Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / Bediüzzaman Gönenli’yi neden istememiş?

Bediüzzaman Gönenli’yi neden istememiş?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Tuğba Kaya

‘Sen olmasaydın biz devam ederdik, ancak sen varsın! Senin talebelerin benim talebelerimdir.’ diyor Bediüzzaman, Gönenli Mehmet Efendi’ye..

“Kahraman Hoca” dermiş Bediüzzaman ona. Öyle ya, ömrü boyunca kahraman ismiyle gezen insan, bir anda verdiği güzel bir karar sonucu bu ismi almıyor mu? İnsan ömrü boyunca kendini beğendirmek istediği sevgilisine layık olma çabasıyla geçiriyor ömrünü. Mesele sevgilinin kim olduğuyla alakalıdır. Başka bir şey değil. Çünkü insan her halükârda fıtratı gereği ömrü boyunca bir işten başka bir işe koşa koşa tüketir ömür sermayesini. Mesele ömrünü nasıl geçirdiğiyle alakalıdır.

Gönenli Mehmet Efendi’nin seçtiği sevgilinin kim olduğu ve ömrünü nasıl geçirdiği yaptığı hizmetlerinden belli oluyor. Sultan Ahmed Camii imamlığı ve İstanbul’da birçok camide imamlık yapmış. Bazen günde 4 camide vaaz verirmiş. İnsan gücünü aşan bir gayret, aşk olmadan yapılacak gibi değil. Bir sohbetinde, “Allah sizleri karşıma getirdi. Sizin gibi kıymetlileri verdi bana, o kadar seviniyorum ki, sizlere hizmet ettiğim için Allah’a şükrediyorum. Hep diyorum ki beni bunlardan ayırma, bu cemaatimin dünya ve ahiret sıkıntılarını def et.” diyor. İnsanların dertleriyle uğraşmaktan mutlu olduğunu söyleyen bir insan, kim sevmez ki böyle insanları! Keşke zamanımızda da böyle insanlar olsa.

Eski medrese binaları tamir edildi, okul ve yurt olarak kullanıldı

Zaman zor zamanlar. Cumhuriyetin başları, yoksulluk yaygın. Bugünki gibi değil, binalar kolay yapılmıyor, giysi kolay bulunmuyor. Anadolu’dan gelen kimsesiz öğrenciler onun desteği ile okuyor, İstanbul’da onun desteği ile barınıyor, okullar onun desteği ile açılıyor. Osmanlıdan kalan eski harabe medrese binaları tamir ediliyor, okul olarak, yurt olarak kullanılıyor. Öğrencilerin okul, yiyecek, giyecek masrafları onun kurduğu vakıftan karşılanıyor. Öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için tüm İstanbul’u seferber ediyor; esnafı, hanımları, yönlendiriyor. Sadece öğrencilerin değil, tüm ihtiyacı olanların yardımına koşuyor. Kapısında herkesin nasibi olduğuna inanıyor.

Üstad Bediüzmaman’ın eğitim konusuna ne kadar önem verdiğini bilmeyen yoktur. Meşhur Medrese-i Zehra hayali buna bir örnek. Üstad bu konuda ona şöyle söyler: “Bu işi sen yapmasaydın biz yapardık. Şimdi sen varsın, bu işi sen yapıyorsun, senin talebelerin benim talebelerimdir.” diyerek memnuniyetini ve desteğini bildiriyor. Hayatın içinde, insanlardan kopmadan bu işleri yapmış.

O da Medrese-i Yusufiye’de bulundu

Gönenli Mehmet Hocamız, Bediüzzaman Hazretlerinin ziyaretine gitmeyi çok ister. Buna rağmen üstad her seferinde, “Söyleyin Hafız Mehmet’e, sakın yanıma gelmesin” diye hocalarla haber gönderir. Gönenli bu duruma hem çok üzülür, hem de “Bu zatın bende hiç kısmeti yok mu?” diye düşünür. Bir Kurban bayramı sabah namazı kapısı çalınır, “Muhammed kardaşım! Muhammed kardaşım!” diye, gelen Said-i Nursi Hz’dir. Kapıyı açar açmaz Üstad Gönenli’nin boynuna sarılır. “İstanbul’da kimseye gitmeyeceğim diye karar aldım, görüştüğüm insanları taciz ediyorlar, seni de taciz etmemeleri için gelmesin dedim, getirin kabı, kısmetimizi versin.” diyor. (Bu zatın bende hiç kısmeti yok mu, diye düşünmüştü ya Gönenli, üstad onun bu düşüncesine karşılık veriyor.)

Devam ediyor Üstad, Gönenli’ye hitaben, “Bir beldede bayram olduğunda Müslüman, o beldenin din büyüğünü ziyaret etmeli, bu ona vacip olur. Siz de Kur’an’a hizmet için çıktınız, biz de sizi bu beldenin şeyhülislamı kabul ederek ziyaretinize geldik. Gönenli Hocamız da, “Elhamdülillah, ona çok şey borçluyum, cesaret ve kuvveti kendisinden aldım.” diyerek Üstad’a olan bağlılığı ve sevgisini böyle anlatıyor. Yine Gönenli Mehmet Efendi ve Bediüzzaman bir muhavere de şöyledir: Gönenli Mehmet Efendi, Risale-i Nur okuduğu şikâyetiyle tutuklanıp Denizli hapishanesine gönderilir. “Seni hangi koğuşa kayalım” diye sorarlar, “idamlıkların koğuşuna götürün” der. Orada Said Nursi Hazretleri ile görüşme imkânı bulur. “Geldin mi, hoş geldin, korkma seni çok tutacak değiliz, burada sohbet edecek kimse yok, seni biz istedik, yakın zamanda çıkarsın” diyerek onu teskin eder ve orada bulunma sırrını da açmış olur bir anlamda…

Ben razıyım senden, sen de razı ol benden

1954 – 1982 yılları arasında Türkiye’nin Reisu’l Kurrasıydı Gönenli Mehmet Efendi. Kur’an’ı yedi kıraat üzere okuyan, üstad hafızların duayeni. Buna rağmen konuşmaları oldukça sade; vaaz vermek için gittiği camilerde onu takip eden yaşlı teyzeler var, öğrenciler var çocuklar var. Herkesin dilinden anlıyor, kalp dilini konuşuyor, bütün kapılar ardına kadar açılıyor ona, çünkü sevgi ve merhametin açamadığı hiçbir kapı yoktur. Böyle büyük âlimlerden afili cümleler beklenir, anlaşılmayan hitaplar. Oysa o “Haydi, hep beraber dua edelim” diyor sohbetin ortasında ansızın. “Ben razıyım senden, sen de razı ol benden.” Onun en çok yaptığı dua…

***

dunyabizim.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Ne Hürriyeti, Ne Hürriyeti!”

MUS­TA­FA CHİT TÜRK­ME­NOĞ­LU AĞABEY ANLATIYOR   ACİP BİR İS­TİH­DAM HA­Dİ­SE­Sİ: NE HÜRRİYETİ! (…)   “Mat­baa …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Osmanlı Meclisinde ve Basınında Siyonizm Tartışmaları

 Yazar: Ali Sarı 1911 yılında Osmanlı Mebusan Meclisinde Siyonizm hakkında bir tartışma cereyan eder. Başta Gümülcine …

Kapat