Güzel gören güzel düşünenin estetik atlası
Otuz Üçüncü Söz o kadar farklı perspektiflere göre yorumlacak bir bahis ki başındaki ayet tabiata ve insana ve ilimlere açılan bir büyük kapı. El âfak ve enfüs dersen âleme ve iç âlemlere, ilimlere, kâinata ve insana bakış açılarını anlatıyor.
Bediüzzaman tabiat gözlemleri olan ayetleri anlatmış çoğunlukla, çünkü Bediüzzaman büyük bir gözlemci. Onun gözlemciliği bir büyük kitap olur hatta birkaç büyük kitap olur. Onu selefi salihin asrından bu güne tefsircilerden ayıran dini gözlemlere dayanarak anlatmasıdır. Gözlemciliği birinci dereceden kainat kitabını Kur’an’dan açılan kapılarla anlattığı bahislerdir. Bunlar bir büyük gözün farkındalık olarak gördüğü levhalardır. Kur’an‘ın fotoğrafını çekmiştir, tabiatla parelellikler kurarak. İslam tarihindeki olaylara da gözlem getirmiştir, insan psikolojisindeki vakalara da gözlem getirmiştir, bunlar büyük yekün teşkil eder. Gözlemciliği uzun gider bir sempozyum olur, olur da kimler görev yapacak, daha kelimeleri doğru dürüst teleffuz edemeyen adamların eline kitabı verip kelimeleri fındık kırar gibi katleden anlamlarla nasıl olur bu işler. Adam yetiştiremedik, yetişeni de ezdik geçtik.
Elemim bir kalbin kârı değil paylaşalım
Haydi halimize oturup birlikte ağlaşalım
Bir şehire düştüm; günahı teşhir edip kendini saklamaya çalışan bir hafif kadın nasıl görenlere saldırırsa ben de öyleyim.
Bu pencereler bahsi felsefe fakültelerinde kainata nasıl felsefi bakılır tam onları anlatıyor. Estetik bölümlerinde okutulmalı, güzel ve aksamını nasıl harika bir gözle görmüş, nasıl bir gözü var, onun. Bediüzzaman’ın gözü ve görmek fiili, bir kitap da buna yazılır. Batı estetiği görmek ve estetik görgüyü nasıl anlatmış. Bediüzzaman muhatabını bulamamış bir adam. Kitabın adı güzel gören güzel düşünür Iğdır’da bir doçent var, ona yazdırmalı bu kitabı, yanlış söyledim öyle biri yok.
Eşya vücud ve teşahhusatlarında nihayetsiz imkanat yolları içinde mütereddid, mütehayyir, şekilsiz bir surette iken birdenbire gayet muntazam, hakîmane öyle bir teşahhus-ı veçhi veriliyor ki. Mesela her bir insanın yüzünde bütün ebnayı cinsinden herbirisine karşı bir alamet-i farika o küçük yüzde bulunduğu ve zahir ve batın duygularıyla kemal-i hikmetle teçhiz edildiği cihetle o yüz gayet parlak bir sikke-i ehadiyet olduğunu isbat eder. Her bir yüz yüzer cihetle bir Sâni-i Hakîmin vücuduna, bütün eşyanın Halıkına mahsus bir hatem olduğunu akıl gözüne gösterir.
Batı estetiğinde bir ölçü var, çoklukta birlik ilkesi. Kur’an ve İslâm estetiğinde buna vahdet ve tevhid diyoruz. Aslında bunun kaynağı mukaddes kitaplar ama batılılar mukaddes kitaplardan aldıkları işaretleri, temaları, teknikleri sanata adapte etmişler. Biz yüzyıllardır asıl kaynağı bizim iken bu konuları irdelememişiz. Çoklukta birlik birbirinden mahiyet ve şekilce farklı şeyleri bir birleştirici elle bir araya getirme, ondan bir sanat eseri meydana getirme. Ev kadını et, biber, yağı salçayı karıştırıp bu ilke ile yemek yapıyor. Ressam da boya, tuval ve muhayyile ile renkleri de ilave ederek ortaya sanat eseri çıkarıyor. Semada rüzgarın teması ile bulutlardan ne soyut resimler çıkıyor… Avrupalı ressamlar bunların resmini çekmiş ya da çizmişler.
Toprak sebze ve ağaca dönüştürülüyor, sonra onlar insan vücuduna cüz oluyor. Toprak çokluk hava, su ile birleşip birlikte ağaca meyvaya dönüştürülüyor. Liselerde sanat derslerinde bunlar öğretilir, sanatla birlikte hıç sırıtmaz. Bir şey yapma, sadece yapılanı eleştir, davaya dönüştür. Yeni bir şey söyleyen yok, malumat-ı sabıka git gel Konya altı saat. Öyle bezdim ki elli yıldır bu sağcı çatısı altındaki dar kafalılardan, canımdan bezdim. Yok; akıl yok, mantık yok; aşiret onbaşısı gibi adamlar, büyüğü de küçüğü de. Zavallı devlet ne yapsın okul açmış, hoca koymuş, herkes menfaatine göre tercih yapıyor devleti birlikte yaşamayı düşünen hak getire.
Alâmet-i fârika; farklı güzellikler, özellikler hem dini hem estetik. Sikke-i ehadiyet, o da estetik, çok şeyi bir farklı yapıya dönüştürmek. Bir çok ismi oranlarla bir araya getirmek ehadiyet.
Ehadiyet her yerde geçer, İhlâs suresinde, ama sanata yansıması yok. Ölene kadar oku, ama manayı bilme, başka bir kavrama alet etme, aydın geçin ve öyle bir güzel ölümle öl, mübarek olsun. Kuran baştan sona sanat. Risale, o da öyle, ikisini imtizaç ettirmek yok.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023