Eyyup AKSOY |
FİRARİ
Firar, güçlü bir gereklilik hissiyle bulunduğu mekândan, çevreden, insanlardan ve hatta geçimsiz olmaya başladığı kendinden uzaklaşmayı ifade eder.
Aslında bu gidiş firar değil, bir kurtuluştur. Yeniden hayata doğuş özleminin güdümünde gerçekleşen, varoluş gerçeğinin keşfidir.
Kenarda köşede, bir deniz kıyısında, bir ağaç dibinde çevreden uzak, bize göre büzüşmüş oturan insanlar görürüz. Kurgulanmış hayatın tortularından kaçıp iç çığlığının yankı bulacağı saf izbelikler arayan, tek başına sırt çantasıyla otostop çeken, basit bir bisiklet sırtında şehirleri, ülkeleri, hatta kıtaları dolaşan, yılın birkaç gününü farklı ülkeleri gezmeye ayıran insanlar tanırız. Kendini unutmuş, farklı sosyal çevrelere açılan, farklı kitaplar okuyan, pencerelerini farklı iklimlere aralayan insanların varlığına tanık oluruz. Pek anlam veremeyiz. Etiketler yakıştırırız onlara. Belki kimilerimiz özenir de, kendisi için ne kadar ihtiyaç olduğundan habersiz olarak ya da imkânsızlıklarını bahane ederek alıştığı kozasından çıkmak istemez. Böyle bir harekete cesaretinin olmadığının farkına bile varamaz. Belki de “Kafayı sıyırmış,” der, geçer gider.
Alışılmışın dışına çıkmak “sıyırmışlık”tır zaten… Sürü psikolojisine angaje olan insanların olaylara ve durumlara bakışını yansıtır bu… Normallik, herkes gibi olmaktır. Herkes gibi düşünmek, davranmak, giyinmek, konuşmak, güldüklerine gülmektir… Bu çerçeve dışına çıktığınız anda anormal bir insansınızdır. Yadırganır, ayıplanırsınız. “Nasıl olur da benim yapmayı düşünemediğim, cesaret edemediğim şeyleri o yapar,” düşüncesinde gelişen gizli kıskançlığının tipik bir reddedişidir… Bu acizlik durumunu örtbas etmenin en kolay yolu da, toplumsal değerlere, inanç sistemlerine sığınıp, subjektif bakışlara, pek çok kimsenin itiraz etmeye cesaret edemeyeceği şablonlar giydirerek karşı koymaktır. “Kedinin ulaşamadığı ete murdar demek” tir.
Firar, “Eski köye yeni adet getirmek”tir. Bu bakış, topyekun insanlığın gelişmişliğinin ya da geri kalmışlığının da göstergesi olan “kolektif akıl”ın layık olduğu konuma taşınmasının da gereğidir.
Firari, bu kaçışıyla “hayat”a yeni soluklar bahşeder. Kendi derinliklerinde bütünü, bütün içinde “bir”liği görür. Kâh çıkar yukarılardan seyreder âlemi, kâh varlığın altın noktasında gizli hazinelerin göz kamaştıran ışıltılarında cevelan eder. Evrenle konuşma, iletişim kurmayla, varlığı “ben”den çıkarıp “biz”e taşıma gayretinin, aslında gerçekten insan olma çabasının meyvelerinin, rengârenk rayihalarının mest edici dünyasını keşfeder.
Firarîlik, varlığın, var oluşun derinliklerine kapı aralamaktır. Evren sayfalarını okumak üzere çevirmektir adeta. İşlenen “kaneviçe”nin gerçek yüzünün harika desenlerinin ne büyük hikmetler manzumesi olduğunu müşahede etmektir. Mevsimlerde gezinmektir. Bahar “mukabelesi”nde yer almaktır. Tomurcuk patlamalarıyla oluşan senfoninin baş konuğu olup, rahmet çiselemelerinde, börtü böcek âleminde, her dilden, her renkten varlık gruplarının gizemli dünyasına yol almaktır. Gerçeği varlıkta, var edenin muhteşem tablolarında insanların nazarına aralamaktır.
Sabit fikrin, ön yargıların, evrensel derinliklerden habersiz korkakça bir yaşamın yıkılışıdır firarîlik. Bütünde “öz”ü keşfediştir. “Ben”den, “biz”e yükseliştir. Tek olmadığını, “Bir” ve “Tek”in bir küçük parçası olduğunu fark etmektir. Tam olmadığını, eksik olduğunu, âlemi kendi mülkü zannından “Malik”ine teslim etmek, kısır madde boyutundan sıyırıp, “O”nun bakışından kendini, acizliğini, sınırlılıklarını anlamaktır.
Firari’nin ötekilerden bir farkı yoktur. Farklılıkları fark etmek, onu diğerlerinden varlığın bir parçası olması yönüyle farksız kılar. Herkes kendisidir, kendi âlemindedir. Bir büyük âlemde iç içe geçmiş âlem sarmalları, öyle bir âlem sunar ki, bu atmosfer herkesi kucaklar, yabancılık çektirmez. Zira herkes “Bir” olan karşısında yabancıdır. Yabancı oluşlarıdır ortak yönleri. Herkes kendi hissesince ortaktır bu yabancılığa… Bu yabancılık ayırmaz, birleştirir. Dışarılar birleşir, içeriler ayrışır… Bu gerçeğin ışığında ne kutlu bir varlık olduğunun farkına varır. Bu farkında oluşla firarî, tam da var oluş hikmeti olan mutluluğun sırrını çözme imkânı bulur.
Firarîlik “Hira”ya sığınmak, “Katran”dan seyretmektir âlemi.
Firarî, kendini terk etmekte kendini bulandır…
- Düşünüyorum, Öyleyse Varım / Eyyup AKSOY - 13 Temmuz 2015
- Anne! / Eyyup AKSOY - 20 Kasım 2014
- Âdemce-2 Ayrılık / Eyyup AKSOY - 10 Kasım 2013
- Âdemce / Eyyup AKSOY - 28 Ekim 2013
- Posta Güvercini / Eyyup AKSOY - 14 Eylül 2013
- Sevmek / Eyyup AKSOY - 22 Ağustos 2013
- Neyin Bayramı / Eyyup AKSOY - 2 Ağustos 2013
- Firari / Eyyup AKSOY - 23 Temmuz 2013
- Mesele Şu / Eyyup AKSOY - 1 Temmuz 2013
- Adam Yerine Konmak / Eyyup AKSOY - 17 Haziran 2013