiat Unsurlarına Dikkat / Prof. Dr. Himmet Uç

Prof. Dr. Himmet Uç Bediüzzaman’ın Mizacı, Tabiat Unsurlarına Dikkat Bediüzzaman’ı Bediüzzaman yapan, onun dikkatini maksadına …

Kapat