Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Bilgi-Belge / Geleneksel Kastamonu Mutfağı ve Yemek Kültürü

Geleneksel Kastamonu Mutfağı ve Yemek Kültürü

kastamonu döneri ile ilgili görsel sonucuMuharrem AVCI* İlker ŞAHİN**

Özet

Bu çalışmadaki temel amaç, Kastamonu yemek kültürü ve yöresel tatlarını tarihsel süreç içinde değerlendirerek, günümüzdeki durumlarını yerli halk tarafından anlatılan hikâyeleri ve nesilden nesle aktarılan rivayetleriyle beraber ele almaktır.

 

Sofra adabı ve kurallarıyla birlikte Geleneksel Kastamonu Mutfağı yemeklerinin yapılış biçimlerini, kullanılan malzemeleri ve pişirme yöntemlerini ortaya koymak çalışmanın amaçları içindedir.

Geleneksel Kastamonu Mutfağı ve Yemek Kültürü

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Geleneksel Kastamonu Mutfağı ve Yemek Kültürü

kastamonu döneri ile ilgili görsel sonucuMuharrem AVCI* İlker ŞAHİN**

Özet

Bu çalışmadaki temel amaç, Kastamonu yemek kültürü ve yöresel tatlarını tarihsel süreç içinde değerlendirerek, günümüzdeki durumlarını yerli halk tarafından anlatılan hikâyeleri ve nesilden nesle aktarılan rivayetleriyle beraber ele almaktır.

 

Sofra adabı ve kurallarıyla birlikte Geleneksel Kastamonu Mutfağı yemeklerinin yapılış biçimlerini, kullanılan malzemeleri ve pişirme yöntemlerini ortaya koymak çalışmanın amaçları içindedir.

 

 ARAŞTIRMANIN temel yöntemlerinden biri olarak, yörede yıllardan bu yana yerel gastronominin geliştirilmesine katkıda bulunmuş yiyecek-içecek işletmesi sahipleriyle röportaj ve söyleşiler gerçekleştirilmiştir. Röportajlar neticesinde elde edilen bilgiler araştırmanın ilgili konularına eklenmiştir. Telefonla mülakat metodu kullanılarak günümüzde faaliyet gösteren Kastamonu Dayanışma Dernekleri’nin temsilci ve yönetici konumundaki şahıslarla görüşülmüş ve elde edilen güncel veriler çalışmaya ilave edilmiştir. Bununla birlikte literatür taramasına ek olarak, Kastamonu halkıyla söyleşiler yapılmış, yöredeki yerel restoranlar ziyaret edilerek sahip oldukları güncel menüleri incelenmiş ve bunun sonucunda geleneksel mutfağın günümüze yansımaları gözlemlenmiştir.

 

Yapılan araştırmalar neticesinde Kastamonu’da 812 adet yemek türü olduğu ve bunlardan birçoğunun diğer yöreler tarafından bilinmediği, bir kısmının ise yöreden yöreye değişen farklı şekillerde adlandırıldığı ortaya çıkmıştır. Yıllar boyu Küre civarında işletilmekte olan bakır madenleri yöreye has saklama kapları ve servis araç gereçlerinin ortaya çıkmasında rol sahibi olduğu tespit edilmiştir. Araştırmanın bulgularından biri olarak, Kastamonu yemek kültürü, sofra adabı ve yeme-içme alışkanlarının geleneksel Türk aile yapısına paralel bir şekilde gelişmiş olduğu, büyük ölçüde benzer özellikler taşıdığı ortaya çıkarılmıştır. Zengin bir yemek kültürüne sahip Kastamonu’da yetişen, Üryani Eriği, Taşköprü Sarımsağı, İnebolu Kestanesi, İnebolu Kirazı, Azdavay Armudu, Tosya Pirinci, Araç Cevizi ve Kızılcığı ülke çapında oldukça rağbet gördüğü ve il ekonomisine olumlu yönde katkı sağladığı saptanmıştır.

 

Batı Karadeniz coğrafyasında eşsiz ormanları ve zengin kültürel mirasıyla yeterince keşfedilmemiş bir turizm potansiyeline sahip Kastamonu, halk arasında ‘Evliyalar Şehri’ olarak da bilinmektedir. Hemen yanı başında yer alan Küre Dağları Milli Parkı ve Ilgaz Kayak Merkezi’ne yakınlığıyla oldukça merkezi bir konumda olan Kastamonu, eski çağlardan bu yana yöresel mutfağının birbirinden lezzetli yemek ve tatlılarına ev sahipliği yapmaktadır.

 

Tarih sahnesinde yer almış birbirinden farklı özelliklere sahip medeniyetlerin, kendi yeme-içme alışkanlıklarını ve mutfak kültürlerini oluşturmalarında hiç şüphesiz, yaşamış oldukları coğrafi şartların, yetiştirdikleri tarım ürünleri ile nesilden nesle aktarılan kültürlerinin etkisi oldukça büyüktür. Her toplum kendi kültürünü şekillendirirken atalarından miras kalan gelenek ve göreneklerin izinden gitmiştir. Bununla birlikte kültür, beraberinde birbirinden farklı yöresel mutfakları ortaya çıkarmış, toplumların yeme-içme alışkanlıklarının oluşmasına önemli ölçüde etki etmiştir.

 

Yaygın bilinen bir diğer gerçek de, iklim ve bitki örtüsünün yörelerin yiyecek-içecek araç gereçlerinin şekillenmesine büyük ölçüde etki etmesidir. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2012 Orman raporuna göre Kastamonu ili, koru ormanlarında 141 , 2 milyon metreküp ve baltalık ormanlarda 196 bin ster servet ile servet bakımından en zengin ildir. Bu bağlamda Kastamonu ili, Türkiye’nin flora ve fauna çeşitliği ile dikkat çekmekte ve zengin oksijen kaynağı olan ormanlara ev sahipliği yapmaktadır. Bu orman zenginliği beraberinde yaslağaç, oklağaç, bisleğeç gibi ahşap malzeme örneklerini günümüze taşımıştır. Yerli halk tarafından yaygın olarak kullanılan ‘Kaşık, Oklava, Bisleğeç, Kevgir, Yer Sofrası, Merdane’ gibi yemek araçlarının ahşap olması bu zenginliğin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Geleneksel mutfakların özelliklerini etkileyen en önemli faktörlerden bir diğeri de hiç şüphesiz, yöre halkının yetiştirmekte olduğu tarım ürünleridir. Oldukça verimli topraklara sahip olan Kastamonu, yılın belirli dönemlerinde yoğun yağış almakta, bunun sonucu olarak da tarım ürünü çeşitliliği bakımından zengin illerden biri olarak dikkat çekmektedir. Genellikle hamur işi ve et ağırlıklı bir yemek kültürüne sahip Kastamonu’da yerli halk tarafından geçmişten günümüze taşınan en meşhur yiyeceklerin başında Taşköprü Püryanı, Daday Etli Ekmeği, Şenpazar Cırığı, Cide Ceviz Helvası, Tosya Keşkeği, Bozkurt Cöbüsü Devrekâni Banduması ve Azdavay Soğan Dolması gelmektedir (Erdoğdu,2008).

 

Yıllar boyu Küre civarında işletilmekte olan bakır madenleri yöreye has saklama kapları ve servis araç-gereçlerinin ortaya çıkmasında rol sahibi olmuştur. Kastamonu yemek kültürü, sofra adabı ve yeme-içme alışkanları geleneksel Türk aile yapısına paralel bir şekilde gelişmiş olup, büyük ölçüde benzer özellikler taşımaktadır.

 

Yapılan araştırmalar neticesinde Kastamonu’da 812 adet yemek türü olduğu ve bunlardan 500 adedinin diğer yöreler tarafından bilinmediği ortaya çıkmıştır. Oldukça zengin bir yemek kültürüne sahip Kastamonu’da yetişen ve yöreye has özellikleriyle eşsiz birer lezzet olan Üryani Eriği, Taşköprü Sarımsağı, İnebolu Kestanesi, İnebolu Kirazı, Azdavay Armudu, Tosya Pirinci, Araç Cevizi ve Kızılcığı ülke çapında oldukça rağbet görmekte ve il ekonomisine olumlu yönde katkı sağlamaktadır (Gökoğlu, 1962).

I.Kastamonu Mutfağının Tarihçesi ve Günümüze Yansımaları

Yemek yeme ihtiyacı insanoğlunun yeryüzünde varoluşundan bu yana biyolojik bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Mağaraları kendine ev edinen yeryüzünün ilkel toplumları açlık hislerini bastırabilmenin tek yolunun ‘avcılık ve toplayıcılık yaparak hayat mücadelesini sürdürme’ olduğunun farkına varmışlardı. Dönemin ilkel avcıları olan erkekler, açlığın beraberinde getirdiği beslenme zorunluluğunun üstesinden gelmek için korkularını yenmek zorundaydı. Vahşi yaban hayvanlarıyla mücadele ederek avlanıyor, av etini mağarasında yaşayan ailesiyle paylaşıyordu. Ancak arkeologlar en eski avcıların dahi tarihin en eski mağara ve mutfaklarında av planlarını içeren duvar resimlerini keşfettiklerinde, insanoğlunun biyolojik yeme-içme gereksiniminin resim sanatının doğuşunun temellerini attığının farkına vardılar. Özellikle ülkemizin en eski yerleşim merkezi olarak varsayılan ve Konya’nın Çumra ilçesi yakınlarında bulunan Çatalhöyük’te insanlar iki bölümden oluşan tek odalı evlerde yaşamaktaydılar. Dünyanın ilk toplu yaşam merkezlerinden biri olan Çatalhöyük Evleri, aralarda boşluk olmaksızın birebirine bitişik olarak inşa edilmişti.

 

Tarih öncesi dönemde hiç şüphesiz insanoğlunun en önemli buluşlarının biri de pişirme tekniğidir. Bu evlerin odalarında, yemeğin pişirildiği ilkel bir ocak ile mutfak malzemeleri bulunmuştur. Aynı oda içerisinde oturma ve yatma amaçlı kullanıldığı varsayılan sekiler keşfedilmiştir. Bu bağlamda şu sonuca varılabilir: Tarihin ilk insanları aynı oda içinde yemeğini pişiriyor, tüketiyor ve gene aynı oda içinde oturuyor ve uyuyordu. Dolayısıyla tarihteki ilk mutfaklar aynı zamanda insanların günlük yaşam alanlarıydı.

 

Kastamonu, gerek coğrafi konumu ve elverişli iklim şartları gerekse bereketli topraklara sahip olması nedeniyle tarih öncesi çağlardan bu yana, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olarak medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Oldukça zengin kültür mirasına sahip Kastamonu’da kazı çalışmaları yürüten arkeologlar, yemek kültürünün temellerinin M.Ö. 7000 yılında atılmaya başladığını ifade etmektedirler. Yapılan araştırmalar Kastamonu yöresinin paleolitik dönemle birlikte neolitik, kalkolitik ve erken tunç dönemlerine kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olduğunu göstermektedir.

 

Kastamonu Mutfağı’nın bilinen ilk temsilcilerinden olan Hititler’in geleneksel yemeklerini şu şekilde ifade edebiliriz: Gangati Çorbası( Bitki/Sebze Çorbası), Kızarmış Keçi Kulağı, Kraliçe Puduhepa usulü koyun eti, Kraliyet Şarap Çorbası, Kizzuvatna Usülü Koyun Budu, Arabaşı, Keşkef (Keşkek), Malhıta Çorbası, Tugugal (Bakla Yemeği), Hurutel (Kurban Yemeği), Tugutur (Bezelye Yemeği), Sar (Soğanlı Yemek) (Sandıkçıoğlu,2009).

 

Günümüzde yapılan kazı çalışmalarıyla Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi yakınlarında ‘Pompeipolis Antik Kenti’ ortaya çıkarılmıştır. ‘ M.Ö. 64 yılında Romalı General Pompeius Magnus, Pompeiopolis’i Roma imparatorluğunun kuzey Anadolu’daki romanizasyonun üs bölgesi olarak daha önceki bir yerleşimin üzerine ve çevre köylerin nüfusunun da birleştirmesiyle görkemli bir kent olarak kurmuştur. Ve bu yeni şehrin ismi de kurucusuna ithafen “Pompeiopolis ” olmuştur.’

 

Arkeologlar antik kent yıkıntılarında yaptıkları çalışmalar neticesinde; saklama, pişirme ve servis amaçlarında kullanılan yeme-içme araç gereçlerini gün yüzüne çıkarmışlar ve Kastamonu Mutfağının temellerine ulaşmışlardır.

 

Günümüzde Kastamonu Mutfağı, Trabzon-Kocaeli-Ankara üçgenini kapsayan bölge sınırları içerisinde Bolu, Zonguldak, Çankırı, Sinop illerini içine alan bir coğrafyanın özeti olarak ifade edilebilir. Büyük ölçüde hamur işi ve et ağırlıklı bir yemek kültürüne sahip yörede, yetiştirilen tarım ürünleri de geleneksel tatların oluşmasında pay sahibi olmuştur. Yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu’nun idari merkezi olan Topkapı Sarayı’nın Matbah-ı Amire ve Kuşhane Mutfaklarında görev yapan aşçıların büyük bir kısmının ‘Kastamonulu’ olduğu ve Kastamonu’nun ilçe ve köylerinden saraya getirildikleri bilinmektedir. Kastamonu’nun zengin yöresel yemek kültürünü ‘Osmanlı Saray Mutfağı’ ile harmanlayan aşçıbaşılar, ‘Geleneksel Kastamonu Mutfağını’ 15 ve 17. yy arasında etkin bir şekilde temsil etmişlerdir.

 

Yapılan araştırma neticesinde günümüz Kastamonu Mutfağının, Kastamonu ili dışındaki kentlerde iki farklı şekilde temsil edildiği ve Kastamonu Yemek Kültürünün özellikle metropol şehirlerde halen yaşatıldığı ortaya çıkmıştır. Bunlarda birincisi ‘Kastamonu Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri’dir. Kastamonu, özelikle İstanbul ve Ankara gibi metropol kentlere en çok göç veren illerin başında gelmektedir. Bu göçün doğal bir sonucu olarak da, yurdun çeşitli il ve ilçe merkezlerinde yardımlaşma ve dayanışma dernekleri kuran Kastamonulular, yılın belirli günlerinde davet, şölen, etkinlik, festival, düğün, nişan, mevlüt ve çeşitli etkinlikler organize etmektedirler.

 

Kastamonu’dan büyük kentlere göç etmiş vatandaşların bir araya geldiği bu etkinliklerde, genellikle yiyecek-içecek ikramı yapılmakta, Kastamonu Yemek Kültürü ve Geleneksel Kastamonu Mutfağı büyük kentlerde yaşatılmaya devam etmektedir. KASDER’ den edinilen bilgiye göre; özellikle her yıl Mart ayının ilk haftasında İstanbul Feshane Kültür Merkezi’nde Kastamonu Günü organize edilmekte, etli ekmek, tirit, banduma, mıhlama ve cırık başta olmak üzere yöresel yemekler tanıtılmaktadır.

İstanbul’da dernekleşme sayısı bakımından Kastamonu, 317 dernekle, 455 derneğe sahip Sivas’ın ardından 2. sırada gelmektedir. Kastamonu’yu 278 demekle Tokat takip etmektedir. Derneklerin üye sayısı baz alındığında ise 68.718 üye ile Kastamonu ilk sırada yer almaktadır.2 Kastamonu’yu 63.830 kişiyle Sivas ve 39.160 kişiyle Sinop takip etmektedir. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlere göç etmiş Kastamonulular tarafından işletilen ve mönülerinde yöresel Kastamonu yemeklerine yer veren restoran ve lokantaların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Bu işletmelerden en meşhur olanlarının menülerini incelendiğinde Kastamonu Mutfağının en etkin temsilcileri oldukları belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tablo I. Büyük Şehirlerde ve Kastamonu’da Kurulan Yiyecek İçecek İşletmelerinin Menülerinde En Çok Yer Verdikleri Yöresel Kastamonu Yemek ve Tatlıları

Ecevit Çorbası

Ekşili Pilav

Püryan Kebabı

Etli

TarhanaÇorbası

Kastamonu Kır Pidesi

Banduma

Kulaklı Mantı

Kastamonu Döneri

CırıkTatlısı

Tirit

Ayva Tatlısı

Erişteli Yeşil Mercimek Çorbası

Kastamonu Ekşisi

Büyük şehirlerde kurulan işletmelerin yansıra Kastamonu kent merkezi ve ilçelerinde yerel mutfağın ürünlerini yaşatmaya devam eden lokanta ve restoranlar halen varlığını sürdürmektedir. Yörenin geleneksel mimarisinin en güzel örnekleri olan Kastamonu Konakları’nın bir kısmı restore edilerek özel şahıslarca ‘Konak Restoran’ olarak işletilmektedir. Tarihi atmosferi geleneksel mutfak kültürü ile birleştiren bu işletmeler yerli halkın yanı sıra özellikle Kastamonu’ya gelen yerli ve yabancı turistlere hizmet vermekte ve yöresel lezzetlerin tanıtılmasında aktifrol almaktadırlar.

2. Kastamonu Mutfak Kültürü, Sofra Adabı ve Yeme İçme Alışkanlıkları

Dünya ulusları arasında Türkler, zengin yemek çeşitliliği ve kültürü ile tarih sahnesinde ‘misafirperver toplum’ olarak kendine yer edinmiştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan geniş bir coğrafyada Türklere özgü yeme-içme alışkanlıkları ve Türk Sofra Adabı, günümüzde halen geleneksel Türk aile yapısında varlığını sürdürmektedir.

 

‘Türk Mutfak kültürünün zenginleşmesinde, geleneksel Türk misafirperverliğinin önemli bir yeri vardır (Akman ve Sürücüoğlu,1998,4253).

Dünyanın hemen hemen her yerinde arkadaşlara, akrabalara, dostlara ikram olarak yiyecek ve içecek verilmesi geleneksel bir anlayış olmuştur. Yiyecek ikramları, konukseverliğin de bir ölçütüdür (Tezcan, 1993).

 

Türklerde misafirler önemli kişilerdir. “Misafire ikramda kusur edilmez” sözü Türklerin konukseverliğini açıklayan en önemli sözler arasında yer almaktadır.

Türklerin geleneksel davranışlarından bir tanesi de, yemeğin çabuk yenmesidir. Özellikle kırsal kesimde “yemeği çabuk yiyerek sofradan kalkmak” anlayışı hâkimdir. Eskiden kalma ve günümüzde hala kullanılan “Adam olacak çocuk sofrada yemek yemesinden belli olur” sözü bu davranışı doğrulamaktadır.

 

Kastamonu mutfak kültürü, sofra adabı ve yeme-içme alışkanlıkları genel olarak geleneksel Türk aile yapısına paralel olarak benzer özellikler taşımaktadır. Türk aile yapısının eski yaşam alanlarından biri olan ‘Tarihi Ahşap Konaklar’ Kastamonu yöresinde oldukça fazla sayıda varlığını sürdürmekte ve Kastamonu mimari dokusuna ayrı bir güzellik katmaktadır.

 

Tarih boyunca genellikle eyalet ve yönetim merkezi olan Kastamonu; yönetici sınıfın taşıdığı kültürel öğeleri, kendi anlayışı içinde eritip özgün bir örnek olarak ortaya çıkarmıştır. Bu anlayış ‘Kastamonu Konakları’nda kendini gösterir. Tarihi konaklar birinin cephe özelliği bir diğerine benzemeyecek şekilde inşa edilmişlerdir. Bu inşa anlayışı bölgedeki coğrafi eğime ve komşuya saygı ile başlar. Bu farklılıklar mimari sentezlerle uç noktalara taşınır. Fransız Alman- mimari ekolleri kendine özgü Osmanlı mimarisi yaratmada araç olur.

 

Kastamonu kent merkezinde sayıları 533 olan konaklarda mutfak en önemli yere sahiptir. İşlev olarak ait olduğu dönemin fonksiyonel özelliklerini içerisinde barındırır. 1970’li yıllara kadar ataerkil aile yapısının hüküm sürdüğü Kastamonu’da, mutfak örgütlenmesi de kalabalık aile bireylerine hizmet verecek şekilde tasarlanmıştır.

 

Kent merkezi kırsal alışkanlıkları da barındıran ama kendine has bir incelik ile farklılaşan “küçük bir lokanta” çeşitliliğini ortaya çıkarır. Konak yapısı içerisinde adeta küçük bir lokanta işlevi gören mutfak-kiler ihtiyaçlarının büyük bir bölümü de ev hanımı tarafından mevsimsel olarak imal ve tedarik edilir. Bu durum, ev hanımı için ağır bir yük oluşturur. Mutfakta ev hanımlarının üstünde oluşan bu yük, artık bir gelenek halini almış “pastırmalı ekmek” günleri ile başka bir boyuta ulaşmıştır. İş bilir ailelerin kendi hazırladıkları böyle bir imkân yoksa ticari olarak satılan çemensiz pastırma soğan ile yapılan iç malzeme mahalle fırınlarında hane adedi kadar veya davet edilmiş misafirler de varsa onları da hesaba katan adette yaptırılarak evin beyi tarafından “sini”lerle taşınır. Kastamonu’da özellikle Cumartesi-Pazar günleri koltuğunun altında Kastamonu baskısı sofra bezi ile “çıkılanmış sini’ taşımakta olanların pastırmalı ekmek yaptırmış oldukları bariz bir şekilde anlaşılmaktadır. 1970’li yıllardan itibaren kent merkezini saran “apartman”lar görkemli mutfak dönemini de kapatmıştır. Ahşap konaklarda da ilk vazgeçilen mimari öğelerden biri, mutfakta yer alan ocaklar olmuştur. Kastamonu yöresindeki evlerde çok yakın tarihlere kadar “ocakta” ki ateş söndürülmeden küllenir ertesi sabah ocaktaki közler yeniden alevlendirilirdi. Her gün yeniden ocak yakılması ise toplumda hoş karşılanmazdı. “Bir kibrit yüzünden adam karısını boşamış” bir özdeyiş’ten ziyade büyükler tarafından bir nasihat olarak kulaklara küpe edilirdi. Kastamonu konaklarının bazılarında ocak”, “fırın” birlikte olarak yapılmıştır. Ön bölüm ocak olarak kullanılırken gerektiğinde ocak duvarına açılmış fırın üretim için hazır beklerdi. Çeşitli ekmekler üretildiği gibi leziz yemeklerde bu fırınlarda pişirilirdi.

 

Modern Batılı yemek tarzının kökenini, beslenme biçimi ve gıdalarla ilgili yeni fikirlerin ortaya çıktığı 17. yüzyılda bulmak mümkündür. Kastamonu halkı, modern batılı yemek tarzından çok daha önce “sofra gelenekleri ve adabı” konusunda önemli gelişmeler kaydetmiş, bu hususta genel kurallarını ortaya koymuş bir toplumdu. Batı Karadeniz Bölgesinin en zengin Bakır yataklarına sahip Küre’nin, 68 km güneyinde bulunan Kastamonu, çıkarılan bakırın işlendiği en önemli kültür ve ticaret kentlerinden birini oluşturmaktaydı. Kastamonu’nun Küre ilçesinin dünya bakır rezervi bakımından önemli bir paya sahip olması, antik dönemden günümüze kadar halen işletiliyor olması mutfak zenginliği açısından bahse değer bir noktadır. Mutfak eşyalarının çoğu bakırdır.

 

Tablo 2. Kastamonu Mutfağında Kullanılan Yeme-İçme Araç Gereçlerinin Yapıldıkları Materyallere Göre Sınıflandırılışı

Bakır

Demir

Sac

Pirinç

Cam

Çinko

Ağaç

Toprak

Tencereler Sahanlar çorba Tasları

HoşafTasları

Tavalar

Tepsi ve

Siniler Kazanlar

İbrikler

Bakraçlar

Güğümler Kevgirler

Süzgeçler

Maşrapalar

Sürahiler

Sefertasları

Kepçeler

Cezveler

Saçayaklan

Eğsiranlar

Ocak Demiri

Maşalar

Üçayak Şişler

Izgara

Satırlar

Sobalar

Ateş Küreği

Ekmek Sacı

Yağ

Teknesı

Kuzineler

Mangallar

Tavası

Havanlar

Kahve/Biber

Değirmenleri

Sürahiler Bardaklar

Tabaklar

Ikâvanozlar

Şişeler

Tabaklar

Kupalar

Kâseler Tencere Cezveler

Yaslığaç

Oklağaç

Hamur

Teknesi

Bişleğeç

Et Tahtası

Yayık ve

Fişeği Kaşıklar

Kaşıklık

Sofralar

Dibekler

Sepetler

Döğecler

Çalmaçlar

Güvlekler

Rendeler

Tuzluklar Biberlikler

Caba

Kulplular

Küpler

Çömçüler

Testiler

Çanaklar Çölemen

 

Kastamonu yöresi, Geleneksel sofra adabı Türk aile yapısı örf ve adetleriyle paralel özellikler taşımaktadır. Ülkemizde özellikle kırsal kesimlerde ‘Sofra Kültürü’ yıllar boyu yaşatılmış ve nesilden nesle aktarılmış önemli bir değer olarak toplumda kabul görmüştür. Gün geçtikçe hız kazanan modernleşmenin, geleneksel değerlerin birer birer yok olmasına neden olduğu bilinen bir gerçektir. Birçok evde ‘Modern Masa Düzeni ‘ne geçilmiş olmasına rağmen, yer sofrası geleneği ülkemizin özellikle kırsal bölgelerinde halen yaşatılmaktadır. Kastamonu, geleneksel sofra düzeninde yemek yeme kültürünü devam ettiren yörelerin başında gelmektedir. Bunun en önemli kanıtlarından biri yörede halen üretilmekte olan ve halk arasında ‘Sini Bezi’ olarak bilinen ‘Sofra Bezleridir’. Kastamonular ıhlamur ağacından elde ettikleri kalıpları bitki, hayvan, geometrik vb. desenli yöresel motiflerle harmanlayıp yörenin kültürel değerlerini baskı yöntemiyle sofra bezlerine işlemişler ve yıllar boyu geleneklerin devamını sağlamışlardır. Geleneksel Kastamonu Ailesi genel olarak günde üç öğün yemek yemektedir. Yemeğe başlamadan önce ‘Bismillahirrahmanirrahim’ yemeğin ardındansa ‘Ya Rabbi Şükür’ veya ‘Ya Rab Hamd Olsun Verdiğin Nimetlere’ denmesi İslami aile yapısının temel nitelikleriyle benzer özellikler taşıdığının en açık kanıtıdır. Sofraya oturmadan önce ve sonra ellerin yıkanması gerekmektedir. Peygamberimiz, (S.A.V.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Yemekten evvel elleri yıkamak yoksulluğu, yemekten sonra yıkamak ise günahları giderir.” Diğer bir hadis-i şerifte ise, “Yemekten evvel ve sonra elleri yıkamak, fakirliği yok eder.

 

Bazı ailelerde yemekten önce abdest alınması ve abdestli olarak yemeğin yenmesi sünnet kabul edilmektedir. Yer sofrası aile bireylerinin bir araya geldikleri önemli bir değer olarak özel bir anlam taşımaktadır. Aile bireylerinin tamamının sofrada yerini alması gerekmektedir. Öncelikle aile büyüklerinin daha sonra ise kadın ve çocukların sofraya oturması âdettendir. Misafirlere özel ilgi gösterilmesi ve ikramların cömertçe yapılması önemlidir. Misafirden önce sofraya oturmak veya misafirden önce sofrayı terk etmek saygısızlık’ anlamı taşır.

 

Kastamonu sofra adabı kuralları gereğince, yemekte fazla konuşulmaz, ama gerektiğinde şaka yollu laf atmalar, takılmalar, başkasının önünden börek, dolma, tatlı kapmalar latifeler eksik olmaz. Yemekten sonra mutlaka el ve ağız yıkanır. Yere kurulan eski sofralarda, başköşe minderine en yaşlı kişi oturur. Onun sağından ise ev sahibi yerini alır. Sofra örtüsü ve yemek takımları el işiyle süslenmiş değerli eşyadır ve genellikle gelinin çeyizi içinde bulunur. Yemekten sonra genellikle başka bir odaya geçilir ve orada çay, kahve, sigara içilir ve sohbet koyulaşır. Kastamonu yöresinde yemekler yere bez (sofra) sererek veya tahta sini üzerine yemekler konulmak suretiyle, sofranın çevresine bağdaş kurulur veya sol ayak bükülerek alta alınır sağ ayağın dizi karına doğru çekilerek oturulur. Yemekler genellikle yerde ve toplu olarak yenir. Geleneğin devam ettiği yerlerde yemekler büyük kaplarda getirilerek ortaya konur. Herkes kendi önünden yemeye başlar. Başkasının önündeki yemeğe kaşık sallamak, tepsiyi çevirerek iyi ve etli kısmını kendi önüne almak, ağız şapırdatmak veya ağızda lokma varken konuşmak, görgüsüzlük olarak bilinir.

 

Yapılan bir araştırmaya göre; günümüzde kırsal kesimde %63,9 oranında ailelerin sofraya konan ortak bir kaptan, %36, I oranında herkese ayrı bir tabak içinde yemek servisinin yapıldığı; büyük kentlerde ise bu oranın %70,8’e çıktığı görülmektedir. Masada ayrı kaptan yemek yeme alışkanlığı her geçen gün artmaktadır. Bu değişimin nedeni, sofradaki herkesin eşit miktarda yemeklerden yararlanması ve bireyler arasında hastalık yayılmasının en aza indirgenmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bugün bile hâlâ, kırsal kesimin büyük bir çoğunluğunda, sini etrafında hep birlikte yemek yeme alışkanlığı devam etmekte ve nesilden nesle aktarılmaktadır (Güler, 2010).

 

Tablo 3. Kastamonu Yemekleri Yörelere Göre Adlandırılması

Yemek Adı

Yemeğin Yörede Bilinen Adı

Tatar Çorbası

Azdavay

Araç

 

İnebolu

Keşe

Çorbası

Hamur

Çorbası

Kesme

Çorba

Mankır

Çorbası

Mercimekli Bulgur

Çorbası

Kastamonu ve Şeydiler

Daday

Ana Kız Çorbası

Çakır Çorba

Bulamaç Çorbası

Sahil Köyleri

Cide/Şenpazar

Taşköprü

Un Çorbası

Yumuşak Çorba

Şaştım Çorbası

Arpa Yarması Çorbası

Araç İlçesi ve Köyleri

Göçe Çorbası veya Ak Dene Çorbası

Daday Sıkması

Devrekâni ve Şenpazar

Cırık Tatlısı

Daday/Devrekâni

Banduması

Azdavay ve Şenpazar

Araç

Islama

Banak

Daday Köle Hamuru

Azdavay/Araç/AğlÜŞenpazar/Taşköprü/Çatalzeytin/Cide

Malak veya Hamur Karması

           

Kastamonu geleneğinde sofrada sürahi içinde su bulundurulması âdettendir. Et yemekleri, pilav gibi yiyeceklerin yanında özellikle yaz aylarında ev yapımı köpüklü soğuk ayran servis edilmektedir. Aynı zamanda üzüm, incir, kayısı, üryani eriği, erik ekşisi ve pestil ezmesi hoşafları da Kastamonu yerel halkının sofralarında sıkça yer verdiği tatların başında gelir.

3. Hikâyeleriyle En Meşhur Geleneksel Kastamonu Yemekleri

Coğrafyasını en iyi şekilde kullanan Kastamonu Mutfağı, yöresinde yetişen meyve-yabani bitkiler ile de var olan doğal lezzeti artırmanın yolunu bulmuştur. Kendine has bir sentez elde etmiş Kastamonu, bugün “organik” başlığı altında toplanan birçok ürünü mutfağında yıllar boyu kullana gelmiştir. Kastamonu mutfağı bulunduğu coğrafyada yüzyılların birikimi ile elde ettiği her türlü ürünü kullanır. Bunu somut olarak örnekleyecek olursak “mantar zehirlenmesi” nin olmadığı nadir illerden biridir. Bununla birlikte hindi, Daday’da ibi, sahil ilçelerinde culuk olarak isimlendirilir. Patates ise Taşköprü’de gumpil, Daday’dapıtana, Devrekâni’de pata, Azdavay’da hozmur, Şenpazar ve Cide’de gumpiri, Tosya’da patat olarak adlandırılır. Bu adlandırma, bize günümüzde oldukça popüler olan ‘kumpir’in kaynağı hakkında bilgi vermektedir.

3.1 Çorbalar

Ahmet GÖKOĞLU, ”birbirinden tamamen ayrı olan 38 çorba çeşidi”nin tespitini yapmış ve Kastamonu’nun çorba zengini bir yöre olduğunu ifade etmiştir. Ancak bu çorbalar yapılışları aynı olmasına rağmen muhtelif yerlerde farklı isimler almıştır. ‘Kastamonu mutfağında tartıya gerek duyulmaz. Ev hanımlarının tecrübe ve göz ölçüsü hâkimdir'(Gökoğlu, 1962:24). Aşağıda, bir kısmı Ahmet Gökoğlu’nun Türk Etnografya Dergisi’nin 1962 yılı baskısında yer alan ‘Kastamonu Çorbaları’ adlı makalesinden derlenmiş çorba türlerini görülmektedir.

Tablo 4. Kastamonu Çorba Çeşitleri

Tarhana

Çorbaları

Sade Tarhana, Kızılcıklı Tarhana, Ekşili Tarhana, İri Tarhana,

Süt Tarhanası, Ak Tarhana, Su Tarhanası, Pancarlı Tarhana

Bulgur

Çorbaları

Sade Bulgur Çorbası, Sütlü Bulgur Çorbası, Yoğurtlu Bulgur Çorbası, Mercimekli Bulgur Çorbası (Anakız Çorbası veya

Çakır Çorba), Mısır Bulguru Çorbası, Yarma Çorbası, İri Çorba

Pirinç

Çorbaları

Sade Pirinç Çorbası, Sütlü Pirinç Çorbası, Yoğurtlu Pirinç

Çorbası, Toyga

Mercimekli Pirinç Çorbası, Terbiyeli Çorba, Ecevit Çorbası,

Yayla Çorbası, Pirinçli Ovmaç Çorbası

Keşkek Çorbaları

Gögle Çorbası, Buğday Çorbası, Mısır Keşkeği Çorbası

Bulamaç

Çorbaları

Sade ve Ekşili Bulamaç Çorbaları, Pirinçli Bulamaç Çorbası,

Mercimekli Çorba,Un Çorbası (Şaştım Çorbası), Sade Ovmaç

Çorbası

Tatar Çorbaları

Kesme Çorba, Hamur Çorbası, Mercimekli Hamur Çorbası,

Mangır Çorbası.

Makarna Çorbaları

Sarımsaklı Mercimekli Hamur Çorbaları

Tutmaç Çorbaları

Sade Tutmaç Çorbası, Mercimekli ve Pirinçli Tutmaç Çorbaları

Yayım Tutmaç Çorbası Sütlü Tutmaç Çorbası

Muhtelif

Çorbalar

Ekmek Çorbası, İrmik Çorbası, Düğün Çorbası, Şehriye Çorbası,

İşkembe Çorbası, Baş Çorbası, Tepsi Çorbası, Balık Çorbası,

Patates Çorbası, Sebze Çorbası, Kestane Çorbası, Fasulye

Çorbası, Fasulye/ Siyaz Çorbası, Gülü Çorbası, Mantar Çorbası,

Haşul Çorbası, Erişte Çorbası, Miyane Çorbası, Kavurma

Çorbası, Un Kavurma Çorbası, Ekşi Çorba, Aşure Çorbası, Arpa

Yarması Çorbası

Kastamonu Usulü Tarhana Çorbası

Tarhana çorbasının yapılışı yörelere göre değişiklik gösterse de en beğenilen türlerinden biri de Kastamonu usulü tarhanadır. En yaygın bilinen şekli ile kuru ve yaş olarak ayrılır. Kastamonu tarhanası yaş ve içerik itibarı ile oldukça zengindir. Kastamonu halkı, tarhana çorbasını özellikle köylerde kahvaltı dâhil tüm öğünlerde severek içmekte ve misafirlerine ikram etmektedir. Kastamonu yaş tarhanasını diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise içerisinde oldukça hoş bir kokuya sahip olan ve halk arasında Darakdalı otu denilen bir bitkinin bulunmasıdır. Bu bitkinin diğer adı tarhana otudur. Bu ot tarhana çorbasına lezzetli ve farklı bir tat verir.

 

Hikâyesi: Devrin Osmanlı padişahı, Ramazan ayında, bir gün tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkar. Sultan; Paşa, akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar edecektir. İftar vaktine yakın ara sokaklara girerler. Sultan ve veziri kendilerini tanıtmadan, herkese selam vererek giderler. İftar topu atılıp akşam ezanı okunmaya başladığında, fakir ama gönlü zengin bir Müslümanın evinin önündedirler. Padişah eski evin kapısını çalar ve tanrı misafiri olduğunu söyler. Evin hanımı buyur eder ama onun padişah olduğunu bilmemektedir. Ev sahibinin yemek yapacak kadar malzemesi olmadığından iftar yemeğinde bir kuru ekmek ile iftar edecektir. Hanım girer mutfağa acil yemek hazırlaması lazımdır. Ama yemek yapacak malzeme yok. Ne yapsın biraz un, biraz kuru salça, biraz yoğurt ve evde bulunan çok az malzemelerden bir çorba yapıp misafirlere ikram eder. Padişah çorbayı çok sevmiştir. Çorbanın ne çorbası olduğunu sorar hanıma, hanım da ‘Darhane Çorbası’ der. Padişah kendisini tanıtır ve bu çorbayı çok sevdim. Bu çorbayı saray mutfağına aldım. Saraya gel her gün bu çorbayı yap der. Darhane, Anadolu insanının dilinde “tarhana” olarak yerini alır. Bazı yerlerde ise daha da kısaltılarak “tarana” olarak kullanılır.

Sade Tarhananın Malzemeleri: Kaymaklı yoğurt, fesleğen, dereotu yöredeki adı daradakil veya dorak), domates, yeşilbiber, nane, soğan, un.

 

Yapılışı: Tarhana yoğurdunun içine yeşilbiber, domates ve soğan doğranarak karışım hazırlanır. Karşıma daha sonra fesleğen, dereotu ve nane ilave edildikten sonra ekşimesi için ortalama 15 ila 20 günlük dinlendirmeye bırakılır. Bu süreç sonrasında un elenip yoğurda katılır. Kastamonuluların bir kısmı unu ilave etmeden önce daha önce karıştırmış oldukları domates, yeşilbiber, nane, fesleğen ve soğanı karışımın içinden çıkarır. Ortalama 10 gün daha dinlenmeye bırakıldıktan sonra tarhana hazır hale gelir. Yaş ve kuru olmak üzere iki türlüdür. Yaş tarhana karıştırıldığı teknede bastırılmış halde bekletilir ve hamur tarhana adını alır. Kuru tarhana ise bu hamurların ufak parçalara ayrılıp kurutulduktan sora ufalanmasıyla elde edilir.

Pişirilmesi: Ocağa kaynamak üzere tencere içinde su konulur. Suya

göz kararı ile bir miktar tuz ilave edilir. Hamur tarhana ise iki, toz tarhana ise dört kaşık tarhana suyla ıslanır. On dakikalık bir süre sonunda, ıslak tarhana ılık suyla karıştırılıp kaşık yardımıyla ezilir. Bu karşım iyice çırpıldıktan sonra süzülerek kaynayan suya katılır ve kısık ateşte pişirilir.

Bulgur Çorbaları

Bulgurdan yapılan çorbalar, tarhanadan sonra Kastamonu yöresinde en çok tüketilen gıdalar arasındadır. En önemli özelliği yapımında Kastamonu’da yetiştirilen siyez ve gernik türü buğdaylarının kullanılmasıdır. Buğdaylar kalburdan geçirilip, yıkanır. Kazanlarda pişene kadar kaynatılır. Kaynama esnasında piştiğini anlamak için bulgur tanelerinden biri kırılıp içine bakılır. İçinde az miktarda akı kalmışta tam kıvamına olduğu anlamına gelmektedir. Pişen buğday kurumaya bırakılır, taş ve tozlardan arındırıldıktan sonra, ‘yarma’ olmak üzere su değirmenlerine gönderilir. Değirmende kabuklarından ayrılan bulgurlardan iri olanı pilavlık, ince olanı ise çorbalık olarak kullanıma sunulur.

 

Bulgur Yemeğinin Osmanlı Sultanı Dördüncü Murad Han, Bağdat seferine giderken Misâlî Baba’nın bulunduğu köyün yakınında bir yerde ordusunu istirahate çekmişti. Bu sırada çevreyi dolaşan Sultan, köye uğradı. Köyün alt tarafında gördüğü küçük bir kulübenin kapısını çaldı. Sultanı, nûr yüzlü bir zât karşılayıp, tebessüm ederek içeri aldı. Onun velilerden olduğunu fark eden Sultan, hürmetle huzurunda oturup, bir müddet sohbetini dinledi ve duasını aldı. Ayrılıp giderken Sultana birkaç avuç bulgur ve bir torba da saman verdi. Sultan bunları alıp ordusuna döndü. O gün yemek zamanı kendisine Misâlî Baba tarafından hediye edilen birkaç avuç bulgur ile yemek yapılmasını istedi. Emir üzerine bulgur yemeği (pilav ve çorba) yapıldı. Bu bulgur pişirilirken gitgide artıp çoğaldı ve kazanlar dolusu yemek oldu. Bütün ordu yiyip doyduğu halde yine de arttı. Sultan Murad, Misâlî Baba’nın ve yol boyunca ziyaret ettiği veli zatların duası bereketiyle tarihte benzeri az görülen bir zafer kazandı.

Anakız Çorbası

Bulgur çorbalarının en meşhurlarından birisi ‘Anakız Çorbası’ olarak bilinen Mercimekli Bulgur Çorbasıdır. Analı Kızlı olarak bilinen çorbadan tamamen farklıdır. Bu çorba Daday’ın kırsal kesimlerinde ve köylerinde ‘Çakır Çorba’ olarak adlandırılır.

 

Yapılışı geleneksel Türk aile yapısında anadan kızına öğretilerek nesilden nesle aktarıldığı için bu adı aldığı sanılmaktadır.

 

Hikâyesi: Rivayete göre bu yemeği ilk Suzi ana adındaki bir kadın yapmıştır. Daha sonra yemeğe bu ismi kendisinin verdiği söylenmektedir. Suzi ananın tam sekiz tane oğlu vardır. Kız çocuk özlemiyle yanıp tutuşmakta olan Suzi ananın Tanrı’ya yakarışları boş çıkmamıştır. Bir kız evlat sahibi olmuştur.

 

Suzi ana kızını büyütüp evlenecek yaşa getirmiştir. Suzi ananın kızına sık sık görücüler gelmeye başlar. Fakat Suzi ana hepsine bir bahane bulup kızını bir türlü vermemektedir. Kızı bir gün bir gence aşık olur ve onunla kaçar, biricik kızının yanında olmamasına dayanamayan Suzi ana yataklara düşüp hastalanır. Bunu öğrenen kızı eşini de ikna ederek anasının elini öpmeye gider. Kızının özlemiyle yaşayamayacağını anlayan anne kızını affeder. Kırk gün kırk gece ziyafet düzenlenir. Analı Kızlı yemeği bu muhteşem düğün esnasında yapılan çok özel bir yemek olarak nesilden nesle aktarılır.

Malzemeleri: I Adet Orta Boy Soğan, Sıvı Yağ 1/4 Su Bardağı, Salça I Yemek Kaşığı, 12 Bardak Su, Yeşil Mercimek I Su bardağı, I Su Bardağı Duru Pilavlık Bulgur, 1/2 Su Bardağı Yoğurt, I Yemek Kaşığı Nane, Tuz.

 

Yapılışı: Soğan soyulur, yıkanır, ince ince doğranarak yağda kavrulur. Salça ilave edilip karıştırılır ve su dökülerek kaynatılır. Mercimek yıkanarak tencere içindeki suya eklenir. Kaynadıktan sonra bulgur ilave edilir. Bulgur ilave edilerek mercimek ve bulgur yumuşayıncaya kadar kaynatılır. İnmesine yakın yoğurt ve nane ilave edilir kaynadıktan sonra tuz atılır ve ocaktan alınır.

Pirinç Çorbaları

Pirinç, insan beslenmesinde önemli yeri olan, su içinde çimlenen, kökleri suda erimiş oksij enden yararlanabilen tek tahıl cinsidir. Ulusal Hububat Konseyi Çeltik Raporunda yer alan Tarım il Müdürlüklerinin kayıtlarına göre 2011 verilerine göre, Karadeniz Bölgesinde (Samsun, Çorum, Çankırı, Sinop, Kastamonu ve Tokat) ekim alanı 307.252 da, üretim miktarı 262.181 ton dekara verim ise 759 kg olarak gerçekleşmiştir. Bölgede verim ve randıman açısından olumsuzluk yaşanmadığı için verim ve üretim miktarlarında artış beklenmektedir. Randıman değerleri ise % 60-65 arasında değişiklik göstermektedir.

 

Tosya, tarihte İpek yolu diye bilinen bugünkü Samsun – İstanbul karayolu üzerine kurulmuş, Kastamonu’nun pirinciyle meşhur ilçesidir. ‘Tosya Pirinci” Devrez ovasında yer alan toprağın yapısı bu özel pirinç çeşitlerinin bu yöreye has bir özelliğe sahip olmasına sebep olmuştur, buradaki alüvyal alanlar çeltik için temel ekim alanıdır. Türkiye’nin ilk Pirinç fabrikası da Atatürk’ün desteğiyle ilçede 1925 yılında kurulmuştur.

Ecevit Çorbası

Hikâyesi: Ecevit Han, Kurtuluş Savaşı yıllarında İnebolu’dan cephane nakledilirken konaklama yeri olarak kullanılırmış. Bu tarihi han, bölgede “Ecevit” adı verilen mevkide yer almaktadır. Ecevit Han, İnebolu’dan başlayan ve Kastamonu’ya uzanan Atatürk ve İstiklal Yolu projesi çerçevesinde de restore edilmiştir. Atatürk’ü ve birçok devlet adamını, şair ve devlet büyüğünü ağırlamış tarihi bir yapı olması bakımdan önemlidir. Konuklarından biri de Bülent Ecevit’in babası Fahri Ecevit’tir. Yörede anlatılan hikâyeye göre Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Kastamonu milletvekilliği görevini yürüten Bülent Ecevit’in babası Dr. Fahri Ecevit, soyadı kanunu çıkınca bu yöredeki bu mevkiden ve tarihinden etkilenerek “Ecevit” soyadını seçmiş. Bu olaydan sonra Kastamonular, Fahri Ecevit’e olan şükranlarından ötürü yaptıkları yöresel yemeğe ‘Ecevit Çorbası’ adını vermişler. Rivayete bakılırsa Fahri Ecevit’in en sevdiği çorbalardan biri olması dolayısı ile de bu ismin kaynağı olduğu düşünülmektedir.

Malzemeleri: I kg Pirinç, 2 Yumurta, 2 Kaşık Yoğurt, I Çorba Kaşığı Un, 10—15 gr. tereyağı.

 

Yapılışı: Pirinç bir saat önce ıslatılır, süzülür, tekrar su eklenerek haşlanana kadar kaynatılır. Bir kâsede yumurta, un ve yoğurt çırpılır. Haşlanan pirince, çırpılan malzemeler yavaş yavaş ilave edilir. Daha sonra çorba kâselerine alınır. Üzerine nane serpilir. En son tavada tereyağı altın rengini alana kadar kızartılır. Kızgın tereyağı nanenin üzerine dökülür.

3.2 Ana Yemekler

Kastamonu yöresinde en meşhur olarak ün salmış yemeklerin başında Tirit, Banduma, Büryan Kebabı, Kastamonu Döneri, Mıhlama gelmektedir.

Tirit

Kureyş kabilesinde sıkça yenen, rivayete göre Peygamber Efendimiz’in (SAV) en sevdiği yemek olduğu söylenen, Türkçe ‘de ‘tirit’ olarak bildiğimiz bu yöresel lezzet Arapça ‘tharid’ olarak adlandırılmaktadır. Tirit, günümüzde o meşhur türküsüyle beraber anılmaktadır.

 

Hikâyesi: Peygamber Efendimiz Hz. İbrahim oğlunu kurban edeceği sırada vahiy gelmesiyle koç keser ve koçun etini pişirip suyundan yemek yapar. Bu yemeğe sonra sofra kurar ve tüm insanları evine davet eder. O günden bugüne halen bu gelenek sürer. Ayrıca Peygamber Efendimiz ‘in en sevdiği yemektir. Bir rivayete göre Peygamber Efendimiz ‘in (s.a.v.) dişi kırıldığında bu yemeği yediği bilinir. Ekmeğin ve etin suyla buluşması yemeği yumuşak yaptığından böyle tercih edermiş. Hz. İbrahim’in sofrasından bugüne kadar gelmiştir. Günümüzde düğünlerde, taziyelerde, adak adayanlarda, cuma gününde ve mübarek günlerde özellikle de sabahları pişirilip hayır niyetine dağıtılır. Kimseden para alınmaz. Allah rızası için yapılır. Bu yüzden kutsal ve sevap bir yemek olarak da bilinir.

 

İkinci hikâyeye göre, Sultan İbrahim ille de Girit’in alınması konusunda ısrarlıdır. Ama hiçbir girişim netice vermez. Seneler seneleri kovalar. Sultanın Avcı Mehmet’in artık Girit ismini duymaya tahammülü yoktur. Girit’i almadan kim gelirse ve kim bana Girit’ten bahsederse boynu vurula diye emir buyurur. Aradan tam 24 sene geçer. Bir gün Fazıl Ahmet Paşa tarafından Girit alınır. Bunu padişaha kimse söylemeye cesaret edemez. Sonunda saray aşçısı çok güzel bir yemek hazırlayarak sultanın huzuruna çıkar ve yemeği kendi eller ile ikram eder. Sultan sorar: “Bu yemeğin ismi ne? Aşçı cevap verir: Sultanım bu yemeğin ismi TİRİT, alındı GİRİT.” Bunun üzerine aşçı sultan tarafından ödüllendirilir. Tirit de bundan böyle özel günlerin yemeği olarak sofralarda yerini alır.

Malzemeleri: Kastamonu simidi veya 10 dilim bayatlamış ekmek, kemik suyu, sarımsak, yoğurt, kavrulmuş kıyma, tereyağı, 1,5 Litre su, salça, tuz, piyaz şeklinde doğranacak soğan.

 

Yapılışı: Kastamonu simidi ile yapılacaksa, öncelikle simitlerin alınması veya hazırlanması gerekir. Kastamonu simidi diğer yörelerden farklı olarak, böreklik un ile mayalanıp yoğrulduktan sonra hamur, simit halkası haline getirilir ve 10 dakika bekletilir. Dinlenmiş hamur, içinde elma pekmezinin kaynadığı, suda haşlanır. Daha sonra fırınlanarak hazır hale getirilir. Simitler, kaynar et suyuna ilave edilip kevgirle bastırılmak suretiyle tabağa alınır. Simitler küçük parçalar halinde dilimlenir. Uzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. I kepçe kavrulmuş soğan ile harmanlanmış kıymayı yayılıp ve üzerine salçalı tereyağı gezdirilir. İsteğe göre pul biber eklenir. Ekmek ile yapılacaksa ekmekler lokma halinde doğranıp, tepsiye sererek fırına atıldıktan sonra kızarıncaya kadar pişirilir. Tencereye eti ve soğanı ilave ettikten kadar güzelce kavurulur. Kavrulunca ekmekleri ıslatmaya yetecek ölçüde su eklenip kaynatılır. Tiritin kıymalı karışımı tepsideki ekmeklerin üzerinde gezdirilir. Sarımsaklı yoğurt eklenir. Arzu edildiği takdirde küçük bir tavada kızdırılan tereyağı da tiridin üzerine dökülür. Tirit, serme denen ekmekle de yapılır. Tiridin yufkayla veya kıyma yerine tavuk etiyle de yapılması mümkündür.

Banduma

Tarihi Kastamonu Banduması veya bir diğer adıyla ıslama, çok zengin olan Kastamonu mutfağının yüz yılı aşkın bir süredir yapılan ünü tüm Türkiye’ye yayılmış önemli bir yemeğidir. Malzemesinin ana maddesi yufka, yağlı köy tavuğu, ceviz ve tereyağıdır. Adlandırılışı ilçelere göre değişerek Küre, İnebolu, Daday ve Devrekâni ilçelerinde Banduma Pınarbaşı, Azdavay ve Şenpazar ilçelerinde ise Islama denir. Fakat bazı yerler de Banak ve Bandırma ismini almaktadır.

 

Hikâyesi: ‘İstanbul’da saray çevresinde görevler üstlenen büyük kardeş Odabaşı yaşlılığında İstanbul’dan köye döner ve yaşamının kalan kısmını burada sürdürür. Kendisi gibi İstanbul’dan memleketine dönen arkadaşının yolu bir gün Kastamonu’ya düşer. Aklına Odabaşı köyündeki arkadaşı gelir. Sora sora köyü bulur. Köyde büyük kardeş Odabaşı’nın evinde misafir olur. Odabaşı, gelini Şerife’ye misafirinin önemli olduğunu ve özen gösterilmesi söyler. Ancak kış çok sert geçmektedir. Misafire yiyecek çıkarmak gerekmektedir ama sadece erişte, bulgur yapılsa bu kadar uzaktan gelen misafire ayıp olur. Şerife gelin düşünür taşınır uzun yıllar öncesinde babaannesinin anlattıkları aklına gelir. Yüzyıllar öncesinden aktarılanları başlar uygulamaya. Ak tavuğa bakar baharda gülk olursa kuluçkaya yatıracaktır ama ya misafir… Çaresiz ak tavuğu büyük oğluna kestirir, tüyünü yolar, temizler, koyar tencereye. Öte yandan çıkarır yaslağacı başlar yufka açmaya. Bir de biraz ceviz vardır kilerde onu da kırdırır kızına, dövüp hazırlar. Sıra pişen tavukların parçalanıp yufkaya sarılarak tepsiye dizilmesine gelmiştir. Ardından yağlı tavuk suyuna bandırır kestiği yufka sarımlarını. Aralarına da ceviz seıper. Kalan tavuk etlerini de bir güzel dizer tepsideki sarımların orta yerine. Siniyi hazırlayıp misafirin önüne koyarlar ve misafiri buyur eder büyük Odabaşı. Misafir yemeğini yer, çok beğenir, bunun adı ne der. “ben de köyüme gittiğim de yaptırayım ” diye de ekler. Büyük Odabaşı gelinine seslenir ve sorar. Şerife gelin utanır sıkılır. “Banduma” deyiverir birden. He ya “Banduma”. Ardından anlatır. Tavuk suyuna bandırıldığını “Banduma” adının buradan geldiğini söylemeyi de ihmal etmez. O günden sonra yüzyıllardır unutulan bir Orta Asya Türk kültürü “Banduma” tekrar ortaya çıkar. Rivayet odur ki gelen misafir Balıkesir’in Bandırma ilçesindendir. Çok sevdiği bu yemeği memleketine taşımış dükkân açmış ve bugünkü Bandırma’nın ortasındaki bu dükkân ilçeye adını vermiştir. ‘ 3

Malzemeleri: Bütün tavuk veya yarım 1 2 Kg hindi, 2 yemek kaşığı tereyağı, Tavuk suyu, tuz, 3 adet yufka, kırmızıbiber, yarım su bardağı çekilmiş ceviz içi.

 

Yapılışı: Hindi veya tavuk pişirilip suyu elde edilir. Pişen et, un su ve tuz ile yoğrulur. Hindi veya tavuk suyu ayrı bir kaba alınır, yarım kaşık tereyağı eklenip eriyinceye kadar kaynatılır. Et, un ve tuzla yoğrulmuş olan hamur yufka haline getirilerek pişirilir. Ceviz içi ufalanarak bir tepsi içinde önceden kızartılmış tereyağı ile yağlanır. Pişirilen hamurlar yufka halinde iken rulo şeklinde kesilir ve hazırlanmış olan hindi veya tavuk suyuna bandırılıp tepsiye dizilir. Bu tepsideki hamurların üzerine hindi veya tavuk eti parçaları ve ufalanarak yağlanmış ceviz içi konur ve yine hindi veya tavuk suyu ilave edilerek ocakta altı kızarana kadar pişirilir. Ocaktan çıkınca eritilmiş tereyağı dökülerek servise hazır hale getirilir.

Bîran (Püryan, Biryan, Piran, Kuyu) Kebabı

taşköprü kuyu kebabı ile ilgili görsel sonucuTaşköprü ilçemizde bu yemeğin adı Kuyu Kebabı, Kastamonu’ da ise Birandır. Anlamı; kızartılmış et, ateşte kızartılmış kebap veya tava, tepsi gibi şeylerde susuz olarak pişirilen yahut biraz suda pişirildikten sonra kızartılan et kebabıdır. İşte bu açıklama kuyu kebabına Biran demenin bir anlamda doğru olmadığını göstermektedir.

 

Hikâyesi: Taşköprülü üç kafadar aralarında eğlenmek üzere İlçenin doğusunda bulunan Elek Dağı’na Yaylaya çıkarlar. Karınları acıkınca ne yiyeceğiz telaşı içlerine düşer. Bulundukları bölgede koyunlar kuzular otluyormuş. Karar verirler ve bir kuzu alarak keserler, yanlarında tencere tava gibi pişirebilecekleri bir kapları olmadığı için kuzuyu kızartmayı düşünürler ve çam pürlerini ve kozalakları toplar biri. Pür, bir yansın püryan olur der. Neticede bu şekliyle kuzuyu kızartarak afiyetle yerler ve yemeğin adı püryan olarak kalır.

 

Yapılışı: Kuyunun derinliği ortalama 2 ila 4 metre, çapı ise 2 ila 3 metre olmalıdır. Kuyunun iç duvarları kerpiç toprağı ve ateş tuğlası kullanılarak örülür. Kebabın öğlen saatlerinde hazır olması isteniyorsa sabah 08.30-09.30 sularında kuyu ateşinin yakılması gerekmektedir. Kuyu içinde yanıcı madde kalmayıncaya kadar çengelle tek tek toplanır. Bundan sonra usta sıvadığı kolunu kuyunun içine sokarak tabını alır. Bu işlemle içeriye sarkıtılacak kuzuların kuyuda bir veya bir buçuk saat gibi ne kadar kalacaklarını ve ne sürede en iyi şekilde pişeceklerini tayin eder. Kuyunun dibine süt tavası gibi özel bir kabı içinde bir litre su konulur. Kuzu pişmeye başlayınca kızarırken nebati yağlar bu kabın içine akar, ateşe dökülmez; böylece de kuzu yanmamış olur, ayrıca kebabın yumuşak olmasını sağlar. Bu biriken yağlı suya pirinç salınarak nefis bir pilav elde edilir ki, bölgede buna biran pilavı denir.

3.3 Dolmalar

Dolma, birbirinden lezzetli türleriyle yüzyıllardan bu yana Türk damak zevkinde özel bir yer edinmiştir. Kastamonu yöresi geleneksel dolmaların Karadeniz’deki en güzel temsilcilerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Yaprak olarak genelde lahana, ıspıt, dolmalık üzüm yaprağı, pancar ve pırasa kullanılmaktadır. Dolma için ilk iş iç malzemesinin hazırlanmasıdır. Dolma veya sarma içleri için kullanılacak malzemeler farklı türdedir. En sık kullanılan iç malzemeleri pirinçli, bulgur ve kıymadır. Geleneksel Kastamonu dolmaları, çiçek dolması, ıspıt sarması, lahana sarması, pırasa-soğan dolması, pancar dolması, kuyruklu dolma, yaprak dolması, şapla sarmasıdır.

3.4 Tatlılar

Her mutfak kültüründe olduğu gibi ‘tatlı’ kültürü Kastamonu kent

merkezi ve kırsal bölgelerinde oldukça gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Geleneksel tatlı türleri, yörenin farklı kesimlerinde yerel halk tarafından özellikle bayram günlerinde yapılmakta ve misafirlere ikram edilmektedir. Geleneksel tatlıların başında Avuz tatlısı, fıstıklı baklava, ceviz helvası, cırık, kabak tatlısı, saro burma, pekmez helvası, çekme helva, deli oğlan sarığı, göz göz baklava, gül baklava, hasüde ve kaşık tatlısı gelmektedir.

Cırık Tatlısı

Cırık aslında herkesin ‘lokma’ olarak bildiği ve özellikle İzmir yöresi tarafından sıkça yapılan bir tür Kastamonu tatlısıdır. Özellikle Devrekâni ve Şenpazar köylerinde yaygındır. Lokma tatlısının Kastamonu usulü olan cırık, genellikle düğün, davet, mevlit vs. gibi etkinliklerde davetlilere ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.

 

Hikâyesi: Cırık veya lokma tatlısının bilinen ve anlatılan bir hikâyesi bulunmamakla birlikte, bu tatlının Osmanlı Saray Mutfağı kökenli olduğu açık bir gerçektir. Özellikle Osmanlı padişahlarının emriyle düzenlenen şenlik ve kutlamalarda, sünnet, davet, şölen ve birtakım etkinliklerde lokma döktürüldüğü ve halka ücretsiz dağıtıldığı bilinmektedir. İzmir lokmasından farkı çifte kızartılmış olarak hazırlanması, beziryağıyla yapılması ve normale göre biraz daha sert olmasıdır. Kızartılırken çıkardığı ‘Cırk Cırk’ sesi dolasıyla Kastamonulular tarafından Cırık Tatlısı olarak adlandırıldığı düşünülmektedir. Bir diğer adı ‘Saray Lokmasıdır’. Ayrıca Ankara’nın Güdül ve Ayaş ilçelerinde ‘Bırtlak’ adı verilen bir tür lokma çeşidi yapılmaktadır. Muhtemel bir kanıya göre Osmanlılar tarafından 14.yy’dan bu yana yapıldığı tahmin edilmektedir. Her bir tatlı parçası ‘tek lokma’ büyüklüğünde küçük boyutta olduğundan lokmalık olarak tabir edilmiş ve ‘lokma tatlısı’ olarak dilimize geçmiştir. Saray Mutfağı aşçılarının büyük kısmının Kastamonulu olduğu düşünüldüğünde, bu tatlının Osmanlı sarayına Kastamonulu aşçılar tarafından cırık tatlısı adıyla götürüldüğü, zaman içerisinde lokmalık tatlı ve daha sonraları lokma tatlısı adıyla yaygınlaştığı kanısına varabiliriz.

Malzemeleri: 5 Su Bardağı Un, I Tatlı Kaşığı Tuz, Yaş Maya, Ilık Su, 5 Su Bardağı Tozşeker, I Dilim Limon, Bol Miktarda Sıvıyağ.

 

Yapılışı: Şenpazar ile Devrekâni köylerinde yaygın olduğu gibi, halk pazarının kurulduğu günlerde şehirde de yapılmaktadır. Mayalanmış hamur biraz su katılarak cıvık hale getirilir. Ufak parçalar halinde kızgın yağa atılır. Ya da avuca alınan hamur sıkılarak baş-işaret parmağı arasından çıkan hamur yağa batırılmış kaşıkla alınarak yağa bırakılır. Pembeleşinceye kadar kızartılır. Kızgın yağdan çıkan cırık, soğuk şerbete alınır. Hazırlanan hamura yumurta da kırılabilir.

Çekme Helva

Çekme helva, Kastamonu yöresinin en meşhur tatlısı olarak ülke çapında ün kazanmıştır. Zahmetli yapımı ve lezzetli tadı ile oldukça beğeni toplayan çekme helva, Kastamonu yöresinin turistik bir değeri olarak il ekonomisine ve turizmine katkı sağlamaktadır. Kastamonu Çekme Helvası, Yöreye ziyarete gelen yerli turistler tarafından hediye edilmek üzere sıkça satın alınan ürünlerin başında gelmektedir. Çekme helva 1800’lü yıllardan bugüne uzanan bir geçmişe sahiptir. Padişahlar tarafından sarayda çektirilen helva (saray helvası), Kastamonu’nun da simgesi olmuş bir tatlıdır.

 

Hikâyesi: ‘Rivayete göre, geçmiş asırlarda, Kastamonu *da yaşayan bir Bey* in, yüzüne bakmaya kıyamadığı, güzeller güzeli bir kızı varmış. Ondan ayrılığı hiç düşünmez, Onsuz hayatın çok olumsuz geçeceğini, onu görmeden yaşayamayacağını düşünürmüş. Bey de kızıyla evlenecek olanları bir imtihana tabii tutmaya karar vermiş. Uzun süre, bu imtihanın nasıl olması gerektiğini düşünmüş. Ama bir türlü bulamamış. Bu arada kâhyasından bir teklif gelmiş. Bey*im sen tatlıyı çok seversin, kızını öyle biriyle evlendirelim ki, yapacağı tatlı, kızının saç telinden ince olsun. Böyle bir tatlı yapana kızını verirsin. Demiş. Bu fikir Bey in çok hoşuna gitmiş. Kastamomûnun dört bir yanına haberler salınmış. Haberi duyan bütün Kastamonu delikanlıları, Bey in kızının hayaliyle başlamışlar tatlı çeşitleri yapmaya. Bey yapılan tatlıların hiç birini beğenmemiş. Ama bir genç söz geçirememiş kalbine ve Bey* in kızını alabilmek için başlamış annesiyle helva yapmaya… Un, tere yağ ve ağdayı, (üzüm pekmezi). Bey in kızının aşkıyla başlamış yoğurmaya, Yoğurdukça, un, tereyağı ve ağda, aşkla kavrulur gönlü. Aşk ateşiyle yanan helva tel tel olur ve “Meşhur Kastamonu Çekme Helvası” çıkar ortaya. Bey çekme helvayı çok beğenir. Delikanlı kavuşur sevdiğine. Daha sonra ki asırlar boyunca hem bu hikâye anlatılır hem evlerde konaklarda, Kastamonu Çekme Helvası geleneksel olarak yapılmaya devam edilir olmuş.

Malzemeleri: Kadayıflık Özü Olmayan Un, Şeker, Birinci Kalite Yağ, Su.

 

Yapılışı: Çekme helvası, öncelikle meyane elde edilmesiyle başlar. Yemeklik margarin veya tereyağı, kazanda eritilip un eklenir. Daha sonra, hafif ateşte un ile yağ ahşap kaşık kullanılarak karıştırılır ve pişirilir. Bu meyane daha sonra soğumaya bırakılmalıdır. Bir diğer adım, şeker ocağının hazır hale getirilmesidir. Erimiş şeker akide kıvamına gelince ocaktan alınarak mermer soğutma taşına dökülür. Soğuyan şeker özel ağartma makinesinde savrularak ağartılır. Ağartılmış şeker, normal sıcaklıktaki meyaneyle yan yana getirilir. Daha sonra özel yetiştirilmiş 5 usta tarafından ağartılmış şeker halka haline getirilir. Elden ele çekilip uzatılır. Uzatılan şeker beyaz lifler haline geldikten sonra mermer üstüne konulur ve küçük parçalara ayrılır. Tepsilere doldurularak sıkıştırılır. Tepside kare, baklava dilimleri şeklinde kesilip hazır hale getirilir.

3.5 Kastamonu Usulü Ekmekler

Kastamonu Yöresinde ekmek yapımı, Osmanlı döneminden bu yana sürdürülen geleneksel bir boyuta sahiptir. Hamur işine dayalı olan Kastamonu mutfak kültüründe temel olarak 2 farklı türde ekmek pişirme yöntemi vardır. Bunlardan birincisi sacda, ikincisi ise fırında pişirme yöntemidir. Her iki pişirme tekniği de yöre halkınca revaçtadır. Sacda pişirme metodu daha çok kırsal kesimlerde ve köylerde yaygındır. Bir zamanlar özellikle düğün, davet, şölen, sünnet ve buna benzer toplumsal organizasyonlarda köylüler tarafından yapılan hamur işleri davetlilere ikram edilmekteyken bu geleneğin 20. yüzyılda hızla terkedilmeye başlandığı görülmektedir. Günümüzde aileler yöresel ekmekleri kendi evlerinde pişirip, misafirlere ikram etme veya kendileri tüketme yoluna gitmektedir. Özellikle kent merkezlerinde yaşayan kadınlar, istediği ekmeğin hamurunu evde kendisi hazırlayıp, daha sonra en yakın fırında pişirilmesini sağlamakta ve böylece zamandan tasarruf etmektedir. Günümüzde, Kastamonu yöresinde özellikle etli ekmek ve pastırmalı ekmeğin bu yöntem ile hazırlatıldığı görülmektedir. Saç üzerinde ocakta pişirilen ekmek türleri yapılırken hazırlanan özlü hamur oklava ile ince açılır. Malzeme açılan yufkanın yarısına konur. Diğer yarısı ise üzerine kapatılır ve saç üzerinde 2-3 defa alt üst edilerek ve çevrilerek pişirilir. Saç üzerine sıvı yağ dökerek kızartıldığı gibi, yere alınca katı yağla yağlamakta mümkündür (Erdoğdu,2008).

Kastamonu Etli Ekmeği (Et Ekmeği)

Etli ekmek denince akla Konya ilinin geldiği her ne kadar açık bir gerçek olsa da, Kastamonu yöresinin kendine has bir metotla hazırlanıp sunulan ve oldukça popüler olan etli ekmeği halk arasında oldukça yaygındır. Dadaylılar tarafından yapıldığı bilinen etli ekmek oldukça lezzetlidir. Kastamonu etli ekmeği, Konya’nınki ile karşılaştırıldığında, yapılış ve kullanılan malzemeler bakımından farklılık gösterdiği göze çarpar. Konya etli ekmeği taş fırınlarda yapılırken, Kastamonu etli ekmeği sac üzerinde itinalı bir pişirme metodu ile hazırlanmaktadır. Kastamonu halkı etli ekmek tabiri yerine, Kastamonu Et Ekmeği denmesinin daha uygun olduğunu ifade etmektedir.

 

Hikâyesi: Daday’ın bir köyünde kıt kanaat geçinen yoksul bir yaşlı karı koca yaşamaktadır. Köye, uzak diyarlardan bir tanrı misafiri gelir. Yaşlı çift aç susuz düşen yolcuyu evine davet eder. Ancak çift çok fakirdir, tek varlıkları sahip oldukları koyundur. Misafire ikram edecek yiyecekleri olmadığından, amca tek koyunlarını kurban edip, etini hanımına verir. Yaşlı teyze eti ince ince doğrayıp açtığı yufkanın içine doldurup sacda kızartır ve misafire sunar.

Malzemeleri: 4 Su Bardağı Un, I Çay K. Yaş Maya, Tuz, 300 Gr. Kuzu Eti, 2 Soğan, I Tutam Maydanoz, Karabiber, Tereyağı.

 

Yapılışı: Üzerine tuz dökülen un, karıştırma kabına alınıp ortası açılır. Yaş maya bu hamurun üstüne eklenip biraz su ilave edilir. Mayanın eller kullanılarak çözülmesi gerekmektedir. Ardından unla birlikte karıştırarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğurulur. Sonra hamu mayalanmak üzere dinlendirilir. İç harcı için, kuzu eti satırdan geçirilip inceltilir. Soğan ve maydanozu ince bir şekilde doğrayıp tuz ve karabiberle beraber ete katılır. Mayalanan hamurdan limon büyüklüğünde parçala kopartıp merdane ile servis tabağı büyüklüğünde açılır. Etli harcımızdan hamurun yarısına konulur ve boş olan kısmı diğerinin üzerine doğru yarım ay olacak şeklinde kapatılır. Sacda alınan yufkanın her iki tarafı da eşit oranda pişirilir. İç harç çiğ olduğu için iyi pişirme işleminin özenli yapılması gerekmektedir. Pişen etli ekmekleri servis tabağına alınıp üzerine tereyağı sürülür.

Tablo 5. Geleneksel Kastamonu Ekmekleri 4

Sacda Pişirilen Ekmekler

Fırında Pişirilen Ekmekler

Akıtma Ekmeği

Patates Ekmeği

Fırın Çöreği

Kütük Pidesi

Cizleme

Pişi (Bibi)

Güveç Ekmeği

Su Simidi

Çökelek Ekmeği

Sucuklu Ekmek

Somun Ekmeği

Taş Ekmeği

Etli Elanek

Şeker Ekmeği

Çörek Sabun

Tarhanalı Çörek

Ispanak Ekmeği

Yoğurt Ekmeği

Karasamun

Tava Ekmeği

Kastamonu Katmeri

Yufka (Serme)

Güccek

İnebolu Ekmeği

Mantarlı Ekmek

Yumurtalı Ekmek

Koca Görmez

Kül Çöreği

Pastırmalı

Ekmek

Şiplek

Bazlama (İçli)

Kastamonu Ketesi

İçyağlı Çörek

Gözleme

Tarhanalı

Ekmek

Olda Hamurlusu

(Akça Ekmek)

Daday Çöreği

Şipleme

Sonuç, Bulgular Ve Öneriler

Kastamonu Mutfak kültürünün, Karadeniz başta olmak üzere Türk Mutfak kültüründe üstlenmiş olduğu rol ve taşıdığı önem oldukça fazladır. Kendine has yapılış biçimleri ve yörelere göre çeşitlilik gösteren adlandırılışa sahip yöresel yemekler, Kastamonu turizmi ve kültürüne olumlu yönde katkı sağlamaktadır. Elde edilen veriler incelendiğinde en bilinen Kastamonu yemeklerinin ‘Tirit, Banduma, Ecevit Çorba, Etli Ekmek ve Püryan Kebabı’ olduğu tespit edilmiş, Kastamonu tatlılarından ise Çekme Helva, Cide Ceviz

Tablodaki ekmek türlerinin bir kısmı Atiye Erdoğdu ve Ahmet Gökoğlu’nun Kastamonu Ekmekleri yazı dizisinden derlenmiştir.

Helvası ve Cırık Tatlısı’nın en popüler olduğu anlaşılmıştır. Yöreye gelen turistlerin, çekme helva ile Cide’ye özgü ceviz helvaya rağbet ettiği ve kendi memleketlerine hediye olarak götürdükleri gözlemlenmiştir.

 

Yörede faaliyet gösteren yiyecek-içecek işletmesi sahipleriyle yapılan röportajlar neticesinde Kastamonulu yeni nesil halkın yöresel yemekleri büyük ölçüde bilmediği ve evlerinde sıkça yapmadıkları tespit edilmiştir. Kastamonu’da uzun yıllar yaşayan ev hanımları ve yaşlı teyzeler dışında yöresel yemeklerin yapımını bilenlerin sayısının gün geçtikçe azaldığı bilgisi edinilmiştir. Bir başka önemli tespit ise İstanbul başta olmak üzere metropol kentlerde ‘Kastamonu Kır Pidesi’ olarak lanse edilen hamur işinin Kastamonu kent merkezinde çok nadir yerlerde bulunduğu tespit edilmiştir. Kır pidesi, ara sokaklarda yer alan ve pek rağbet görmeyen işletmeler tarafından yapılmaktadır. Halk tarafından Daday ve Azdavay ilçelerinde yaygın olduğu ifade edilmiştir. Bunun sonucunda Kastamonu Kır Pidesinin Kastamonu’dan daha çok İstanbul’da daha popüler olduğu tespit edilmiştir. Kastamonu Döneri yapan işletme sayısının azlığı da dikkat çekmektedir.


Genel incelemeler sonucunda Kastamonu Mutfağının hamur işi, pirinç ve et ağırlıklı olduğu kanısına varılmıştır. Birbirinden farklı türde ekmeklerin yapıldığı yörede ‘Et Ekmeği, Yoğurt Ekmeği ve Pastırma Ekmeğinin halen revaçta olduğu ortaya çıkmıştır. Serinletici ve hazım kolaylaştırıcı özelliği nedeniyle son günlerde Hüryemez elmasından yapılan ‘Kastamonu Ekşisi (Eğşi)’ ne olan rağbetin arttığı tespit edilmiş ve restoranlarda ikram edildiği gözlemlenmiştir. Birçok kişinin yanlış bir ifadeyle ‘Kel Simit’ olarak tanımladığı, Kastamonu Susamsız Simdi’nin sırrının pekmez suyuna batırılmış olmasından kaynaklandığı gerçeğine ulaşılmıştır.

 

Kastamonu yöresel lezzetlerinin büyük illerde faaliyet gösteren Kastamonu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneklerince yaşatılmaya çalışıldığı elde edilen bulgular arasındadır. Her yıl Mart, Nisan, Mayıs aylarında gerçekleştirilen kermes benzeri tanıtım faaliyetlerinin, Kastamonuluların bir araya gelerek geleneksel yemeklerin nesillere tanıtılması amacını taşıdığı görülmektedir. Ayrıca Kastamonu Valiliği, Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün destekleriyle, Turizm Fuarlarında Kastamonu ilinin yer alması sağlanmakta olup; kurulan stantlarda da yörenin zengin mutfak kültürünün vitrine çıkarılmakta olduğu tespit edilmiştir. 2012 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı EMITT buna örnek olarak gösterilebilir.

 

Söz konusu faaliyetler, Kastamonu Mutfağı ve Yeme-İçme Kültürü’nün yaşatılması için yeterli görülmemektedir. Yeni nesil tarafından unutulmakta olan yöresel Kastamonu yemeklerinin tanıtımı için festival, şölen ve çeşitli etkinlikler daha sık ve aktif bir şekilde organize edilmesi sağlanmalıdır. Etkinlikler yöre halkı ve kültürü odaklı olacak şekilde düzenlenmelidir. Başta Kastamonu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olmak üzere çeşitli devlet kuruluşlarının desteği sağlanmalı, yerel gastronomi şenliği kapsamında yemek yarışmaları düzenlenmelidir. Kastamonu mutfağı yemeklerini tanıtan kitapçık ve broşürlerin basılması büyük önem taşımaktadır. Kastamonu Üniversitesi’nde yerel gastronomi ve mutfak kültürü hakkında sempozyum, panel vs. gibi etkinlikler düzenlenerek, akademisyenlerin, bölgede görev yapan öğretmenlerin, öğrencilerin ve yerel halkın katılımı sağlandığı taktirde daha olumlu sonuçlar alınabilir. Bununla birlikte söz konusu etkinlikler halk eğitim merkezlerinde ve okullarda da organize edilmesi büyük yarar sağlayacaktır.

Yerel halk, Kastamonu mutfak kültürünün yaşatılmasına özendirilmelidir. Yerel yönetimler tarafından yılın belirli günlerinde geleneksel yemek ve tatlıların ikram edilebileceği kermesler organize edilmesi büyük önem arz etmektedir. Ulusal kanallar ve bu kanallarda yöreleri tanıtıcı belgesel niteliğinde programlar hazırlayan yapımcı ve TV muhabirlerin etkinliklere davet edilmesi tanıtım açısından büyük yarar sağlayacaktır. Metropol şehirlerde faaliyet gösteren Kastamonu Dayanışma ve Yardımlaşma Dernekleri’nin, yöresel mutfağın başka illerde tanıtılması ve yaşatılması için desteklenmesi, yok olmaya yüz tutan Kastamonu Mutfağı ve Yeme-İçme Kültürü’nün nesillere aktarılması hususunda büyük önem taşımaktadır.

 

Kaynaklar

Erdoğdu, A. (2008). Kastamonu Folkloru 2, Kastamonu: Sözcü Gazetesi Yayınları.

Gökoğlu, A.(1962).Kastamonu Çorbaları, Türk Etnografya Dergisi, Sayı:5,24-34.

Güler, Sibel, Türk Mutfak Kültürü ve Yeme İçme Alışkanlıkları, Dumlupmar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:26, Nisan 2010.

Sandıkçıoğlu, T.,(2009).Hititlerde Yemek Kültürü, Yemek ve Kültür Dergisi, Sayı 15, Çiya Yayınları, İstanbul, s. 48-65.

Sürücüoğlu, M. ve Akman,M. (1998). Türk Mutfağınm Tarihsel Gelişimi, Standard Teknik ve Ekonomik Dergi, Sayı: 439, 42-53.

Tezcan, M.,Boş Zamanlar Sosyolojisi, Ankara Üniversitesi Yayınları. Ankara, 1993.

Internet Kaynakları

Tarihi. 17.11.2013) http://gundem.milliyet.com.tr/(Erişim Tarihi: 16.11.2013).

Http://kastamonıu37.tr.gg/Kastamonu-Mutfa026 023287 03B 026 023305 03B–.htm.(Erişim Tarihi: 18.11.2013).

http://vvvvw.gastromarket.com.tr/akademi/bilgi-bankasi/osmanli-mutfaginda-kastamonu-vebanduma.html.(Erişim Tarihi: 18.11.2013).
http://vvvvw.fimtr.com/garip-olaylar/1743135 -tirit-yemeginin-hikayesi.html (Erişim Tarihi:

11.12.2013) http://vvvvw.gastromarket.com.tr/akademi/bilgi-bankasi/osmanli-mutfaginda-kastamonu-vebanduma.html (Erişim Tarihi: 15. I I .2013).

http://vvvvw.taskopru.bel.tr/sayfa.php?id—24 (Erişim Tarihi: 16.11.2013) http://ayseustunol.blogspot.com/2013/08/keskek-yemeginin-hikayesi-mutlu-ve.html (Erişim Tarihi: 11.11.2013).

http : //www.bilgiyuvasi.neÜtosya-usulu-keskek-nasiI-neden-yapilir#ixzz2k800sCM7.(Erişim Tarihi:14.ıı.2013.) http://.org/wiki/OdabaOBI, Seydiler, (Erişim Tarihi: 16.12.2013).

http://www.vatanbir.org/turkmutfagi/yemek/56/anali-kizli-sanliurfa-birecik.(Erişim Tarihi 16.12.2013).

www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?.( Erişim Tarihi 23.12.2013).

Sözlü Kaynaklar

Vedat Odabaşı’ndan Aktaran Şerife Odabaşı, 16.12.2013.

Selami Çelebioğlu, KAS-DER (Kastamonulular Derneği) Başkanı, 19.12.2013

Yavuz Emen, Kastamonu Münire Sultan Sofrası İşletme Sahibi, 22.12.2013

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Maşrapa Konuşturma Oyunu: Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle …

Önceki yazıyı okuyun:
Topçuoğlu Camii

Topçuoğlu Camii Tarih ve kültür denildiğinde akla ilk gelen yerlerin başında bulunan Kastamonu, sahip olduğu tarihi ve kültürel mirasını ilgilenenlere sergilemeyi sürdürüyor. Dokusunu bozmadan günümüze...

Kapat