Ana Sayfa / Yazarlar / FETÖ Örgütünü 12 Eylül Darbesi Palazlandırdı

FETÖ Örgütünü 12 Eylül Darbesi Palazlandırdı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

12 Eylül 1980 darbecileri, Türkiye’deki bir çok terör örgütünün gelişip büyümesinde, palazlandırılmasında mühim rol almışlardır. Tamamen ABD’nin güdümüne girmiş FETÖ örgütü ve PKK, bu dönemde yapılan icraatlar sayesinde aradan 39 yıl geçmiş olmasına rağmen hala faaliyetlerini sürdürmektedir.

Eğer ABD’li üst akıl olmasa çoktan bu iki örgüt yani FETÖ ve PKK tesirsiz hale getirilebilirdi. Fakat darbeci generaller ABD’den gelen talimatlarla terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürmüştür. Örneğin henüz emekleme aşamasında olan PKK, bazı cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele propagandası sayesinde aşama aşama büyütülerek halkımızın başına bela olmuştur.

Keza FETÖ örgütü neredeyse esamisi okunmayan küçücük bir yapı iken dindar insanlar üzerinde kurulan baskı yüzünden halkımızın duygularını istismar etmesini bilmiştir. İslam’ın emrettiği namaz, oruç ve tesettür gibi emirleri yok saymış Müslümanların alkollü içki içmesi üzerindeki yasakları kaldırmaya çalışmıştır.

Fetocular; özellikle askeri okullardaki Evren faşizmini ve dindar öğrenciler üzerindeki baskıyı çok iyi kullanmışlardır. Kısaca 12 Eylül Darbesi ve halkımız üzerindeki akıl almaz baskılar bir çok terör örgütüne aradıkları fırsatı vererek menhus emellerini gerçekleştirme fırsatı vermiştir.

12 Eylül döneminde askeri okul öğrencisi olduğum için FETÖ örgütünün nasıl palazlandırıldığına bizzat şahit oldum. Benim gibi namazını kılan, orucunu tutan, eşi başörtülü ve içki içmeyen binlerce asker ordudan atılırken FETÖ mensubu askerler “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” diyerek ordumuz başta olmak üzere bir çok kamu kurumunu ele geçirdiler.

FETÖ örgütünün “Yargı-Emniyet-Ticaret” üçlüsü ortak hareket ederek kamu otoritesinin de imkânlarını kullanarak dev bir canavar gibi tahribat yapmıştır. Mesela bir zamanlar herhangi iş kolunda faaliyet gösterirken paralel yapı ile menfaatleriniz veya ticaretiniz kesiştiği takdirde başınıza gelmedik felaket kalmazdı. Yalan ve uydurma delillerle bir sabah ansızın kapınıza dayanıp FETÖ örgütünün yargı ve emniyet mensupları aracılığı ile ağır cezalara çarptırılmak mümkündü.

Bu acı gerçek MİT Müsteşarının tutuklama girişimi, 17-25 Aralık 2013 olayları ve nihayet 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimleri sayesinde anlaşılmıştır. Darbeden önceki yıllarda bu dehşetli FETÖ örgütü ve yöneticisi olan Feto zındığı hakkında sayısız makale yazdım ve neşrettim. Bu yüzden bir çok tehdit ve baskıya maruz kaldım. Ne yazık ki gerekli tedbirler alınmadığı için bu yazıların çok fazla yararı olmadı.

İşte bu makalede bu yazılardan bir kısmına yer vermek istiyordum. Yıllarca önce yazılan bu yazılar hedefe tam isabet sağlamıştı. Öyle ki gelmekte olan askeri darbeyi tam 5 buçuk ay önce önemli gazetelerde yayınlayarak gerekli ikazları yapmış oldum. Özelliklen askerlik konusunda yapılan fecaat çok büyüktür.

15 yıllık askerlik hayatımda FETÖ örgütünün nasıl kumpas kurduğu, zavallı asker arkadaşlarımı nasıl avlayıp örgüte soktuklarını yeniden anlatmak gerekiyor ki; tedbirler alınsın yeniden bu ve benzeri örgütlere fırsat verilmesin.

Paralel yapı ilk faaliyetlerine 12 Eylül 1980 döneminde başlamıştı. Ülkemizde darbe yapmak moda olduğu için hedef olarak askeri lise ve Harp Okulları hedef seçmişlerdi. Darbe yolu ile kısa yoldan devleti ele geçirmek amaçlanmıştı. Bu okullara önce öğrenci sokuldu ve bu öğrenciler vasıtası ile askeri okul öğrencilerini aldatarak kendi saflarına çekmeye başladılar. 

Zemin tam da onların istediği gibi idi ve bu Paralel Devlet Yapılanması için çok müsaitti. Zira Evren ve faşist darbeciler dini konularda pek acımasız davranıyor namaz kılan öğrencilere ağır baskılar yapıyordu. Evren kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçtirdiği yetmiyormuş gibi sık sık milletin huzuruna çıkıyor irtica ve din namına aklına gelen her türlü safsatayı söylemekten çekinmiyordu.  

Sanki anarşi ve terörü dindar insanlar çıkarmış gibi komünistlere verdiği sıkıntı kadar belki daha fazlasını dindar insanlara veriyordu. O yıllarda askeri okul öğrencisi olduğum için konuşmalarından çok etkileniyordum. Zira durumdan vazife çıkaran komutanlar dindar öğrencilere her türlü eziyeti fazlasıyla yapıyordu.

Evren, askeri okullarda dindar öğrenci kalmayacağına dair mücadele edeceğine adeta yemin etmişti.  Kendisine darbe yaptıran Amerikalılar demek ki öyle istiyordu. Toprağı bol olsun ona yardım eden de hatırı sayılır bir insan kitlesi vardı. 

İşte fırsat bu fırsat diyerek FETÖ Örgütü, askeri okul öğrencilerine “asla namaz kılmamaları” konusunda uyarılarda bulundular. Çünkü günde beş vakit farz olan namaz kılındığı takdirde irticacı oldukları ortaya çıkacak bu nedenle okulu bitiremeden atılarak ciddi bir borç senedi imzalatıldığı için zor duruma düşeceklerdi. 

O günleri daha dün gibi hatırlıyorum. İma ile namaz adı altında uydurma bir hareketle namazı tağyir ettiler. (Tağyir dini bir emri bozma, ortadan kaldırma demektir) Dinin direği olan namazı tağyir eden fitne örgütü daha başka ne yapmaz ki? Bunlar din adına ne kadar emir ve yasak varsa hepsini akıl almaz usul ve yöntemlerle ortadan kaldırdılar. 

Bu konuda dindar askerlere aman vermemekle övünen generaller Feto’nun dine verdikleri zarar karşısında sevinç duyuyor, tepeden baktıkları Türk halkına dini konularda vicdansızca işkence etmekten ayrı bir zevk alıyorlardı. Dinimizin gereklerini yaşamaya çalışmak isterken karşılaştığım zorlukların bir kısmını anlattığım “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitapta dindar insanlara yapılan zorluklara bir parça olsa da değindiğim ve bunu dile getirdiğim için ferahlık duyuyorum. Yoksa bu çekilen çile ve yapılan zulümler öyle kelimelerle anlatılan cinsten değildir.

Kısa zamanda FETÖ yapılanmanın birinci basamağı olarak “itaat et kurtul “ anlayışı ile elde edilen gençler orduya alınmış sayı olarak hızla artış sağlanmıştı. Üniversiteye hazırlık kurslarına giden öğrencileri özel kurslara sokmak ve soru çalarak okullara sokmak en başarılı oldukları yöntemlerden birisi idi. Asker olmak istemeyen öğrenciler emniyet teşkilatına ve hukuk fakültelerine yönlendiriliyordu.  Bu konuda dershaneler Fetullahçı yapılanmanın arka bahçesi olmuştu.

Askeriyede ise örgüt mensuplarının okul bittikten sonra uyması gereken kurallar çoğalmıştı. Bunların başında içki içmek gibi haysiyetsiz bir davranış geliyordu. (İçki, kebair yani büyük günahlardandır) Ayrıca Fetullahçılar asla başı örtülü bir kızla evlenemezdi. Olur ki bir hata yapıp evlenmişse eşinin başını açmak zorunda kalacaktı. Bu nedenle ağlayıp sızlayan hatta ruhsal çöküntüye girip aklını kaybeden kadınlarımızı bilirim. Bu fenalık öyle basit bir şey değildir. Çocukluğundan itibaren başörtüsüne alışmış bir kızın başını açması adeta soyunup sokağa çıkmak kadar zor bir iştir. Bunu bilen bilir… 

Ramazanlarda oruç tutmamak, dini konularda konuşmamak konuşmak gerektiğinde ise irticayı kınamak bu Fetocuların en önemli vasıflarından bir tanesiydi. 15 Yıllık Bahriye hayatımda komünistler kadar bu zavallı Fetullahçılarla mücadele ettim. Komünistlerle kavga etmek daha kolaydı. Zira karşımdaki adamın tavrı netti. Dine ve dindarlara olanca gücü ile düşmanlık etseler dahi karşılığını vermek zor olmuyordu. Lakin bu iki yüzlü Fetocuların nasıl ve ne biçim bir tepki verecekleri meçhuldü. Yalan söylemek, gizli ve sinsi hareket etmek bu örgütün en bariz vasfıydı. 

Yıllar geçtikten sonra bu Paralel Yapı mensupları Harp Akademilerine de sızdılar. Sızdıktan sonra burada da soru çalmak ve sınavlara özel bir şekilde hazırlamak en önemli vazife idi. Benim gibi namaz kılan ve içki içmeyen üstelik eşi de başörtülü olan bir subayın sınavları geçip Kurmay sınıfına geçmesi imkansızdı. Örneğin beni sınavlara dahi sokmadılar. Elbette Fetocu örgüt mensupları bu sayece dindar subayları baştan elemine etmişler önleri açılmıştı.

Uydurma delil ve iftiralar ile başarılı askerlerin önü tıkandı. Hatta bir kısmını hapse attırmaktan dahi çekinmediler. Bu konu çok vicdan sızlatıcıdır zira sonunda çok kötü hukuk cinayetlerine şahit olduk. Balyoz davasında açık açık darbe planını yürürlüğe koyan Çetin Doğan gibi darbeci generaller, Fetocu örgüt kumpasının anlaşılması sayesinde beraat etti,

Balyozcu generaller öyle küstah ve kendinden emin idiler ki Balyoz isimli Harp Oyununda darbe planlarını açıkça kayda dahi almıştı. Yazdıkları günlük ve kitaplarında darbe planlarını açık açık söylüyorlardı. Ergenekon davası ile birlikte bunlar da aradan sıyrıldılar. Aynı fenalık 28 Şubat davasında da görülmektedir. Apaçık post modern darbe yapan generaller bu davada aklanırsa şaşmayın!… 

İşte girdiği her yeri bataklığa çeviren bu FETÖ Örgütü, silahlı kuvvetlerdeki bir çok güzel hasleti dahi tahrip etti. Liyakat ve kabiliyetin yerini örgüt sadakati aldı. Darbeden önce bir yazımda “Generallerin % 40’ının Fetullahçı olduğuna dair ciddi bilgiler bulunuyor. İşin kötüsü silahlı kuvvetlerde bu yapı ile ilgili hiçbir temizlik yapılmadı. Lakin iş dindar subaylara gelince aslan kesilen komutanlar, Fetullahçı Paralel Yapılanma karşısında çok utangaç ve sessiz duruyorlar. Peki, bunun hesabı sorulmayacak mı?” demiştim. Darbeden çok daha önce başka bir yazımda ise şöyle diyordum:

Fetullah Terör Örgütünün yeraltına inmesi ve palazlanıp büyümesi 12 Eylül ve 28 Şubat darbecileri sayesinde olmuştur. Zira Fetullahçılar dindar insanlara baskı yapıldığı için yeraltına inmek zorunda kaldıklarını söyleyerek masum bir çok insanı kandırmaya muvaffak olmuşlardır. Kısaca Fetullah Terör Örgütünün mimarı da yine darbecilerdir. Bu darbeci alçaklar; Fetullahçı ve Siyonist örgütlerle işbirliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerinden on binlerce dindar askerin atılmasına sebep olmuşlardır. Sadece eşi başörtülü olduğu için ordudan atılan benim gibi binlerce insan var” 

Yüksek Askeri Şura Kararlarının yargı denetimine alınması ile birlikte artık irtica suçlaması ile ordudan atılan asker kalmamıştır. Anayasa değişikliğinin 12 Eylül 2010 yılında referanduma götürülmesi ile bu ahlaksız uygulama yürürlükten kaldırıldı. Lakin Fetocu ve din düşmanı bütün örgütler zaten amacına ulaşmıştır. Orduda 28 Şubat Süreci başta olmak üzere o kadar çok operasyon yaptılar ki namazını açıktan kılma cesareti kalan çok az sayıda asker kalmıştı. Bunun yerine her türlü gizliliğe önem veren hatta ibadetlerini yapmadığı gibi dindar insanlar hakkında atıp tutan binlerce zibidi türedi. Her fırsatta dini inançlara sövmeyi adet edinen bu insanlar hala hayasızlıklarını kendilerine teşne olan medya grupları vasıtası ile dillendirmeye devam ediyorlar.

Feto, “başörtüsü fürüattır” diyerek kendine bağlanmış olan müritlerini başörtülü olmaktan men etmiştir. Hatta emrini dinlemeyen askerleri örgütten kovmuş kendine has usullerle yaptırım uygulamıştır. Daha sonra Balyoz kumpası ile rakip olarak gördüğü kurmay subayları ordudan attırmış meydan kendisine kalmıştır. Şimdi sayıları yüzleri bulan Fetocu general ve amiral ordu saflarında yer almaktadır. Soru çalarak ve daha nice usulsüzlüklerle askeri okullara ve silahlı kuvvetler akademisine giren FETÖ Örgütüne mensup subayların sayısı ise binleri bulmaktadır. Bunlar irticacı denilmesin diye her türlü gizliliği yapmaktan çekinmeyen, içki içen, tesettürlü hanımlarla evlenmeyen örgüt üyeleri fırsatını bulduğu anda darbe yapmaktan çekinmeyen kişilerdir.

FETÖ örgütünün finans, uluslararası ticaret, uluslararası eğitim, uluslararası sanayi, uluslararası diplomasi, medya, istihbarat yapılanmasını da başka bir yazıya bırakalım, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hacı Bâbâ Et-Tosyevî

HACI BABA ET-TOSYEVÎ'NİN HAYATI VE ESERLERİ Kaynaklarda Hâcî Bâbâ diye bilinen müellifin tam adı Hâcî …

Kapat