Hâlâ Doğduğun Renktesin

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kıssalar Arasında

Hâlâ Doğduğun Renktesin

Ârifin biri, ihtiyar bir papaza sordu: “Sen mi daha yaşlısın, sakalın mı?” Papaz dedi ki: “Ben ondan önce doğmuşum. Sakalım yokken dünyayı görmüşüm, nice seneler yaşamışım.” Ârif dedi ki: “Sakalın ağarmış eski halini terk etmiş, fakat kötü huyun değişmemiş, olduğu gibi duruyor. Sakalın senden sonra doğduğu halde, seni geçmiş, sen ise tirit sevdasında olduğun yerde kalmışsın. Sen hâlâ doğduğun renktesin, o renkten bir adım bile ileriye atamamışsın. Hâlâ kaptaki ekşi ayransın. Hâlâ o yoğurdun yağını ayıramamışsın. (Rûh-ul Beyân, Cilt 9, s. 35, Erkam Yayınları)

Acı Hayâya Mânî Değildir

Kurayza gününde Ensardan Hallad isimli bir kişi öldürülmüştü. Annesine: “Ey Hallad’ın annesi! Oğlun öldürüldü!” dediler. Kadın yüzünü kapatarak geldi. “Oğlun ölmüştür, sen ise yüzünü kapatıyorsun?” diyecek oldular, kadın cevap olarak: “Ben Hallad’ı kaybetmiş isem de hayâmı da kaybetmedim ya!” diye cevap verdi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Ezan Okunur Hayat Durur

Rasûlullah (s.a.v) zamanında iki müslüman vardı. Bunlardan biri tüccar, diğeri de kılıç yapan bir demirci idi. Tüccar olan sahâbî, ezanı duyduğun- da terazi elinde ise hemen kenara koyar, yerde ise olduğu gibi bırakıp doğruca Mescid-i Nebevî’ye giderdi. Kılıç ustası da, çekiç örsün üzerindeyse o vaziyette bırakır, kılıca vurmak üzere kaldırmışsa ar kasına atar ve hemen Mescid-i Nebevî’ye giderdi. İşte bu ve benzeri kişileri medhetmek üzere Allah Tealâ şu âyet-i kerimeyi indirdi: “Onlar, ne ticaret ne de alışverişin, kendilerini Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin dehşet içinde kalarak allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nûr 24/37) (Kurtubî, Tefsîr, XII, 184)

Kötülük Nasıl Sadaka Olur?

Allah Rasûlü sahâbeleri sadaka vermeğe teşvik ettiğinde her kişi gücü yettiği kadar sadaka getirdi. Fakat Ulbe b. Zeyd b. Harise’nin getireceği birşey yoktu. O akşam ellerini açtı ve şöyle duâ etti: “Ey Allah’ım! Benim yanımda sadaka verecek birşey yoktur. Ben namusuma, şerefime saldıran her kulun için onu sadaka yapıyorum.” Sabah olduğunda Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Dün akşam izzet ve şerefine dokunanlara, bunu sadaka eden nerede” diye çağırttı. Bunun üzerine Ulbe ayağa kalktı. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Senin sadakan kabul edildi” dedi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Her Hâle Rızâ

Hz. Ali’ye: “Ebû Zerr el-Gıfârî ‘Benim yanımda fakirlik zenginlikten, hastalık da sıhhat ve âfiyetten daha sevimlidir!’ diyor. Siz ne buyurursunuz?” diye soruldu. O da şunları söyledi: “Allah Ebû Zerr’den râzı olsun! Bana gelince, ben diyorum ki insan Allah’ın kendisi için vermiş olduğu şeylere râzı olup bundan başkasını temenni etmemelidir. Kaza ve kaderin tasarrufuna râzı olmanın sınırı budur.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

İsraftan Kaçın!

Hz. Ömer, Ahnef’in sırtında yeni bir gömlek gördü ve “Ey Ahnef! Üzerindekini kaça satın aldın?” diye sordu. Onun “On iki dirheme” demesi üzerine ona şöyle çıkıştı: “Azap olunasıca! Bu paranın altı dirhemine bir gömlek satın alıp kalan altı dirhemi de Allah yolunda harcamış olsaydın daha iyi olmaz mıydı?” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Kalbin Paramparça Olması

Ebû Derdâ şöyle duâ ederdi: “Ey Allah’ım! Kalbin paramparça olmasından sana sığınıyorum.” “Kalbin paramparça olması”nın anlamı soruldu. “Kişinin her vadide bir şeyinin olmasıdır” dedi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

Attâr dükkânının müdâvimlerinden Necmeddin Okyay Hoca’dır. Necmeddin Hoca, Üsküdar’daki Gülnûş Vâlide Sultan Câmiî’nde imamlık yapmasının yanı sıra birçok sanat dalında ihtisas kazandığı için kendisine ‘hezarfen’ denilmiştir. Necmeddin Hoca; Özbekler Tekkesi Şeyhi Edhem Efendi’den ebrû san’atını, Sultan Abdulazîz’in Okçubaşısı Seyfeddin Bey’den kemankeşliği, bunların yanı sıra hattatlığı, ciltçiliği öğrendi. Ebrû sanatında daha ileriye giderek kendi adı ile anılacak çiçekli ebrûlar yapmayı başardı. Evinin bahçesinde yetiştirdiği güllerin nâmı İstanbul’da yayılan Necmeddin Hoca’nın yaklaşık 400 çeşit gül yetiştirdiği ve bunların isimlerini de tek tek bildiğini Mehmed Şevket Eygi Bey nakletmektedir.

Daha İyisini Verebilirdi

Avf bin Mâlik (r.a) şöyle demiştir:

Rasûlullah (s.a.v) elinde bir asâ ile yanımıza mescide geldi. Bir kişi, Mescid’e (sadaka olarak) âdî bir kuru hurma salkımı asmıştı. Rasûlullah (s.a.v) asâ ile bu hurma salkımına dürterek şöyle buyurdular:

“‒Bu sadakanın sahibi dileseydi, bundan daha iyisini vere­bilirdi. Bu sadakanın sahibi, kıyamet günü âdi hurma yiye­cektir.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 17/1608)

Mescid’e hurma salkımı asma âdeti, daha sonraki asırlarda da devam etmiştir. (Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, II, 51)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Nebevi’den 111 Hatıra, Erkam Yayınları

(Ebû Dâvûd, Zekât, 17/1608)

Temizlik Anlayışımız

Nebiyyullah Efendimiz (s.a.v) Ashâb-ı Suffe’ye çok ehemmiyet verir, yerlerinin temiz olmasına dikkat ederlerdi. Bir gün onların kaldığı mekâna geldiklerinde pek hoşlanmadıkları bir manzara ile karşılaştılar. Zira çöpler yere bırakılmış, Suffe’nin kenarında bunlar birikmeye başlamıştı. Hemen Ebû Zer’e seslenerek: “–Bana bir süpürge getir!” buyurdular. Mübarek elleriyle çöpleri süpürmeye başladılar. Bunu gören Ebû Zer (r.a) ve arkadaşları hemen koştular, yerdeki bez ve odun parçalarını toplayarak Mescid’i temizlediler. (Dr. Murat Kaya, Mescid-i Nebevî’den 111 Hâtıra, Erkam Yayınları)

Bu hayvanın gıybetini yapmayın

Molla Hamid Ekinci Anlatıyor 

“Bir gün camiin hücre kapısını açık unutmuştuk. Talebe arkadaşların küpte kavurmaları vardı. İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş, sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmış.

“Talebe arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir tertiple köpeği tekrar celb edip, sopa ile döveceklerdi. Üstad (Bediüzzaman) vaziyeti öğrenince, onları vazgeçirmek istedi. Molla Resûl:

 “Seyda biraz kıymamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki, yiyelim. Halbuki bir köpek gelerek hem kıymayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Nasıl biz onu dövmeyelim?’ dedi, Üstad:

“Molla Resûl, senden soruyorum, vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde bir et bulsan, yer misin, yemez misin? Halbuki aklın var, idrak ediyorsun ki, bu etin sahibi var.’ diye konuştu.

“Molla Resûl, Üstad’ın bu konuşması üzerine bir müddet konuşmayarak sustu: Sonra cevaben: Evet, yerim Seyda!’ dedi. Üstad tekrar buyurdu ki:

“Bu hayvandır, aklı yoktur. Haramı helâli bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girip, kıymalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.’

“Sonra Molla Resûl ve arkadaşları, köpekte kabahat yoktur diye kabul ettiler. Üstad:

“Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helâl edin!’

“Molla Resûl, Üstad Hazretleriyle biraz samimî konuşurdu, hem yaş itibariyle de Üstad’dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad’a hitaben: “Seyda içimizden gelmiyor ki, helâl edeyim. Fakat siz helâlleşmeye bizi ikna ettiniz.’ dedi.”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Tövbenin İlk Adımı ve Aşamaları

Tevbenin ve Allah’a yönelmenin başlangıcı   Ebu Cafer Muhammed b. Musa ile aramızda şöyle bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bediüzaman’ın Mustafa Kemal’e ve Meclise Mektubu

Bu mektup İstiklal Savaşı sonrası bizzat Mustafa Kemal’e gönderilmiştir. Hür Adam filmi sırasında  Haber Türk …

Kapat