Ana Sayfa / Yazarlar / Hacı Bayram ve Ankara / Prof. Dr. Himmet UÇ

Hacı Bayram ve Ankara / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ankara’dayız. Ahmet Kutsi’nın hafızlık şampiyonası için geldik bu başından çok dert geçmiş, bazan hazin bazan garip, bazan mukadderat belirleyen günler yaşamış şehre.

Yıldırım Bayezıt Ankara savaşını bu  civarda yaşamış, bir milletin iki muktedir hükümdarı mantıksız bir cihangirlik davasına kapılarak savaşmışlar, sonuç hiç de parlak değil. İstanbul yüzlerce yıl imparatorluğun başkenti olma onurunu taşımış daha sonra kurulan devlet, Anadolu’nun ortasında bir devlet kurup sanki bir alternatif olsun diye Ankara’ya taşınmış. İki felsefe birbirinden uzak kalmış, bu uzaklık daha sonra hayatın her safhasına yansımış bir sosyolojik ve çok yönlü dertlerin kaynağı olmuş. Ne olursa olsun iki şehir yine hayatlarına devam etmiş, İstanbul İstanbul, Ankara Ankara olarak geleceğe taşınmış, ta ki bu günlere gelmiş.

İstanbul ne kadar Ankara’dır, Ankara ne kadar istanbul’dur. Yahya Kemal’e sormuşlar “Ankara’nın nesini seviyorsun?”,  İstanbul’a dönüşünü” demiş. İstanbul üzerine şiirler yazmış, Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinde bir milletin tarihini bir mukaddes mekandan hareketle bir mazi – hâl -istikbali içine alan bir bütünlük sineması içinde anlatmış olan şair, İstanbul’a tepelerden bakmış, bir gün “Sana dün  bir tepeden baktım aziz İstanbul” demiş.

Bediüzzaman da dünyanın en derin ve estetik bu şehrinde istila altında iken İngilizlerin aleyhine bir eser kaleme almış, İngiliz sorumlu onu idam etmeyi düşünmüşse de çapı yetmemiş. Eskinin ceberutları yeninin yeni yetme gariban züğürt aydınları, haddinize mi düşmüş. Tatlıses “Urfa’da Oksford vardı da okumadık mı” demiş. Yüz yıldır zulmün her saldırısına göğüs germiş bir yazar ve eserlerini  yine herkes okuyor, siz yazdınız da kim okumadı, gaflet ve dalâletin ve batı ilminin ve felsefesin dini mübine saldırılarına cevap veren bu insanı sizin haddinize düşmez nisyanın deresine atmak, Allah nurunu tamamlar, dersini alır hamlar.

Ankara denince akla Hacı Bayram-ı Veli hazretleri gelir. Bizde her şehrin bir manevi bekçisi vardır, Erzurum’u Abdurrahman Gazi Bekler, Ankara’yı Hacı Bayram, İstanbul’u Ebu Eyyüb el Ensari , Konya’yı Mevlana. Acaba neden bu insanlar bekler, şehirler de insanlar gibidir, bir şehrin günah kefesi artınca bu zatlar müdahale eder, teraziyi dengeye getirirler. Yoksa o şehirlerde yaşayanlara kalsa bu şehirler çok zaman zokayı yer. Bu şekilde müdahale eden büyük veliler var, böyle olaylar yaşanmış. Bir şehirde büyük bir felaket olur, bir veli o şehrin büyük velisine “Efendim neden müdahale etmediniz” der, o da “ben müdahale ettim ama, denge çok ciddi bozulmuş, yetmedim”

Şimdi başımızda büyük felaketlerin izleri var, inşallah bu zevatı âlişanlar bu belalara dur, diyebilirler. Dua edelim.

Hacı Bayram-ı Velinin annesi hakkında  fazla bilgi sahibi değiliz, ancak şöyle bir kıssa anlatılmaktadır. Annesi Hacı Bayram–ı Veli’ye hamile iken Açça deresine çamaşır yıkamaya gider. Çamaşırları yıkamaya başlamışken köye eşkıyalar gelir ve köyü yağmalamaya başlarlar. Köyün çıkışınında Hacı Bayram-ı Velinin annesini görürler, ve saldırmak isterler. Tam ona saldıracakları sırada nereden geldiği anlaşılmayan bir nida “o kadına dokunmayın o bir veli annesidir, o bir veli annesidir” duyulmuştur. Bu sesin nereden ve nasıl geldiğini anlamayan eşkıyalar zümresi ne yapacaklarını bilmez halde apar topar oradan uzaklaşmışlardır. Annesi de nasıl bir çocuğa hamile olduğunu anlamıştır, artık (Habib Nurdoğan, H B Veli , 10)

Hacı Bayram-ı Veli henüz doğmadan Şeyh Himmet Efendi, Tarikatnamesinde  bu zatın veli olacağına işaret etmiştir. Program ne kadar önceden yapılmış, tasarım ne kadar eksiksiz değil mi ?

En az on iki ilmi mutlaka tahsil ettirirlerdi Osmanlı Üleması. On iki ilmi bilmeyen alim de olamaz, şeyh de olamaz mürşit de olamaz diye meşhur bir kaide var idi. Osmanlı insanı hem dünyanın hem de ukbanın mamur olmasının yolunun ilimden geçmesi gerektiğini biliyorlardı. Bu yüzden zeki, kabiliyeti olan evlatlarını, alimlere teslim etmekte tereddüd etmezlerdi. İşte Hacı Bayram-ı Veli de bunlardandı.  

Numan, Hacı Bayram medreseye ilk gittiği gün, hocasından şu vakayı garibi dinler. Geniş ve ıssız bir vadiden  geçiyordum. Garip bir çobana rastladım. Gördüm ki derin bir huşu içinde namaz kılıyor, sürüsünü de kurtlar bekliyordu. Şaşırdım hayretler içinde kaldım, merakla namazını bitirmesini bekledim. Ve dedim “esselamu aleykum, kurtlar nasıl oldu da koyunlara dost oldu, onlardaki düşmanlık ve katletme duygusu nasıl oldu da barış ve muhabbete dönüştü. Allah azze ve celleye secdenin alameti çehresini nura bürümüş olan salih çoban şöyle devam etti” Ey garip yolcu, kurtların kuzulara olan bu dostluğundaki sır çobanın sürünün asıl sahibine olan dostluğuna bağladır. Yani bu hal muhabbetteki sırdır. Muhabbet öyle bir sırdır ki insan ruhunu inkişaf ettirip geliştirme bakımından ondan daha güçlü bir tesir daha bulunmaz.        

Hacı Bayram hazretlerinin ulvi tesirinde bir başka gezegen vardır Akşemseddin Hazretleri. Müderrislik yaparken Hacı Bayram Hazretlerine gitmesi tavsiye edilir. O da Ankara’ya gelir. Karşılaştığı adamdan ünlü veliyi sorar. O da karşı sokakta yanında iki talebesiyle gezen bir zatı östererek ”işte gördüğün dükkan dükkan gezerek para toplayan kişi Hacı Bayram’dır” dedi. Ruh hali değişir meşhur Hacı Bayram dükkan dükkan para topluyor, kendimi boşuna yormuşum der. Yolunu değiştirir Şeyh Zeynüddin Safi hazretlerine gitmeye karar verir. Haleb’e çok yakın bir yere gelir, sabah şaşkınlıkla uyanır. Sabah namazından sonra tekrar Ankara yönüne döner. Onu döndüren o gece  gördüğü rüyadır. Rüyada boynuna takılan bir zincirin ucu Hacı Bayram Hazretlerinin elindedir. Akşemseddin Haleb’e gitmek istedikçe Hacı Bayram zinciri çekmektedir. Akşemsettin “ne  yaptım ben” diyerek, Hacı Bayram’ın dergahına gelir. O talebeleriyle tarlada çalışmaktadır. Hacı Bayram onu gördü ama iltifat etmedi. Çalıştı Hacı Bayram hazretleri yemek yediler, ama O  Akşemsettin’in yüzüne bakmadı. Ona yemek vermediler, o köpeklerin yanında yemek yemeye başladı. Hacı Bayram bu tevazusuna dayanamayarak “Köse, kalbimize girdin, gel yanıma” gönlünü alıp sofrasına oturttu. Sonra “zincirle zorla gelen misafiri böyle ağırlarlar.”

Hacı Bayram onu eğitir bir defasında yedi günde bir kaşık sirke yemiştir. Hacı Bayram “Nice riyazet eylersin, nefsin isteklerinden sakınırsın, akıbet nur olursun. Vefat ettikten sonra seni kabrinde bulamazlar” dedi.

İcazet aldı, bu durum bazılarına zor geldi. Akşemsettin hazretleri Hocası Hacı Bayram-ı Velinin ileride büyük bir fethin manevi fatihliği müjdesine de nail oldu.

Hacı Bayram Şeyh Hamideddin hazretlerinin eğitim alanına girer. Bir gün birlikte mezarlığa giderler. Önce nefsini terbiye etmiş alimlerin, daha sonra edememişlerin yanına götürür. Birinde huzur bulan Hacı Bayram hazretleri diğerinde huzursuzdur.  

Şeyh ona “öldükten sonra mezardaki halin huzurlu mu huzursuz mu olsun? Huzurlu bir kabre sahip olmak istiyorsan, intisab et, nefsini pisliklerden arındırma yolunu seç, istemiyorsan sen bilirsin” Hacı Bayram hazretlerinin halvet tarzı farklıdır. Şu hadise dayanır. “İnsanların içinde bulunup, onların bela ve sıkıntısına tahammül eden Mümin, dağ başına çıkıp insanlardan uzak yaşayan müminden daha hayırlıdır.”

Hacca gittiğinde rüyasında hazreti Musa’yı (as) görür. Ona Anadolu’ya gitmesini söyler, önünde yanan üç kandilin kendisine yol göstereceğini söyler. Yolculuğu Bursa’da son bulur.

Somuncu Baba ile bir süre arkadaşlık eder, baba ölmeden önce yanından ayırmadığı Hacı Bayram’a “Halifem, vekilim sensin” der, bu ağır görev velinin üzerinde kalır. Baba çilesi bol dünyadan ayrılır, defin işlemleri ile Hacı Bayram ilgilenir, namazını kıldırır.

Bundan sonra ikametgah Ankaradır.

Devlet adamları  milletlerin birşeylerini değiştirir ama ümmeti milleti ancak büyük evliyalar ve alimler değiştirir. İki kutuplu bir dünyadır evliya ile alim ile devlet adamının ilişkisi. Müslüman Türk’ün kaderini çok değiştirmek isteyen olmuştur, onlar kendi rüzgarları ile göçüp dünyadan gitmişler, ama millet yine yoluna devam etmiştir. Osmanlının inkıtaı ve sonra gelenler değiştirmeyi düşündüler ama, millet yine yolunu buldu. Şimdi Ankara İstanbul’dur, bu milletin elbisesini din ve milliyet dengesi ile ümmetin büyük velileri çizmiştir. Diğerleri gelmiş ve gitmişlerdir.

İstanbul ve Arkara’nın manevi mimarları ilahi bir tasarım ile çizilmiştir. Nehirde çamaşır yıkayan anneyi engelleyen gaybi ses bu mimarinin İlahi mimarinin ve tasarımın sahibidir. Bir şehir inşa etmekle bir millet inşa etmek farklı şeyler.

Hacı Bayram-ı Veli’in tasavvufi ama aklı  da göz ardı etmemiş bir şiiri

Çalabım bir şar yaratmış

İki cihan arasında

Bakıcak dîdâr görünür

 Ol şarın kenaresinde

 

Nagihan bir şara vardım

Anı ben yapılır gördüm

Ben dahi bile yapıldım

Taş ve toprak arasında

 

Şakirtleri taş yonarlar

Yonup üstada sunarlar

Mevla’nın adın anarlar

Taşın her paresinde

 

Ol şardan oklar atılır

Gelür sineme batılır

Aşıklar canı satılır

Ol şarın bazaresinde

 

Şar dedikleri gönüldür

Ne alimdür ne cahildür

Aşıklar kanı sebildir

Ol şarın kenaresinde

 

Bu sözümü arif anlar

Cahiller bilmeyip tanlar

Hacı Bayram kendi banlar

Ol şarın minaresinde

Roman olacak kadar harika bir şiir.  İnsanı, kalbi, anlamayı, daha çok şeyi anlatır. İnsan bir şehirdir, dünya ve ahiret ortasında. Hakikata ermiş, onu ironik şekilde anlatıyor, şiir yüksek ve derin şair daha derin.

İnsan öyle bir şehir ki hem yapılmış hem yapıyor. Kalbi bir şehir, insan bir şehirdir, tasavvufta kalp bir şehirdir. Herkes kendi mimarisinin yapar, taş yontar o taş onun amelidir, onu ustasına sunar, Allah’a haşir sabahı haşir meydanında ameller sunulur. Aşıkların pazarında aşıkların canı satılır. Hacı Bayram hakikatı bağırır, o şehrin bir minaresinde. Herkes onu anlayamaz. Cahiller ayıplar.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Yorumlar

  1. avatar

    Hocam, yazılarınız, sıradışı ve dolu, yoğun. Teşekkür ederiz.

    Bu aradaKastamonu ve evliyası hep unutulur, siz de unutmuş olmalısınız. Osmanlı evliya ve ulemasının 8-10 vilayete denk gelecek kemiyet ve keyfiyet ölçüsünde Kastamonulu büyükler vardır. Kastamonusuz İstanbul virandır.
    Bu sitedeki bilgiler dahi bunu gösterir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Cuma Günü Barla’da Mevlid Var

Bu Cuma günü (11 Ağustos 2017) Barla'da Mevlid-i Şerif programı icra edikecek. Cuma namazından önce …

Kapat