Ana Sayfa / Yazarlar / Güzel üzerine / Prof.Dr. Himmet UÇ

Güzel üzerine / Prof.Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

 

Güzel üzerine

Estetiği, güzelin bilimi, güzeli de estetiğin konusu olarak anlamak doğru olur. Güzel sorunu her insanın sorunudur, sabahtan akşama kadar farkında olmadan herşeyin güzelini ararız aldığımız ekmekte, manavdan aldığımız meyvede hep bir güzelin peşindeyizdir. Demek öyle güzel fildişi kulede bir kavram değil.

Bediüzzaman güncelleştirir güzeli; “insan gözü asgari düzeyde güzeli hissedecek bir şekilde yaratılmıştır” yollu söz söyler. Demek insan beyninde insanın baktığı şeyin güzel olup olmadığını güzellik ve simetrisini, orantısını anlayan bir merkez var, göz birçok şeyle alakadar olduğu gibi onunla da alakadardır. Her insan estetiğin konusu olan güzel konusunda uzmanlaşamaz onun için estetik eğitimi alması gerekir. Güzeli meydana getiren başta Allah’tır. O ne güzel beyan eder” ben evreni güzel yarattım ta ki siz de güzel şeyler yapasınız diye” bunu bir uluslar arasıkongrde beyan ettim, kadınlar geldiler güzel giyimli dekoltebayanlar bunu Allah nerede söylüyor diye merakla yaklaştılar. Bu kuran da bir leitmotif tekrar eyyühüm ahsenü amela daha güzel şeyler yapasınız diye, Kur’an ‘ı sadece emir ve yasaklar kitabı gibi gösterdiler, öyle de gidecek. O güzelim bütün kitapların anası olan Kur’an ‘ı “ümmülkitaptır” bu tabiri Hristiyanlar incil Yahudiler de Tevrat için der. Freud’a babası bir kitap hediye eder; Tevrat, üstüne yazar “ oğlum bu kitabı oku bu kitap ümmülkitaptır” Bu diğer dinlerin saliklerinin kitap ve peygamberlerine bağlılığı hep hayret etmişimdir. Sinekli Bakkal da Peregrini hristiyandır sonradan Müslüman olur, Rabia ya annesini anlatır, der ki “ Rabia benim annem İsa Efendimiz derken hep ağlardı, çünkü o çarmıhta bir peygamberi hayal eder ve dayanamazdı , ama sizin peygamberiniz asalet içinde ölmüş, Cebrail rica etmiş Azrail ile gelmiş, “ Allah buyurdu ki Ya Muhammed Ya Nebiyallah , istersen ömrünü hitama erdirelim istersen istediğin kadar yaşa, o da gel görevini yap der, Azrail’e. Hz+ Aişeyi gör o zaman. Ya hülasai kainat , zübde-i alem, anlatmakta acizdir seni kalem, mütehayyir alem ve kalem, böyle gider. İşte Rabia benim annem İsa Efendimiz diye diye o nünün hüznüne ortak olarak yaşadı ve öldü. Sen ne dersin Himmet Uç bu insanlara isa Efendimiz ve Allah nasıl muamele eder, orda kal himmet ileri gitme.. İsa, Musa , Muhammed, bir de neydi adı ta ötelerde asırlar sonra dünyaya gelmiş, bir himmeti azurde.Onlar insanlığınszemasında sen ise zirde, inşallah yapmadık yanlış.. gü ne düşünür h aaaaal uuuu kkkkk

Bütün güzellikler naysi değil beatiful olan Allah’ın yansımaları. Güzelleştirme nasıl bir şey ressam fırçası ile yapıyor da, Allah bir şeyi nasıl güzelleştiriyor. Şu meyvelerin renkleri nasıl meydana getirilir, pazarda dolaşırken bir kavun gördüm sapsarı öyle sarıki ayva onu görse kıskanır. Manava dedim bu kavunu gece sen mi boyadın böyle, adam durdu yok abi onu Allah boyamış ben ne bileyim nasıl. Bana böyle bir soru kimse sormadı sen nerden geldin abi dedi. Eyüboğlu bir yeşilin tonlarını ayırmaya bir insan ömrü yetmez der, Hz Ali de Fatihayı anlatmaya ömür yetmez diyor, bak farka sen. Kara toprağın üstünde altında sonsuz resim atölyeleri başka izahı var mı ? Gökyüzünden renkler kardan daha hızlı yağar , sabahleyin herşeyi farklı renklerle boyanmış görürüz. Allah sıbgatullah diyor, Allah’ın boyası bu kelime içinden çıkılmaz, girmeyelim… evrenin atölye çalışmalrını görmüyoruz, ayakkabıcınınatölyesi , ressamın ötelyesi, dişçinin atölyesi, ya kainatın atölyesi, o kadar atölye ile sergi bir aradaki hiç farkı yok, ustanın büyüklüğünden, tasarım, atölye, biçimlendirme, teşhir bütün safhalar iç içe ne kadar harika.

Güzeli yapan sanatçı, seyreden seyirci , yorumlayan estetikçi. Bediüzzaman’ı estetik telakkileri de bu üç şey üzerine kuruludur, sanatçı Allah, seyirci temaşager insan, ve estetikçi estet yaygılayan hem insan hem de eleştirmen. Kant nesneleri güzel diye yargılamak için beğeni gerekir diyor, Bediüzzaman ona istihsan , istihsan edene de müstahsin diyor. Veyamuhsin, Kur’an daki Muhsin herşeyi en güzel şekilde yapan demek, yani herşeyi en iyi şekilde gören demek. Yuhibbülmuhsinin Allah işini güzel şekilde yapanı sever demek, demek kendi güzel yapıyor güzel yapanı da seviyor. Leonardo “ Tanrım ölüyorum, sana daha güzel şeyler yapıp gösteremediğim için üzgünüm, mahcub olacağım” Demek yaptığını önce Allah nasıl görür diye yapıyor. Amabak nerede , ben boğuldum derede. Kant gerçekten güzel şeyler yapmak için deha gerekir, diyor. Bütün büyük sanatçılar deha , deha en olumsuz şartlarda güzeli bulan, Bak Bediüzzaman’a yüz yıl dikenli dağların arasında yürümüş bugüne gelmiş, eceli ile ölmüş. Onun için “dikenli yolda tayran ederim sen gibi basmam” diyor hayret ne hayret.

Bediüzzaman eserlerini güzel göstermek isteyen Allah’ı tarif eder. Tıpkı eserini güzel göstermek için ona itina gösteren ressam veya diğerleri gibi. “Celal sahibi sanatçı tam bir ehemmiyetle sanatını güzel göstermek istiyor ve müstekreh kötü şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine o nimetleri süslendirmek ciheti ile dikkat nazarlarını celbediyor. Öyle de Mahlukatını ve ibadını sair zişuurlara güzel göstermek istiyor . Çirkin vaziyetlerde görünmeleri Cemil ve Müzeyyin ve Latif ve Hakim gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve edebe aykırı oluyor.”

Platon bütün güzelliklerin aşkın güzelin Allah’ın yansımaları olduğunu söylerken modern çağ güzeli Allahtan koparmış, zaten modern çağ asıl ortaçağ, çünkü herşeyi Allah’tan koparmak ile insanı evrenin orta yerinde yalnız bırakmış. Necip Fazıl insanı anlatır, modern şehir çocuğun şehrin büyük caddesi ve kaldırımlar, ne semanın dilinden anlar, ne kitabın;

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum…
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler…
Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
Ölse kaldırımların bu kara sevdalı eşi.

Bir asırdır aydınımız insanımız, sokaktadır, semadan anlamaz, her tarafı devler işgal etmiştir, ne tabiata bakabilir ne semaya, zevkleri ile perişan…Onu anlatır kaldırımlar Şairi .Rahmetli bu şiiri ile meşhur olur,ozaman gökyüzünden habersiz uçurtma uçurur.Bediüzzaman bizimuçurtmalarımızı elimizden alıp çocuklar gelin kainatı okuyalım dedi, “ Beni anlamadınız Sungur “ demiş, Sungur abi “ öldükten sonra anladık ama iş işten geçti “ demiş. Zaten büyük adamlar anlaşılmaz.Kalemim elimden çıkıp o kadar farklı yerlere gidiyorum ki ben de hayrete düşüyorum, nereden nereye .Daha sonra Necip Fazıl kainatı okuyamamaktan muzdaripken otuz yıl ömrünün kamil demledinde

Beni kimsecikler anlamaz zaten

Sen öp seccadem

Der.

Tam otuz yıl bir idealist gibi dağını taşını dolaştım güneydoğunun , gece yarıları eve döndüm, mutlu , akşama kadar edebiyat sanat, geceleri Bediüzzaman anlattım, otuz yıl sonra oraları öyle görünce ağlıyorum, ne çare .Kimse benim hissettiğimi hissetmez.

Bayer, güzelliliği farklı anlatır. “güzel gerçekte sürekli bir arayıştır” işte bütün hakikat arayıcıları gerçeği bulmuşlardır” ballar balını buldum kovanım yağma olsun” der. Yunus Emre

Ama insanların neredeyse çok az kısmı hakikatı arar, diğerleri aramanın bile farkında değil. Arayan insanlarda bir canlılık bir heyecan var.

Aristoya göre sanat güzelliği bir arınmadır, din de öyle demiyor mu güzellikler sizi dahagüzele çağırır diyor din. “inna caalne maalel ardi zineten leha leneblüvehüm eyyühüm alsenü amela “ Ben arzı güzel ziynetli yarattım siz daha güzel şeyler yapasının diye, ona bakarak. Kainatın yaratılış gayesi güzel değil mi bu ayete göre. Aristo doğru diyor siz güzele bakıyor niye ben çirkinim diyor arınıyorsunuz. Peygamberi göre alim, “bu simada yalan yok yalan olamaz “deyip imana geliyor. Aişe hazretleri “ Yusuf ‘u görenler ellerini kestiler, Muhammedi görseydilerkalplerini parçalardılar” diyor. Peygamber in bütün davranışları bir estetik durumlar ve vaziyetler galerisi herkes ona bakıyor ona göre davranıyor. Dini sanatlı barışmamış bir toplum.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Kuran’dan başka büyük deliller / Vehbi KARA

Vehbi KARA Edille-i Şer’iyye (Şer’i Deliller) Lügat manada fıkıh, bir şeyi anlayıp bilmektir. Fıkıh âlimlerinin …

Kapat