Ana Sayfa / Yazarlar / Genelkurmay’a Göre Menemen Olayı / Vehbi KARA

Genelkurmay’a Göre Menemen Olayı / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Genelkurmay’a Göre Menemen Olayı

“Yakın tarih” yazı ve araştırmaları ne yazık ki hala ciddi bir şekilde yapılmıyor. Yalanlarla dolu resmi tarih sayesinde, medyada ve üniversitelerde olaylar çarpıtarak anlatılıyor. Suçlular temize çıkarılırken masum insanlar töhmet altında bırakılıyor.

Suçsuz yere İstiklal Mahkemeleri ile idam edilen çoğu şeyh, hoca ve din görevlisi insanları savunması gereken kurumlar, pişkin pişkin olayları seyredip bir iki kelam etmeye dahi gayret etmiyorlar. O halde gerçekleri her yıldönümünü yaşadığımız bu günlerde haykırmaktan elbette çekinmeyeceğiz. Ta ki “evet, doğrusu budur” denilene kadar yazmaktan yorulmamak gerekir.

Bazen tehditlerle yıldıracaklarını ve korkutacaklarını zannediyorlar.

“Ölümüm denizden olsun, neticede geniş bir kabirdir” diyen Bediüzzaman’a talebe olmuş bir adam bunlardan korkar mı? Bu zata bir parça benzemeye çalışmak istifade ettiğimiz eserlere karşı nedir ki? Gerçekleri söylemek, hakkın ve doğrunun peşinden gitmek boynumuzun borcu olsun…

Resmi tarih yalanlarının ortaya çıkmasını istemeyenler, yakın tarihimizin anlaşılmaması için çok çaba sarf etmişler hatta olduğunun tam aksi ile anlatmışlardır. İşte Menemen olayı da böylesine acı ve insanı kahreden bir meseledir. Zabıt ve kararları açıklanan ve tarihçilerin istifadesine sunulan bu dokümanlar içerisinde Genelkurmay Başkanlığı’nın önemli bir rolü var. Bundan sonra kimsenin bilgim belgem yok demeye hakkı yoktur bu mazeretleri tamamen ortadan kalkmıştır.

Bu yazılar ve belgeler sonrasında birçok akademisyen ve tarihçi, yakın tarihimizle ilgili belgeleri daha bir başka bakış açısıyla incelemeli, resmi tarihin dışına çıkarak gerçekler üzerinde yoğunlaşmalıdır.

İşte tarihin karanlıklarına hapsedilen Menemen’de yaşanan olaylar ile ilgili olarak 24 Aralık 2006 tarihinde önemli belgeler yayımlamış o dönemde Büyük Erkân-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı’na ait 26 Aralık 1930 tarihli belgeler işin içyüzünü net bir şekilde ortaya koymuştur.

Hükümet tarafından yapılan ihmallere dikkat çekilen bu belgelerde; Genelkurmay Başkanlığı tarafından Menemen’e gönderilen üst düzey bir rütbelinin hadiseden üç gün sonra Ankara’ya ilettiği raporda Kubilay’ı öldüren Derviş Mehmet’in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiği ifade edilmişti.

Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta “olay çıkmasına göz yumulduğu” anlaşılmıştı. Dokuz maddeden oluşan bu dört sayfalık raporda kendini Derviş Mehmet olarak tanıtan kişinin Manisa’da bir esrarkeş kahvesini mekân edindiği tespiti ile beraber Asteğmen Kubilay’ın haince bir kışkırtma sonucunda şehit edildiği ortaya çıkmıştı.

İlçe Jandarma Komutanı olan Komutan Yüzbaşı Fahri, esrarkeş elebaşı Derviş Mehmed’le bir süre konuşmuştur. Bu konuşma kayıtlara; “ikna edemedi” şeklinde geçmektedir. Yüzbaşı Fahri, sessiz ve uysal bir şekilde geri çekilir. Sadece Alaydan asker istemekle yetinir. Alay da askerliğini yapmakta olan öğretmen Kubilay’ı çok küçük bir müfreze ile gönderir. Gönderir lâkin Asteğmen Kubilay’da silâh, askerlerinde ise mermi yoktur. İşin kötüsü onları kurbanlık koyun gibi ileriye süren Yüzbaşı Fahri hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.

Sonrasında gelişen olaylar bu kışkırtmanın ne derece vahim olduğunu gözler önüne seriyordu. Meselâ yargılama kısmı buna en güzel örnektir. Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Mustafa Muğlalı Paşa idi. Hani şu Van’ın Özalp ilçesinde 33 kişiyi kurşuna dizdiren komutan.

Muğlalı, Derviş Mehmed ve arkadaşlarının durumunun günler öncesinden rapor edilmesine rağmen, gerekenin yapılmadığını söylemiştir. Manisa’dan kaybolduktan sonra, Menemen’e gelene kadar geçtikleri köyler bilinmesine rağmen, durdurulmadıkları, bilâkis hadisenin gerçekleşmesinin beklendiği rapor edilmiştir. Muğlalı Paşa, olayla ilgili olarak kurulan Harp Divanı Mahkemesinin de başkanıdır aynı zamanda. Burada altı kişinin yaşattığı trajedinin faturasını Menemen halkına kesmekle görevlendirilmiştir.

Zira devlet yönetimi tarafından kesin bir dille; “Menemen’i haritadan silin” talimatı verilmiştir. Muğlalı Paşa üzerine düşeni yapmış, ilgili ilgisiz herkesi yargılamış 6’sı yaşı küçük olduğu için sonradan infazı durdurulacak olan 36 kişi hakkında kalem kırmıştır yani idam etmiştir. Bir tanesi Yahudi olan 41 kişiyi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırmıştır.

İşte bu olayın sebebi tamamen siyasi ve bürokratiktir. Asker ve kamu görevlileri o tarihte “Tek Adam” olan M. Kamal’ın emirlerini yerine getirmişlerdir. Daha sonrasında yazılıp çizilen ve resmi tarih sayfalarını dolduran “irticai kalkışma” olayının hiçbir anlamı ve doğruluğu yoktur.

Dönemin siyasî şartlarını hatırladığımız zaman taşlar iyice yerine oturacaktır. Zira “ikinci demokrasi denemesi” olarak sayabileceğimiz Serbest Cumhuriyet Fırkası, Menemen’de karşılık bulmuş halkın büyük teveccühüne mazhar olmuştu. Hatta ilk çok partili seçim (mahalli seçimler) olsa dahi yapılmış ve Büyük başarı kazanmıştı.

Devrin yöneticileri, Cumhuriyet Halk Fırkası için endişe etmekte haklıydılar. Tek adam yönetimi ve faşist uygulamalar halkın canından bezdirmiş, ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşmıştı. Bir de yetmezmiş gibi dışarıdan da baskı geliyor “tek partili cumhuriyet, faşistliktir” diye aşağılamalara maruz kalınıyordu.

Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) başarısından rahatsızlık duyulması son derece normaldi. Bu cahil halk ne çabuk başka bir partiye destek olmuştu. Derhal CHF kapatıldı. Yetmedi bir de ders verilmeliydi.

Otoriter ve faşist sistem, mevcut durumun devamı için mesaj vermek üzere, SCF’nin desteklendiği küçük bir bölgeyi pilot yer olarak seçilmişti.  Geriye figüranlar kalıyordu ve bulunmakta da gecikilmedi.  Askerlik vazifesini yapmakta olan ve dindarlığı ile tanınan Öğretmen Kubilay, kurban seçilmiş feda edilmişti. İşte Genelkurmay Belgelerinden ve mahkeme zabıtlarından elde edilecek sonuç buydu. Bu olaydan sonra çok partili hayata geçebilmek için 2. Dünya savaşını beklemek ve hürriyetçi rejimlerin galip gelmesi şartının yerine gelmesi gerekiyordu. 1946 yılında ancak hileli dahi olsa çok partili seçimler yapılabildi. O günkü şartlar altında ne muazzam bir gelişmeydi ha! Bunu şimdikilerin bilmesi zordur, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an Nedir Üzerine / Prof.Dr. Himmet UÇ

Kur’an Nedir Üzerine Mucizat-ı Kur’aniye risalesinin başında Kur’an ‘ın bütün ayet ve surelerini  tasnif edip …

Kapat