“Bu yadigârını koynumda taşıyacağım“
Zaman nehrindeki takvim dalgaları l936-l942 sayfalarını gösterirken, Kastamonu’ya sürgün olarak gönderilen Üstad Bediüzzaman’ı, her vatanperver ve misafirperver, Müslüman-Türk insanı gibi hattat Emrullah Demirkaya da polis karakolu karşısındaki ufacık bir evde oturan, bu aziz misafiri ziyaret edip, ellerini öpmüştü.
Sohbet sırasında hattat olduğunu söyleyince, Bediüzzaman bu güzel mesleği nerede ve ne zaman öğrendiğini sorduğu zaman, anlatmış. Üstad: “Maşâallah” diyerek iltifatlar edip, kendisine de bir levha yazmasını söylemiş.
Emrullah Demirkaya, “Nasıl bir levha olsun?” deyince, Üstad, “Nasıl olursa olsun” demiş.
Daha sonraki günlerde Hattat Emrullah Demirkaya şu mısraları bir levha yapıp, Üstad Bediüzzaman’a armağan olarak götürmüş:
“Ağlatırsa gam yeme, bendesini Cebbar-ı Hakîm,
“Lûtfuna mazhar düşüp nâgâh bir gün güldürür,
“Bu meseldir ‘Tu’ref’ü’l-Eşyâü min Ezdâdihâ’
“Pes anun içün, kahrın evvel, sonra lûtfun bildirir.”
Bu levhayı ellerine alarak okuyan Üstad Bediüzzaman tebessüm ederek:
“Fesübhanallah kardaşım, sen benim aynen tercüme-i halimi yazmışsın, sen benim tarihçe-i hayatımı bir rübâi ile ifâde etmişsin. Ben artık, senin bu yâdigârını koynumda taşıyacağım” diyerek hattat Emrullah Efendiye iltifatlar ve dualar etmişti.