Ana Sayfa / Yazarlar / Gafletten Gelen Kamburlaşmış Hastalıklarımız

Gafletten Gelen Kamburlaşmış Hastalıklarımız

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Bir adam, geceleyin bir ayak pıtırtısı işitti. 

Mumu yakmak için çakmağı kavradı.
Hırsız gelip adamın önüne oturdu, kav ateş aldıkça söndürmeye başladı.
Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi.
Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı görmüyordu.
Senin de gönlünde böyle ateş söndüren var da kafir –nefsin- gözün körlüğünden görmüyor.
Bilen duyan gönül, nasıl olur da dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?
Nasıl olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasıl gelir, nasıl gider
demezsin…” (Mevlana-Mesnevi)

“… Fakat, bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden
ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar,
iptal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki,
ehl-i dalâlet mânevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor;
ehl-i hidâyete dahi gaflet basıyor, hakikî lezzetini tam takdir edemiyor.” (15.Şua)

Hayat karmaşası, yaşam telaşı, o kadar yoğun, bir o kadar da tatlı ki;
Tûl-i emel hissi, fanilik hakikatini tozpembe nihayetsiz bir istikbale doğru uzattıkça uzatıyor.

Dalalet ehli için aklın kolları çolak, ayakları kötürüm olmuş…

Gaflet ehli için ise sırtında kamburlaşmış günahları netice veren hastalıklar,
sarmaşık gibi kalbini ve aklını sarmış.

“Bizi maddî cihette kurun-u vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır.”
(Arabî Hutbe-i Şamiye)

1.“ÜMİTSİZLİĞİN İÇİMİZDE HAYAT BULUP DİRİLMESİ,”
(Hutbe-i Şâmiye)

Yani her güzel hedefe ulaşmanın engeli, ümitsizliktir.
Bize düşen rabbimizin rahmetine güvenmek yani,
Rahmet-i İlâhiye’ye kuvvetli ümit beslemektir. Kuran-ı Kerim’de buyuruluyor ki:
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf, 87)
Yeis yani ümitsizlik her türlü kemale ermenin
ve olgunlaşmanın manisi ve engelleyecisidir.
Yani ümitsizlik içinde olan bir insanın bırakın olgunlaşmayı,
aşağıların en aşağısına kadar düşebilir. demişler ki:

“YEİS, MÂNİ-İ HER KEMÂLDİR…” (Hutbe-i Şamiye)

Yani her güzel hedefe ulaşmanın engeli, ümitsizliktir. Bize düşen Rabbimizin rahmetine güvenmek yani, Rahmet-i İlâhiye’ye kuvvetli ümit beslemektir.

“Akıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti,
ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye,
akıl ve fikre galebe ettiğinden ehl-i sefahati sefahatten kurtarmanın çare-i yeganesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlup etmektir.
Bu zamanda ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevi kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek,
ehl-i iman iken ehl-i dalalete o hubb-u dünya
ve o sır için tabi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yeganesi,
dünyada dahi Cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki,
Risale-i Nur o meslekten gidiyor.” (Hutbe-i Şamiye)

Evet Allah’ın rahmet hazineleri sonsuzdur.
Dilediğini verebilir. Bize düşen O’na kulluk edip namaz
ve niyaz ile O’na ibadet etmektir.
Başımıza gelen musibetlere sabretmeli ve Allah’a tevekkül etmeliyiz.
Tevekkül, “Bir sonuca ulaşmak için gerekli olan sebeplere teşebbüs ettikten sonra başarıyı Allah’dan beklemek, Onun takdirine razı olmak.” demektir.
“İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.” (Sözler)

2. “SIDKIN HAYAT-I İÇTİMAİYE-İ SİYASİYEDE ÖLMESİ”,
(Hutbe-i Şâmiye)
“Doğruluktan şaşmayın. Çünkü doğruluk iyiliğe götürür.
İyilik de cennete götürür.
Kişi doğru söylediği ve söylemeye devam ettiği sürece
ALLAH’ın yanında ‘SIDDIK’ olarak yazılır.” (Riyazüssalihin)

“Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?’
 ‘Doğruluk’.
‘Daha?’ deniyor,
‘Yalan söylememek’ deniyor.
‘Sonra’ deniyor,
‘Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.’
Yalnız?’
Yani sadece bunlar mı denilmek isteniyor.
Çok sağlam bir cümle ile de ‘Neden?’ sorgulamasının cevabı veriliyor;
‘Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır.’
“Necat (kurtuluş) yalnız sıdkla, doğrulukla olur.”
‘Öyleyse sosyal hayatın esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla manevî hayatımızı tedavi etmeliyiz.” diyor. (Münazarat)

3. “ADAVETE MUHABBET” (İçimizdeki düşmanlık hissine sevgi bağlamak)
(Hutbe-i Şâmiye)
“Mü’minler ancak kardeştirler; öyle ise o iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’dan sakının ki merhamet olunasınız! (Hucurât 10)

“Çünkü iyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) en güzel olan (iyilik) ile def‘ et;
bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse,
sanki sıcak bir dost olmuştur!..” (Fussılet,34)

“Madem irade senin elinde değil, vazgeçemiyorsun.
Senin, mânevî bir pişmanlık,
gizli bir tevbe
ve gizli bir istiğfar hükmünde olan kusurunu bilmen
ve o düşmanlık duygusunda haksız olduğunu anlaman,
onun şerrinden seni kurtarır!..
Zaten bu yazıyı yazmamızın bir sebebi,
bu mânevî istiğfarı temin etsin; haksızlığı hak bilmesin,
haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin.” (Mektubat)

“Onlar ki, kızdıkları zaman öfkelerini yenerler ve insanları affederler.
Allah ise, iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmran 134)

4. EHL-İ İMANI BİRBİRİNE BAĞLAYAN NURANÎ RABITALARI BİLMEMEK, (Hutbe-i Şâmiye)

Ebu Musa el – Eşari (ra) den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:
Resulullah (ﷺ):
“Mümin mümine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir,
buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için Resul-i Ekrem)
parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi.”
(Buhari ve Müslim- (Riyazü’s-Salihin, I/220)

“İmanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği
ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları
ve ittifak bağları ve uhuvvet münasebetleri var.
Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir,
Râzıkınız bir—bir, bir, bine kadar bir, bir…” (Mektubat)

5. “ÇEŞİT ÇEŞİT SARÎ HASTALIKLAR GİBİ İNTİŞAR EDEN İSTİBDAT”
(Hutbe-i Şâmiye)

“Zulmedenlere de meyletmeyin! Yoksa ateş size dokunur!
Hem sizin, Allah’dan başka hiçbir dostunuz yoktur;
sonra size yardım edilmez.”(Hud, 113)

“Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin;
eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin;
buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun.
Bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslüm-İman,78)

6. “MENFAAT-İ ŞAHSİYESİNE HİMMETİ HASRETMEK.” (Hutbe-i Şâmiye)

“Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları (kardeşlerini) nefislerine tercih ederler.
Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir!..” (Haşr,9)

“Birinci kelime:
‘Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!..’
İkinci kelime:
‘Sen çalış, ben yiyeyim.”(İşaratü’l-İcaz)
Birinci kelime ‘Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!..’
zekat ve yardımlaşma ruhunun terk edilmesi anlamına gelmektedir.
İkinci kelime olan ‘Sen çalış, ben yiyeyim.’ ise bencilliğin en alçakçası olan faizciliğe, yani bankacılığa işaret etmektedir.
İslam faizi yasak edip, zekatı emrederek, bu iki sınıf arasında sağlam ve sağlıklı bir köprü kuruyor ve bu kavgayı bitiriyor.
Şayet insanlık İslam’ın bu faydalı reçetesini tatbik etmiş olsa idi, bu kavga ve savaşlar yaşanmayacaktı.
Demek ki Ademoğlu sadece kendi menfaatlerini düşünmesiyle
ve kendi malını çoğaltmak için faiz işine girmekle çok büyük bir tahribata sebep olmaktadır.
En hayırlı insan başkalarına faydalı olandır.
Peygamber Efendimiz (ﷺ), buyuruluyor ki:
‘İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.’ (Hadis-i Şerif)

“Yaşasın sıdk, ölsün yeis!..
Muhabbet devam etsin, şura kuvvet bulsun!..
Bütün levm ve itab ve nefret; heva, hevese tabi olanlara olsun…
Selam ve selamet, hüdaya tabi olanlar üstüne olsun!..” (Tarihçe-i Hayat)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kastamonu Vilayeti ve Valileri Üzerine

Kastamonu, Türkiye Cumhuriyeti'nin, tarihi en eskilere dayanan köklü şehirlerinden birisidir.  Yakın bir geçmişte keşfedilen Kahintepe …

Kapat