Ana Sayfa / AİLE & SAĞLIK / Aile / Gençlik nereye doğru?

Gençlik nereye doğru?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

GENÇLIK NEREYE DOĞRU? GENÇLIK BILGI VE HIKMETTEN NEDEN UZAKLAŞIYOR?

Yazar: Mufid YÜKSEL

Gençlik nereye doğru?

Toplumlar, genelde genç kuşaklarını geleceğin umudu/teminatı olarak değerlendirirler. Umutlanarak parlak gelecek temennisinde bulunurlar. Fıtri/tabii seyri içinde olması gereken de budur. Dünyanın, tabiatın yaratılış kuralı/fıtratı bunun üzerinedir. Genç kuşaklar kendilerinden önceki kuşakların yerini alır ve bu böylece süregelir. İla yavmi”l-kıyâm da böyle devam edecek.

Ancak yeni/genç kuşaklar umut vadettikleri kadar bu kuşakların geleceğe hazırlanması da o kadar hayati ve önemlidir. Eskiden, toplumsal dayanışmanın ve aile birliklerinin ön planda olduğu toplumlarda kuşaktan kuşlağa aktarılan bir birikim söz konusu olurdu. Bu, toplumlarda oluşan inanç ve kültür birikimi zincirinin devamını sağlar, aynı zamanda toplumun geleceğine yönelik daha net öngörüler serdedilebilirdi. İslam dünyasında son asırlara kadar bir medeniyet ahengi/zinciri kuşaktan kuşağa, Moğol istilası gibi kopuş/kesintilere rağmen, süregelirdi. Son birkaç asırdır, İslam dünyasının medeniyet unsur ve birikimlerinin önce dinamizmini yitirmesi, sonra da örselenerek bir bir kaybolmaya yüz tutması ve buna paralel olarak, Batı Avrupa”nın yükselişi ve maddi galibiyeti bugüne değin büyük bir yıkım ve dağılmayı beraberinde getirdi.

İslam dünyasında, Türkiye özelinde bu konuda çok fazla bir yıkım gözlemlenmektedir. Hele ki, Türkiye”de 150 yılı aşkındır, çoğu zaman tepeden inmeci dayatmalarla, süregelen batılılaşma-sekülerleşme kendini çok daha bariz bir şekilde göstermektedir. Türkiye”de yeni kuşakların geleceğine ilişkin olarak, bir tahmin tablosu oluşturmada sosyal medya bugün en zengin veri tabanına sahip. Özellikle, son 20 yılda hızla yükselen postmodernleşme ve radikal bireyselleşme Türkiye”de yeni kuşakların geleceğine ilişkin önümüze hiç de iç açıcı bir tahmin tablosu koymuyor. Sosyal medya ile de adeta özdeşleşen, postmodernleşme/bireyselleşme kendini her alanda hissettirmektedir. Türkiye”de yeni kuşakların geleceğine ilişkin olarak, bir tahmin tablosu oluşturmada sosyal medya en zengin veri tabanını oluşturmaktadır. Buna bakıldığında iç karatıcı bir tablo ile karşılaşırız. Maddi/fiziki imkanlar anlamında eski kuşaklara nazaran çok çok daha fazla hazır imkanlara sahip, arzu ve emellerine çok daha kolay ulaşabilen, sınır koymayan yeni kuşaklar görüyoruz.

Ancak buna karşın, bol ve şatafatlı yaldızlarla kaplanmış, kendini salt marketing anlamda sunma/presente etme esası üzerine kurgulamış, onbeş-yirmi yıl öncesinden habersiz, tarihsiz/mazisiz on yıl sonrasını düşünemeyen, bilgi ve bilgelikten yoksun kuşaklar önümüzde adeta geçit merasimi yapmaktalar. Hazır sunulan maddi/fiziki imkanlarla ve bireyselleşme ile bir taraftan kendine aşırı güven duygusuna kapılmış, bireysel alanına tehdit algısıyla kendine oluşturduğu güvenlik çemberi ile çevresine ve ailesine yabancılaşan ve buna paralel olarak acımasızlaşan ve holiganlaşan kuşaklarla karşı karşıyayız.

Sahip olduğu ve sunulan hazır imkanlar doğrultusunda oluşan abartılı güven/yeterlilik duygusu ile algılarını öğrenmeye ve eğitilmeye büyük oranda kapatan kuşaklar, gençlikleri ve maddi/fiziki presentabilityleri ile ne zamana kadar kendilerini toplumda koruyabilecek, ya da ne tür bir gelecek/umut vadedecekler? Yaldızları döküldüğü anda değersiz metallere dönüşecekleri kesin.

Bu anlamda yeni kuşaklar için, maalesef parlak bir gelecek tahmininde bulunamıyor, fazla bir umut göremiyoruz. Bir yandan, birikimsizlik, dahası bilgi ve hikmete, aşırı güven ve bireysellik duygusu ile ihtiyaç hissetmeyen, okumayan, kendini yetiştirmeyen, diğer yandan belli arzulara yönelik tatminsizlik, hayatın basamaklarını sağlıklı bir zemin oluşturmadan hızla çıkmak gibi hırslı tutumlar içinde bir gençlik yükseliyor. Maziden kopuk, 10-15 yıl sonrası için, bir gelecek vaadedemeyen kuşaklar nereye kadar?

Gençlik bilgi ve hikmetten neden uzaklaşıyor?

Gençliğin eğitimi ve geleceğe hazırlanmasına yönelik jakoben-ideolojik totaliter beşeri sistemlerin bu doğrultuda, bireyi/şahsiyeti yok sayan, kuşaklar boyunca öğüten tek-tip insan/vatandaş yetiştirmeye matuf modellerinin, özellikle geçen yüzyılda çok trajik travmalara yol açtığı yaşanan tecrübeyle görülmüştür.

Günümüzde ise, bu deneyime tepki olarak bireyselleşmenin radikal bir çizgiye gelip, toplumsal dinamiklerin, toplumsal ahlakın erozyona maruz kaldığı karşı bir uç noktaya taşındı. Post modern bireyselleşme, dahası bireylere kadar kesret gösteren çoğulculuk, bu anlamda zirve yapan ben merkezlilik, genç kuşaklarda bireyi aynı zamanda toplum ve aile içerisinde iyice yalnızlaştıran, çevresine algısını kapatan, ailesi içinde bile iletişim kurmakta zorlanan bir konuma getirdi. Bu, aynı zamanda, modernleşme ve sonrasında post modernleşme sürecinin toplumu ve aileyi dönüştürüp parçalayan, kuşaklararası etkileşim ve bilgi aktarımını yok eden yapısının ürünü…

Bundan yaklaşık beş yıl önce bir TV kanalının haber programında, Türkiye”den Hacc ve Umre”ye gidişlerde artış olduğu, özellikle gençlerde de buna rağbetin arttığından söz edilerek, ayaküstü röportajlar yapılıyordu. Umre”ye giden genç bir çift ile konuşma esnasında çiftten erkek olanı Kabe”de şu şekilde duâ edeceğinden söz ediyordu: “Allahım! Sen bizi sev ki, biz de seni sevelim!”

Modernizmde / modernlikte dünyaya, varlıklara bakış “Self-Nefs” kavramı üzerine kuruludur. Batı”da aydınlanmacı düşüncenin en önemli özelliği Tanrı/İlah merkezli bir anlayış ve bakış açısından, insan-merkezli (Anthropocentric) bir anlayışa kaymasıydı. Aslında burada epistemik bir kopuş söz konusuydu.

Descartes, bu doğrultuda, insanı merkeze koyarak, bunu “Düşünüyorum, öyle ise varım(cogito ergo sum)” ifadesiyle formüle etmiştir:

“Et ayant remarqué qu”il n”y a rien du tout en ceci, je pense donc je suis, qui m”assure que je dis la vérité, sinon que je vois tres clairement que, pour penser, il faut etre…” (Descartes, Discours De La Méthode,Quatrieme Partie, pp. 34)

“Bunu düşünen benim bir şey olmaklığımla, bu şüphesizliğin neden ibaret olduğunu bilmem lazım geleceğini de düşünüp fark ettim. Ve “Düşünüyorum, öyle ise varım”ı pek aşikar olarak görme dışında bana hakikati bildirecek bir şey olmadığını fark ettim.” (Descartes, Metod Hakkında Nutuk, Dördüncü Bölüm)

Bu düşünce ve felsefe günümüz Batı medeniyeti ve dünyasını belirleyen temel etken olmuştur. Descartes”le İlahi olanı/İlahi otoriteyi ilk sebebe indirgeyip, gerçekliğin aritmetik kesinliğe dayalı bilgiye endekslenmesi, 19. yüzyıla gelindiğinde ise ilk sebebin de tamamen unutulup terk edildiği, positivizme yönelindiği bir anlayış ve zihniyetin uygarlık adına egemen olduğu gözlemlenmektedir. Soğuk savaş dönemi sonrasında ise; 19. yüzyılda olgunlaşıp hakim olmaya başlayan idealizm ve ideolojilerin de terk edilmeye başlanıp, yeni liberalizmle, dahası post modern çeşitlenme ile bireyselliğin, yalnızlaşan Self”in tamamen ön plana çıktığı görülmektedir.

Hak ve hakikatin temeli olan, Allah”ı ve insanın ontolojik/kaçınılmaz kaderi olan ahireti unutturucu, hayatın her alanına egemen olan din-dışı modern/postmodern seküler anlayış ve yaşam tarzının sadece Batı dünyasında değil, Türkiye başta olmak üzere İslam dünyasında da ciddi bir biçimde radikal bireyselleşmeye yol açması ile birlikte; birey ve Self”in Tanrı”nın önüne geçirildiği bir anlayış ve davranış biçiminin özellikle yeni kuşakların dünyasında iyice yaygınlaştığı gözlemlenmektedir.

Post modernliğin getirdiği, fiziki/maddi imkanların gelişim süreci ile de paralellik gösteren bireyselleşme, toplumsal çevre ve aileden uzaklaşma/kopuş; sanal alem/sosyal medya ile bütünleşen, yalnızlaşma ve self-tapınmacılığını doğurmuştur. “Sanal-bireysel tapınmacılığın/özgüvenin ve kâinatta yalnızlaşmanın”, İman”ın gereği olan “Havf İle Recâ”nın yerini alarak, sonuçta Nihilizm”e kapı açan tüm bu faktörlerle genç kuşakları, sanal aleme/bilgi çeşidinin yaldızlı büyüsüne aldanarak hakiki/kalıcı bilgiye, hikmete/bilgeliğe algılarını kapatıp, “İman”ı tehdit eden ontolojik bir çıkmaza sürüklemektedir.

***

mufidyuksel.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ömer Nasuhi Bilmen’in Kaleminden Fetva Müessesesine Dair

''Artık insana lâzımdır ki, kendisine lâzım olan şeylerle uğraşsın, bir şeyi güzelce bilmedikçe ona dair …

Kapat