Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / Hayat Yorgunluğu / Hayrunnisa Yurç

Hayat Yorgunluğu / Hayrunnisa Yurç

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hayat Yorgunluğu

Karşımda öylece oturuyorlar, halleşmelerine, dertleşmelerine ve konuşmalarına bir ara vermişler. Vücutları çok yorgun gözükse de bakışları sakin limanlara doğru dalmış, derin derin bakıyorlar.

Öylece oturuyorlar iki yaşlı kadın, tam yetmiş altı yaş yaşamışlar ve bana hal dilleriyle öyle çok şey söylüyorlar ki, konuşsalar anlatamazlar…

Yetmiş altı yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar görmüş geçirmişler, şimdi sonbahara dönmüş tüm mevsimler. Dallarında sararmış ve düşmeyi bekleyen yapraklar gibi her rüzgârda titriyorlar…

Onlar da bir zamanlar bizim gibi yoklardı, var edildiler. Anne ve babaları, şimdi unutuldukları bile unutulan nine ve dedeleri heyecanlandılar, onlar dünyaya gelecekleri için. Bütün anne ve babalar gibi hazırlandılar karşılamaya, heyecanlanarak kucaklarına aldılar, isimlerini koydular, onları ihtimamla büyüttüler, kendileri de büyürken…

Onlar da emeklediler ve zorluklarla yürüdüler, aynı şimdiki halleri gibi. Konuşmaya çabaladılar ve söyleyemedikleri cümleleriyle mutlu edip güldürdüler. Çocuk olup oynadılar sokakta, arkadaşları oldu, okul sıralarında buluştular ve okudular…

Genç kız oldular hayal gemisine binip uzak ufuklara süzüldüler, şimdi kavuştukları zamana yolculuklar yaptılar farkına varmadan. Sevdiler, sevildiler ve beyaz atlı prenslerini beklediler. Anneleri çeyiz hazırladı ümit ve sevinçle…

Ve bir gün evlendiler prensleriyle, bekledikleri prens değildi belki gelen, ama nasipleriydi ve teslimiyetle evlendiler onlarla, çünkü kendilerinin düşünceleri bile sorulmamıştı. Şöyle karşıdan bir kere gördüler evlenecekleri erkeği işte o kadar.
Anne ve babaları öyle münasip görmüşlerdi ve geçinip başlarına yağan karı öyle eriteceklerdi. Çaresi yoktu, evlilik mukaddesti. Onlar da anneleri gibi ağlayacak, üzülecek ama kırılan kolları yenlerinin içinde kalacaktı…

Onlar da anne oldular. Çocuklarına kumaştan bezler hazırlayıp mendiller oyaladılar, kundaklarına işlediler, kıyafetlerini örüp diktiler ve anneliğin verdiği sorumlulukla olgunlaştılar. Evin suyunu sokak çeşmesinden alıp, çamaşırlarını ve çocuklarının bezlerini orada yıkadılar. Salıncak kurup çocuklarını salladılar. Bir taraftan çocuklaşmış kayınvalide ve kayınpederlerine de baktılar, diğer taraftan çocuklarına bakarken. Yürekleri öyle geniş ve engindi ki, tutundukları umutlar ve avundukları hayaller arkadaşlarıydı…

Zaman hızla akıyordu, çocuklar büyüdü. Kayınvalide ve kayınpederleri yolculuklarını tamamlayıp inmişlerdi dünya gemisinden. Eşleriyle baş başa kalacak çocuklarının mutluluklarına birlikte tanık olacaklar ve dinleneceklerdi. Ama eşleri de iniverdi dünya gemisinden ve kalıvermişlerdi bir başlarına, şaşkınlık eş olmuştu yanlarına. Hastalıklar da başköşelerine gelmiş oturmuştu. Artık hayat iyice ağırlaşmış ve zorlaşmıştı onlar için. Biliyorlardı onlar da bu gemiden zamanı gelince ineceklerini…

Şimdi evlatlarının köşelerinde oturuyorlardı. Birisi televizyondaki haberlerden bahsediyor, diğeri karşıdaki ağacın ne ağacı olduğunu merak ediyordu…

Hastalıklarını anlattılar, bir bir dertleştiler sırayla. Yine de şükrettiler hallerine, ne iyi olmuştu bir araya gelmişlerdi…

Yaşlı ve yorgun vücutlarına rağmen evlatlarına ve torunlarına bakarak gönülleri genişliyor, sevinç buluyordu.Ve bu dünyanın geçici olduğunu, cennette ebedi olarak genç kalacaklarını bilmek, ağrılarını dindiriyordu.

Ve hayat yorgunu gönülleri, ancak ümit limanında dinleneceklerini biliyordu…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Önceki yazıyı okuyun:
Âşık Kemâlî

Âşık Kemâlî Asıl adı Mustafa olan Kemalî, Kastamonuludur. Babası, Cebrail mahallesinden Mantaroğlu İbrahim idi. Doğduğu …

Kapat