Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, halkımızda büyük sevinç dalgası oluşturmuştur. Aileyi ve insanlığı yok eden, feminist ideolojinin manifestosu olan bu sözleşmeden kurtulduk zannedilmiş ve sözleşmenin artıklarının da temizleneceği beklentisine girilmiştir. Ancak yapılanlar görülünce yanılgıya kapıldığımızı kısa bir süre içerisinde anladık. Görünen o ki, İstanbul Sözleşmesi şekil olarak fesih edilmiştir.10 yıl içinde ise İstanbul Sözleşmesi’nin tüm uygulamaları, yasa ve yönetmeliği, kamu kurum ve kuruluşlarda örgütlenmeleri tamamlanmış, kadroları kurulmuştur. Devletin tüm birimlerinde, başta yargı olmak üzere en sert ve katı biçimde uygulanmasına devam edildiği gerçeği ile karşı karşıyayız.
İstanbul Sözleşmesi içerik itibariyle taraf devletlere yükümlülükler getirmekte; kavram ve tanımlar dikte etmektedir. Uygulama yasalarının kapsamını, eğitimde ve kültürde müfredatı, kurum ve kuruluşların çalışma şekil ve şartlarını düzenlemektedir. Maalesef bu sözleşme, ilk imzacı taraf ülke sıfatıyla hiçbir çekince konulmadan imzalandığı gibi 10 yıl içinde sözleşmenin tüm amir hükümleri yerine getirilmiş, uygulamaları hız kesmeksizin devam etmiştir. Sözleşmenin feshi kararı üzerine feminist örgütler göstermelik cılız birkaç eylemde bulunmuşlar ancak sonrasında kuşku uyandıracak biçimde sessizliğe bürünmüşlerdir. Anlaşıldığı kadarıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sembolik bir anlam taşımaktadır ve sanki sözleşmeye dayalı olarak yapılan tüm yasa ve uygulamaların artarak devam edeceği sözü verilmiş gibidir.
İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı olan 6284 sayılı yasanın ve yargıdaki uygulamaların ailenin korunmasını ve kadına şiddetin önlenmesini sağladığını ve/veya sağlayacağını düşünenler ya saplantılı feminist düşünceye sahiptirler veya pek saf ve iyimserdirler! Son 10 yılda, İstanbul Sözleşmesi ve türevlerinin yürürlük tarihinden sonra kadına yönelik şiddet yüzde 500 artış göstermiş, boşanmalar artmış, evlilik kuranlar azalmış, sonuçta çocuklar desteksiz kalmıştır. Bu maddi gerçeklik karşısında hatada ısrar edilmesi telafisi imkânsız sonuçlar doğuracaktır.
Feminist ideolojinin 3. dalga atağı ile karışı karşıyayız. Artık kadın hakları, eşitlik gibi masum talepler aşılmıştır. Yeni dalga ile sınırsız cinsel özgürlük, eşcinsel hakları ve sonucunda erkek düşmanlığına varan isteklerle karşı karşıyayız. Yeni Ceza Yasası ile cinsel özgürlükler güvence altına alınmıştır. Fuhuş yapmak, seks işçiliği suç değildir. 765 sayılı eski yasada cinsel suçlarda korunan hukuki yarar, toplumsal ahlak ve aile iken 5237 sayılı 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ceza yasasında ise korunan hukuki yarar; cinsel dokunulmazlık ve cinsel özgürlük olarak değiştirilmiştir. Maalesef Yeni Ceza Yasası ve 6284 sayılı yasa dindar camiada bulunan bir akademisyene yaptırılmıştır. Dünya düzeni neyi, nerede, kime yaptıracağını iyi biliyor.
İstanbul Sözleşmesi ve uzantısı 6284 sayılı yasa görünürde ailenin korunması amacı olduğunu vurgulamak için aile ile başlamasına rağmen aile ile herhangi bir olumlu düzenlemesi olmadığı gibi toplumların temel kurumu olan aileyi tahrip eden hükümler içermektedir. Aynı şekilde yeni kurulan AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI’nda aileyi koruma politikalarından çok kadın dayanışması ve feminist politikalar yürüttüğü gözlemlendiğinden aile ibaresinin hem yasalardan hem de bakanlık adından çıkarılması gerekmektedir. Bu bakanlığın adının KADIN HAKLARI VE DAYANIŞMA BAKANLIĞI olarak değiştirilmesi daha doğru olacaktır.
Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da (m. 3.) Aile Mahkemelerinde görevlendirilecek hâkimlerde; evli ve çocuk sahibi gibi özellikler aranmasına rağmen aile bakanı olacak kişide aranmaması hayreti mucip olmuştur. Yeni aile bakanı; aile hâkiminde aranan özelliklere sahip olmadığı gibi İstanbul Sözleşmesinin ve türevlerinin savunuculuğunu yapan bir söylem ve düşünce yapısına sahiptir. Sözleşme ve 6284 sayılı yasayı, diğer uygulamaları eleştirenleri anakronik (çağı geçmiş, eski..) olmakla suçlamıştır. Yeni Aile Bakanının atanması, feminist çevrelerde sevinç içinde karışlanmış ve destek yazıları yayınlanmıştır. Ülkemizde temayüz etmiş, anne ve eş olmuş; kadim medeniyetimizin ve inanç değerlerimizin yılmaz savunucusu bir kadınımızın tercih edilmemesi bizleri derin üzüntülere sevk etmiştir.
Feminist politikalardan vazgeçilmelidir. Uygulamalar hayırlı sonuçlar vermedi, vermeyecektir. Özelikle aile mahkemeleri ve kadına şiddet bürolarında yaşananları görelim. Hâkim ve Savcılar ile kolluk güçlerinin görüşlerine başvuralım, ŞÖNİM kayıtlarını incelemeye açalım. Karşımızda değil kadına şiddetin önlenmesi kadına şiddeti artıran uygulamalar göreceğiz.
Gerçek şiddeti engellemeye vakit ve fırsat bırakmayan uygulamalardan vazgeçilmelidir. Aksi halde aile, anne/baba çocuk hayallerimizi terk etmek zorunda kalacağız.
Yeni Akit
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024