Günün ilerleyen saatlerinde, el ayak çekildikten sonra çocuklarımla gece yürüyüşüne çıkıyoruz zaman zaman.
Biz yürüyoruz, küçük evladım da bisikletiyle bize eşlik ediyor.
Yürürken gözümün bir ucu bisikletiyle bir ileri bir geri gidip gelen evladımda.
Bisiklet gerekli hıza ulaştığında pedale basma ihtiyacı bile duymadan ilerleyen, direksiyonu bırakası bile gelen evladım yavaşlayınca bisikletinin dengesi kayboluyor, durunca ise ayaklarını yere indirip bisikletin devrilmesini engellemek zorunda kalıyor.
Anlıyorum ki hayatta hareket varsa denge var. Hareket ederken bizi taşıyan, alıp götüren pek çok şeyi, durduğumuzda biz ayakta tutmak, hatta biz taşımak zorunda kalıyoruz. Tutmasanız devriliyor, tutsanız elinizde, belinizde giderek ağırlaşan yük oluveriyor.
İnsanların şahsi hayatları, ailevi hayatları, sosyal, siyasal, iş hayatları da böyle.
Şahıslar gibi toplumların, kurumların, devletlerin, milletlerin hayatları da böyle.
Sanat, edebiyat, kültür, eğitim, medeniyet hayatımız da böyle.
Hareket eden yol alıyor, ayakta kalıyor, dengede kalıyor. Hareket bizi taşıyor, yükümüzü alıyor.
Hayırda ya da şerde olduğu da farketmiyor.
Hatta çoğu zaman şerde hareket edenler yol alıyor, dengede kalıyorlar.
Bisiklet ve motosiklet kullanaların bildiği bir husus daha var;
Bu araçlara iki kişi biniyorsa şayet, iki kişinin denge ve uyumları da önemli.
Biskleti kullanan ya da binen kişiden biri bile acemi ya da uyumsuz, denge problemi yaşayan biri ise tüm dengeyi bozabiliyor, kazaya bile sebebiyet verebiliyor.
Yani hayat herşeyiyle bisiklete binmeye benziyor.
Ayakta kalmak için, dengede kalmak için, yol almak için hareket şart.
Kişi, kurum, devlet, millet hiç farketmiyor;
sendeleyen, sorun yaşayan, kriz yaşayan, huzursuzluk yaşayan, yıkılan, dağılan ne varsa bakılsa, hareketliliğini kaybettikten sonra sorunlar yaşamaya başladığı görülüyor.
Herkes ve her şey için, harekette bereket vardır.
Akan su kir tutmaz. Akan hayat ta öyle. Hareket arındırır, temizler, yeniler.
Kalp attıkça, damarlarda kan dolaştıkça hayat devam ediyor. Durduğu andan itibaren ölüm, ardından çürüme, ardından kokuşma başlar.
Hareketsizlik ölümün, yokluğun kardeşidir ve yok olmaya götürür.
- Var mıyız? - 1 Eylül 2024
- Yetim Yeter - 15 Ağustos 2024
- Meta’nın Esiri mi Oluyoruz.. - 2 Ağustos 2024
- Nerde Çokluk… - 24 Temmuz 2024
- Kurban Kesmek mi, Kurban Olmak mı? - 16 Haziran 2024
- Türk’ün En Büyük Düşmanı - 9 Haziran 2024
- Maarif Modeli Üzerine - 29 Nisan 2024
- Kendini Gizle Dinini Değil.. - 24 Mart 2024
- Köy Hocası Deyip Geçmeyin - 10 Aralık 2023
- Boykot Silahtır - 1 Kasım 2023