Himmet UÇ |
Geyiğin Hikayesi
Güneş her tarafı aydınlatmıştı, yavrularına meme vermek için kırlara çıkmıştı geyik, henüz üç yaşında idi, zayıf ama hareketli bir yapısı vardı, dolaşmış midesini iyiden iyiye doldurmuştu, biraz daha koşup onu süte dönüştürmek için gayret etti, tam bu sırada bir ağa takıldı, avcılar koştular yakaladık diye sevindiler, geyik mahzun mahzun onların yaptıklarına itaat etti, onu tuttu sürükleye sürükleye yerleştikleri yere getirdi bir ağaca bağladılar. Geyik düşünüyordu, iki yavrusu vardı, ama ne yapmalı insanlar bu kainatın kendilerine hazırlandığı bir misafirhane oturuyorlar, biz bütün nesneler ve bitkiler onların emrindeyiz, isterse bizi yakalarlar, keser etimizi yerler, bizim onlara isyan gibi bir gücümüz yok. Onları idare eden bir yaşlı geyik daima “aman ihtiyatlı olun insanların ağına düşmeyin sonra çocuklarınız anasız kalır, daima dikkatli olun” diyordu. Bu onları emniyet içinde dinliyor, daha sonra yavrularının yanına geldiğinde onlara hasretle sevgi ile bakıyor onları emziriyor bazan da onlarla civarda dolaşıyordular. Birkaç ay sonra onlar da istiklallerini ilan edecekler annelerinden bağımsız olarak dolaşabileceklerdi, anne geyik o günleri onları azat günlerinin yaklaşmasına seviniyor. Başardığı için de mutlu oluyordu, çünkü şu kainat denilen güzellikler ve nimetler diyarında onların göreve tabiatı süslemek ve estetik bir öğe olmanın yanında, zaman zamanda insanların sofralarına lezzetli bir nimet olarak yerleşmekti. Buna memnundu çünkü Allah onları halife olarak yaratmıştı, her şeye müdahale hakları vardı, güneş onlar için ay onlar için mevsimler onlar için organize edilmişti, Bazan onların hocaları durumundaki büyük geyikler her halü karda insanlara itaat etmek lazım geldiğini söylüyor başınıza gelecek felaketleri o emre itaat şeklinde yorumluyordu.
Tam o sırada bir etkili insan göründü, geldi ve avcılara sordu, bu geyik kimin, onlar da bizim dediler Efendim. Geyik konuşmaya başladı ve dedi “ yakalandım efendim, ama iki yavrum var, onları emzirip gelsem bana izin verirler mi ? “Peygamberimiz, Efendimiz. Fahri Kainat, şu kainat denilen esrarlı alemin sırlarını izah eden, kapalı kapılarını açan, esmaları ilk defa okuyan, alemin onunla anlam kazandığı zattı bu zat. Avcılar “kim kefil olacak bu geyiğe” dediler peygamberimiz “ben“ dedi. Geyik gitti yavrularının yanına heyecanlıydı, onları son defa emzirdi, gelirken gözlerinden yaşlar döküldü, belli etmedi, anlara son bir defa sarıldı, kokladı, “ haydi çocuklar gidip gelmemek var, benim de annemi avcılar yakalamıştı, biz gayretimizle Allah’ın rahmeti ile büyüdük, bu günlere geldik, haydi gidiyorum ben gelinceye kadar dışarı çıkmayın ortalıkta görünmeyin” dedi .
Biraz sonra verdiği söze sadık kalarak Peygamberimizin asm ve acıların yanına geldi, avcılar onu tekrar ağaca bağladılar. O kadere rıza göstermişti, sözüne bağlı kalmıştı,
Peygamberimiz döndü tekrar sordu “ bu geyiği bana satar mısınız” dediler. Onlar da “Sana verdik ya Resullallah” ASM dediler. Avcılar geyiği salıverdiler, geyik döndü Peygamberimize minnetle baktı, selamün aleyküm dedi koşarak oradan ayrıldı.
- Çanakkale Şehitlerine - 18 Mart 2023
- 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı - 11 Mart 2023
- Mustafa Kavurmacı ile İlgili Bir Hatıra - 20 Kasım 2022
- Zafer Ayı Ağustos - 28 Ağustos 2022
- Kırkıncı Hoca, Hikmet Parıltıları - 22 Temmuz 2022
- Orhan Pamuk Maceram - 28 Ocak 2022
- Bir Yayıncıdan Rica - 3 Kasım 2021
- Resim ve Heykel Sanatı ve Denizli - 25 Ekim 2021
- Türkiye’nin Romanı Olarak Gün Doğmadan.. - 20 Ekim 2021
- Henri Troyat ve Lev Tolstoy Biyografisi - 9 Eylül 2021