Fuat Köprülü ve Yunus Emre
Ord. Prof. Fuat Köprülü meşhur kitabı Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli kitabında Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’den bahseder.
Kitabın 257 ile 285’inci sahifeleri arasında Yunus Emre’nin Hayatı isimli bölüm vardır. Hacı Bektaşi Veli Rum diyarına geldiği sırada, orada Seyyid Mahmut Hayrani, Celaleddin Rumi, Hacı İbrahim Sultan gibi birtakım büyük mutasavvıflar arasında Emre adlı kuvvetli velayet sahibi bir şeyh varidi. Hacı Bektaş’ın daveti üzerine bütün Rum erenleri onun yanına geldikleri halde bu şeyh her nedense davete icabet
etmedi. Diğer Rum erenleri onun gelmek istemediğini Hacı Bektaş Veli’ye haber verdiler; o da daha önce Karacaahmet ile beraber yanına gelmiş olan Sarı İsmail ismindeki dervişini gönderip Emre’yi yanına çağırtı ve gelmemesindeki hikmeti sordu. Emre, perde arkasından çıkan bir elin kendisine nasip verdiğini , hazır bulunduğu o erenler bezminde Hacı Bektaş adlı kimse hiç görmediğini söyledi Hacı Bektaş Veli, o elin bir işareti olup olmadığını sorunca, ayasında yeşil bir ben gördüğünü söyledi; o vakit Hacı Bektaş elini uzattı;ayasındaki yeşil beni hayretle gören Emre, kendisine evvelce el veren mürşid karşısında bulunduğunu anlayınca, tamamı üç kere hayretle “Tapduk Padişahım” dedi ve ismi işte o zamandan başlayarak Tapduk Emre oldu. Sh 260”
Bir başka menkıbeyi de nakleder Fuad Köprülü. “O civar karyelerden birinde Yunus isminde rençberlikle geçinir bir adam vardı. Bir sene kıtlık oldu; Yunus’un fakirliği büsbütün arttı. Nihayet birçok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş Veli’ye gelip yardım istemek fikrine düştü. Sığırının üstüne bir miktar alıç koyup dergaha geldi; pirin ayağına yüz sürerek hediyesini verdi. Ve kendisine bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş Veli ona lutf ile muamele ederek, birkaç gün dergaha misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler, pire, Yunus’un acelesini anlattılar; o da “Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi diye haber gönderdi. Gafil Yunus buğday istedi. Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi: “isterse o alıcın her danesine nefs edeyim” dedi. Haber gönderdi. Hacı Bektaş üçüncü defa yine haber gönderdi: “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” dedi. Yunus da tekrar buğday da ısrar edince, artık emretti, artık emretti, buğdayı verdiler. Yunus dergahtan çekilip gitti lakin biraz yürüdükten sonra işlediği hatanın büyüklüğünü anladı; çok pişman oldu; derhal geri dönerek kusurunu itiraf etti. O vakit Hacı Bektaş onun kilidini Tabduk Emre’ye verdiğini, bu yüzden ona gitmesini söyledi. Yunus bu cevabı alır almaz derhal Tapduk dergahına koşarak başına geleni anlattı; o da Yunus’u dergahın odunculuğuna tayin etti. Fedakar derviş tamamen kırk yıl bu hizmette bulunduğu halde eğri ve yaş odun getirdiği görülmemişti. Böyle uzun senelerden sonra bir gün, bir erenler meclisi kuruldu; orada şeyhi ile beraber oduncu Yunus hazır olduğu gibi Yunus–ı gûyende adlı pek tanınmış bir ilahici de vardı. Meclisde Tapduk Emre’ye vecd ü hal geldi; şevkimiz var, haydi sen de biraz terennüm et” diye Yunus-ı gûyende‘ye hitap etti; lakin bunu birkaç defa söylediği halde ondan hiçbir ses çıkmadı. Nihayet oduncu Yunus’a dönerek: “Haydi” dedi; artık zamanı geldi; kilidin açıldı; Hacı Bektaş Veli sözü yerine geldi; durma söyle! Bunun üzerine Yunus’un hicabı ref olarak kilidi açıldı; derhal beliğ ve arifane nutuklar, ilahiler söylemeğe başladı. “ S. 260
Köprülü, menkıbelerden sonra Yunus’un hayatını tarihi ve sahih bilgilerle anlatır. Yunus‘un yaşadığı yüzyıl hakkındaki muhtelif rivayetlerin tarihle çeliştiğini anlatır, nihayet en sahih bilgiyi nakleder.
“Yunus Emre XIII. yüzyılın son yarısında Sivrihisar civarında yahut Bolu mülhakatından Sakarya suyu civarındakı karyelerden birinde yetişmiş bir Türkmen köylüsüydü. Divanındaki eserlerinden anlaşıldığına göre uzun müdded hak yoluna erişmeğe çalışmış fakat bu emeline ancak Tapduk Emre’ye mürid olduktan sonra muvaffak olabilmiştir… Yunus Emre Bektaşi ananesinden de anlaşıldığına göre 13. yüzyılda Anadolu’yu dolduran o tanınmış şeyhlerden biriydi ve Sakarya çevresindeki bir köyde münzevi olarak yaşıyordu.
Yunus’un sufiyane şahsiyetini yalnız Tapduk Emre’nin tesiri altında teşekkül etmiş saymak doğru olmamakla beraber onu büsbütün o tesirden kurtulmuş olarak saymak da o kadar yanlıştır. 13. yüzyıl Anadolusundaki tasavvufi cereyanların mahiyetiyle Yunus’un şahsiyeti göz önüne alınınca Tapduk Emre’nin manevi siması da azçok aydınlanabilir.
Tapduk Emre bütün Sakarya çevresinde büyük bir manevi nüfuz kazanmış meşhur bir mutasavvıftı. Yunus o devrin bu umumi ruh haline tâbi olarak ona süluk ettikten sonra –Tapduk Emre’ye- uzun bir çilekeşlik devri geçirdi. Suluku tamamlamak için dervişlere has birb ibadet heyecanlı ile senelerce çalıştı. Sakarya ormanlarından yaz kış dergaha odun taşıyordu. Yunus’un böyle dağlarda odun toplamakla meşgul olması, halk arasında tabii bir çok hikayelerin meydana gelip yayılmasına sebebiyet vermiş işte bu menkıbeler ta zamanımıza kadar gelmiştir. Rivayete göre bir gün Tapduk Emre Yunus’un getirdiği odunlara bakarak hepsinin düz ve kuru olduğunu görünce ”Dağda hiç eğri odun kalmamış mı?“ sualini bilmezlikten gelerek sormuş; Yunus da: Dağda eğri odun çok lakin senin kapında odunun bile eğrisi yakışma!” cevabını vermiş
Menkabeye göre şeyhine tamamen kırk yıl hizmet ettikten sonra sülûku tamam ederek irşad mertebesine erişmiş ve o zamandan başlayarak ilahilerini yazmıştır. Divanındaki bazı şiirler gerek Mevlana’nın gerek şeyhi Emre Sultan‘ın kendisinden önce öldüğünü ve bir aralık mürşdinin emriyle Şam’a gittiğini orada birtakım nutuklar söylediğini göstermektedir.
Yunus Emre şeyhinin en tanınmış halifesi idi ve şeyhinin ölümünden sonra onun dervişleri Yunus’un etrafında toplanmışlardı. Daha sağlığında menkabeleri bütün Anadolu’ya yayılan Yunus Emre böylece epeyi bir zaman yaşayarak birçok ilahiler, nutuklar yazdıktan ve onların halk arasında yayılmasını gördükten sonra H. 707 (M. 1307-1308) tarihini takib eden seneler esnasında öldü.” S. 268-270
Köprülü birçok menkabe ve rivayetleri sahih şekilde taramış en doğru sonuçlara varmıştır.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023