Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Gaflet, Gaflet Çeşitleri ve Gâfillik Hakkında

Gaflet, Gaflet Çeşitleri ve Gâfillik Hakkında

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

GAFLET NEDİR?

GAFLETلغفلة ا

Dünya veya âhiret hayatı için gerekli olan bir şeyin önemini kavrayamama halini ifade eden ahlâk ve tasavvuf terimi.

Sözlükte “terketmek, önemsememek” anlamında masdar ve “dalgınlık, dikkatsizlik, yanılma, ihmal” mânasında isim olan gaflet kelimesi, “bir şeyin gerekliliği ortada iken bunun idrak edilememesi” (Ebü’l-Bekâ, s. 206), “nefsin kendi arzusuna uyması, zamanın boş geçirilmesi” (et-Ta’rîfât, ġaflet” md.), “yeterince uyanık ve dikkatli davranılmadığı için insana arız olan yanılgı hali” (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, ġfl” md.) şeklinde tarif edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de maddî ve manevî menfaatlerini bilen insanlara “zâkir” ve “ehl-i zikir”, bundan habersiz olanlara da “gâfil” denilmiştir. Gaflet “unutma ve yanılma” mânasını da taşımakla birlikte aslında bu iki kavramdan farklıdır (Ebü’l-Bekâ, s. 206; et-Ta’rîfât, “nisyân” md.). Bir şeyi bile bile terketmek gaflet, bilmeden terketmek unutmaktır. Kur’ân, hayvanlardan daha aşağı seviyede bulunan ve kalpleri mühürlü olanları gafil diye niteler (el-A’râf 7/179) ve müminlerden gafil olmamalarını isteyerek (el-A’râf 7/205) Allah’ın âyetlerinden gafil olanların cehennemlik olduklarını bildirir (el-Aǿrâf 7/146; Yûnus 10/7-8). Gaflet içinde bulunanlar âhirette pişmanlık duyacaklardır (el-Enbiyâ 21/97). Gaflet kelimesi Kur’ân’da “habersiz olma” mânasında da kullanılmıştır (Yûsuf 12/3; Kâf 50/22) ve Allah’ın gafil (olup bitenlerden habersiz) olmadığı hususuna sık sık dikkat çekilmiştir (meselâ el-Baka-ra 2/74, 85, 140, 144, 149). Hadislerde de insanların Allah’tan, onun zikrinden ve âyetlerinden gafil olmamaları istenmiş, gafil kalple yapılan duanın kabul edilmeyeceği belirtilmiştir (Müsned, II, 177; el-Muvaŧŧa’, “Śalât”, 8; Tirmizî, “Da’a-vât”, 65).

Zâhid ve sûfîler gaflet konusu üzerinde önemle durmuşlardır. İbn Ebü’l-Havârî gafleti “en büyük musibet ve kasvet” olarak tanımlar. Ona göre en derin uyku gaflet uykusudur. Gaflet olmasaydı insan nefsinin arzularına kul olmazdı. Cüneyd-i Bağdadî, Allah’tan gafil olmanın ateşe girmekten daha zor olduğunu söyler. Ebû Ca’fer Sinan’a göre, bir insanın işlediği günahtan tövbe etmesi gerektiğinden gafil olması o günahı işlemesinden daha kötüdür. Kalbin gaflet içinde bulunmamasını isteyen Dârânî’ye göre gafleti kalpten kovmanın tek yolu Allah korkusudur. İbn Mesrûk ise gafletle cehâlet arasında bir ilgi kurarak cehaletin gaflete yol açtığını söyler. Ebû Bekir eş-Şiblî’nin gaflete düşmemek için zaman zaman vücudunu kırbaçladığı rivayet edilir. Kaynaklarda, Ebû Hafs el-Haddâd’ın Allah’ı gaflet üzere iken zikretmediği, Bâyezîd-i Bistâmî’nin ise ölürken Allah’ı hep gafletle zikrettiğini söylediği kaydedilmiştir.

Sûfîler gafleti ikiye ayırır ve bazı hallerde gafletin gerekli olduğuna inanırlar. İbn Ebü’l-Verd’e göre gafletin biri rahmet, diğeri felâket olan şekli vardır. Rahmet olan gaflet kulluğun gereğini yerine getirmeye engel olmaz. İkincisi ise günaha giren kişiyi kulluk yapmaktan alıkoyar. Sürekli olarak celâl ve cemâl tecellilerini temaşa etmeye güç ye-tiremeyen âşık ve sıddîkların bazan gaflete ihtiyaç duydukları da olur. Nitekim Ebû Hafs el-Haddâd âşıkların ancak gaflette sükûn bulacaklarını söylemiş, Ebû Hamza el-Bağdâdî de, “Gaflet olmasaydı Allah’ın zikrinin verdiği hazdan sıddîklar ölürlerdi” diyerek Haddâd’ı teyit etmiştir. Mutarrif b. Abdullah’a göre Allah’ın sıddîkların kalbine gaflet vermesi rahmetinin eseridir. Eğer kendisini tanıdıkları kadar onlara korku verseydi hayatlarını sürdürmeleri güç olurdu. Rebî’ b. Abdurrahman, Allah gaflete düşürerek ölümü unutturduğu için insanların dünyayı imar edebildikleri görüşündeydi.

Zaman zaman insanların şarkı ve türkü söylemelerine, oynayıp eğlenmelerine ve dinlenmelerine imkân veren geçici gaflet halleri zahir ulemâsınca genellikle günah sayılmamıştır. Sûfîlerin tehlikeli buldukları ibadet dışındaki gaflet değil insana ibadeti ve kulluğu unutturan veya kalp huzuruyla dinî görevleri yerine getirmesine engel olan gaflettir. Ebû Tâlib el-Mekkî ve Gazzâlî gibi mutasavvıflar gafletle Kur’ân okumanın sakıncalarını geniş olarak açıklamışlardır.

Gafilleri uyarmak için Tenbîhü’l-ġâfil, Tenbîhü’l-ġâfilîn ve îkâzü’l-ġâfilîn gibi adlarla çeşitli eserler kaleme alınmıştır (Keşfü’ž-žunûn, I, 487; Ξâhu’l-meknûn, l, 159, 326). Bunların en meşhuru Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin Tenbîhü’l-ġâfilîn adlı eseridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgib el-İsfahânî, el Müfredat, “ġfl” md.; et-Ta’rîfât, “ġaflet”, “nisyân” md.leri; Ebü’l-Bekâ, el-Külliyyât, Bulak 1253, s. 206; Tehânevî, Keşşaf, I, 724; II, 1436; Ca’fer Seccâdî, Ferheng, Tahran 1983, s. 349-350; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991, s. 185; Müsned, II, 177; el-Muvatta’, “Salât” 8; Tirmizî, “Da’avât”, 65; Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l-kulûb, Kahire 1961, I, 108, 120; Sülemî, Tabakât, s. 81, 101, 105, 106, 116, 119, 159, 232, 241, 253, 271, 368; Ebû Nuaym, Hilye, X, 221, 321; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 97, 181, 251, 435; Herevî, Tabakât, s. 148; Gazzâlî, İhyaǿ, I, 281; III, 367; a.mlf., Mükâşefetü’l-kulûb, Beyrut 1985, s. 34-37; Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ”, s. 367, 451, 634; İbnü’l-Cevzî. Sıfatü’s-safve, III, 225; Fahreddin er-Râzî, Mefâtihü’l-gayb, XXIV, 115; İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricü’s-sâlikîn, Beyrut 1403/1983, II, 451; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 124; Keşfü’z-zunûn, I, 487; Îzâhu’l-meknûn, I, 159, 326.

Süleyman Uludağ

***

GAFLET

Hukukî işlemlerde kolayca kandırılabilecek derecede saflık, dikkatsizlik ve ihmalkârlığı ifade eden İslâm hukuku terimi.

Gaflet kelimesi sözlükte, “bir şeyi yeterli ölçüde dikkat ve özen göstermediği için unutmak, dalgınlıkla veya unutmadığı halde terk ve ihmal etmek, aldanmak, farketmemek, boş bulunmak” gibi anlamlara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de otuz beş yerde (bk. M. F. Abdülbâki, el-Mu’cem, ġfl” md.), hadislerde de sıkça geçen (bk. Wensinck, el-MuǾcem, ġfl” md.) gaflet ve türevleri hep bu sözlük anlamı çerçevesinde kullanılır. Gaflet bir yönüyle kişinin irade ve idrak zayıflığını ifade ettiğinden İslâm hukukunun ehliyet, hacir, mükellefiyet gibi ilgili olduğu çeşitli konularında ayrı bir önemle ele alınmış ve giderek terim anlamı kazanmıştır. Ancak gaflet, fıkhın hem usul hem de fürû kısmında ortak bir kavram iken bu kökten türeyen gafil kelimesinin genelde fıkıh usulünde, mugaffel ve zû gaflet kelimelerinin de daha çok fürû-i fıkıhta terimleşerek kısmen farklı anlamlar kazandığı söylenebilir.

İslâm hukuku terimi olarak gaflet, bir kimsenin hukukî işlemlerde kolayca aldatılabilecek derecede saf, dikkatsiz ve tecrübesiz oluşunu ifade eder. Bu durumda olan kimseye “mugaffel” veya “zû gaflet” denilmekte olup literatürde tecrübe azlığı, dalgınlık, saflık, hatta aşırı iyimserlik ve karşısındakine güvenme sebebiyle kâr-zarar hesabını iyi yapamayan, sık sık gabn*e mâruz kalan kişi anlamında kullanılır. İslâm hukukunda ilk olarak akid hürriyeti ve akdi kuran iradeye saygı benimsenmiş ve ölçü alınmış olmakla birlikte hukukun bir ödevi de hukukî ilişkilerde hakkaniyete uygun bir dengeyi kurmak, hak ihlâllerini ve hakedilmeyen mağduriyetleri önlemek, korunması gereken kişi ve haklarla ilgili düzenleme getirmek olduğundan gafletin hacir sebebi olup olmayacağı İslâm hukukçuları arasında ayrı bir tartışma konusu olmuştur.

Hanefî mezhebinde Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’in konuya yaklaşımları birbirinden farklıdır. Ebû Hanîfe, Habbân b. Münkız hadisinden hareketle gaflet sahibinin hacredilmeyeceği görüşündedir. Küçük farklılıklarla hemen hemen bütün hadis mecmualarında yer alan bu hadiste, Habbân b. Münkız adlı sahâbînin alışverişlerinde sık sık gabne mâruz kaldığı, ailesinin onun hacredilmesini Hz. Peygamber’den talep ettiği, bunun üzerine Resûl-i Ekrem’in ona alışveriş yapmamasını söylediği, fakat Habbân’ın, “Yâ Resûlallah! Ben alışveveriş yapmadan duramam” karşılığını vermesiyle Hz. Peygamber’in, “Öyleyse alışveriş yaparken ‘aldatma yok’ de, üç gün muhayyerlik hakkına sahip olursun” dediği rivayet edilir (Buhârî, “Büyû’”, 48; Müslim, “Büyû’”, 48; İbn Mâce, “Aĥkâm”, 24; Ebü Dâvûd, “Büyû’”, 66). Ebû Hanîfe esasen hür, akıllı ve baliğ kimsenin ehliyetinin kısıtlanmasını, çok savurgan bile olsa sefihin hacredilmesini uygun görmediğinden gafleti de hacir sebebi saymamıştır. Şeyhîzâde, gaflet sahibi kimsenin kâr-zarar hesabını iyi yapamadığı, saf ve dikkatsiz olduğu için gabne mâruz kaldığı doğru olmakla birlikte bu kimsenin malını ifsat etmediğini ve ifsat kastının da bulunmadığını, Ebû Hanîfe’nin de bu gerekçeye dayanmış olabileceğini belirtir (Mecma’u’l-enhur, II, 441-442). Çağdaş hukukçulardan Karadâğî de Ebû Hanîfe’nin kanaatini teyit eden şu mütalayı ileri sürer: Kazanç getirici tasarruflarda bulunamamak ve malı zayi etmek açısından aynı kapsamda değerlendirilseler de sefih ile gaflet sahibi arasında şöyle bir farktan bahsedilebilir: Sefih malını bilerek, isteyerek itlâf etmektedir; halbuki gaflet sahibi itlâf etmeyi kastetmez, fakat tecrübesizliği ve saflığı sebebiyle gabne mâruz kalır. Aynı şekilde sefihin idraki tam olmakla birlikte gösteriş düşkünlüğü veya başka sebeplerle malını ölçüsüzce harcar. Halbuki gaflet sahibinin insanları tanıma ve onlarla ticarî ilişkide bulunma açısından kısmî bir kavrayış eksikliği vardır. Öte yandan gafletin sebebi üzerinde de durulmalıdır. Gafletin sebebi tecrübe ve dirayet eksikliği ise bu hacir için bir sebep teşkil etmez; çünkü insanlarla ticarî ilişkiler arttıkça ve piyasa tecrübesi kazandıkça bu eksiklik giderilebilir. Eğer gafletin sebebi akıl zayıflığı ise bu akıl zayıflığının kâr ve zarar arasında temyiz edememe noktasına varıp varmadığına bakılmalıdır. Eğer bu noktaya varmışsa derecesine göre bu kişi ya ma’tûh ya da mecnundur. Ancak temyiz gücünü kaybedecek noktaya varmadığı halde yine de gabne mâruz kalıyorsa hacredilmesi doğru olmaz (Mebde’ur-rıżâ fi’l-‘uķûd, I, 338-340).

Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre hâkim, korumak amacıyla gaflet sahibini alım satım, icâre ve hibe gibi hezl ve ikrahla yapıldığında sahih olmayan ve feshedilebilen tasarruflardan menedebilir. Bu konudaki gerekçeleri, “Sefihlere mallarınızı vermeyin” mealindeki âyettir (en-Nisâ 4/5). Çünkü gaflet sahibi de tıpkı sefih gibi malını itlâf etmektedir. Bu hüküm âyetin delaletiyle Sâbit olduğu için haber-i vâhidle Sâbit olan Habbân hadisiyle buna karşı çıkılması doğru olmaz. Bu iki hukukçu, zecr amacıyla değil gözetim amacıyla sefihin de tasarruflarının kısıtlanacağı görüşündedir. Mâliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerinin görüşleri de böyledir. Hanefî mezhebinde sefihin ve mugaffelin hacri konusunda İmâmeyn’in görüşü esas alınmıştır.

Müteahhir devir Hanefî hukukçularından bir kısmı bu konuyu fesad sebebiyle hacir başlığı altında ele alarak fesadın Ebû Hanîfe’ye göre hacir sebebi olmadığını, Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre ise fesad sebebiyle hacrin câiz olduğunu belirtmişlerdir. Fesadın iki türünden biri, düzgün tasarrufta bulunamayacak ölçüde saflıktan kaynaklanan akılda hafiflik, diğeri de malı zayi etme derecesine varan müsrifliktir. Bu ikinci türün, yirmi beş yaşına kadar kişiye malının verilmesine engel olduğu hususunda icmâ vardır (Bezzâzî, V, 228). Bu ayrımda birinci türün gafleti, ikinci türün de sefehi çağrıştırdığı görülmektedir. Kâdîhan’ın da sefeh, tebzîr ve gaflet sebebiyle hacir başlığı altında ağırlıklı olarak fesad durumunu incelemesi (Fetâvâ, III, 637 vd.), fesadın bu üç durumu da içine alan geniş bir kavram olarak düşünüldüğünü teyit etmektedir. Bâbertî ise Hidâye’nin fesad sebebiyle hacir bahsini şerhederken buradaki fesadın sefeh anlamına geldiğini, sefehin de insana ârız olan ve onu şerǿin ve aklın hükmüne aykırı davranmaya sevkeden bir hafiflik olduğunu, fakat sefehin fukaha örfünde malın, akıl ve şer’in hükmüne aykırı olarak itlâf ve tebzîri anlamında kullanıldığını belirtmiştir (‘İnâye, VIII, 191).

Sonraki dönem Hanefî literatüründe gafletin tanımı ve gaflet sebebiyle hacir konusu ele alınırken malı telef ve zayi etme unsuruna ağırlık verilmiş, bu sebeple gaflet, kazanç sağlayacak tasarruflar yapamamak ve alışverişten geri duramadığı için de gabne mâruz kalacak ölçüde saf kalpli olup ifsad ölçüsüne varmamak olarak tanımlanmış ve bu durumda olan kişinin İmâmeyn’e göre kadı tarafından hacredileceği söylenmiştir (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 60). Gerek İbrahim el-Halebî’nin, “Malını iyi idare etmesi durumunda mugaffel hacredilmez” ifadesi (Mülteķa’l-ebhur, s. 154), gerekse İbn Âbidîn’in, “Gaflet hacir sebebi değildir. Gaflet sahibi müfsid olmadığı gibi ifsadı da kastetmiyor. Fakat kazanç sağlayıcı tasarruflara yönelememekte, saflığı sebebiyle gabne mâruz kalmaktadır” (Reddu’l-muĥtar, VI, 147) şeklindeki cümleleri, Hanefî ekolünde ifsadın hacir için bir ölçü haline getirilmeye çalışıldığı ve gafletin ifsada varması durumunda hacir sebebi olacağının kabul edildiği izlenimini vermektedir.

Çağdaş İslâm hukukçularının birçoğu, gaflet sahibinin bütün yönlerden sefih gibi davrandığı, gafletin de bir tür sefihlik olduğu görüşündedir (M. Ebû Zehre, s. 464; M. Yûsuf Mûsâ, s. 429-430; Karaman, I, 193). Öyle anlaşılıyor ki bu durum, hem konunun özellikle Hanefî literatüründe fesad başlığı altında incelenmesinden hem de sefehe getirilen tanımlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü sefehin tanımlarında söz konusu edilen, maslahatını bilememek ve hiffet-i akl gibi unsurlar her ikisinde de ortaktır. Nitekim Mâliki fakihlerinden İbn Cüzey sefihi, gerek şehvetine uyarak kendisi için infakta bulunsun gerekse kendi maslahatını bilememek sebebiyle olsun “malını ölçüsüzce harcayan kişi” olarak tarif etmiş (Kavânînü’l-aĥkâmi’ş-şer’iyye, s. 332), Şeyhîzâde de sefehi “hiffet-i akl yüzünden malı maslahatsız bir şekilde itlâf etmek” şeklinde tanımlamıştır (Mecma’u’l-enhur, II, 438).

Usulcülerin kullanımında ise gafil “hitabı anlamayan kişi” mânasında genel bir ifadedir. Usuldüler bu anlamda gafili çocuk, uyuyan, unutan ve sarhoşla örneklendirmiş ve mükellef sayılıp sayılmayacağını tartışmıştır. Usulcülerin çoğunluğu, hitabı anlamadığı gerekçesiyle gafilin şerǾan mükellef tutulmasının imkânsız olduğunu ileri sürmüştür. Gazzâlî, unutanın ve gafil kimsenin (ne ile mükellef tutulduğundan habersiz olan kişi) mükellef tutulmasının mümkün olmadığını, ancak gaflet halindeki fiillerinin yol açtığı malî borçları ödemesi gibi bazı hükümlerin Sâbit olacağını belirtmiştir (el-Mûstaśfâ, I, 84). Fahreddin er-Râzîde gafilin mükellef tutulmasının câiz görülmediğini, “Sorumluluk üç kişiden kaldırıldı” (Buhârî, Ĥudûd”, 66; İbn Mâce, Ŧalâķ”, 15; Ebû Dâvûd, “Ĥudûd”, 17) hadisi yanında bir şeyi yapmanın onu bilme şartına bağlı olduğu, bilmenin bulunmadığı bir durumda yapmanın emredilmesinin güç yetirilemeyecek bir şeyle mükellef tutma olduğu gerekçesiyle açıklar. Sübkî ise güç yetirilemeyecek bir şeyle mükellef tutmayı câiz görüp görmemenin bu hususta bir önemi olmadığını, usulcülerin, emre muhatap olan kişinin hitabı anlamasının veya anlayacak durumda olmasının teklifin şartı olduğunda ittifak ettiklerini, gafilin ise bu şartın eksikliği yüzünden mükellef sayılmadığını belirtmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:
Wensinck, el-Mu’cem, “ğfl” md.; M. F. Abdülbâkl, el-Mu’cem, “ğfl” md.; Buhârî, “Büyû“, 48, “Hudûd”, 66; Müslim, “Büyû’“, 48; İbn Mâce, “Ahkâm”, 24, “Talâk”, 15; Ebû Dâvûd, “Büyû”, 66, “Hudûd”, 17; Cessâs, Ahkâma’l-Kur’ân (Kamhâvî), II, 212; Gazzâlî, el-Müstaşfâ, I, 84; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 249-251; Kâdîhân, Fetâvâ, III, 637 vd.; Fahreddin er-Râzî, el-Mahsûl, 1/2, s. 43’l-447; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 505; Sirâceddin el-Urmevî, et-Tahsîl mine’l-mahsûl (nşr. Abdülhamîd Ali Ebû Züneyd), Beyrut 1408/1988, I, 330-331; Beyzâvî, Minhâcul-vüsul (nşr. Semire Tâhâ el-Meczûb), Beyrut 1405/1985, s. 27; İbn Cüzey, Kavânînü’l-ahkâmi’ş-şer’iyye, Kahire 1985, s. 332; İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-muvakkı’în, IV, 82; Sübkî, el-İbhâc, I, 154-155; Bâbertî, “İnâye (İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr (Bulak) içinde), VIII, 191; Bezzâzî, Fetâvâ, V, 228; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr (Bulak), VIII, 191-192, 200-201; el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 60; İbrahim el-Halebî, Mülteka’l-ebhur, İstanbul 1309, s. 154; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar (Kahire), VI, 147; Abdurrahman Şeyhîzâde, Mecma’ü’l-enhur, İstanbul 1328 – Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), II, 438, 441-442; M. Ebû Zehre, el-Ahvâlü’ş-şahşiyye, Kahire 1377/1957, s. 464; M. Yûsuf Mûsâ, Ahkâmü’l-ahvâli’ş-şahşiyye, Kahire 1958, s. 429-430; Karaman, İslâm Hukuku, I, 193; M. Mustafa Şelebî, el-Medhal fi’t-Ta’rîf bi’l-fıkhi’l-lslâmî, Beyrut 1403/1983, s. 507; Ali Muhyiddin el-Karadâgî, Mebde’ü’r-rızâ fi’l-‘uküd, Beyrut 1406/1985, I, 330-342; Hüseyin Halef el-Cebûrî, ‘Avârizü’l-ehliyye ‘inde’l-usûliyyîn, Mekke 1408/1988, s. 222-229; “Gaflet”, Mv.F, XXXI, 260-261.

H. Yunus Apaydın

***

GAFLET

Hadis râvisinin zabt sıfatını yok eden kusurlardan biri.

Gaflet sözlükte “unutmak, farkına varmamak, terketmek; dalgınlık, ihmal” anlamlarına gelir. Zühul, sehiv ve nisyan kelimeleri de bazı mâna farklılıklarına rağmen gafletle eş anlamda kullanılır. Bir hadis terimi olarak gaflet, râvinin ezberleyerek veya yazarak hocasından aldığı hadisi dikkatsizlik yahut dalgınlık sebebiyle hatalı rivayet etmesidir. Hadiste görülen bu tür yanlışlara “galat” denir. Gaflet hastalık, cehâlet veya fizikî şartların elverişsizliği gibi râvinin elinde olmayan sebeplerden veya ihmalkârlık, gevşeklik ve dikkatsizlik gibi irade dahilindeki tutumlarından kaynaklanabilir.

İnsan gafletten tamamen uzak değildir. Bundan dolayı Abdullah b. Mübarek, “Yanlışlık yapmaktan kim kurtulabilir ki?” demiş; Yahya b. Maîn de, “Ben hadis rivayet edip de hata edene değil hata etmeyene şaşarım” sözüyle bu gerçeği ifade etmiştir. Bu durumu göz önüne alan hadis tenkitçileri, dikkatli bir hadis râvisinde bile bulunabilecek ölçüde gafleti müsamaha ile karşılamışlar, bir cerh sebebi olarak râvinin zabt sıfatını yok eden gafletin belli bir derecenin üstündeki gaflet olduğunu söylemişlerdir. Gaflet sebebiyle cerhettikleri râvilerin gafletteki aşırılık durumunu belirtmek için de “fartu’l-gafle, fuhşu’l-gafle, kesretü’l-gafle” tabirlerini kullanmışlardır. Ancak râvide aranan dikkat ölçüsünün tesbitinde tenkitçiler arasında farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Bir râvide görülen gafletin müsamaha sınırları içinde olup olmadığı, onun rivayetlerinin aynı konuda güvenilir râvilerin rivayetleriyle bir araya getirilip mukayese edilmesi sonucunda anlaşılabilir. Bir râvinin rivayet ettiği hadisler, aynı hadisin başka râvilerce yapılan nakillerine mâkul görülemeyecek şekilde aykırı olmuş ve bu aykırılık tekerrür etmişse o râvi ilmî güvenilirliğini kaybeder ve mecruh sayılır. Güvenilir bir râvinin, yine güvenilir olan başka bir râvi tarafından yapılan rivayete aykırı rivayette bulunması her zaman gaflet sebebi olmayabilir. Zira aykırı gibi görünen rivayet diğerinde bulunmayan bir farklılığı ihtiva edebilir. Sikanın rivayetinde görülen ilâvenin makbul olup olmadığı hususu hadis usulünde ayrıca ele alınmıştır (bk. ZİYÂDETÜ’s-SİKA)

BİBLİYOGRAFYA:
Lisânü’l-’Arab, “ğfl” md.; Tehânevî, Keşşaf, I, 724; II, 1436-1437; Hatîb, el-Kifâye (nşr. Muhammed el-Hâfız et-Tîcânî), Kahire 1972, s. 233-234; İbnü’s-Salâh, Mukaddime, Beyrut 1398/1978, s. 50, 57, 8’l-103; İbn Hacer, Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü’l-fiker Şerhi (trc. Talât Koçyiğit), Ankara 1971, s. 69-71, 95; Sehâvî, Fethu’l-muğis, Kahire 1388/1968, I, 279-280, 328-333; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, Kahire 1385/1966, I, 339-340; Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, Kafvü’l-eser fî safvi ‘ulûmi’l-eser (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1408, s. 74-77; Zafer Ahmed et-Tehânevî, Kavâ’id fî ‘ulümi’l-hadîş, Beyrut 1397/1977, s. 19’l-198; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 76, 466-467.

Salahattin Polat

Diyanet İslam Ansiklopedisi

***

GAFLET:
Nefsin arzularına uyarak, Allahü tealayı, emir ve yasaklarını unutma hali.
Allahü teala, Kur’an-ı Kerim’de mealen buyurdu ki:
(Ey Resulüm!) Onları iş bitirildiği (hesab görüldüğü) zamanın dehşeti ile korkut. Onlar hala gaflet içindedirler. Onlar iman etmiyorlar. (Meryem suresi: 39)

Ey insanlar! Ölmeden önce gafleti bırakın, Allahü tealaya dönün. Tövbe istiğfar ederek Allah’a kulluk edin. Sizi oyalayıcı işleriniz çoğalmadan yararlı işler yapmağa gayret edin. Allahü tealayı çok çok anın. Rabbinizin rızasını kazanmaya çalışın. Böyle yaparsanız, rızkınız bol olur. Kazancınız çoğalır. Yardım görürsünüz ve eksikleriniz tamamlanır. (Hadis-i Şerif-Sünen-i İbn-i Mace)

Dört şey kişinin nasibsizliğinden ve gafletindendir: Gözlerin ağlamaması, kalbin katılaşması, hayalperest ve aç gözlü olmak. (Hadis-i şerif-Et-Tergib vet-Terhib)

Gaflet, insana gurur getirir, helâke yaklaştırır. (Hazret-i Ali)

İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Anladım ki, bu gaflettir. Gafletin insana yaptığı zararı Cehennem ateşi yapmaz. Ya Rabbi! Bizleri gaflet uykusundan uyandır. Lütuf ve keremin ile bu duamı kabul eyle. (Bayezid-i Bistami)

Ömrünü boş geçirme, nefsine kuvvet verme, Uyan! Gaflet eyleme yalvar güzel Allah’a. Günahın çok olsa da O’ndan ümidi kesme, Afvı, keremi boldur, yalvar güzel Allah’a.
(İbrahim Tennuri)

GÂFİL:
Gaflette olan. Allahü tealayı, emir ve yasaklarını unutan kimse.

Gafiller arasında Allahü tealayı anan, gaziler arasında muharebe eden kimse gibidir. (Hadis-i şerif-Kelam-ı Seyyid-il-Arab vel-Acem)

Bütün kötülüklerin başı, kalbin Allahü tealadan gafil olmasıdır. (Abdülkadir-i Geylani)

Dünya, uyuyan kimsenin rüyası gibidir. Devamı olmayan nimetin ne safası(hoşluğu, güzelliği) olur? Bir kere düşün ki, dün sende bulunan nimetler, bugün gidince, rüya görmüş kimseden ne farkın var?Allahü tealadan gafil olanlar o kadar çoktur ki, bunlar dünya hayatından gafil değildirler. Allahü tealaya ibadette o kadar çok uyuyan vardır ki, dünya işlerinde uyumazlar. (İmam-ı Maverdi)

Gafil olma, kıl namazı çün seadet tacıdır, Sen namazı şöyle bil ki, mü’minin miracıdır.
(La Edri)

Mü’min gafil olmadıkça çok gülmez. (İmam-ı Gazali)

Şâmil İslam Ansiklopedisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’ân’ın Allah’ın Kelamı Olduğuna Dair Bazı Deliller

Yazar: İlyas Buçakçı Kur’ân’ın hak kelamullah (Allah’ın kelamı) olduğuna âit deliller çoktur. Biz teferruatına girmeden …

Kapat