Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Garîbu’l-Kur’an ve Garîbu’l-Hadîs Nedir?

Garîbu’l-Kur’an ve Garîbu’l-Hadîs Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Garîbu’l-Kur’an: Kur’ân-ı Kerîm’deki garîb lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adıdır.

Garîb kelimesi sözlükte “yurdundan uzak kalan; tek ve nâdir olan; bilinmeyen, mübhem ve kapalı olan” gibi anlamlara gelir. Kur’ân-ı Kerîm Arapça’nın Kureyş lehçesiyle nâzil olmakla birlikte diğer Arap lehçelerinden gelen veya yabancı dillerden alınıp Arapçalaştırılan kelimeler de ihtiva etmektedir. 

Rasulullah çeşitli Arap kabileleriyle görüşmüş onlarla anlaşmış hatta onların lehçe özelliklerini kullanmıştı. Sahabe de bilmedikleri şeyleri ona sormuşlardı. Sahabe devrinin sonuna kadar Arap dili asliyetini muhafaza etmişti. Artık yeni beldeler fethedilmiş, ayrı dil, din ve kültüre sahip insanlar İslam’ın bünyesi içerisinde toplanmıştı. Bunların tabii bir neticesi olarak Arap lisanı, yabancı dillerle karışmaya başlamıştı. 

Ayrıca Kur’an’da, az kullanılmasından dolayı mânası yaygın olarak bilinmeyen, anlaşılması güç lafızlar da vardır. Tefsir ilminde Kur’an’daki bu tür kelimelerin açıklanmasıGarîbü’l-Kur’ân’ın konusunu teşkil etmektedir. Hz. Peygamber’in, “Kur’an’ın gariblerini araştırınız” dediği rivayet edilmiş (Suyutî, el-ltkân, II, 4) ve Kur’ân-ı Kerîm’in garîblerini bilmeyenlerin Allah’ın kelâmını tefsir etmekten sakınmaları istenmiştir. Bundan dolayı Garîbü’l-Kur’ân tefsir ilminde önemli bir yer işgal etmiş ve II. (VIII.) yüzyıldan itibaren Kur’an ilimleri arasında müstakil bir disiplin halini almıştır.

Arapça’yı fasih olarak konuşan ve çeşitli Arap kabilelerinin lehçe özelliklerini bilen Resûl-i Ekrem bazı âyetleri ve sahabenin anlayamadığı kısımları tefsir etmiş, böylece Kur’ân-ı Kerim’in ilk müfessiri olmuştur. Ancak Hz. Peygamber, kelime bilgisinden ziyade âyetlerdeki hükümleri açıklamış ve güzel ahlâkın esasları üzerinde durmuştur. İslâm’ın ilk dönemlerinde bazı sahâbiler Kur’an’da mânasına nüfuz edemedikleri kelimelerin bulunduğunu söylemişlerdir. Çok zengin bir yapıya sahip olan Arap dilinin muhtelif lehçelerine herkes vakıf olamaz. Bir insan bir dili ne kadar bilirse bilsin, her kelimenin her manasını anlayamaz. Arap diliyle indirilen Kur’an (İbrahim Surei, 14/4; Yusuf Suresi, 12/2; Şura Suresi, 26/7; Zuhruf Suresi, 43/3) için de aynı durum söz konusudur. Nitekim Hz. Ömer, Abese süresindeki (80/31) “ebben” kelimesinin anlamını bilmediğini ifade etmiştir. (a.g.e, II, 4) İbn Abbâs da altı âyette geçen “fâtır” kelimesinin (bk. M. F. Abdülbâkl, el-Mu’cem, “fâtır” md) mânasını, iki Arap köylüsünün bir kuyu başında tartışırken bu kelimeyi kullanmaları sayesinde öğrendiğini belirtir. (Süyütî, II, 4) Yine İbn Abbas “gıslîn” (Hâkka 69/36), “hanânen” (Meryem 19/13), “evvah” (Tevbe 9/114) ve “rakim” (Kehf 18/9) dışındaki bütün Kur’an kelimelerini bildiğini söylemiştir. (a.g.e., II, 4-5)

Âyetlerdeki garîb lafızların mânalarının tesbit edilmesine sahabe devrinden itibaren başlandığı ve bu maksatla Arap şiirine başvurulduğu anlaşılmaktadır. (a.g.e., II, 55-88) Rivayete göre, Arap şiiri hakkında geniş bilgi sahibi olan Abdullah b. Abbas şiirle istişhad faaliyetinin de ilk mümessili olmuştur. Hatta onun, Haricî reislerinden Nâfi’ b. Ezrak’ın, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen anlaşılması güç iki yüz kadar kelime hakkında sorduğu sorulara şiirlerden şâhidler getirerek cevaplar verdiği ve bu cevapları ihtiva eden Mesâilü Nâfi b. el-Ezrak adlı bir de eseri bulunduğu bilinmektedir. (bk. Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 153; Ali Turgut-Tefsir Usulü ve Kaynakları,  s. 158)

Kur’an’da geçen ğarib kelimelere bir kaç örnek vermek gerekirse bunları şöyle sıralayabiliriz:

Sefih kelimesi Kinane lehçesinde cahil manasına gelir.

Saika kelimesi Umman lehçesinde ölüm manasına gelir.

Riczen kelimesi Tayy lehçesinde azap manasına gelir.

Bağy kelimesi Temim lehçesinde hased manasına gelir.

Siccil kelimesi Furs lehçesinde çamur manasına gelir.

Er-Rakîm kelimesi Rum lehçesinde kitap manasına gelir.

El-Yemmu kelimesi Kıbt lehçesinde deniz manasına gelir.

Tûr kelimesi Süryani lehçesinde dağ manasına gelir.

Sinîn kelimesi Nabat lehçesinde güzel manasına gelir.

El-Mühl kelimesi Berber lehçesinde kızgın yağ manasına gelir. (Ebu Ubeyd, Ğaribu’l-Kur’an; Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 156)

Garîbu’l-Hadîs

Garib hadisle bir ilgisi olmayan, bu yüzden onunla karıştırılmaması gereken garîbu’l-hadîs tabiri, hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabilecekleri lafızları manasınadır. Konusunu hadislerin anlaşılması güç lafızlarının açıklanmasının teşkil ettiği ilme de garîbu’l-hadîs ilmi denir.

Misal vermek gerekirse,

“Allah Kitabı Kur’an-ı Kerim gökten yere uzanan bir nurdur” hadisindeki “habl” lafzı garib bir lafızdır. Aslında “ip” manasına gelen bu kelimeyle Hz. Peygamber (s.a.s) Kur’ân-ı Kerim’i mü’min gönülleri aydınlatan bir nur olarak nitelemişlerdir; zira araplar güneşin huzmeler şeklinde yeryüzünü aydınlatan ışığını ip veya ipliğe benzetirler. Nitekim, ayetinde de 297öyledir ve fecir aydınlığı beyaz ipliğe, gece karanlığı siyah ipliğe teşbih buyurulmuştur. 298

Hadislerin doğru ve etraflı bir şekilde anlaşılabilmesi her şeyden önce garîb lafızlarının iyice anlaşılmasına bağlıdır; Çünkü hadisten doğru hüküm çıkarılabilmesi için bütün lafızlarının iyce anlaşılması gerekir.

Hz. Peygamber (s.a.s) herkesin anlayabileceği şekilde fasih ve açık konuştuğu için hadislerde kapalılık yoktur. Anlaşılması güç lafızlar da pek fazla değildir. Bu itibarla sahabiler için hadisleri anlama güçlüğü söz konusu olmamıştır. Bununla birlikte sahabîler, anlayamadıkları Kur’ân-ı Kerim ayetlerini olduğu gibi Hz. Peygamber’in sözlerindeki anlayamadıkları lafızları da sorup öğrenmişlerdir. O’nun ebedi aleme göç etmesinden so a kısa zamanda fetihler ilerlemiş ve Arap asıllı olmayanlardan müslüman olanların sayısı hayli artmıştır. Bu yeni dini kabul edip onun Kur’an-ı Kerim ve hadislerden ibaret iki ana kaynağını iyice öğrenmek isteyenler bunların bazı lafızlarını etraflıca anlayamamak gibi bir durumla karşılaşmışlardır. Aslında diğer müslümanların gerek Kur’ân-ı Kerimi, gerekse hadisleri arap aslından olanlar derecesinde anlamaları zordur. Kaldı ki bu iki kaynağın iyice anlaşılabilmesi belli bir islamî kültür seviyesine ulaşmayı gerektirir. Yeni müslüman olmuş, değil, Arapçayı, dinini bile henüz layıkiyle öğrenememiş müslümanın böyle bir kültüre sahip olamıyacağı açıktır.

Öte yandan Hadis İlminde en düşük seviye olan rivayet derecesinde olanlardan başlamak üzere her derecedeki muhaddisler arasında hadislerin garib lafızlarını bilmek şart görülmüştür, durum böyle olunca hadislerin garîb lafızlarını açıklayan kitaplara şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaç Kur’an-ı Kerim’in garib lafızlarını açıklayan kitapların yanında garîbu’l-hadis kitaplannın tasnifine yol açmıştır. Tasnif edilen kitaplann bir kısmı garibu’l-Kur’anla birlikte garîbu’l-hadisi de ihtiva eder ki Kitâbu’l-garibeyn adlı eserler bu tür kitaplardır.

İlk garibu’l-hadis kitabını tasnif eden alim olarak, Ebu’l-Hasen en-Nadr b. Şumeyl bilinir. Bununla birlikte bazıları ilk garibu’l-hadis kitabını Ebu Ubeyde Ma’mer İbni’l-Musenna’nın tertiplediği görüşündedirler. Her ikisi de üçüncü hicrî asrın başlarında ölmüşlerdir. Buna göre denilebilir ki, garibu’l-hadis kitapları ikinci asrın sonlarına doğru yazılmaya başlanmıştır. Zamanla ilk yazılan kitaplar esas olmak üzere garîbu’l-hadis kitapları çoğalmıştır.

Bunlardan en önemli birkaçı şunlardır:

1. Garîbu’l-Hadîs: Ebu Ubeyde el-Kasım b. Selâm el-Herevî 299
2. Garîbu’l-Hadîs: Abdullah b. Müslim b. Kuteybe
3. el-Fâ’ik fî Garîbi’l-Hadîs: Mahmud b. Umer ez-Zemahşeri
4. en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs: İbnu’l-Esîri’l-Cezerî.300

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı

Peygamber Efendimizin Bayramı Bayram bir sevinç ve neşe günüdür. Yüce duyguların coştuğu, sevgi ve saygı, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an’da insanın “ahsen-i takvim”de yaratıldığı bildirildiği halde niçin herkes güzel değil?

Muhakkak biz insanı ahsen-i takvîmde yarattık.” (Tin, 95/4) İnsanların en güzel şekilde yaratıldığını okudum. İnsanların hepsi …

Kapat