Ana Sayfa / Yazarlar / Fuzuli Musammat Gazel / Prof. Dr. Himmet UÇ

Fuzuli Musammat Gazel / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Fuzuli Musammat Gazel

Alvarlı Vehbi Efenin oğlu Seyyid Efendi anamın ezesinin kocası idi, annemi Vehbi efeye inabe almak için götürür. Efe hazretleri hastadır, odadan içeri anam ihramlı , Seyyi Efendi ile girerler, Efe Hazretleri “Ola Seyyid o kim“ O da “Mördülüklü Şahan Beyin Kızı” der. Senden ders almaya gelmiş,” Anam ihramından yorgan üzerinden Efe’nin elini öper. Efe Dua eder, “Get Seyyid dersin versin, kızım, Allah seni korktuğundan emin ede, umduğuna nail ede” diye dua eder.  Dedem Erzurum’un  Mördülük , Tınazlı köyünün eşrafındandır, Vehbi Efe bazan köye gelir akşamları Nakşibendi hatmesi kurarmış, annem henüz üç dört yaşında onlar hatme kurar, zikir ederler, idare lambasının ışığında, zikir biter birde bakar ki dört yaşında bir çocuk halkanın bir kenarında uyumuş. Efe Hazretleri “Şahan bey bu kızın daha bu körpe hali ile bize mürid  olmuş” der.Annem yedi sekiz yaşlarında tarlada çalışırken köyde ezanı duyunca koşa koşa gelir, namazını camide kılar tekrar  tarlaya koşarmış. Kırkıncı Hoca anamı hissetmiş olacak ki ben arada bir eve gittiğimde “anana söyle bana dua etsin” derdi. Bir gün de gözleri ağırıyormuş, annemden okunmuş su istemişti götürdüm gözlerine sürdü, geçmiş gün. Efe anamın ezesi ile gelir bizde kalırlardı, bayram gibi  uhrevi günlerdi. Özel bir sigarası vardı sanki kendi sarar içerdi, o sigara sanki özel bir uhrevi koku yayardı. Gazeller okurdu def ile biz ona Daire derdik. Fuzuli’nin “Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı”  musammat gazelini kendinden geçerek ağlayarak okurdu, o öyle bir eda ile çalar defin ahengini şiirin ahengine sözlerin derinliğine kaptırırdı ki  ben çocuk halimle kendimden geçer ben de Mevlevi gibi zikrederdim.

Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı

Felekler yandı âhımdanmurâdımşem’i yanmaz mı

Kamu bîmârınacânândevâ-yiderdiderihsân

Niçin kılmaz mana dermân meni bîmâr[ı] sanmaz mı

Gamım pinhândutardum ben dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı

 

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım

Uyayır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Gül-i ruhsârınakarşu gözümden kanluakar su

Habîbümfasl-ı güldür bu akarsular bulanmaz mı

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil

Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlîrind-i şeydâdırhemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

FUZÛLÎ

Birinci beyitte, her iki aşkta da cefa çekmek aşkın gereğidir. Istırap insanı olgunlaştıran bir kimyadır. Bütün büyük insanlar ıztırap hatta bazıları zulüm görmüşlerdir. Istırap ile olgunlaşma arasında doğru bir orantı vardır. Napolyon “zulüm dehaların ekmeğidir“ demiş, bu çok büyük bir sözdür. Bütün peygamberler büyük zulümler görmüştür, ama o zulümlere tahammül edince gelişmişlerdir. Istırap ayrıca sanatın da anasıdır, Fuzuli varlık içinde yaşamamış, vakıftan aldığı birkaç akçe para ile geçinmiş hatta bir ara onu da vermemişler. Vakıf’a meseleyi çözmek için gitmiş, ünlü şair ona demek yetmez, bedii şair bir gelmiş birörneği daha gelmeyen bir şairdir. Vakıf görevlileri selamını bile almamışlar “selam verdim rüşvet değildür deyu almadılar” diyerek onları ironik şekilde eleştirmiştir. Batının Kant, Descartes, Shakeespeare, Goethe’si varsa bizim de Fuzuli, Şeyh Galip ve Naili ve daha birçok şairimiz var. Ama onlar onları evrenselleştirmiş biz ise o noktaya kendi değerlerimizi taşıyamamışız. Hani Bediüzzaman evrensel mi, evet evrensel, ama onu oraya nasıl taşıyacak evrensel kafalar evrensel değerler Herşey bizde siyasetin emrinde, bütün ömrü siyaset ile geçiyor insanların. Bugün edebiyat fakültelerinin koridorlarında bu zevatı alişanın sadece adı dolaşıyor, ne meftunu var ne de müptelası, duvarlarında resmi bile yok. Kültür ihtilalı yok kimsenin kültür felsefesi yok, muhafazakarlar kültür felsefesi oluşturmadan ele geçirme felsefesi ile uğraşıyor, bizi bu çıkmaza itenlere yazıklar olsun. Siyasetten Allah-‘a sığınırım diyen insanın, siyasetin bütün değerleri zehirlediğini bilip bu yüzden o sözü söylemiş. O kadar siyasetin içindeyiz ki bir oy verdiğin adamı eleştirsen sayısız bedava avukatı var, istersen bir dene de gör.

 

Kamu bimarına canan  devayı derd eder ihsan

Niçin kılmaz bana derman beni bimar sanmaz mı?

Canan hem Allah hem de sevgili anlamındadır, hem de Şafi-i hakiki Allah anlamındadır. Aşık sevmenin neden olduğu öyle bir derde düşmüştür ki sevgili sevdiklerine sevgi ile mukabele edip onun aşk marazını tedavi ettiği halde bu aşığa bir türlü marazını söndürecek iltifatlar etmez. Sevgililer sevenleri yanlarından eksik etmemek için onların ağlamalarına cevap vermeyip müstağni kalarak aşkı devam ettirirler, iltifat vuslatı getirdiğinden sevilen vuslatı istemez. Çünkü vuslat aşkı öldürür. Aşık cananın derdine deva vermeyişini galiba  onu dertli olarak bilmediğine bağlar.

 

Gamım pinhân dutardum ben dediler yâre kıl rûşen

Desem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı

Bağırıp çağıran kendini ilan eden aşık muteber aşık değildir. Muteber aşık sevgisini gizler, içinde gizlenen sevgi insanı olgunlaştırır, kemale erdirir. Burada âşık gamını gizli tuttuğunu söyler, ona çevresi aşkını sevgiliye yara aç derler, o da aşkının kalitesine güvenmediği için cananın yarın inanıp inanmayacağı konusunda tereddüd içindedir.

Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım

Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Aşık vuslata eremeden ayrılık gecesine gelmiştir. Nasıl feryad etmesin ki, o gecede o ayrılık gecesinde zaten ayrılık da gece gibi karanlık bir kelimedir, ümid vermez, karanlık ta zaten karanlık, ikikaranlık bir arada aşığın ruhu nasıl bu eleme dayansın öyle ağlar ki gözleri kanlı yaşlar döker. Yaş yerine kan dökmek aşkın ziyadeliğindendir. Öyle ağlar ki aşık feryadından insanlar uyanır ama yine onun kara bahtı uyanmaz. Kara, karanlık, ayrılık kelimeleri armonikal bir bütünlük meydana getirir. Büyük sanatçı ne demek Fuzuli graindiozing art mendir. Türk şuarası Fuzuli dağının eteklerinde meyve toplar. Hani bir filozof demiş ya “Akdeniz memleketleri Akdeniz’in kıyısındaki  bağıran kurbağalara benzer” işte öyle bir şey.

Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su

Habîbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Sevgilinin yanağı güldür, gül güzelliğinden aşıkları ağlatır, çünkü bülbül güle bakar ve ağlar. Gül Allah’ın perdeler arkasından gülümsemesidir. “tebessümkarane manevi tekellüm der” üstadıbimisal, Resullullah bazan gülleri öpermiş.Evliyanın biri sayısız güllerin bulunduğu bir bahçeye girince bir köşeye sızmış ve ağlamış ağlamış, feryad ile . Demişler  “ne oldu aşık” “Benim derdimi anlamanız imkansız “ demiş.

Güller baharda açar, göz yaşı ile kan karışınca bulandığı gibi, baharda da her yan bulanık su ile dolar.Gözyaşının kan ile bulanmasını baharda her yerin bulanık su olması arasında bir bağlantı kurar. Akarsuların bulanmasını göz yaşının bulanması ile bir uygunluk, kurar.

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil

Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı

Sevgiliyi  görmeden ona meyletmek olmaz, ama görünce de insanın aklını alır. Daha sonra insanlar aklını kayb etmiş kimsenin bu halini ayıplarlar, ama sevgiliyi görünce onun haklı olduğuna kanaat getirirler. Tıpkı Züleyha’nın Yusuf’a aşkını ayıplayan Züleyha’nın arkadaşları gibi . Eşya ve nesnelere dağılmış  güzellikler insanları mutlu eder, ama o eşya ve nesnelere dağılan güzelliklerin asıl sahibi nasıl sevilir, o sevgi insanı deli eder.

                                     Orhan  Veli

Deli eder insanı bu dünya , bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç

Der. Bir ağacın renk armonisinden şaşıran şair nerde , Yunus

Her nereye baksam dopdolusun

Seni nere koyam benden içeri

Der.

 

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Fuzuli aşkı yüzünden,  ayıplanmalara aldırmaz. Önemli olan aşkıdır. Tatmin olmuş biridir, söylenenlere kulak vermez. Bu halinden ötürü çevresi ona bu utanç verici sevdadan usanıp usanmadığının sorulmasını ister. Bu riyakarca değil samimi bir aşk ile aşık olduğunu söylemektir.

Toplum bu tür asil aşklardan çok uzaktır, hem beşeri hem de ilahi anlamda. Çünkü insanların nazarı dikkati sanata, edebiyata, düşünceye dönük değil siyasete boğulmuştur. Şu an içinde bulun

Duğumuz durumda siyasetin dışında konuşmak bir garip bir tutumdur. Bu yüzden siyaseti günlük hayatın dışında itmiştir Bediüzzaman, çünkü onun olduğu yerde başka başka şeyler gelişmez, güdük kalır. Din siyaset ve din milliyet din ve dünya ilişkileri söz konusu olunca konuşan çok ama ciddi konularda konuşan yok.

Ehli hakikat. Ehli dikkat, ehli tefekkür kelimelerine önem veren insanın neden bunlarda ısrar ettiği ortada.Bu konular konuşulmadıkça yerini dini ve etnik konular alıyor. Bir filozof şöyle diyor” toplumlarda din kültür ve sanat ağırlığını yitirince yerini siyaset ve gündelik hayat alır”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Önceki yazıyı okuyun:
İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacaktır / Vehbi KARA

Vehbi KARA İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacaktır Bediüzzaman’ın bundan yaklaşık 100 yıl önce Şam’da …

Kapat