Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / ‘Hayat Tarzımız Tehlikede’: Âdâb-ı Muaşeret / Değer Çatışması

‘Hayat Tarzımız Tehlikede’: Âdâb-ı Muaşeret / Değer Çatışması

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

‘Hayat Tarzımız Tehlikede’:
Âdâb-ı Muaşeret / Değer Çatışması

Yazar: Fatma TUNÇ YAŞAR
Değerler Eğitimi Merkezi

Terlikler kapıda mı? Kapalı kapılar ardında mı?” Dina Rizk Khoury 18. yüzyıl Musul kadının ev içi ve kamusal yaşamını anlamak için bu soruyu sormuş ve terliklerin kapının önünde ya da kapının ardında olmasını Musullu kadının mahremiyet sınırlarını belirleyen en önemli kriter olarak görmüştü.1 Günümüzde ise terliklerin ya da ayakkabıların kapının önünde ya da ardında olması kadının mahremiyetini değil belli bir yaşam tarzını temsil ediyor. Geçtiğimiz yıl Merkez Bankası Başkanlığı’na atama yapılmasının ardından en çok konuşulan ve medyayı günlerce meşgul eden olay hiç şüphesiz Merkez Bankası Başkanı’nın evinin kapısının önünde duran üç çift ayakkabı ve eşinin kapıdaki görüntüsüydü. Bazılarının “Beyaz Türklerin tasfiyesi” ya da “garibanizm ihtilali” olarak yorumladıkları hadisede temel mesele, böylesine üst düzey bir pozisyon için belli bir yaşam tarzının öngörülmesi ve yeni seçilen başkanın kapıdaki ayakkabılar dolayısıyla bu pozisyona layık görülmemesiydi.2

Aynı şekilde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 2002 yılında, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi geleceğini belirleyecek kararı almak üzere kurmaylarıyla CHP’li bir vekilin evinde yaptığı toplantı da medyada genişçe yankı buldu. Ancak medyanın ilgisinin nedeni toplantının önemli içeriği değil, toplantı esnasında Baykal’ın ayağında görüntülenen terliklerdi. “Terlikli Zirve” olarak manşetlere yansıyan toplantıda ev içinde terlik giyilmesi şaşkınlıkla karşılanmış ve CHP gibi modern ve çağdaş değerlerin savunuculuğunu yapan bir partinin kurmaylarına bu tavır kondurulamamıştı.3

1 Dina Rizk Khoury, “Terlikler Kapıda mı? Kapalı Kapılar Ardında mı?: Ev İçinde ve Kamusal Mekanda Musullu Kadınlar”, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, ed. Madeline C. Zilfi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.
2 Ertuğrul Özkök, “Beyaz Türklerin Tasfiyesi mi?”, Hürriyet, 21 Nisan 2006.
3 Okan Konuralp, Fatma Aksu, “Terlikli Zirvesi Erdoğan”, Hürriyet, 25 Temmuz 2007.

Her iki örnekte de görüldüğü gibi ayakkabıyı kapıda çıkarmak ve ev içinde terlik giymek belli bir yaşam tarzının kodları olarak okunuyor. Ancak bu okuma eylemi aynı zamanda bir sınıflama eylemini, sınıflama eylemi ise yargılama ve küçümseme eylemini de beraberinde getiriyor. Fakat daha da ilginç olan ayakkabıyı kapıda çıkarma ve evde terlik giyme eyleminin bu denli şaşkınlıkla karşılanması. Türkiye genelinde evde ayakkabı ile gezenler
ve kapıda ayakkabı çıkaranların istatistiği çıkarılsa -ki böyle bir istatistiğe ihtiyaç hâsıl değil, hangisinin daha yaygın ve kabul görür olduğu ortada- bu taaccübün anlamsızlığı da o derece aşikâr olmaktadır. Ancak bu aşikârlık bu taaccübün arkasındaki zihniyeti görmezden gelmeye engel değil elbet.

Geçtiğimiz Eylül ayında Prof. Şerif Mardin’in Ayşe Arman’a verdiği röportajda telaffuz ettiği “mahalle baskısı” ifadesi – her ne kadar Şerif Mardin o maksatla kullanmamış dahi olsa – sözü edilen karşıt iki yaşam tarzından küçümseneni ifade etmek için sıkça kullanılır ve tartışılır oldu. Öyle ki, “Otobüsçüye namaz molası baskısı yapılıyor” iddiasını Şerif Mardin’in “mahalle baskısı” kavramına dayandırıp “Hayat tarzımız tehlikede” sonucuna vararak “darbe uyarısı” yapan gazeteciler bile oldu. Yine Ayşe Arman’ın “Ya biz farkında bile olmadan, gittikçe etek boyları uzarsa… Eğer benim hayat tarzım değişmek zorunda kalacaksa, Boğaz’da istediğim gibi içki içip balık yiyemeyeceksem, istediğim gibi giyinemeyeceksem ben ne yapacağım?”4
sorusuna cevaben aslında bambaşka şeyler anlatan Şerif Mardin’in sözleri “Geleceğinin tehlikede olduğunu düşünen kadınlar haklı” şeklinde yorumlandı ve sonuçta ‘modern hayat tarzı’nın tehlikede olduğunu düşünenler ne gariptir ki, Şerif Mardin gibi bir hocadan endişelerinin haklılığına dair sertifika aldılar.

Bu örneklerden yola çıkarak AKP iktidarına özgü gibi gösterilen ancak geçmişi çok daha öncelere dayanan bir hayat tarzı mücadelesinden bahsetmek mümkün. Ancak bu mücadelenin başlıca aktörlerini hayat tarzlarının tehlikede olduğunu düşünenler oluşturuyor diyebiliriz. Onların hayat tarzını ‘tehlikeye attığı’ iddia edilen grup ise

4 Ayşe Arman, “Şerif Mardin Ayşe Arman’a Konuştu”, Hürriyet, 16 Eylül 2007.

-şimdilerde AKP olduğu iddia ediliyor – diğerleri gibi sahip olduğu hayat tarzını değil, ithamlar karşısında kendini savunmak zorunda. Çünkü kabul gören ve hiyerarşik olarak üstte bulunduğu iddia edilen yaşam tarzının aktörleri bu yaşam tarzları dolayısıyla kendilerini ‘seçkin’ olarak görüyorlar ve kendilerine diğerlerinin – bu diğerleri cumhurbaşkanı ve başbakan dahi olsa – üstünde bir konum biçiyorlar.

Belli bir yaşam tarzını diğerlerinin üstünde gören ve farklı yaşam tarzlarının varlığını kabul etmekle beraber bunlar arasında üstün tutulan yaşam tarzına yakınlığı ya da uzaklığına göre hiyerarşik bir sınıflandırma yapan anlayışın bugüne özgü olmayıp yakın geçmişte de örneklerinin bulunduğunu
bilmek bugünü anlamak için bize oldukça elverişli ipuçları veriyor. Bugün “Beyaz Türkler” ve “diğerleri” ya da “halk”5 olarak ifade bulan, farklı ve karşıt iki yaşam biçimi 19. yüzyılda da alafranga ve alaturka ifadeleri ile temsil edilmekteydi.6 İmparatorluğun önde gelenleri uygar ve muasır Batı medeniyetine yetişme gayretiyle Batı’nın benimsemiş olduğu davranış kalıplarına uygun, alafranga olarak tabir edilen “yeni davranış kalıpları” geliştirme gayreti içerisine girmişti. Bu gayretin en
önemli göstergeleri dönemin gazete ve mecmualarında bu yeni yaşam biçimini uzun uzadıya anlatan yazıların yayımlanması ve daha sonra bunların cilt cilt kitaplar haline getirilmesiydi.7 Bu zor ve meşakkatli süreçte Ahmet Mithat, Mehmet Emin, Ahmet Cevad Emre, Cahid Sahir gibi isimler yeni yaşam tarzını anlatan rehber kitaplar kaleme alarak ya da Batı literatüründen adab-ı muaşeret kitaplarını Osmanlı toplumuna uyarlamak suretiyle tercüme ederek yeni yaşam tarzının aktörlerine yardımcı olmuşlardı.8

Nitekim bu geçiş sürecinde neyin nasıl yapılacağı, nerede nasıl davranılacağı
ya da hangi eşyanın nerede kullanılacağına dair tam bir kafa karışıklığı söz konusuydu.

Adab-ı muaşeret kitapları olarak literatüre geçen bu kitaplar hızlı ve kolay adapte olunamayan bir değişimin ve yeni bir yaşam tarzının habercisiydi. Çünkü geleneksel literatürde ince, kibar, nazik, hayranlık ve takdir uyandıran davranışlar anlamına gelen adab-ı muaşeret, referansını gelenek ve dinden almaktaydı. Adab-ı muaşeret anane gibi olduğundan hızlı ve kolay değişmez, değişim olsa bile bu nesilden nesile genellikle sözlü olarak aktarıldı. Yani makbul ve makul olmayan davranış kalıpları bilinir, öğrenilir ve ona göre hareket edilirdi.

Ortaya çıkan bu yeni literatürde ise adab-ı muaşeretten kasıt genel anlamda yaşam tarzı değil Avrupai yaşam tarzı, diğer bir deyişle alafranga yaşam biçimidir. Bu kitaplarda özümsenmemiş, aslında ne olduğu tam olarak bilinmeyen, fakat adapte edilmesi gereklilik/zorunluluk olarak görülen bir

5 Ertuğrul Özkök bahsi geçen yazısında “Kara Türkler” ifadesini kullanıyor. Ancak Beyaz Türklerin karşıtı olarak bu kullanımın yaygın olmadığı kanaatindeyim.
6 Burada kastedilen bu kavramların birebir örtüştüğü ya da birinin diğerinin yerini aldığı değil, her iki dönem de biri diğerinin üstünde tutulan karşıt iki yaşam biçiminin var olduğudur.
7 Bu kitaplar hakkında detaylı bilgi için bkz. Nevin Meriç, Osmanlı’da Gündelik Hayatın Değişimi: Adab-ı Muaşeret, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2000.
8 Ahmet Mithat Efendi, Avrupa Adab-ı Muaşereti Yahut Alafranga, İstanbul: İkdam Matbaası, 1312 (1894); Mehmet Emin, Adab-ı Muaşeret Nasıl Hasıl Olur, 1321 (1903);
Kontes Dumaglin, Rehber-i Muaşeret, tercüme eden Ahmet Cevad Emre, İbrahim Hilmi Neşriyatı, 1328 (1910); Cahid Sahir, Alem-i Medeniyette Adab-ı Muaşeret: Şapka ve Elbise Giymek Usulleri, Ankara, 1341 (1922).

yaşam tarzının öğretilmeye çalışılması söz konusudur. Kapsayıcı ve derin anlamlar içeren, maddi ve manevi her iki dünya ile ilintisi olan ve bir başka ifade ile dünyevi gündelik pratiklere uhrevi anlamlar yükleyerek ikisi arasındaki köprüyü kuran geleneksel adab-ı muaşeret, bu yeni literatürde yüzeyselleştirilerek yeme, içme, oturma, kalkma, selamlaşma gibi pratiklere indirgenmiştir. Öte yandan bu gündelik pratiklere öylesine anlamlar yüklenmiştir ki, bu pratiklerin uygulanma biçimi uygulayanın gerici ya da ilerici, medeni ya da ilkel, kibar ya da kaba olduğunu göstermekte ve kişiyi
tanımlayan başlıca kriter olarak kabul edilmektedir. 17 Haziran 1875 tarihli Hayal mecmuasında basılan bir karikatürde alaturka kıyafet giyen bir hanım alafranga kıyafetli diğerine “Kız bu nasıl kıyafet? Utanmaz mısın?” demekte, diğeri ise ona ”Bu asr-ı terakkide sen utan kıyafetinden.” diye cevap vermektedir.9 Görünen o ki, yeni adab-ı muaşeret aktörleri ve muhalifleri ile toplumsal ayrışmaya neden olmuştu.

Alafranga-alaturka yaşam biçimlerinin neden olduğu ayrışmanın yatay bir düzlemde gerçekleştiğini söylemek güç. Tıpkı bugün evde ayakkabı ile dolaşma ve kapıda ayakkabı çıkarmanın bir değer göstergesi olarak yatay bir düzlemde ele alınmadığı gibi. Alafranga yaşam tarzının aktörleri bu yeni yaşam biçimini idealize etmişler ve alafranga tavırları, yabancı sözcüklerle süslenmiş konuşmaları ve Avrupai tüketim araçlarıyla farklılıklarını vurgulamakla kalmayıp kendilerinin benimsemiş olduğu bu yaşam biçimini hiyerarşik olarak bütün yaşam tarzlarının üstünde görmüşlerdir. Birçoğu için Avrupai yaşam tarzı “farklı yaşam biçimlerinden bir yaşam biçimi” değil, nihai olarak ulaşılması zorunlu olan yaşam biçimidir. Bunun en güzel örneği ise 1925’te belli bir yaşam biçiminin simgesi olarak kabul edilen fesin kanunla yasaklanması, buna karşılık şapka giyilmesinin mecburi kılınması suretiyle sıradan vatandaşın giyim tarzına müdahale edilmesidir. Bu anlayışa göre yaşam tarzı ve değer seçilebilir, bireye ya da topluma özgü bir şey olmaktan çıkmış ve dayatılan bir projenin – bu projenin adı modernleşme ya da Batılılaşma – bir aracı olmuştur. Bugün de başörtüsünün henüz sınırları çizilemeyen kamusal alanda yasak olması, henüz birey ve toplumun inisiyatifine bırakılacak kadar özümsenememiş ve içselleştirilememiş modernleşme projesinin bir uzantısı olarak durmaktadır.
Modernleşme projesinin ya da modern yaşamın aktörleri Türk halkının henüz kendilerinden beklenen yaşam tarzına gönüllü adapte olamayacağını düşünmekte ve idealize ettikleri değerler manzumesini ya da yaşam biçimini kanun yoluyla dayatmaya çalışmaktadır. Hatırı sayılır bir oy oranı ile iktidar olan AKP’den duyulan endişeler tam da bunu göstermektedir. Aslı Aydıntaşbaş bu endişeyi şu ifadelerle dile getirmektedir: “Peki Beyaz Türkler neyi boykot ediyor? Türkiye liberal olsun, tamam. Yüzü Avrupa’ya dönsün, güzel. Serbest piyasa olsun, tamam. Kürt meselesini rasyonel ve demokratik bir zeminde halletsin, bu da tamam. Peki, itirazınız ne? Ama bütün bunları bize benzemeyen değil bizim gibi insanlar yapsın. Sanırım bunu demek istiyoruz resepsiyonlara gelmeyerek. Bu istediğimiz işler yapılsın. Ama yapanlar AK Parti kökenli insanlar değil, bizimle birlikte yiyen, içen, bizim gibi yaşayan, düşünen, görünen birileri yapsın diye özetlenebilecek bir sendrom mu yatıyor bu boykotun ardında?”10

9 Karikatür için bkz. M. Şükrü Hanioğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Zihniyet, Siyaset ve Tarih, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2006, s. 53.
10 Aslı Aydıntaşbaş, “Beyaz Türkler Neyi Boykot Ediyor?”, Sabah, 12 Eylül 2007.

Dem Dergi 2006

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Türkler Bu Nankör Hayvanlarda Ne Buluyor?

dunyabizim.com'dan  Munise Şimşek yazmış.  17. yüzyılda İstanbul’da kediler için evler inşa edildiğini, bu soylu kedi …

Kapat