Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Ramazanlık / Ezani Saat ve Müslüman Saat Algısı *
Asma tabak duvar saati, Osmanlı 17. yy ortaları (Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu)

Ezani Saat ve Müslüman Saat Algısı *

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Şule GÜRBÜZ
Milli Saraylar Saat Koleksiyonu Sorumlusu

Müslüman saati olarak da adlandırılan ama adlandırılmaktan öte bir yaşayışın ölçüsü olan ezanî saat, bundan henüz seksen sene evveline kadar hayatın düzenini kuran, o devrin insanını yatırıp kaldıran, ibadete koyultan bir başka zaman algısı idi; ölçüsü değil. Ezanî saat, günün, akşam ezanı ile birlikte bir sonraki güne devrettiği, bir günün bitip öbür günün başladığı, ibadete, ışığa, günlerin uzayıp kısalmasına, mevsimlerin ve iklimlerin dönüp durmasına uyum sağlayan tabii ve bir Müslüman için gerçek saattir.

Ezanî saat günü vakte böler. Vakit beştir. Gün beş farklı dilimden oluşan sulu bir karpuzdur. Yemek içmek, susuzluğu gidermek, ancak israf etmemek gerekir. Ezanî saatte gün sabah namazı ile daha doğrusu ezanı ile erkenden başlar. Gün ışığı ile yol alınır ve tabiat ile bir uyum içinde ağır bir salıncakta sallanılır. Bu salınım bestelenecek olsa Rehavî makamında bestelenir. Sabah namazı ardından öğleye uzanan uzun ve bereketli bir boşluk insanın önünde uzanır.

Bu vakit eski güneş saatlerinde günlük dilimlerin en kalınlarından olarak ölçümlenmiş ve zamanın zamana halkalandığı eklemli ve içinde durup iş yapmaya en elverişli gün bölümünü oluşturur. Gün yirmi dört eşit saate bölünmezden evvelin âlimleri, astronomları, müneccimleri, muvakkitleri, kadim zamanın yer ile gök arasında bir irtibata çalışan kimselerinin yaptıkları çizim ve ölçümlerde sabah saatleri günün diğer saatlerine göre daha uzundur. Bu uzunluk bu zamanı yeni ve diri kalkılmış ve başlamış bir günü daha diri iken alt edebilir ve tortusuzken sarmayı öngörür. Sabahtan öğleye uzanan yörük zaman gün ile baş edebilmenin zamanıdır. Öğle ezanı okunduğunda gün yarı demektir. Sabahı engin yaşamış benlik, öğleyi dostça kucaklar. Öğle vakti ile ikindi arası dar bir aralık olup teyakkuzda olunması gereken elden ayaktan kayan bir zamandır, ihtiyarların durup durup “ikindi okundu mu?” diye sorması bu zamanın akışkanlığındandır.

İkindi okunduğunda ezanî saate göre gün artık devrilmeye dönmüştür. Yorgunluk belirtileri ve çekilme belirtileri gösterilir, ikindi ile akşam arası da çabuk geçen zamanlardandır. Akşam ezanı gün bitimine denk geldiğinde ezanî saatin kullanıldığı devirlerde günlerin kısalmasına ve uzamasına göre ezan duyulduğu an saatin el ile ayarlanması anlamına gelir. Akşam ezanı, ezanî saatte gece 12 demektir. Akşam ezanından sonra eski kitaplarda okuduğumuz gibi sabah namazına kadar vakti olan yatsıyı kılmak için kalkanlar olduğu gibi, yatsıyı kılıp yatanlar da çoğunluktadır.

Ezanî saate göre yaşayan Osmanlı imparatorluğu bir anlamda da kendine göre yaşıyordu. Bu kendine göre yaşama, diğerleri ile bütün bütüne bir irtibatsızlıkla örülü olmadığına göre, hem takvim hem saat olarak Avrupa’dan farklı ölçüler kullanan toplumumuz asıl olanı kendi yaşantısı ve bildiği olarak yaşıyordu. Alaturka saatin yanında alafranga saatin de kullanıldığı, bazı saatlerin bu sebeple çift kadranlı olduğu vapur, tren tarifelerinde her iki saat ve takvim ölçüsünün de yer aldığını görüyoruz. Bu özellikle İstanbul’da yaşayan yabancılar ve onlarla sürekli irtibat halinde bulunan vatandaşlar için olduğu kadar bu çift ölçülülüğü artık bir tabiilik ve zenginlik olarak görmenin de aksülameli telakki edilebilir. Sadece kendi ömrü ile ömürlenene alaturka saat ile hicrî takvim kâfi gelirken, tabii halinden dışarı adım atanın elinde ve cebindeki saatte başka dünyalara uymanın bir dönüştürücü kılavuzu hazırda bekliyordu.

Alaturka saat ile yaşayabilmek, bazı teferruatı sırtlanmak kadar sizinle ilişkide olanların da sırtlanıp ayak uydurmalarını, en azından kendi olağanlıklarından sıyrılıp başka bir dünyaya karşı teyakkuzda olmalarını getirir. Kendi kendine yaşamak bir yere ve düşünceye kadar yapılabilse dahi başkalarının sizin değişikliğinize saygı ve anlayış göstermeleri, sizi ne olarak gördüklerine ve biçtikleri değere göre değişen bir haldir.

Anlaşılan o ki, imparatorluğumuz zamanında kendi zamanımızı yaşamak ve başkalarını buna az çok tâbî etmek hususunda şimdi aklımıza getiremeyeceğimiz bir yerde imişiz. Anlayış göstermek, anlamak dâhil olmakla mevcut olduğundan başka bir zaman yaşasa da öbürünün de içinde ve telaşında olmak, bir hayat yaşarken öbürü ile de komşuluk yapmak bir ruh bereketi ve katmanlı bir zaman, mekân algısı verecektir elbet.
Gece ve karanlık büyürken bir serinlikte kalkan ve kendi hallerine koyulanları görmek, uzun öğleden sonraların kasvetinde göğüs kafesi daralırken alaturka saatin fazla uzun etmeden “Tamamdır, gün bitti.” demesi aslında ferahlık ve inşirahtır. Dünya genişliği de bu kadar olur. Daha fazlasını isteyen kendi göğsünü genişletsin.

Ezanî saat dinî bir yaşayışı ve yaşayışın ibadet saatlerine göre düzenlenmesini esas alan bir zamanı kullanma ve değerlendirme biçimidir. Bu zaman dünyanın ahrete hazırlık ve itaat vakti olarak yaşanmaya gayret edildiği bir düzeni öngörür. Hayatın buna göre düzenlenmesi elbet bir görünümdür, uyulan ya da zahiren içinde bulunulan zarurettir. O zamanın her insanı böyle yaşıyordu ve elifi elifine bu hale raptolunmuştu demek mümkün değildir, insan her zamandan çıkmak ister bu bilinen bir olgudur, çözülemeyen ve bulunamayan, gidilecek yer ve zamandır.

Ezanî saat bu zaman düzenine uymakta bir huzur ve sükûn bulan, dünya ile ilişkisinde, yaşıyor olagelmekle bir kavgası olmayan benliğe âsûde bir düzenin içinde olmanın ve tâbî olmanın rahatlığını verir; huzursuz bir benliği ise büsbütün kaşındırır. Buradaki tek teselli sükûnun da kaşıntının da ilâ yevmi’l-kıyâme sürmeyecek olmasıdır. Fazla huzurlu olmak, sanılanın aksine, aslında Müslümanca değildir, huzursuzluk da yine sanılanın ve korkulanın aksine Müslümanlığa zıt değildir. Önemli olan huzurlu iken huzurundan utanmak, huzursuzken gerçek bir ter dökmektir.

Batı, Doğu’yu ve Müslümanlığı gevşek bir kendiliğindenliğin gölgesinde hep bir istirahat ve yavaşlıkta görme, tanıma ve tanımlama kolaylığındayken, Doğu da Hıristiyan Batı’yı hep dünyevî bir telaş içinde, alım satım ve üretimi hep dünyasını mamur etme gayretiyle sırtlanmış, hoyrat ve insaniyeti zayıf telakki etme aceleciliğindedir. İki taraf da diğerinin iyi yanlarını karikatürize ederek zayıflatmak, bu iyi yanların ya tembellikten ya fazla hırstan kaynaklandığını üstüne basa basa söylemekten sıkılmamaktadır. Doğu tembellikten ve söğüt gölgesinden, Batı üç günlük ömür için mal depolamaktan ve dünyevî iştahtan geri duramamakta diye düşünmek, orijinal gibi görünen, sıkıntı verici bir düşünce şeklidir.

Ezanî saat günü vaat edilene göre yaşamayı öne alan, şimdiyi gelecek için erteleyen, her şeyi eli ile ileri alan, hevesleri ve istekleri, uzun emelleri ibadet ile yatıştırmayı, azdırıcı saatleri uyku ile geçirmeyi, dünya defterini az hasarla kapatmayı isteyen bir ayardır. Edebe, az ile yetinmeye, kâfi bulmaya ayarlıdır. Bu zamanın insanın zamanı olmadığı, geçirilen, içinden geçilen bir itaat zamanı olduğunu benliğine yerleştirmişin saatidir.

Ezanî saat kendi dünya düzenini kurarak hayatı sadeleştirir, fazlalıklarından arındırır. Hayatı ibadet ve günlük meşgaleye belli saatlerde riayet etme eksenine çevirerek girebilecek başka hallere mâni olur. Sabah uyku kaymak tutmuşken ezan okunur, hava soğukken abdest alınır, sabah mahmurluğu varken yola düşülür, gün öğleye uzanır da azcık laf koyulurken müezzin görmüş gibi öğle ezanını okur, azcık gülünürken salâ verilir, camide koca Rakım’ın hattı “Soğukta abdest almak sevaptır”ı buyurur, öğleüstü uyku bastırır da şöyle az kestirsem derken ikindi okunur, ikindinin aslı yokmuş diyen dinden çıkarılır, sünnetini kılmasam dense, biri fark eder diye tedirgin kılınır, böylelikle farz da battal edilir, muvakkit hiç üşenmez asr-ı evvel asr-ı sâni arasını İstanbul için 17 dereceye ayarlar, ikindiyi milim sektirmez, şöyle bir yere gidilecek olsa, yol bel yorgunluk, bir ıhlamur içeyim dense akşam ezanı Hicaz makamından kenarlarını aça aça kalabalıkta gelir bulur, bir fincancık ıhlamur abdesti bozdurur, evde iseniz akşam ezanı duyulduğunda saat 12 yapılıp güne veda edilir, vücut ağır, iştah açıktır, sofraya oturulur, artık yatsıda vakit aranmaz, sabaha dek vakti vardır; bu sefer de ezan bir türlü okunmaz ki yatsı kılınıp yatılsın. Yatsı ezanı hacı bekler gibi beklenir, beklendikçe o şimdiki saatle on buçuk, on bire, alaturka saat ile dört buçuk, beşe kadar kendini çeker. Herkes artık uyku ile mücadeleden yenik, döşeğin kündeye getirmesine teşne, abdesti yarı sakat, yarı alîl iken ezan birden geceyi parlatır. Yatsıdan sonra Müslüman yastığının sağ ucunu üç kere zor şer öpüp uyku kuyusuna düşerken birkaç kez uyanır gibi olur ve o anı fark edip nihayet uyuyabildiğini anlar, gülümser, Müslümanın saadeti kâmil olur. Bu adamdan hangi hâl ve tâkat ile şer sâdır olur?

Ezanî saate göre yaşamak, dünyanın ezanî saat diye bir şeyden habersiz kısmını umursamamak, onlara  meydan okumak diye algılanabileceği gibi, dünyanın geri kalanı uyuduğunda uyanmayı, yemeğe oturduğunda sağ tarafına dönüp inşirah versin diye 33 kez “Ya Muhyî” deyip “Yattım ya Allah” okuyup uyumayı selamet ve hakikat saymak olarak da yorumlanabilir. Nasıl ki bütün gün taş kesilmiş kirpi, sular kararıp gün akşama dönerken birdenbire kurulmuş gibi dört dönmeye başlar da sabah güneş doğar doğmaz vurulmuş gibi gene yan döner, Yemliha’ya yatarsa ve gece gördükleri güneş alnının çatında iken ona bütün gün yeterse, günün ve gecenin kime yaradığı ve onda hangi oluşların vuku olduğu sırlıdır. Şimdilerde erken yatıp erken kalkmak vasatlığın, yavanlık ve hülyasızlığın yorgana sarılı nişânesi görülürken eskiden de gün doğumunda ayakta olmayan, ekşiyip mayalanan insan özeti idi, eşref-i mahlûkat değil. Ezanî saat daha disiplinli ve “Gündüzün hayrı gecenin şerrince” şerden kaçıp selamete sığınanındı. Şimdi şer, yani kötülük, eskisi kadar korkulan bir şey değil. Belki de şer, gece olsa da insanların şerrinden bir köşeye sığınsam diye bekliyor. Korkular eskisi gibi sabit, korktuğundan emin olmak pek makbul bir şey değil. Gece üşüşenler verimlilik, vesvese derinlik telakki ediliyor. Sadelik ortası açılıp içinde ne olduğuna bakılıp boş oluşuna burun kıvrılan bir poğaça gibi tazeliği ile övünse de artık buna tâkatinin olmadığı aşikâr. Devir icabı “Az çoktur” diyenlerin asıl amacının, azlıkla da kendi çokluklarını artırmak olduğu ve bunun hep başkasına verilen bir öğüt olduğu biliniyor.

Müslüman saati artık kendisine inanacak ve bakıp dünyanın geri kalanına boş verecek vakarını ve bu vakarı verecek emniyeti kaybetti. Aklı fikri dünyanın geri kalanında, kendisinin geri bıraktıklarında, yakalayamayıp suladıklarında. Bütün erdemini yaptıklarına değil, yapmadıklarına borçlu olduğunu unuttu. Eskisi gibi âsûde ve ağır yürüyüşlü değil, koşmamayı edep sayan, yüksek sesi hor gören, başkası su içerken kendi kaşığını bırakan ruh heybetinde değil. Kendini her an yetişmek zorunda, yetişip öne geçme telaşında duyuyor. Bu hali ile neleri bile geçtiğini fark etmiyor. Saat sahibine göre işler. Artık o Müslüman saati bu Müslümanlara göre bir ayar göstermiyor. Bu Müslümanlara gösterilecek bir şey zaten artık kaldı mı?

Sabah Deyyan,
Öğle Mennan,
İkindi burhan.
Akşam Furkan.

* Yazarın müsaadesi ile Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu (Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Topkapı Sarayı
Müzesi Yay., Mayıs 2012, s. 10-17) adlı kitaptan, aynı isimli yazısından kısaltılarak hazırlanmıştır.

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Yorumlar

  1. avatar

    saat, ezani saat, zamanin kiymeti, kisacasi insanin bozuk islemeyen carklarina tamir vurmus ayar gerektiren ayarsizligina ikazi ogreticiliginiz ile vakit oldunuz. devamini , daha nice yazilariniz ile gun yuzu gormeyen el degmeyen nice insanlara ulasmanizi temeni ederim.sizi tebrik ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Talebelerinin Dilinden Bediüzzaman’ın Namazı

Üstadın, kendisini ziyarete gelenlere bulunduğu nasihatlerden birisi de namazdır. Namaz dinin direğidir ve külli bir …

Kapat